Anadolu’nun Sönmeyen Işığı: “Köy Enstitüleri”



17 Nisan 1940’da Köy Enstitüleri kurulmuştu. Mustafa Kemal Atatürk ve devrim arkadaşları, Cumhuriyetin eğitim ve öğretim politikasını bir devlet politikası olarak ele almışlardı. Köy Enstitüleri’nin temeli Atatürk döneminde atılmış, Kemalizm’e bağlı iki devrimci, Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ve İlköğretim Müdürü İsmail Hakkı Tonguçtarafından yaşama geçirilmişti.
unnamed (4)
Hasan Ali Yücel’in dediği gibi: “Köy Enstitüleri ilkesi tamamen bizimdi, taklit değildi, benzersizdi. Çünkü millet sevgisi gibi bir kaynaktan esinlenmişti. Pedagoji kitapları yazmazdı. Çünkü bir eğitim kuramı değildi. Ulusal kalkınmanın temel ilkesiydi ve onun gerçekleşmesi atılımıydı.” Cumhurbaşkanı İsmet İnönü Köy Enstitüleri’nin arkasındaydı, destekliyordu. Ulusal eğitim, Ulusal Bağımsızlık Savaşımızın devamıydı.
İsmet İnönü’nün 1946 yılındaki sözlerini, bu gün geriye dönüp baktığımızda, hüzünle anımsıyoruz: “Bütün askeri ve siyasi hayatımdaki vazifelerin hiçbirini kaale almadan diyebilirim ki, öldüğüm zaman Türk Milletine iki eser bırakmış olacağım. Biri Köy Okulları, diğeri de çok partili hayattır.”
Bugün önyargısız bilim insanlarının ortak tanımıyla söylersek: “Köy Enstitüleri Türkiye’ye özgü, özgür ve üretime yönelik eğitim veren, halk kültürüyle kaynaşmış kurumlardı.” Laik Cumhuriyetin eğitim ve öğretim süreci, ülkenin koşullarına uygun olarak köyden ve köylüden başlatıldı. Köy Enstitüleri’yle getirilen eğitim sistemi Atatürkçü, laik ve üretime dönüktü. Köylü ailelerin çocukları çağdaş insanlar olarak yetiştirilecekti; Feodal yapı ortadan kaldırılacak, toprak devrimi gerçekleştirilecek, kalkınma ve refah sağlanacaktı.
Cavit Orhan Tütengil’in deyişiyle, ‘Türkiye haritasının yirmi bir köşesinden bakan akıl ve umut gözleri’ olarak tüm Anadolu’yu kucaklayan 21 Köy Enstitüsü açıldı. Buralardan yetişecek öğretmenler ‘Anadolu Aydınlanması’nın, ülke kalkınmasının, çağdaş uygarlığı aşma ülküsünün öncüleri olacaktı. 1956 yılına kadar ilköğretimden geçmemiş tek yurttaş kalmayacaktı.
Köy Enstitüleri dönemi 1940 – 1946 yılları arasında, çok kısa sürdü. İlk mezunlarını 1942 – 1943 döneminde verdi.  Sekiz yılda köylere 17 bin ’in üzerinde öğretmen yollandı. Bu dönemde 7953 köyde öğretmeni olan okul açıldı. Köy okullarındaki öğrenci sayısı 380 binden 1 milyon 148 bin’ e yükseldi. Dört Köy Enstitüsü’nde açılmış ‘Sağlık Bölümü’nden mezun 521 sağlık memuru ve ebe köylere gitti.Çok partili dönem başladıktan sonra, Kemalist politikalardan sapan ve karşıdevrime ödün veren siyasal iktidarlarca, 1947 yılında Köy Enstitüleri’nin önce yapısı değiştirildi ve sonra da 27 Ocak 1954’de kapatıldı. 

***
Köy Enstitüleri trenini kaçırdık, o devrimci gücü tepeledik, toprak devrimini de yapamadık. Ama Köy Enstitüleri’nin ışığı o kadar güçlü ki 1947’den günümüze kadar akan zaman içinde hiç sönmedi ve Türkiye Cumhuriyeti var oldukça da hiç sönmeyecek.
Ulusal, laik, Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusundaki eğitim sistemimiz bu gün alt üst durumdadır. Laik eğitimin yanı sıra, sayısı çoğaltılan İmam Hatip Okulları ve Kuran kurslarıyla dinsel eğitim başlatılmış, bir devrim yasası olan ‘eğitim ve öğretim Birliği’ rafa kaldırılmıştır. Günümüzde uygulanan eğitim yasası ile zorunlu eğitim bırakılmış, ‘dindar ve kindar nesiller’ yetiştirilmesine ağırlık verilmiştir. Karşıdevrimin simgesi ‘türban’ kullanılarak karma eğitimin sonlandırılması gündemdedir. Eğitimde akıl ve bilimin dışlanmasıyla toplum cahilleştirilmektedir. Kendilerini ‘ geleceklerini hayal bile edemeyen kuşakların çocukları’ olarak tanımlayan yığınlar büyümeye devam etmektedir.
Ülkemizin varlığı ve geleceği ulusal eğitimin yeniden düzenlenmesine bağlıdır. Köy Enstitüleri uygulamasından kazanılan deneyim ışığında, yeniden ulusal ve laik eğitim sistemine mutlaka dönülmelidir. Köy Enstitüleri’nden yetişmiş öğretmen, eğitmen ve sağlıkçılar ülkemizin eğitim ve kültür tarihine önemli katkıda bulundular. Onlar,  ‘Anadolu Aydınlanması’nın ve Cumhuriyetin öğretmenleri olarak, Türk Devrimi’nin de kahramanlarıdır.
Güngör BERKADD/BDK ÜYESİ


KAYNAK