''Hasanoğlan Köy Enstitüsü öğrencilerinin yaptığı derslikler ve diğer yapılar arasında yaklaşık 17 yılım geçti. Bu yılları dolu dolu yaşadım. 1941 yılında başlanıp, 1942 yılında tamamlanan dersliklerden birini 1973 yılında özüne dokunmadan, yapı özelliğini koruyarak resim ve iş dersliğine dönüştürdüm. İlk yıllarda 5 derslik yapıldı. Yapılan bu 5 yapı, çadırlardan sonra köy enstitüsü öğrencilerine sıcak bir yuva olmuş, üstü derslik, toprak seviyesinden altta olan bodrum bölümü de yatakhane olarak kullanılmıştı. Bu yapıları Kepirtepe, Pazarören, Çifteler, Gölköy ve Akçadağ Köy Enstitüsü’nden gelen eğitmen, öğrenci ve öğretmenlerden oluşan 30 kişilik ekipler 20-25 günde yapmışlardı. Bir yarış içinde, güle oynaya başarmanın tadını alarak çalışmış, eğitim yapıları oluşturmuşlardır. Ben bu ekiplerin yaptığı yapılarda ders gören, bu yapılara ek olarak yapılan diğer yapılarda alın teri olan 1950 yılı mezunları ile zaman zaman birlikte olmak şansına sahip oluyorum.
Çok güzel anıları var. Bu anıların tümünü hemen anımsayamıyorlar. Ancak onlar yarenlik ettikçe, söyleşileri derinlere daldıkça bazen anımsıyorlar ya da konuşmalar sırasında o günlerde olmuş ya da olabilecekleri, bilgilerinizin ışığında sormayı başarabilirseniz anımsayabiliyorlar. Ve o an yaşadıkları mutluluklarını anlatmanın olanağı yok. Bu anlarını görmeniz ve yaşamanız gerek. O anda o günlerdeki gibi gözleri pırıl pırıl, neşe içinde gülüp coşuyorlar, yeniden çocuk ve de gençlik yıllarına dönüyorlar.
“Onlar yıllardır bir araya gelirler, yarenlik ederler, söyleşirler Ankara Başkent Öğretmenevi’nde. Okul yılları bir bir geçer gözlerinin önünden. O yılları yeniden yaşarlar. Hele geçen yıl kaybettiğimiz, önce okuldan arkadaşları, sonra da müzik dersi öğretmenleri Mesut Ayken’le buluşmalarını hiç unutamam. Mesut Ayken; öğretmeni Ruhi Su’nun söylediği ezgilerle coşar, onlar da O’na eşlik eder, ezgiye sesleriyle yeniden can katarlar: “Koca Beyim çok yerleri gezmişem, Nice nice olayları görmüşem,”
O an kendilerini Hasanoğlan’da Müzik Dersliği’nde sandıklarını görür gibi olurdum. Ancak bu birliktelik uzun sürmedi. Yeni buluşmalarda Mesut Ayken aralarında olamadı. O’nu 27 Şubat 2012 yılında kaybettik. İşte onlar her toplantılarına böyle yürekleri çarparak gelirler. Aramızdan ayrılan olmasın diye düşünür dururlar.”(1)
Bu burukluk içindeyken bir söyleşide; “Sait Bozkurt öğretmen 1948 yılında Anıtkabir inşaatında sınıf olarak çalıştıklarını, o gün duyduğu heyecanla anlatmaya başladı. “3 B sınıfının başkanıydım. O günlerde Anıtkabir yapılıyor. Aklıma geldi, biz de gidip bu inşaatta çalışmalıyız dedim. Yapı Başı Mustafa Güneri öğretmene giderek Anıtkabir inşaatında sınıfça çalışmak istediğimizi söyledim. Heyecanlandı. “Dur.” dedi. Gitti. Yönetimden izin aldı, kumanyalarımızı hazırlattı ve bir Pazar günü sınıfça Ankara’ya giderek Anıtkabir inşaatında çalıştık. Oraya bizim de bir katkımız olmuştu. Çok mutluyduk. Hala da mutluluk duyuyoruz.” diye ekledi.”(2)
Çok güzel anıları var. Bu anıların tümünü hemen anımsayamıyorlar. Ancak onlar yarenlik ettikçe, söyleşileri derinlere daldıkça bazen anımsıyorlar ya da konuşmalar sırasında o günlerde olmuş ya da olabilecekleri, bilgilerinizin ışığında sormayı başarabilirseniz anımsayabiliyorlar. Ve o an yaşadıkları mutluluklarını anlatmanın olanağı yok. Bu anlarını görmeniz ve yaşamanız gerek. O anda o günlerdeki gibi gözleri pırıl pırıl, neşe içinde gülüp coşuyorlar, yeniden çocuk ve de gençlik yıllarına dönüyorlar.
“Onlar yıllardır bir araya gelirler, yarenlik ederler, söyleşirler Ankara Başkent Öğretmenevi’nde. Okul yılları bir bir geçer gözlerinin önünden. O yılları yeniden yaşarlar. Hele geçen yıl kaybettiğimiz, önce okuldan arkadaşları, sonra da müzik dersi öğretmenleri Mesut Ayken’le buluşmalarını hiç unutamam. Mesut Ayken; öğretmeni Ruhi Su’nun söylediği ezgilerle coşar, onlar da O’na eşlik eder, ezgiye sesleriyle yeniden can katarlar: “Koca Beyim çok yerleri gezmişem, Nice nice olayları görmüşem,”
O an kendilerini Hasanoğlan’da Müzik Dersliği’nde sandıklarını görür gibi olurdum. Ancak bu birliktelik uzun sürmedi. Yeni buluşmalarda Mesut Ayken aralarında olamadı. O’nu 27 Şubat 2012 yılında kaybettik. İşte onlar her toplantılarına böyle yürekleri çarparak gelirler. Aramızdan ayrılan olmasın diye düşünür dururlar.”(1)
Bu burukluk içindeyken bir söyleşide; “Sait Bozkurt öğretmen 1948 yılında Anıtkabir inşaatında sınıf olarak çalıştıklarını, o gün duyduğu heyecanla anlatmaya başladı. “3 B sınıfının başkanıydım. O günlerde Anıtkabir yapılıyor. Aklıma geldi, biz de gidip bu inşaatta çalışmalıyız dedim. Yapı Başı Mustafa Güneri öğretmene giderek Anıtkabir inşaatında sınıfça çalışmak istediğimizi söyledim. Heyecanlandı. “Dur.” dedi. Gitti. Yönetimden izin aldı, kumanyalarımızı hazırlattı ve bir Pazar günü sınıfça Ankara’ya giderek Anıtkabir inşaatında çalıştık. Oraya bizim de bir katkımız olmuştu. Çok mutluyduk. Hala da mutluluk duyuyoruz.” diye ekledi.”(2)
Aradan zaman geçti. Sık sık bir araya gelmelerine yaşları engel oluyordu. Fırsat buldukça, güneşli ve serin günlerde kendilerini iyi hissedince birbirlerini arayıp toplanma kararı alırlar. İşte böyle bir araya geldiklerinde Ali Şahin öğretmen heyecan ve duygu dolu sözlerle anlatmaya başladı:
“1948 yılında Anıtkabir inşaatına Hasanoğlan’dan trene binerek Ankara Garı’nda indik. Azıklarımızı bir kuşak içinde belimize sarardık. Böylece belimizde sarılı kuşak içindeki azıklarımız ve omzumuzdaki kazma ve küreklerle Ankara Garı’ndan yürüyerek Anıtkabir inşaat alanına gelirdik. O günlerde “Bayrak Direği” gelmişti Amerika’dan. Orada yaşayan bir Türk İş adamı kendi fabrikasında yaptırmış. Çevre henüz düzeltilemediği için yol yok. Bu nedenle bayrak direğinin dikileceği yere direği çıkarmayı başaramamışlar. Tepe olan bölümün yolu çok dik, düzeltilmesi gereği var. Kamyonlar bu dik yokuşlu tepeye tırmanamamış. Yetkililer, Hasanoğlan Köy Enstitüsü yöneticilerinden yardım istemiş ve belirli günlerde kafileler halinde trenle Ankara’ya öğrenci taşınmıştır.” Yaz çalışmasında olan öğrenciler hem çalışmaktan geri kalmamış, hem de böyle bir inşaatın oluşumuna katkıda bulunmuşlardır. Onlar yapı konusunda da eğitim aldıklarından hiç zorluk çekmemişlerdi. Bu çalışmayla gönüllerinde yer etmiş olan Atatürk sevgisi, iş yapma eylemleriyle pekişerek daha da güçlenmiştir. Çünkü onlar bilirlerdi ki, “Şimdi sözden çok iş zamanıdır.” Öyle de yapmışlar, yaparak, üreterek başarıya ulaşmışlardır.
Hasanoğlan Köy Enstitüsü Yapı Başı Mustafa Güneri o günlerde öğrencilere “Tam 800 kişi ile çalışmalara destek verdik. 400 kişi kazma, 400 kişi de küreklerle geldik.” demişti. Ali Şahin öğretmen; “ Bayrak direğine kadar olan yolu düzelterek, Hasanoğlan Köy Enstitüsü öğrencileri olarak biz yaptık. Bu yaptığımız stabilize yol bayrak direğinin yerine değin çıkarılabilmesini sağlamıştır.” Oluşturulan bu toprak yol, diğer yapı araç-gereçlerinin de kolayca yapı alanlarına ulaşımını da kolaylaştırmıştır. Kısaca Hasanoğlan’dan gelen öğrenciler toprak zeminlerin hafriyatı ve düzeltilmesi gibi işlerin yapılmasına da yardımcı olmuşlardır. Bu nedenle Ali Şahin öğretmen sevinçli bir yüz a ifadesi ile: “Bizler tarihi yaşadık, tarih olduk.” demekten kendini alamıyor.
“Evet bizler tarihi yaşadık. Torunlarımı bu yoldan Anıtkabir’e götürürken çalışmamızı anlatıp, “Bu yolun alt yapısında benim ve arkadaşlarımın emeği ve alın teri var” diyorum. Torunlarım sevinçle yüzüme bakıyor ve gurur duyduklarını söylüyorlar.”Mehmet Erbil.
“1948 yılında Anıtkabir inşaatına Hasanoğlan’dan trene binerek Ankara Garı’nda indik. Azıklarımızı bir kuşak içinde belimize sarardık. Böylece belimizde sarılı kuşak içindeki azıklarımız ve omzumuzdaki kazma ve küreklerle Ankara Garı’ndan yürüyerek Anıtkabir inşaat alanına gelirdik. O günlerde “Bayrak Direği” gelmişti Amerika’dan. Orada yaşayan bir Türk İş adamı kendi fabrikasında yaptırmış. Çevre henüz düzeltilemediği için yol yok. Bu nedenle bayrak direğinin dikileceği yere direği çıkarmayı başaramamışlar. Tepe olan bölümün yolu çok dik, düzeltilmesi gereği var. Kamyonlar bu dik yokuşlu tepeye tırmanamamış. Yetkililer, Hasanoğlan Köy Enstitüsü yöneticilerinden yardım istemiş ve belirli günlerde kafileler halinde trenle Ankara’ya öğrenci taşınmıştır.” Yaz çalışmasında olan öğrenciler hem çalışmaktan geri kalmamış, hem de böyle bir inşaatın oluşumuna katkıda bulunmuşlardır. Onlar yapı konusunda da eğitim aldıklarından hiç zorluk çekmemişlerdi. Bu çalışmayla gönüllerinde yer etmiş olan Atatürk sevgisi, iş yapma eylemleriyle pekişerek daha da güçlenmiştir. Çünkü onlar bilirlerdi ki, “Şimdi sözden çok iş zamanıdır.” Öyle de yapmışlar, yaparak, üreterek başarıya ulaşmışlardır.
Hasanoğlan Köy Enstitüsü Yapı Başı Mustafa Güneri o günlerde öğrencilere “Tam 800 kişi ile çalışmalara destek verdik. 400 kişi kazma, 400 kişi de küreklerle geldik.” demişti. Ali Şahin öğretmen; “ Bayrak direğine kadar olan yolu düzelterek, Hasanoğlan Köy Enstitüsü öğrencileri olarak biz yaptık. Bu yaptığımız stabilize yol bayrak direğinin yerine değin çıkarılabilmesini sağlamıştır.” Oluşturulan bu toprak yol, diğer yapı araç-gereçlerinin de kolayca yapı alanlarına ulaşımını da kolaylaştırmıştır. Kısaca Hasanoğlan’dan gelen öğrenciler toprak zeminlerin hafriyatı ve düzeltilmesi gibi işlerin yapılmasına da yardımcı olmuşlardır. Bu nedenle Ali Şahin öğretmen sevinçli bir yüz a ifadesi ile: “Bizler tarihi yaşadık, tarih olduk.” demekten kendini alamıyor.
“Evet bizler tarihi yaşadık. Torunlarımı bu yoldan Anıtkabir’e götürürken çalışmamızı anlatıp, “Bu yolun alt yapısında benim ve arkadaşlarımın emeği ve alın teri var” diyorum. Torunlarım sevinçle yüzüme bakıyor ve gurur duyduklarını söylüyorlar.”Mehmet Erbil.