AZ MASRAFLA ÇOK OKUTABİLMEK...


''Cumhuriyetin duyurulmasını izleyen köklü değişiklikleri kurumlaştırmanın maddi ve manevi güçlüklerini aşmaya çabalarken, bir yandan da hiç vakit geçirmeksizin bütün yetişenlere eğitim olanağı sağlayabilme yöntemi arayışına Başbakan olarak öncülük etti. Bu emeli "Maarifte gayelerimizin temini için az masrafla çok okutabilmek usullerinin tatbikinde bilhassa mesai sarfetmek kararındayız" sözleriyle Meclis kürsüsünden duyurdu.
Bütün Türk vatandaşlarının eğitim seferberliğine katılımını sağlamak amacıyla kentlerden köylere yaygın kültür- eğitim kurumu olmak üzere 1932 yılında başlatılan Halk Evleri'nin getirdiği canlılıkla, aydınlar kırsal kesimi daha yakından tanırken, ülke genelinde, özellikle de köylerdeki eğitim yetersizliği ve bunun ülkenin kalkınmasını büyük ölçüde engellediği daha da iyi kavrandı. Bunun üzerine, ülke nüfusunun çoğunluğunun köylerde yaşadığı dikkate alınarak köy çocuklarına ailelerine ve devlete en az maliyet getirerek en hızlı şekilde ve eğitim olanağı sağlayacak yöntemlerin arayışı başladı. Ne var ki, çoğu öğretmenin kırsal kesimde görev yapmaya isteksizliği, yapanlarınsa köy koşullarına uyum sağlayamamaları ciddi bir sorun oluşturuyordu. Atatürk ve Başbakan İsmet Paşa'nın yönergeleriyle Reşit Galip'in Milli Eğitim Bakanlığı sırasında, Hükümet, ulaşılması zor köyler ve köylülere eğitim götürebilmek için olaganüstü çabalar sarf etti. Hatta bakanlıkta köylere ivedilikle öğretmen yetiştirmenin yöntemlerini araştırmak üzere bir Köy İşleri Komisyonu kuruldu. Bu komisyon tarafından hazırlanan raporda "Öyle bir köy öğretmeni tipi yaratmalıyız ki, o yalnız köylünün inançlarını işlemek, toplumsal kurmlarını etkilemekle kalmasın. Köyün yüzünü ve ekonomik hayatını değiştirsin" sözlerine yer verilerek büyük bir özlem dile getirilmişti. Ancak, köy enstitülerinin ön hazırlığı anlamına da gelebilecek bu komisyonun çabaları, uygulamaya dökülemedi. Bununla birlikte, köy öğretmeni sorunu, 1934 yılında yeniden ele alındı. Bu sıra Türkiye'de sayısı 38 000 dolayında olan köyler için 50,000 öğretmen gerekirken öğretmen okulları, yılda ancak 150 mezun verebiliyordu. Tüm ilkokul öğretmenlerinin sayısıysa 17 000'i geçmemekteydi. üstelik, bu öğretmenlerin hepsi, kentlerde çalışmak istiyorlardı.Dahası, 1935 nüfus sayımında belirlenen acıklı tablo da erkek nüfusun ancak yüzde 23.3'ünün, kadınlarınsa yüzde 8.2'sinin okuma-yazma bildiğini göstermekteydi. l0.000 nüfuslu bir çok yerde okuma yazma bilmeyenlerin oranı 89,3 idi.
Bu gerçekler değerlendirilerek, köylerdeki eğitim yetersizliğinin en hızlı şekilde, kırsal kesim çocuklarının köy koşullarını bilen öğretmenler tarafından eğitilmesiyle giderilebileceği düşünüldü ve köylerde köy öğretmenleri yetiştirmek üzere kurslar açılması kararlaştırıldı. 1936 yılında Eskişehir-Mahmudiye'de açılan ilk eğitmen kursuna, ertesi yıl Köy Eğitmenleri Kanunu çıkarıldığında 3 kurs daha eklendi. Hatta bu ara Atatürk, bakanlığın parası olmasına karşın köylerde hizmet verecek öğretmen bulmakta çok zorlandığından yakınan Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan'a ordudan terhis edilmiş açıkgöz onbaşı ve çavuşlardan yararlanmasını önererek, kırsal kesimde eğitim sorununu yerel eğitim ordusu oluşturarak çözme düşüncesine bir anlamda destek de vermişti. İnönü ise CHP grup toplantısında yaptığı önemli bir konuşmada köy ve kent koşullarının ayrılığının dikkate alınarak köylerin kültür kaynağı olacak okulların hızla kurulması gerektiğine ve bu okullar için öğretmen yetiştirilmesinin zorunlu olduğuna dikkat çekerek ülke kalkınmasının büyük ölçüde köylerin kalkınmasıyla sağlanabileceğinin bir kez daha altını çizdi. Öte yandan, eğitmen kursları, sadece okuma yazma öğretmekten daha nitelikli kimseler yetiştirilebilmek için bir süre sonra Köy Öğretmen Okulları'na dönüştürülürken, köy enstitülerinin de temeli atılmış oldu.''
KAYNAK: İNÖNÜ VAKFI