GÖNEN KÖY ENSTİTÜSÜ VE KIZILÇULLU KÖY ENSTİTÜSÜ...

TÜRKİYE'DE KÖY ENSTİTÜLERİ - Sabahattin Eyüpoğlu







GÖRSELLERDEN İLK 5 TANESİ GÖNEN KÖY ENSTİTÜSÜNE, 
DİĞERLERİ KIZILÇULLU KÖY ENSTİTÜSÜNE AİTTİR. 
Bina tarihine ait yorum:Emin Elmacı-Facebook paylaşımı:
Bu bina 1913 yapımıdır. Soldaki ana bina İLK olarak Amerikan koleji sonra Kızılçullu Köy Enstitüsü ve 1952 sonrası da NATO binası olarak kullanılmıştır.Bu bina ise ilk olarak Sinema salonu ve bir bölümü de KİLİSE olarak kullanılmıştır.Köy Enstitüsü zamanında toplantı salonu şu an ise dinlenme salonudur.
TÜRKİYE'DE KÖY ENSTİTÜLERİ 
Sabahattin Eyüpoğlu – 1965 / İstanbul
Kadroların yetiştirilmesi ve yerleştirilmesikonusunda Türkiyenin^girişmiş olduğu en ilginç deneme kuşkusuz 1939-1946 yılları arasında Köy Enstitüsü denemesidir. Üniversiteyi Batılı ölçülere uydurma amacı güden köklü üniversite reformdan sonra Kemal Atatürk nihayet Türk halkının dörtte üçünün yaşadığı ve devletin tahsildar ve askere alınacakları toplayacak subaydan başka kimseyi göndermediği 40.000 köyün eğitilmesi gibi büyük bir sorun üzerine eğilebiliyordu. Bu köylerin ancak bir kaç bininde, b üyük kentlerdeki öğretmen okullarında iyi kötü yetişmiş ilk okul öğretmenleri, her türlü güçlüğü yenerek görevlerini yerine getirebiliyorlardı.
Atatürk tarafından köylerdeki koşolları incelemekle görevlendirilmiş bir inceleme komisyonu Ankara'ya iki basit gözlemle dönüyordu, bunlardan biri şaşırtıcı, öbürü düşündürücüydü:
  1. Bazı köylerde köy çocukları okulda öğrenmiş olduklarını hemen hemen bütünüyle unutmuşlardı ve yaşantılarında hiç bir şey değişmiş değildi: Okuma yazmayı bile bilmiyorlardıartık.
  2. Okul bulunmayan bir ya da iki köyde, bazı çocukcuklar yalnız okuma yazma bilmekle kalmıyorlar, Türkiye tarihi, yeni makineler, sağlık, aritmetik üzerinde de yeter bilgilere sahip bulunuyorlardı. Bu mucize, köylüye nasıl konuşulacağını bilen, köylerine dönen onbaşı ya da çavuşlar tarafından gönüllü olarak gerçekleştirilmişti.
İleride İlköğretim Genel Müdürü olacak İsmail Hakkı Tonguç tarafından değerlendirilen bu iki gözlem önce Eskişehir'deki köy eğitmeni yetiştirme kurslarının, sonrada Köy Enstitülerinin temelini teşkil etmiştir; bu enstitülerde gönüllü olarak köy öğretmeni olan erbaşların yerini ilkokul mezunları alacak ve bunlar altı aylık basit bir kurs yerine beş yıllık düzenli bir eğitim ve öğretim göreceklerdir. Bu iki öğretmen yetiştirme yönteminde ortak nokta istihdam şekliydi: Okumuş, aydınlanmış köylü , köyüne dönüp hayatını orada kazanacak, buraya kendisiyle yeni fikir ve bilgiler getirecek.
İsmail Hakkı Tonguç tarafından düşünülen ve bir 1940 yasasında yer alan Köy Enstitüsü yalnız bir okul değil aynı zamanda modern bir çiftlik ve öğrencilerin kendi binalarını bizzat kendileri yapmayı, toprağı işlemeyi öğrendikleri, başlangıçta lise derslerinden çok farklı olmayan derslerini bir yandan izlerken bir yandan da yaşantılarını düzenledikleri bir yatılı kurumdur. Öğretim elden geldiğince yeni bir dünyanın kuruluşuna yardım etmeliydi. Ortak ve üretici çalışma bu yetiştirmenin temel ilkesiydi ve Anadolu köylüsü bunu binlerce yıldan beri imece adı altında bildiği için bu çalışmayı çok kolay ayak uyduruyordu. Figya'da doğmuş klasik ozan Ezop da masallarında bu tür ortak çalışmadan söz eder.
Geleceğin öncüsü, köyünde yolunu şaşırmasın diye her enstitünün belirli bir bölgenin koşullarına uymasıi özel kolaylıkları olmayan bir yere kurulması, önceden dikkatle hazırlanmış bir tasarıya göre yapılması, pahalı ve bakımı güç tesislerden kaçınması, acil ihtiyaçlarını bir an önce hazırlayacak duruma gelmesi gerekiyordu.
Tutucu pedegogların karamsarlık ve bozgunculuğuna karşın atölyeleri, meyve bahçeleri, ekin tarlaları, kooperatifleri, kendilerinin ürettikleri elektrik enerjisiyle yirmi enstitünün tam bir üretici etkinlik içinde bulunduğu 1946'ya kadar her şey çok iyi yürüdü. Birbirlerine yardım ekipleri gönderen bu enstitülerin hepsinde öğrenci sayısı maksimum olan 1000' e erişecekti. Ankara yakınında 1943'te kurulan Yüksek Köy Enstitüsü, Köy Enstitüleri için yeni tipte öğretmenler yetiştirmişti bile, yine öğretmenlerin köylere yerleştirilmesini kolaylaştırmak amacını güden araştırma merkezleri hemen hemen kendiliklerinden doğmuştu. İlk yetişen köy öğretmenlerienstitü tarafından sağlanan hayvan, araç ve gereçleriyle okul-çiftliklerine yerleşmişlerdi. Köy öğretmeni ayda yalnız 20 lira alıyordu ( O zamanın parasıyla aşağı yukarı 4 dolar ), ama işlenmemiş tarlaları ekebilirdi, kendisinin ilişkilerini sürdürmek zorunluluğunda bulunduğu enstitünün gözetimi altında bu tarlaları işleme olanağı vardı.
Ne var ki, bu deneme ilk meyvelerini vermeye başlamışken, bir gericilik hareketi hortlayıp birden bire bu atılımı durdurdu. Ama fikir yine bütün canlılığıyla ayakta durmaktadır ve denilebilirki Türkiye öğretmen yetiştirme ve kullanmada şimdiye dek böylesine özgün, böylesine etkili bir yol bulamamıştır henüz. Bir kişiyi ancak doğup büyüdüğü bir köye yerleştirmek amacıyla okuyup yetiştirdiğimiz tek kurumumuz bu Köy Enstitüleridir. Burada kültürle teknik, ülküyle gerçek bilinci aynı amaçta birleşiyordu: HALKIN SEVİYESİNİ YÜKSELTMEK.

Sabahattin Eyüpoğlu – 1965
(“Kadroların Yetiştirilmesi” Konulu Kollokyum. 1965 / İSTANBUL )

Kaynak: Köy Enstitüleri Üzerine / Sabahattin Eyüpoğlu - Nisan 1999 / Cumhuriyet Gazetesi Yayınları



KAYNAK