İZZET PALAMAR

İzzet Palamar.. Vakıflar Talebe Yurdu.. Eşek Canbazı..

Her zaman bi şeyler yaşanıyor gözünü sevdiğimin memleketinde İnsan kimi dost kimi düşman bellesin karar veremiyor.. Yıllardır tanıdığın ettiğin ya da tanıdığını sandığın adam bir gün selamını almamak için yolunu değiştiriyor.. Sebep? Sebep mebep yok.. Düşünüyor, bulamıyorsun.. Kendini suçlamaktan da bıkmışsın.. Dün de öyleydi bugün de öyle.. “Gene aynı, gene aynı!” derdi kuru kahveci Şeref abi..
***
      Dün de öyleydi bugün de öyle.. ''İzzet Palamar'' ismini duydunuz mu? Ben sadece ilginç bir haber diye okuyordum ama burada da adam galiba Bolu'lu çıktı.. Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nde ''Tarım başı'' yani Tarım öğretmeni İzzet Palamar.. Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nün sürgüne uğrayan efsane ismi.. Bir sabah Bolu'da  ders esnasında görevden alındığı tebliğ edilen.. Ankara'da Milli Eğitim Genel Müdürü İ.Hakkı Tonguç'un da aralarında bulunduğu sekiz kişi ile aynı anda görevden alınan.. Hemde ''karga tulumba..''
***
      Musa Kazım Yalım, Hasanoğlan'daki ilk günlerimi anlatırken ''hiç unutmam'' diyor 'Tarım öğretmenimiz İzzet Palamar'dı.. Sınıfta bir karpuzu ortadan ikiye ayırmış, çevresine ip dolayarak kürenin hacminin nasıl ölçülebileceğini anlatmıştı bize.. Şaşkınlıkla izlemiştik.. Hele bağ çubukları.. Bin kök bağ çubuğu vardı.. Çubuklar yine İzzet Palamar tarafından tek tek kontrol edilir, hangi gübre ile ne kadar verim alınacağı kayıt altına alınırdı.. Az rastlanır cinsten çok özel bir hocaydı.. ''Ee, sonra..?
***
      Okulun kurucularından Emin Soysal ''bir şekilde'' Maraş’tan milletvekili seçilip Meclise girincesi!. ''evrim geçirip'' Köy Enstitülerinin ahlaksızlık ve fesat yuvaları olduğunu haykırmaya başlıyor.. ''Milli terbiye verilmiyor, komünist kitapları okutuluyor'' diyor.. ''İspat mı istiyorsunuz? Aha ispatı! deyip adamlarını Hasaoğlan'a göndererek, tarım öğretmeni İzzet Palamar’ın dolabını kırdırıyor, İ. Hakkı Tonguç’un kendisine imzalayarak verdiği ''Fontamara'' adlı romanını Ankara'ya getirtiyor..
***
       ''Azimle ''uçan'' taşı deler'' demiş atalarımız.. Emin Soysal'da oldukça azimli biri.. İstanbul’a gidip bulabildiği ne kadar yasaklı kitap varsa paketleyip okula postalayan, ardından gelip Enstitünün öğretmen odasında bekleyen, paket gelince de tutanak tutturup ''İşte belgeler'' diye Meclise götüren.. o kadar azimli.. ''Sonra? sonrası belli.. Hatırlayan vardır belki; İzzet Palamar daha sonra Bolu'ya dönüp Erkek Öğretmen okulu da dahil olmak üzere çeşitli okullarda görev yapmış..
***
      Bir gün Çukurhan’ın olduğu ara sokaktan aniden bir öküz arabasının yola çıktığını anlatmıştım.. İzzet Palamar konusu onu hatırlattı bana.. Çukurhan’ın olduğu sokaktan ana caddeye çıkan öküz arabası virajı alamayınca yol kapanmış ve arabacı ile esnaf arasında küçük bir tartışma yaşanmıştı.. Öküzlerini çekerek bir kenara yanaştıramayan köylüye bir kaç dükkan sahibi ''ooh ne ala! diyorlardı ''caddenin ortasında öküz arabası..''
***
      Adam ne yapsın? Zaten burnundan soluyor.. Bir yandan esnafa bir yandan öküzlere laf anlatmaya çalışıyor!. Sonunda arabanın kıçını hep birlikte attırarak yolu açtılar da hem araçlar hem de köylü yoluna devam edebildi.. Adamın giderken hayvanlara ‘’ürgendere’’ile vurarak söyledikleri bugün gibi aklımda; ''Gahhh ! goduğumun gomunisti'' diyordu adam ''Yürü ! bilmem ne yaptuğumun Masonu.. Hayırsuuuz, saygısuuuz..!
***
      VAKIFLAR TALEBE YURDU..      Laf arasında Arkadaşa; ''bir de Samsun Oteli olacaktı orada'' dedim.. Bobinajcı Mehmet Özdemir abi, bitişiğinde küçük bir postahane ve yan tarafta Samsun Oteli.. ''Evet öyleydi'' dedi ''Otel deyince; Vakıflar Talebe Yurdu vardı bir de.. Bazen dolan, bazen boşalan. ''üzerine para atsan zıplayacak'' yatakları; ''bir gelen olursa! diye yemeklerin sık sık tadına tuzuna bakıldığı yemekhanesi.. Yan tarafta ''fiş'' karşılığında haftada bir bedava yıkandığımız Kızılay Hamamı.. Ortasında voleybol ağı gerili bahçe..
***
      ''Hangi yıllar? dedim ''Altmışlı yıllar..! Baş tarafında kimliklerin asılı olduğu ranzalar.. Yarı kasvetli, yarı hüzünlü duvarlar, koridor.. Aşk'ın, hocaların, siyasetin; hatta bazan kader'in sorgulandığı ranzalar arası fısıldaşmalar.. Kapının önüne attığı sandalyede mandolin çalan Akçakocalı çocuk, yanında ''Koçero Kadir ve Mehmet Kayış.. Biraz ötede bir başkası, şimdi Bolu'da doktor.. Karşıda hastane ve penceresinde hemşire kız ''ursula andress..!  ''Hadi bee! demişim boş bulunup.. ''Vallaha öyle! Belki ondan da güzel..
***
       Bir otobüs koltuğunda hüzünlü tatil sonu dönüşleri.. Taa Elmalık'tan görünmeye başlayan şehrin gökyüzünü aydınlatan ışıkları.. Ve Tavus kuşları.. Eski hastahanenin arkasında içinde polikliniklerin sıralandığı yuvarlak bir bina vardı eskiden.. Altında morg olan bina.. Kim akıl ettiyse tam ortasına bir de bahçe yapmışlar.. İçinde Tavus kuşları.. ''Kafaları bozuldukça'' çevredeki evlerin bahçelerine uçuşan tavus kuşları.. Ve hastahaneden gelen bir kaç görevlinin ''firari'' kuşları yakalama girişimleri.. Kanatlarını açmış rengarenk kuşlar ve peşlerinde, görevliler.. Sokak aralarında  ''geh bili bili bili ! tadında koşturmacalar..
***
      Kızılay Hamamı’nın önünde uzunca bir bina vardı bir de; Baysallar'ın Kereste Atölyesi.. Ve bu atölyeden İlhan Bey.. Beyaz Opel arabasıyla ''Merhaba gençler! demeden, el sallamadan geçmeyen haza beyefendi.. ''Çabuk kocadık be ağanın, kıymetini bilemedik gençliğin.. Bak ! ''herkes cennette 33 yaşındaki haline döndürülecek'' diyor Ali Rıza Demircan hoca.. Vaktinde duyup önlemini almak lazımdı.. 33'e girmeden kiloları vermek, her gün ''Yiğit Bulut'' gibi saçları jöleleyip dolaşmak lazımdı.. Spor mipor yapmak lazımdı.. 33 yaşını geçince n'aparsan yap olmuyor artık.. O halinle kayıtlara geçiyorsun çünkü''
***
      Bir kaç sene kalmış Vakıflar talebe yurdunda ''Aşçı Şeref abinin yemeklerini çok yedik diyor.. O'nun yemekleriyle ''baynıduk! yüzümüze kan geldi.. Gerçi Akçakoca'lı bir arkadaşın babası bayramlarda üçümüzü beşimizi toplar Düzce’ye Arnavut Galip'e  götürürdü köfte yemeye.. Köfte tabağı ve içinde kırmızı biberle tuz karışımı olan tuzluklar.. Piyaz, şıra ve tulumba tatlısı.. (Necip hoca ile Mehmet abinin kulakları çınlasın) Kimler gelip geçmedi ki o yurttan.. Varto'daki büyük depremden sonra çok sayıda öğrenci gelince Bolu sokakları Varto'lu, Hınıs'lı öğrencilerle dolmuştu..
***
       EŞEK CANBAZI..       ''Koskoca şehir dersin, ''herkesi sığdırabilir içine'' ama gün gelir sen sığamazsın bee ağanın, ''bu işler adamı şişler ! ''hımmm'' dedim ''annadım abi.. ''Gerçi belli mi olur, gideriz.. Küçük Kaplıca’nın üstündeki Ahlat'ın dibinde otururuz.. Sen bir şeyler çalarsın, biz de söyleriz.. Çam kokar, çıra kokar oralar, dağ çileği bile kokar.. Tabaklar Camisi’nin yanına Nurettin'in çay bahçesine de gideriz.. Oturur dört çay söyleriz kendimize.. Şansımıza; ''çayına gizlice kanyak ekleyen ihtiyar'' da gelir belki.. Rahmetli Ayşe hocanım ve Ahmet'in dedesi.. İki lafın belini kırarız.. Eşek cambazı Mehmet Amca'yı evine götüren at arabası da geçer belki önümüzden.. Dut gibi sarhoş ve ''düşmesin diye yatırıp bağladıkları'' araba..
***
      Aaa, bakın ne geldi aklıma.. Hani tam ambülansa koyacaklarken sedyeden düşürülen hastalar var ya.. ''Adam 6’ncı kattan düşüyor bişey olmuyor da, ambulansa taşınırken sedyeden düşüyor.. Komedi filmi gibi.. Bir de kalkıp sedyeye tırmanmaya çalışıyor adam.. Ne yapsın? ''Neye düştün lan ! diye şaplağı yiyecek ensesine belki de.. Amaa bizim eşek canbazının bir kere bile düştüğünü görmedik arabadan.. Adamda Akpınar ruhu var.. Bırak düşmeyi; dört nala giden arabadan doğrulup ''ulan ilerden sağa döneciydin godumun zağarı ! diye fırça bile atardı arabacıya.. Elinde ispirto şişesi.. Hahahaha !
***
      Abimin ''Çabuk kocadık be ağanın, gençliğin kıymetini bilemedik'' sözü ''dank'' etti bugün kafama .. Bu yazı bugün ikinci keredir paylaşılıyor.. Son noktayı koyup ''paylaş'' ı tıkladım ve çıktım.. Döndüğümde sayfamda bir mesaj ''Hocam yanlış yere yazdın  heralde'' diyor.. ''Yazı güzel de başka bir yere yazacaktın büyük ihtimal..! Nasıl bozuldum.. ''al sana Ursula Andress! dedim içimden..
Hoşça kalın arkadaşlar..
                                                               Erdoğan Mühürcüoğlu
Not: fotoğraflar ''Bolu nostaljik fotoğraf meraklıları'' grubu ve Siyami Palazoğlu arşivinden.. Son resim Hale Gölçesu'dan.

KAYNAK