İşte Köy Enstitülerine alınan yoksul, sahipsiz köy çocuklarıydı....

''Aşrşın, ne eğilir, ne de fırtınada boranda sallanırlar. Sesleri çıkmaz, öylesine kıpırtısız dururlar ki kimi köylülerin çalışmayan, kıpırtısızca duran birini, "Karaçalı nöbetine durmuş gibi" diye benzetmeleri işte buradan gelir.
Köylüler bahçelerine, suyu gübresi bolca verilmiş, yılda birbuçuk, iki metre sürgün veren gösterişli meyva fidanlarından çok o yaban elmalarını dağlardan söküp getirerek dikerler. Bir yıla kalmaz aşılarlar. Yaban elmaları Hititlerden bu yana o toprakların iklimini, huyunu, suyunu almışlardır çünkü. Kalıtımsal bir dirençleri vardır. Kuraklığı, rüzgarı, kışı bilirler. Suyu, gübresi gecikse bile toprağa küsmezler. Fidanlık ve seralarda yetişen gösterişli fidanlara benzemezler hiç. Baharda dalları çiçek yükünden görünmez olur. Ağacın altı üstü meyva kokar...
İşte Köy Enstitülerine alınan yoksul, sahipsiz köy çocuklarında, anlatmaya çalıştığım bu yaban elmalarının şaşmaz, köklü, sabır ve direnci yatar. Daldan eğme değil, kökten sürme, köşk yada sera çocukları değil, bozkır çocuklarıdırlar...'' Osman Şahin