KÖY ENSTİTÜLÜ YAZAR: FAKİR BAYKURT




KÖY ENSTİTÜLÜ YAZAR: FAKİR BAYKURT
''....iÇLERİNDEKİ ASLANI SAKIN ÖLDÜRME!''

O günlerde şimdi herkesin bildiği çayın yeni yeni içilmeye başladığı yıllarmış. Evlerinin önüne açılan kahveden gelen, hoş kokulara dayanamayan Fakir Baykurt bir gün; ''Çay isterim, ille de çay'' diye tutturmuş, anası oğluna kıyamamış, elinden tutup kahvenin önüne götürmüş, Kahveci Topal Hüseyin'i çağırmış:
-
''Hüseyin bir bardak çay getir!'' Çay gelmiş, çayın nasıl içileceğini bilmeyen Fakir Baykurt, sıcak çaydan hızla bir yudum içmiş ama ağzı yanınca bardağı yere atmış. Çay dökülmüş ama toprak kaba olduğundan bardak kırılmadı, diyor. ''Anam şimdi vuracak? Şurama mı vuracak? Burama mı vuracak?'' diye korkarken anası kahveciyi yeniden çağırmış:
-
''Hüseyin bir çay daha ver!''
-
Fakir Baykurt'a ikinci çay gelmiş. Çayı üfleyerek içmiş. Yıllarca anasına sormuş durmuş: ''Anacığım o gün çayı döktüm bir tokat vurmadın; neden vurmadın?''
-
Bu sorunun yanıtını anası yıllar sonra oğlunun öğretmenlik yaptığı köy okulunda vermiş. Oğlunun sınıfını görmek isteyen Elif Baykurt o gün sınıfa girer, oğlunun ders verişini izler.
-
Beş sınıfı birden okutan Fakir Baykurt anasının ders izlemeye geldiği günü şöyle anlatıyor:
-
"Sınıfta estim, gürledim!"
-
Ders bitince dışarıya çıkıyorlar, yazar anasına soruyor:
"Anacığım, beğendin mi öğretmenliğimi?"
-
Anası:
"Eh işte, fena değil!" diyor...

"Nasıl fena değil, müfettişler geliyor; iyi veriyor, pekiyi veriyor. Sen de fena değil diyorsun, nasıl olur böyle?"

Anası: "Yıllarca sordun, durdun. Şimdi söylüyorum, aç kulağını dinle! Ben sana çay döktüğün gün kızsaydım, içindeki aslan küserdi. Dövseydim, o aslan ölürdü! Böyle öğretmen falan olamazdın. İşte, sen de benim yaptığımı yap ve sakin ol. Dayak atıp bu çocukların içlerindeki aslanı sakın öldürme!..."


*

 ÖZLEMLE ANARKEN...


Akçaköy  Fakir Baykurt'un Köyü

Akçaköy'de Fakir Baykurt'un annesinin adı Elif Ana Kütüphanesi

Fakir Baykurt'un yaşam öyküsü  kütüphane duvarlarında









Fakir Baykurt kitapları arasında dostum Ayşe

Kızım Özlen



FAKİR'İN KIYISINDA
Çok etkisinde kaldığım ,okunması için yıllarca önerdiğim KİTAP

    Burdur'lu ev kadını Birnur Şener, yaşamı boyunca Fakir Baykurt'a yazdığı ama gönderemediği mektupları,Baykurt'un son isteğini yerine getirmek için, "Fakir'in Kıyısında" adlı 294 sayfalık kitabında topladı.

Fakir Baykurt'un vasiyeti üzerine hazırlanan kitap, Baykurt'un ölümünden sonra, çevirmen-yazar Bertan Onaran ve Papirus Yayınevi Yayın Yönetmeni Oktay Şimşek'in katkılarıyla basıldı.
Birnur Şener TÜYAP Kitap Fuarında yapılan "Fakir'e Saygı" etkinliğinde yaptığı konuşmada, Fakir Baykurt'un kitaplarını okuyarak ve ona mektuplar yazarak geçirdiği yaşamını anlatıyor.
Fakir Baykurt ismiyle 8 yaşında tanıştıFakir Baykurt'un memleketi Burdur'da 1947'de doğan Birnur Şener, 8 yaşında, dişini çektirmeye götürüldüğü berber koltuğunda, çevresindeki büyüklerin "çok akıllı ve yürekli" bir yazardan söz etmesiyle Fakir Baykurt ismiyle tanışır. Şener o günü şöyle anlatıyor:
"Berbere gelen adamlardan biri 'Beni dinleyin Burdurumuz'un Akçaköyü'nden bir yazar çıkmış. Kitap yazıyormuş. Yazdıklarıyla ağalara beylere çatıyormuş. Çok akıllıymış. Kafası semaver gibiymiş' diyerek Fakir Baykurt'u anlattı."
Şener, Fakir Baykurt'a ilk mektubunu da o gün eve döner dönmez yazar. Arkadaşlarına da "Semaver kadar kafası varmış. Masallardaki develere benzer bir adam, elbet tüm ağaları, beyleri yener" diye Fakir Baykurt'u anlatır, ama arkadaşlarını bu sözlere inandıramaz.
Akşam eve gelen ağabeyi de "Yazarlar çok akıllı adamlar olur, herşeyi yazarlar" deyince, Şener düşündüklerine daha çok inanır.
Yazdıklarını okursam, ben de onun gibi akıllı olabilirim
Şener, o günlerde, "Fakir Baykur'u bir görsem, yazdıklarını bir okusam, ben de onun gibi akıllı olabilirim, ama kolay mı onu bulmak? Nerededir kim bilir?" diye düşündüğünü anlatıyor.
O günden sonra gittiği her yerde onun kitaplarını aradığını söyleyen Şener, "Paramız olsa alırız. Para hangi taşın altında duruyor? Hiç bilmiyorum" diyor.
Okulda arkadaşları defterlerine anılarını yazarken, eline geçirdiği boş kağıtlara Fakir Baykurt'a mektuplar yazdığını anlatan Şener, " Elimde adres yok. Adres olsa mektup atacak para yok, yazılıp atılmayan mektupları saklamak da çok zordu. Çantamda taşısam herkes görür, evde saklasam mutlaka anamım eline geçer " diyor.
Okumayı çok istemesine rağmen ilkokuldan sonra okula gönderilmediğini belirten Şener, "Anam kesin kararını verdi, 'kendini damdan atsan da okumayacaksın.!' Beş yaşında oturduğum halı tezgahından asla kurtulamadım" diyerek okuyamadığı için duyduğu üzüntüyü anlatıyor.
Kitaplar, polis yerine Birnur Şener'in eline geçince
Birnur Şener, 15 yaşında evlendirilir. Bir gün, ilçede görevli bir öğretmen, "Evimi ararlarsa bütün kitaplarımı götürürler" endişesini Birnur Şener'in eşine açacak ve şunu rica edecektir:
Kitaplarımı evinizde saklar mısınız?".
Şener'in eşi seve seve razı olur ve "Benim hanım okumayı çok sever, doya doya okusun" der.
Sonuçta, Şener'in eşi bir çanta dolusu kitabı eve getirir ve Birnur Şener, 19 yaşında Fakir Baykurt'un kitaplarıyla tanışır.
Şener, "O sıralar yazarımın tutuklandığını duydum. Sonra da Almanya'ya gittiğini. Çok ağladım, yurdumuzu yiyip bitirenler gerine gerine gezerken, hiç suçu olmayan yazarımı görme umudum kalmamıştı artık " diyerek o günkü umutsuzluğunu anlatıyor.
Baykurt'un tüm kitaplarını okudu .
Şener, eşi öldükten sonra çocuklarının üçünü de okutur. Eczacı olan oğlu, Fakir Baykurt'un tüm kitaplarını alır.
1997'ye kadar Fakir Baykurt'un tüm kitaplarını okuyan Şener, ona gönderemediği mektuplar yazar. 1997'de ise Fakir Baykurt'un Burdur'a gelerek öğretmenlere yönelik bir konuşma yapacağını öğrenir.
Şener, o günü şöyle anlatıyor:
Oğlum önce beni oraya götüreceğini söyledi, sonradan caydı. 'Anacığım sen öğretmen değilsin, oraya almazlarsa üzülürsün, hem benim toplantım var, sen eczaneyi bekle' deyip çıktı gitti. Akşama kadar eczanede müşterinin olmadığı anlarda oturup ağladım "
Dostluk, imza gününde başladı .
Akşam eczaneye gelen oğlu,Şener'e " Yarın Fakir Baykurt'un imza günü var, seni oraya mutlaka götüreceğim, üzülme " der.
O gün, "40 yıllık özlem bitecek"diyerek sabah erkenden işlerini bitiren Şener, birazdan bir bavul dolusu Fakir Baykurt kitabıyla yazarın önündedir. Birnur Şener, Baykurt'un "Bunların hepsini okudun mu" sorusunu "Sınava çek istersen" diye yanıtlar.
Şener o anı, "Boynuna sarılıp öpesim var ama çevremi saran utangaçlık yüzünden orada öpemedim . İki saat birlikte oturduk. Sonra onu konuğumuz olması için çağırdım" diyor. Böylece başlayan dostluk, Baykurt ölene dek sürer.
Baykurt'un son isteği :
Almanya'da yaşayan Fakir Baykurt, Türkiye ziyaretlerinde Birnur Şener'in Burdur'daki evinde misafir olur. Şener, "En son geldiklerinde 6 gün kaldılar. Ağzımdan çıkan her sözü not ederdi" diyor.
Şener, sonunda misafiri Fakir Baykurt'a 34 yıldır yazdığı, ama gönderemediği mektuplarını okur. Fakir Baykurt, duygulanmanın da ötesinde etkilenmiştir. Der ki:
"Bu mektuplar kitap olur, yayıncıma söyleyeceğim, onları basacak, sen otur temize çek."
Fakir Baykurt, daha sonra Almanya'ya döner ve yattığı hastanede yaşamını yitirir.
Daha sonra Birnur Şener, Baykurt'un cenazesi'nde, çevirmen Bertan Onaran ve Papirüs Yayınevi'nin Yayın Yönetmeni Oktay Şimşek'le tanışacak ve Fakir Baykurt'un son isteklerinden birini gerçekleştirmeye dönük ilk adımlar.
Şener, Fakir Baykurt'un yaşamına çok şey kattığını belirterek, "Onun kitapları olmasaydı kocasından rdayak yiyen, çocuklarını okutmayan, boş oturup zaman öldüren, yurdumuzu yiyip bitirenlerin önünde boyun eğen, onlara oy veren, belki de el etek öpen bir kadın olacaktım" diyor.
Şener, sözlerini "39 yaşında dul kaldım. Öğretmenimin kitaplarındaki yiğit kadınları kendime örnek aldım, çok çalıştım" diye sürdürüyor.
Birnur Şener, "Aklımın aydınlığı öğretmenim benim için ölmedi. Ne zaman özlesem açıp bir kitabını okuyorum. Yaşama dört elle sarılmak, ezilmeden ezmeden yaşamak için çabalıyorum"diyor.

AYRINTILI BİLGİ İÇİN;