Yusuf Ziya Bahadınlı, yaz tatilinde köyüne gitmeyerek, yatağını Pazarören Köy Enstitüsü’nün kitaplığına sermiştir...

''Yusuf Ziya Bahadınlı, yaz tatilinde köyüne gitmeyerek, yatağını Pazarören Köy Enstitüsü’nün kitaplığına sermiştir. Kütüphaneyle ilişkisini şöyle yazıyor: “Kitaplara dokunmadan sırtlarını okuyordum; çoğunlukla bana bir şey söylemiyorlardı. Orada karar verdim, bütün bu kitapları okuyacaktım.”
Yozgat’ın Sorgun ilçesine bağlı Bahadın köyünden gelen çocuk, kitapları raftaki sırayla okumaya girişiyor ve kimilerini anlamadan yarım bırakarak, kimileriyle çok yoğun etkileşime geçerek verimli bir okuma serüveni yaşıyordu. Yusuf Ziya Bahadınlı’nın anılarından, o sıralarda hapishaneye kapatılmış Nâzım Hikmet’in şiirlerinin de Enstitü kitaplığında bulunabildiğini öğreniyoruz.
“Önce adını ‘Kurtuluştan Sonrakiler’ adlı antolojide gördüm. Hazırlayan Orhan Burian:
‘Nâzım Hikmet Ran, şiirimize getirdiği şekil yenilikleri ve dâva meselesiyle o beş senedir en çok münakaşa edilmiş değerli bir şairimizdir. Edebiyatımızın imanla haykıran şairlerinden biri; ne çare ki imanı bu topraktan değil, köksüzdür.’ diyor.
Daha o yaşlarda antolojiyi hazırlayan kişiye öfke duymuştum. Beş satır içinde onu suçluyor, bir yandan da 17 şiirine yer veriyordu!
Adeta çarpılmıştım, bunca yıl geçti aradan, hâlâ birinci şairim odur:”
Köy Enstitüleri, öğrencilerine okumayı sevdirdiler ve okuma için inanılmaz bir ortam yarattılar.
Şehirli okur yazarların bile ulaşamadığı bir özgürlük ortamında dünya ve Türk edebiyatıyla etkileşime geçtiler. Hep kuram ile uygulamayı birlikte gözeten bir eğitim sisteminde okuma ile yazmanın bütünleşmesi de kaçınılmazdı. Çok okuyanlar yazmaya da başladılar. Bu konuda okulların duvar gazeteleri, Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’nün çıkardığı “Köy Enstitüleri Dergisi” ilk yazı denemelerinin yapıldığı ve yayımlandığı yerler oldu.''B. Sadık Albayrak
*
Fotoğraf:Pazarören Köy Enstitüsü Binaları...