KÖY ENSTİTÜLÜ SAĞLIKÇI...

Türkiye eğitim tarihinde özgünlüğü ve ortaya çıkan verimi nedeniyle üzerinde duruşmayı en çok hak eden kurum Köy Enstitüleri?dir. Gerçekten de ülkemizin aydınlanmasında, eğitim-sanat-edebiyat ve bilim alanlarındaki gelişiminde önemli bir rol oynamış bu okul modelimiz ve uygulamaları, sonuçları üzerine tezler hazırlanmış, kitaplar, makaleler ve anılar yayımlanmıştır. Bu ilgiyi fazlasıyla hak eden Köy Enstitülerinin gün ışığına çıkmayan yönleri bakımından, daha yeni yayınlar yapılacağı da ortadadır. Bu yazımız da onlardan biridir.
Türkiye?de usta öğreticilik konusunda 1930 başlarında adımlar atılmakla birlikte, bu adımın programlı ve geniş bir halkaya dönüşmesi 1940?lı yıllarda gerçekleşmiştir. Köy Enstitülerinde öğretmenden başka köye yararlı diğer meslek erbabı da yetiştirilecekti. Bunlardan sadece sağlık memurluğu kolu açılabilmiştir. Köy Enstitülerinin diğer önemli hedeflerinden biri, kendi öğretmen ve yönetici kadrosunu oluşturmaktı. Köy Enstitüleri öğretmen kadrosunun çok önemli bir bileşeni ise usta öğreticilerdi. Köy Enstitülerinde bilhassa mahalli sanatlara çok önem verilmiştir. Örnek olarak, değirmen taşçılığı, urgancılık, dokumacılık, tuğlacılık, taşçılık, duvarcılık, dülgercilik, balıkçılık, saz örmeciliği, nalbantçılık, arıcılık, araba tamirciliği ve saraççılık. Usta öğreticiler gösterilen yerlerde çalışarak iş görürler, eğitim programına göre yanlarına verilen öğrencileri yetiştirirlerdi. Usta öğreticiler arasında Aşık Veysel, Ali İzzet Özkan gibi tanınmış halk ozanları, Hasan Çakı Efe gibi halk oyunları öğreticisi, yapıcılık, elektrikçilik ve motorculuk konularında 3 Macar usta büyük hizmetler vermiştir. 1943 yılında Jena Heinzellman isminde bir Macar dansçı öğretmen Devlet Konservatuarı?nda istihdam edilmiş, 10 Spevak isminde bir Macar usta hem Ankara hem de Erzurum İnşaat Usta Okulu?nda ders vermiştir. 1931-1932 Eğitim-Öğretim Yılı?nda dönemin gerektirdiği modern yapı işlerinde nitelikli eleman yetiştirmek üzere hizmet vermeye başlayan Ankara Yapı Enstitüsü?nde Michael Rozsan isimli bir Macar öğretici 1945 yılında tesisat ve makine dersleri vermiştir. Yine aynı Enstitü?de Leopold Hangenmüller isimli bir Macar öğretici Kalorifercilik Şubesi?nde 1949 yılında ders vermek üzere görevlendirilmiştir. Bunların yanı sıra 1940 yılında Laslo Birman adında bir Macar uzman İstanbul Bölge Sanat Okulu Mensucat Şubesi?nde, Valdinger Bela isminde bir Macar usta İstanbul Yapı Enstitüsü?nde eğitim vermiştir. Hasanoğlan Köy Enstitüsü içinde yapılacak olan Yüksek Köy Enstitüsü binası planı inşaat uzmanı olarak geçen Sili Layoş, bu işi 1943 yılı sonlarında yapmış ve bu yapı Sili?nin gözetimi altında öğrenciler tarafından 1944 yılı içerisinde gerçekleştirilmiştir. Bu okulda Türk ve Macar öğretmenler ile Almanca konuşulan ülkelerden gelen öğretmenler görev yapmışlardır.
Macar usta öğreticilerden Sili Layoş?la ilgili olarak ilk bilgileri, Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü?nün ilk öğrencilerinden olan Abdullah Özkucur öğretmenden edinmiştim. Onunla 1994?te Antakya?da tanıştığımızda başlayan Köy Enstitüleriyle ilgili söyleşilerimizden birinde, kendisinin yapı bölümünü tercih etmesinde Layoş?un büyük rolünün olduğunu söylemişti. Onun gibi ustaların, sadece Köy Enstitüsü binalarının değil, Ankara Ulus Endüstri Meslek Lisesi başta olmak üzere birçok binanın yapımında da emeklerinin geçtiğinin altını çizmişti. Dörtyol ve Antakya?da öğretmenlik yaptığı yıllarda, ondan öğrendiği teknikleri, özveriye dayanan bir disiplinle uygulamaya koyduğundan söz eden Abdullah Özkucur öğretmenin, 93 yılına adım attığı bugünlerde, emeğini de saygıyla takdir ediyorum.
Antakya ve çevresi, 1939?a kadar Fransız işgalindeki Liva-i İskenderun Sancağı?na bağlı olarak yaşadığı için, köy ve kasabalarında eğitim gören insan sayısı çok sınırlı olmuştur. 1938?de Hatay Devleti olarak bağımsızlığını ilan eden Hatay halkı, 1939?da Hatay adıyla Türkiye?ye katılınca Antakya?ya özel bir eğitim seferberliği başlatılır. O dönemde ilkokul, ortaokul ve lisede okuyan ve birçoğunu ne yazık ki kaybettiğimiz kişilerden öğrendiğimiz kadarıyla, Türkiye?de alanlarında çok başarılı olan öğretmenler Hatay?a atanmışlar ve dönemine göre gelişkin bir eğitim vermişlerdir. Antakya Lisesi?nin 1940?lı yıllarda ülkenin en başarılı birkaç okulundan biri haline gelmesi boşuna değildir. Kırsal kesimdeki öğrencilerin eğitimi içinse ?eğitmen? adı verilen öğreticiler, Kırıkhan Soğuksu?da kısa süreli kurslarda yetiştirilen öğreticiler okullarda görevlendirilir. Ülkedeki öğretmen açığının karşılanması için başvurulan bu uygulamanın verimi, 1970?li yıllara kadar sürmüştür. 1967?de ilkokula gittiğimde Yayladağı?na bağlı üç komşu köyde görev yapan – bugün saygıyla andığım ? üç eğitmeni unutmamız mümkün değildir. Kışlak?tan Mehmet Türkkölesi (Berberlik de yaptığı için ?Berber Öğretmen? olarak bilinirdi.), Hisarcık?tan Durmuş Pekmez (Düziçi Köy Enstitüsü mezunu şair Ali Yüce?nin köylüsü) ve Arslanyazı (Kandul)?dan Hanifi Yanık eğitmenlerimiz, bu üç köyün öğrencilerini bahar aylarında Çöreki denen mesire yerinde buluşturarak kaynaştırırlardı. Köylülerin devlet kurumlarındaki sorunlarının çözümünde dilekçe yazarak, bağ bahçe ve hayvancılık işlerinde yol göstererek yardım ederlerdi. Kışlak?ta, bu kurslardan geçmiş Mehmet Yılmaz ise yapı ustalığıyla bilinirdi.
İşte bu eğitmenlerden Hanifi Yanık?ın oğlu Mehmet Yanık, Arslanyazı köyünden ilk kez ilkokul sonrasında okuma olanağı bulan kişidir. 1926?da doğan Mehmet Yanık, 1940?larda önce Adana Düziçi Köy Enstitüsü?ne gider. Burada yeterli eğitimi aldıktan sonra Ankara Hasanoğlan Köy Enstitüsü?nün Sağlık Kolu?nda okur. İki yıllık eğitimde aşıcılık, sünnetçilik, hastabakıcılık, fenni tathirat (temizlik) ve tebhirat (tütsüleme, etüvden geçirme) derslerini başarıyla vererek mezun olur. 12 Ocak 1950 tarih ve 734 no?lu belgeyle kendisine Sağlık ve Sosyal yardım Bakanlığı Köy Sağlık Memurları Diploması verilir. Böylece köylerde sağlık memurluğuna başlayan Mehmet Yanık, ilk görev yeri Kışlak başta olmak üzere Hatay?ın değişik köylerinde ve sağlık merkezlerinde görev yapar. Bir ara Şanlıurfa?da da çalışan ve 34 yıl kamu hizmeti verdikten sonra 1984?te emekliye ayrılır. 16.10.2005?te de aramızdan ayrılır.
Yaşamına dair kısa bilgi verdiğimiz Mehmet Yanık, Köy Enstitüleri?nin üzerinde pek durulmayan usta öğreticiler ve öğretmenlik dışındaki mesleklerde kamu hizmetinde başarılı olmuş kahramanlarından biridir. Bin bir güçlükle köylülerin sağlık sorunlarıyla başa çıkan 1599 sağlık memurundan biridir o. 1950?lerin ilk yarısında bizim köyde çalışırken, anne tarafından akrabamız da olduğundan, komşu bir evde oturan Mehmet Yanık?ın hafta sonu, gece gündüz demeden hastalara iğne vurduğu, bitkilerden yaptığı ilaçlar verdiği köylüler tarafından bizim çocukluğumuzda hep anlatılırdı. O zamanlar ülkede en yaygın hastalıkların başında sıtma ve trahom gelmektedir. Ülkemizin bu iki baş belası hastalıktan kurtulmasında onların payı büyüktür.
O yıllarda Anadolu?nun birçok köy ve kasabasında bilindiği üzere sıtma tedavisini, halk kendi yöntemlerince gerçekleştirmeye çalışır. Yöre halkınca ?Sıtma Pınarı? olarak bilinen yere çocuklar götürülerek yıkanır. Oraya gidemeyenlere, bu pınardan su getirilir. Hem bu suyla çocuklar yıkanır, hem de bu sudan içirilerek sağaltılmaya çalışılır. Bataklıkların kurutulmasına yönelik çalışmaların hız kazanması, söz konusu sağlık memurlarının ilaçlamalara ağırlık vermeleri sayesinde 1970?li yıllarda bu hastalık etkisini yitirmeye başlar. 1960?lı yıllarda Kışlak?ta genç yaşta (23 yaşında) muhtarlık yapmaya başlayan Mehmet Yıldız?ın anlatımına göre, Mehmet Yanık başta olmak üzere Düziçi Köy Enstitüsü ve Soğuksu Eğitmen Kursu mezunlarının çabasıyla sık sık sağlık taramaları yaparak çocukların ölümlerinin önüne geçilir. Kadınlar eğitilerek, bazı hastalıkların ölümcül etkisi azaltılır.
Oğlu Hanifi Yanık?la Antakya Subaşı İlköğretim Okulu?nda birlikte çalıştığımızda sık sık ziyaret ettiğim Mehmet Yanık Amca?yı ölümünün 7. yılında saygıyla anarken, onun şahsında Köy Enstitülü tüm eğitim ve sağlık emekçilerinin ülkemize, halkımıza verdikleri emeğe teşekkür etmeyi bir borç bilirim.
Müslüm Kabadayı


KAYNAK: