RESİM DERS İ

RESİM DERS İ Hakkı Gökçen, Akif Onan ve Hamdi Akçaoğlu iyi resim yaparlard ı . Ben de iyi yapard ı m. Hamdi "en iyi" olduğu savı ndaydı . SON KÖY ENST İ TOLO 45 3. sı n ı ftay ı z. Resim oğretmenimiz Tayfur Hekimo ğlu, sı nı fta yapt ığı mı z resimlere not veriyor. Hamdi 5 alm ış . Kalkı p, Hakkı Gokçen'in notuna bak ı yor: 10. "- - Öğretmenim, Hakk ı 'ya 10 verdin de, benimki niye 5?" Öğretmen. yan ı t veriyor: "- Ulan köpek! Dogru yap da 20 vereyim!" • Bir gün atelyede siyah-beyaz resimler gösteriyor Tayfur Hekimoğlu. Bir ara s ı n ı ftan "h ışşş !" sesleri yükseldi. Tayfur Bey ba ğı rd ı : "- Eşşeklik etmeyin ulan!" Sonra beni kald ı rd ı , "sen de dedin mi?" diyerek. Demediğiııı i söyledim. Bir iki arkada şı daha kald ı rdı , onlar da demediklerini söylediler. Önce ayağa kald ı rdığı bizleri ç ı kard ı dışarı , sonra da tüm sı nı fı . Kapı yı kilitledi pe şimizden. Bir daha da bizim sı nı fı almad ı . "Bu e şekleri kime verirseniz verin!" demi ş müdüre. Hüsnü Gürsel'e verdiler bizi. Bir derste Salih Köklü ile İ brahim Bozkı r' ı n resimleri 8; Hamdi Akçao ğluenunki de 5 not •al ı yor. Hamdi dayanamı yor: • "- Hocam, bunlara ben yap ı veriyorum! Bunlara 8 vermi ş, siniz, bana 5!" Ertesi derste Hamdi resim yapmı yor. Öğretmen Hüsnü Gürsel "hani senin resmin?" sorusuna "bana 5 veriyorsunuz, benim yapı verdiklerime 8" yan ı tı n ı alı nca bir güzel dövüyor Hamdi 'vi Bunun üzerine Hamdi. Tayfur Beye gidip yak ı nı yor, 9 zay ı fı bulunduğunu da ekliyor. Tayfur Bey: ... Köy enstitülerinden yeti ş enler, ya ş ad ı kları çevrede feodal unsurlarla ve halk ı sönı ürmede, ezmede birlik kuran devlet bürokratlar ı yla çat ış mış lardı r, okulları ndan aldı kları bilinç gere- ğ ince. Y ı lmaz Elmas Yeni, Toplum (Köy Enstitüleri Ozel Say ı s ı ), Nisan 1976, sayfa 68 46 SON KÖY ENSTİ TÜLÜ "- Ulan aptal! A şı k olunmayı nca bu kadar zay ı f al ı nmaz! Söyle bakal ı m, kime a şıksı n?" Hamdi söylüyor kime tutkun oldu ğ unu. O zaman s ı n ı - fı mı zda kı zlar da var. Tayfur Beyin gözü tutmuyor k ı zı . Alı yor eline odana, Ha ındi'yi bir güzel dövüyor ve: "- Ben, benim han ıma 41k oldum ve bir y ı l sı nı fta kaldı m ama, bir şeye benziyor! İkinci karnede bir zay ı fı n ı görürse ııı , ç ı kma kar şı ma!" diyor. Ve de ikinci karnede müzik d ışı ndaki tüm zay ı fları kurtar ı yor Hamdi Akçaoğlu!(*) Köy enstitüleri yaşamı yor bugün; daha do ğrusu, onlara öykünen baş ka ülkelerde ya şı yor; bizde ise bir "özlem", bir "simge" günümüzde de. Onlar ı anı larda yaşatan, taşı d ı kları "halkç ı ", giderek "ilerici" özleri. Gelece ğin kuş aklar' bu öze sahip çı kacaklar; ve o günkü gereksinmelerin do ğrultusunda yeniden kuracaklar köy enstitülerini. Ama bu kez enstitüler, i ş çi s ı nı fı nı n, onun iktidar ı nı n eseri olacak. Server T anilli Nası l Bir Eğitim istiyoruz? Amaç Yayı nları , 5. baskı , 1989, sayfa 68 *) Hamdi Akçaoğ lu, d ışardan Gazi Eğ itim Enstitüsü s ı navlar ı n. vererek resim öğ retmeni oldu. 1969'dan 76'ye dek de bu okulda (Gölköy Ö ğ - retmen Okulu) çal ış t ı . Akçaoğ lu, en çok çile çeken arkada şı mı zd ı r. Gölköy'de, yemekhanede, yeme ğe ba ş lamadan önce "Tanr ı 'dan hamdolsun, komunistler kahrolsun, afiyet olsun!" yakar ı s ı n ı duyunca müdü- re "buradan ya sen gidersin, ya ben!" uyar ı sı n ı yaparak, bu yemi ıı i ıı (yakan) kald ı r ı lmas ı n ı sa ğ lar. Yine Gölköy'de bir 16 Kas ı m Öğretmenler Gününde salon a ğ z ı na dek doludur. Arkada ö ğrenciler, önde vali, milli e ğ itim müdürü de olmak üzere seçkinler oturmaktad ı r. Okulun tarih öğretmeni kürsüden köy enstitü- lerinin komunist yuvas ı olduğunu; k ı z öğrencilerin helâlarda çocuk dü şürdüğ ünü söylemeye ba ş lamas ı üzerine Akçao ğ lu yerinde duramay ı p kürsüye atlar, mikrofonu kapar: "- Sen köy enstitülerini bilmiyorsun!" der konu ş mac ı ya ve ekler: "Burada, bu okulda para babalar ı na hizmetkâr; a ğalara çoban yeti ş miyordu. Adam yeti ş iyordu!.." der. Sonra da salonu terkeder. Ö ğrenciler de ç ı karlar. İ ki saat sonra polis, bekletilen Çorum'un Alaca ilçesine atanma karar ı n ı Akçaoğ lu'na bildirir. Üç gün içinde okuldan ayr ı lmas ı öngörü- lür. Akçaoğ lu, ülkücülerce "kurtar ı lnıış bölgelerde çal ış mak zorunda b ı rak ı l ı r. Ya şamı tehlikeye girer. Bir y ı lda 11 yere sürülür. Bir çat ış mada kolu k ı r ı l ı r.


*

NISAN 1 2. sı nı fta, yatakhanemiz 2 No'lu yap ı ya ta şı n& Sı n ı fı - mı z da oradayd ı . Tabiat bilgisi öğretmeni ve sı nı f öğrettnenimiz Melâhat Şeny ı ld ı z da 2 No'nun öğretmen evinde (lojman) annesiyle kal ı yordu)*). Yazı l ı yapaca ğı n ı bildiğimiz Şeny ı ldı z'a "Nisan 1" yaptı k: Sı nı f ba şkan ı dışı ndakiler smı ftan ç ı kı p sakland ı k. Şenyı ldı z sı nı fa girince ba şkan bir "dikkat!" çekmi ş . Sı nı fta kimse yok. Şeny ı ld ı z, sı ralarııı altı na da baktı ktan sonra *) Bir gün, elman ı n dal ı nclan pencereye atlayarak s ı n ı fa girdi ğ imi Melâhat Şeny ı ld ı z görmü ş . Biraz sonra s ı n ı fa gelip, Hakk ı Gökçen'i kald ı rd ı . Kap ı y ı göstererek: "- Oğlum, buras ı ne?" "- Kap ı ." "- Sı n ı fa elman ı n dal ı ndan mı girilir, kap ı dan mı ?" dedi ve "öyleyse bir daha kap ı dan girme!" diye azarlad ı . Öğretmen ç ı kt ı ktan sonra durumu aç ı klad ı m Hakk ı Gökçen'e. 44 SON KÖY ENST İ TÜLÜ "nerede arkada şları n?" diye sormu ş . Ba şkan da önce "biraz sonra gelecekler" demi ş . S ı k ışı nca da "Nisan 1" yapt ığı - mı zı söylemi ş . "Ça ğı r arkada şları n ı !" buyru ğ u üzerine ba ş- kan, öğretmenin k ı zd ığı n ı söyleyerek bizi ça ğı rd ı . Biz sı nı fa girince ö ğretmen: "- Çı karı n bakalı m kağı tları , Nisan 1 nas ı l yap ı l ı r, size göstereceğim!" dedi. Çı kard ı k kâğı tları . Önce ders anlatt ı öğretmen, sonra da uzun uzun 10 soru sordu. Dersin bitimine 10 dakika var. "Kopya yapan ı şöyle yaparı m, böyle yapar ı m!" diyerek gezinmeye ba şlad ı . Derken zil çald ı . "- Bı rakı n bakalı m kalemlerinizi!" dedi. Biz ba şlad ı k yalvarmaya. Kü ğı tları toplad ı . "Içinizde kibriti olan var mı ?" diye sordu. Sonra da "Nisan 1 'i böyle yaparlar!" diyerek, kâ ğı tları sobada yakt ı . ... Bu sa ğ l ı k memuru birkaç gün i ğ nelerimi vurdu. Sekizinci i ğneden sonra "kefeni y ı rtt ı n arkada ş , korkma, iyile ş eceksin!" dedi. Güldüm: "Bize biçilen ya şam süremizin on y ı l ilerisine geç- tim, niye korkay ı m ki!" dedim. Sa ğ l ı k memuru, "anlayamad ı m, ne süresi? Bu süreyi size kim tan ı d ı ?" deyince aç ı klad ı m: "Çifteler Köy Enstitüsünde ö ğrenciyken, askerlik ti ğretmenlerimizden bir süvari yüzba şı , 'sizler bu i ş ya şamı yla, bu kadar çal ış makla ancak k ı rk ya şı na kadar varabilirsi.niz!' dedi. Oysa ben ş imdi elli ya şı nday ı m!.." Abdullah Ozkucur, klasanu ğlan Yüksek Köy Enstitüsü, Selvi Yay ı nlar ı , 1990, sayfa 89-90


*


PARK 1949'da yönetim, 1 No'dan 3 No'ya ta şın& O y ı l 3 No ile sinema yap ı sı arası na park yap ı ldı . Parka akasyalar dikildi. 5 m çapı nda, ortası ndan ve yanlardan su fışkı ran kocaman bir havuz yapı ld ı . 3 No'dan ana yola inen yolun iki yan ı na da birer havuz yap ı ldı . Daday Çay ı ndan getirilen yumu şak toprakla (mil) sert toprak kar ıştı rı larak serildi(*). Kayseri' den getirtilen çim tohumlar ı ekildi. Çiçekler dikildi. Oturak- *) M Şevki Öztürk anlat ı yor: Bir gün parkta çal ışı yorduk. 6 ki ş i teskere ile toprak ta şı yor; parkta düzenleme yap ı yoruz. Müdür İ Safa Güner bizi gözlemi ş . Öğ leye dek ancak 10 teskere toprak ta şı m ışı z. Öğ le paydosuna doğru yan ı mı za geldi, yere oturdu. Bizi de çevresine oturttu. Yaptığı mı zı n çok çirkin olduğ unu söyleyerek, "dilerim, sizin okuttu- ğunuz çocuklar da size böyle yapar" dedi. Bunu hiç unutamam. SON KOY ENS1 İ TOLO . 59 lar (bank) yerle ş tirildi. Yoldan yana alçak bir duvar çekildi. Park içi yollar ı asfaltland ı . Yönetim yap ı sı n ı n balkon korkuluklann ı n üzeri de çiçeklendirildi. Kı sa zamanda Cennet gibi bir yer oluverdi park ı mı z. Bir park da müdür evinin dogusuna (futbol ve tenis alanları nı n yoldan yan ı na) yap ı lmaya ba şlandı . Buran ı n ad ı "Yurt Park" olacakt ı . Coğrafya öğretmenleri Kaz ı m Özses ve Aliye Acarsan' ı n gözetiminde yapı l ı yordu. Bu, 114 n ı uzunluğunda bir Türkiye haritas ı olacaktı . Yükseklikler i şlenecek; bitki örtüsü canland ı rı lacakt ı . Demiryolları Mı z, karayollar ı - mı z yerlerine konacak; Karadeniz'de bir minik sandal yüzecekti. Ankara Kalesi üzerine de bir Atatürk büstü dü şünülmüş tü. Havuzun denizlerini kazd ı k. Dağlar y ığı lmaya ba şland ı . Denizlerle karalar ı n kesi ştiği yerlere beton duvarlar çekildi. Denizlerin taban ı betonlama için haz ı rland ı . Kazı m Özses, "burası su ile dolacak, siz Karadeniz'den Akdeniz'e yüzerek geçeceksiniz!" derdi. İ Safa Güner'in enstitümüzden al ı nması yla çalışmalar durdu. 1953'te de tamamlanmas ı ndan vazgeçilerek, havuzun çukurlanna (denizler) çöp doldurulmu ş ! Parkımı z ın genel görünümü (1950): 60 SON KÖY ENSTİ TOLO Günün birinde, milliyetçi taslaklanndan bir kukla gelmi ş , bu havuzlara bakm ış bakmış , çekice benzetmi ş . Çünkü, efendisi tarafı ndan kurulup da gönderilmi ş ti. Adam kirletmeyi mevkilerine basamak yapan bu bedbaht, havuzlara çekiç biçimini yakış tı nnca, müdür de fış kı ile dolduoup kapatarak kendisini selamete ç ı karmış . İ Safa Güner, Köy Enstitüleri Hat ı raları , Kendi yay ı n ı , 1963, sayfal32