HAYATİ TAHSİN YILMAZ
SON KÖY ENSTİTÜLÜ
(GÖLKÖY ENSTİTÜSÜ VE ÖĞRENCİLİK ANILARI)
GIRI Ş
Genelde üç evrede incelenir köy enstitüleri: Deneme evresi,
geli şme evresi ve gerileme evresi.
Anı ları m, çok az yazı lmış olan gerileme evresini kapsar.
Kastamonu Gölköy Köy Enstitüsünü 1952'de bitirdim. Bizden
sonra "köy enstitüsü" ad ı kalktı . Bu yüzden "Son Köy
Enstitülü" dedim kitab ı ma.
,Böyle bir kitap yazmak yoktu gündemde. Köy enstitü-
lerinin kurulu şları nı n 50. yı l ı nı n büyük etkinliklerle kutlanması
ve Gölköy öğrencilik an ı ları nı n yazı lmamış olması
beni bu kitab ı yazmaya itti. Ama birdenbire k ı rk elli y ı l öncesinin
anı ları nı yansı tabilmek oldukça güçtü. Bu güçlü ğü, kimi
sı n ı f arkada şları mı bulup an ı tazeleyerek gidermeye çal ış t ı m.
An ı ları n gün ışığı na ç ı kması na katk ı da bulunan sı n ı f arkada
şları m (soyad ı sı rası na göre) Lütfi Acar. Rı fk ı Acar, Hamdi
Akçaoğlu. Mehmet , Arı ca. Yunus Ayvac ı . İ brahim Bozk ı r,
Hakkı Gökçen, Osman Gökçen, Hüsnü Kethüda, Mehmet Kisabacak,
Salih Köklü, Şevki Öztürk, Lütfi Sağlar, Mehmet Sazak,
Ya şar Şimşek, Arif Remzi Yalç ı n ve Kadir Zengin'e; bu
çalışırım için vars ı l kitaPlığı ndan beni yararland ı ran Seyfi .
Koryürek'e (Çifteler Köy Enstitüsü Ö ğretmeni) ve bu çal ış-
maya ba şla ı nam için beni yüreklendiren Mehmet Saydur'a
( İ stanbul İ lköğretim Müfetti şi) sevgiler, saygı lar sunar ı m.
Hayati Tahsin YILMAZ
Göteborg (Isveç), 1 Nisan 1991
1 4--"T'Vw1E C>E11.
BABAM EĞITMEN KURSUNDA
Askerliğini onba şı olarak yapan babam Necati Y ı lmaz.
1. Eğitmen Kursuna kat ı lmak üzere 1938 y ı l ı n ı n Il Nisan ı nda
Gölköy'e ula şır.
Gölköy'ün eğitmen kursuna ayr ı lan yeri, o zamanki
Kastamonu-Inebolu yolunun 9. km'sindeki Şekerköprü'ye
2; Kastamonu-Daday yolunun 10. k ı ll'sindeki Sülüklüoluk'a
da 1 kmedir(*).
... Bu kurum, e ğ itim tarihinde kat ı ks ı z bir Türk bulu ş u ve
Balk ı r'm Eski şehir ve Kastamonu'da canla ba ş la uygulamas ı n ı
sağladığı bir kurumdur. Ordudan köyüne dönen a-skeri, milli
e ğ itim seferberli ği için kazanmak basit oldu ğ u ölçüde zengin ve
gericileri ürküttü ğü ölçüde yerinde bir yerli bulu ş tu. Eğ itmen,
hiçbir ö ğretmenin gitmedi ğ i, kolay kolay dagidemeyece ğ i köy,
lere Cumhuriyetin tek sözcüsü olarak ve köylüye nas ı l seslenile
bilece ğ ini bilerek gidiyordu. En az bilgi edinmi ş e ğ itmen bile,
köye elbet imamdan daha fazla ışı k götürüyordu. -Cstelik kendili
ğ inden bir i ş eğitimcisi, bir üretici e ğ itim uygulay ı c ı sı oluyordu.
Sabahattin E•uboglu, Kö ∎ Enstitüleri e/erime,
Cem Y:tymevi, 1979,sayta 150
*) Dörtgen içindeki Ismail Safa Güner, Süleymen Edip Balk ı r ve Do ğ ru
Söz'den ald ığı mı z al ı nt ı lar ı n, yazd ı klar ı m ı zla doğrudan ba ğ lant ı s ı bulunuyor.
Öteki al ı nt ı lar ı da konular ı m ı za uygun olarak seçmeye çal ış t ı k.
Bizim zaman ı mı za koş ut (kimi kez de kar şı t) uygulamalar ı çoğ u kez
yetkili kalemlerden aktard ı k. Dipnotlar ı n ı yayma amac ı da güdiildüğünden,
kimi al ı nt ı lar konulara uymad ı . Al ı nt ı larm bir amac ı da, az okuyan
okurlar ı m ı za, köy enstitüleri üzerine yap ı t vermi ş yazarlar ı rruzdan bir
demet sunmakt ı r (HTY).
6 SON KÖY ENSTİ TOL0
Eğitmen kursu, Tarım Bakanlığı nı n Gölköy'deki Bahçe
Kültürleri Istasyonu (Fidanl ı k) biti şiğinde aç ıhyordu ve tasanma
göre, kursa kat ı lanlar buradaki Eski Ziraat Okulu ve
yine Tarı m Bakanlığını n olan Şeyhoğl ıı Konağında barınacaklard
ı .
... Da ğlardan kayalar ı parçalay ı p borular dö şeyerek sular
getiren, modern köyler kural ı , ileri tar ı m örnekleri veren; i ş çi,
usta, uzman olan, okuyan-yazan bu e ğ itim sisteminin 'meydana
ç ı kardığı ' insanlar ı , toplumu düş ünün...
Böyle bir toplumda,. halkta; beylerin, pa ş aları n, para babaları
nı n, 'aş iret reisleri'nin, a ğ aları n, şeyhlerin, çokuluslu ş irketlerin,
bunları n temsilcisi politikac ı lar ı n ettikleri ettik, yapt ı kları
yaptı k olur•mu idi, borular ı Oter mi idi?
Hayret (in Uysal
Kurulu ş unun 50. Y ı l ı nda Köy •ns ı i ı iikri,
Eğ i t-Der Yay ı nları , 1990, sayfa 3 78
1935'TE OKUR-YAZAR DURUMU
Meslek öğrenimine Kastamonu Öğretmen Okulunda ba ş-
layan İsmail Hakk ı Tonguç'un İ lköğretim Genel Müdürlü ğü
görevine ba şladığı 1935'te, halk ı n ancak % 20'si okuryazard ı .
Bu oran köylerde % 10,5'ti. Köy çocuklar ı nı n ancak % 25'i
okula gidebiliyordu. Ö ğretmen say ısı yetersiz olduğu gibi,
gerilemekteydi de: 1932'de 15.000'i a şan öğretmen say ısı ,
1935-36 öğretim y ı lı nda 13.500'e dü şmüştü.
CUMHURIYETINI İLK YILLARI
Cumhuriyetin ilk y ı lları nda Eğitim Birliği yasası getirilmiş,
ilköğretmen okulları 1924'te 5; 1932'de 6 y ı la çıkanlMütegallibe
ile devlet adam ı , devlet memuru ile menfi mü-
nevver ve hoca el ele vererek, en küçük f ı rsatları bile kaç ı rmaksı
zı n, boyuna Türk köylüsünün kanlannı emiyorlardı ... Yarı mü-
nevverler, bilhassa devlet memuru olanlar birkaç sene içinde vaziyetlerini
düzeltebildikleri, hatta bir k ı smı , bilerek veya bilmeyerek,
memleketi soymaya ve emmeye ba şlayan ecnebi sermayesinin
vası tası haline gelerek konaklara, kö ş klere sahip olabildikleri
halde; düş kün zamanları nda onlara kucak açmış cömert
köylüler mütemadiyen çöküyor ve y ı pranı yorlardı .
İ . Hakkı Tonguç, Canlandı nlacak Köy, Remzi Kitabevi, 1947, sayfa 5
SON KÖY ENST İ TÜLÜ 7
'ilişti. 1925 ve.1926'da Denizli ve Kayseri'de köy Ö ğretmen
okulları aç ı ld ı 11932'de kapat ı ld ı ► . 1923 ile 1928 aras ı nda
çabuk öğretmen yeti ş tirilmesi amac ı yla okuryazar gençler
A ve B kurslanyla .yard ı mc ı öğretmen yeti ş tirildi. Gündüzlü
Ve yatı p. köy bölge okulları aç ı ld ı . Millet mektepleri ve halkeVleri
halka okuma-yazma ö ğ retmeye ba ş lamış t ı ...
Ama görüldüğ ü gibi 1935 yı lı na gelindiğ inde ortaya
çı kan okuryazar oran ı c,/, 20'yi geçememistir. Köylerdeki
okuryazar oran ı n ı n daha dü şük olması n ı n bir nedeni de, ö ğ-
retmen yeti ş tirilmesi amac ı yla aç ı lan yat ı l ı köy okullarina
kentli öğrencilerin de al ı nmış olması yd ı . Bu öğrenciler öğretmen
olunca, kentlere dönmenin olanaklar ı n ı aramaktayd ı lar.
Atatürk'ün öncülüğ ünde devrimleri yapan CHP, bu devrimleri
tabana i'ndiren ı edi. Ba ş l ı ca neden, cumhuriyet kurulur
kurulmaz ç ıkarc ı ve i ş birlikçilerin devleti ve CHP kadrolar ı n ı
ele geçirmeleridir. Bunun sonucu olarak sol ak ı mlar ve köylü
sı nı fı ezilmi ş tir. "Halkla beraber, halk için" yola ç ı kan CHP,
ilkelerine ters dü şmüş ; gerçek halk unutulmustur.
DEĞERLI EĞITIM BAKANLARI
Kurtulu ş Sava şı y ı lları nda Kastamonu Istiklal Mahkemesi
başkanlığı yapan Mustafa Necati 1925'te ıı ölümüne dek
(1929) eğitim bakanlığı yapt ı . 1935-1938 y ı lları nda eğitim
Hakk ı Tonguç, 'i ş e ğ itimi' ve 'e ğitbilim tarihi' okuturdu.
Böyle bir kitap yoktu asl ı nda. Her ders için kendisi metin haz
ı rlay ı p getirirdi. Sonra bu metinler birle ş ince kitap olacakti..
insanlığı n geli ş imini zengin bir kültür süzgecinden geçirerek,
yeni bir görü ş te inceliyordu. Derste tutabildi ğ im notları n bir
k ı smı n ı h'al'a saklarim. Bir yerde aynen ş öyle demi ş : 'ilk ate ş i
yakan, ilk tekeri döndüren, ilk madeni eriten, ilk i ğ neyi yapan,
tekerin içine bilya koyup daha kolay dönmesini sa ğ layan...
insan ı n adı n ı bugün bilmiyoruz. Oysa as ı l kahramanlar bunlar.
Insanl ığı Napolyon kadar, Sezar kadar, Atilla kadar, belki onlardan
fazla bunlar hizmet etmi ş tir. Ası l tari'h, k ı ralları n, kumandanlarm
tarihi de ğ il, fakat i ş yapan, insanl ığı n hayat ı na yeni
kolayl ı klar getiren, yani uygarl ığı yaratan ki ş ilerin tarihidir.
Ne yazı k ki, de ğer ölçüleri ta ba ş tan yanl ış tutulmuş tur....
Talip Apayd ı n, Köy 'Ensti tüleri Y ı llar ı , Cem l'aymevi, 1978, sayfa 138
8 SON KOY ENSTİ TOLO
bakan ı olan Saffet Ar ı kan ve Ar ı kan'dan sonraki, köy enstitü-
leri uygulama y ı lları n ı n bakan ı Hasan Ali Yücel cumhuriyet
tarihimizin değerli eğitim bakanlar ı d ı rlar.
İ SMAIL MAHİR EFENDİ
Köy öğretrnenlerinin köy çocuklar ı ndan yeti ş tirilmesi
dü şüncesi yeni de ğildir. Örneğin 1914'te, Kastamonu Milletvekili
İsmail Mahir Efendi, köylerden seçilecek k ı z ve erkek
çocuklar ı n, köye göre eğitilerek, öğretmen olarak köylerine
yollanmasmı önerir.
" Ş imdi bendeniz diyorum ki, ş u bütçemizin bu haliyle,
mevcut vesaitimizin azl ığı ile bu mesarifimizi, bilhassa maatifi
iptidaiyemizi pek yak ı n bir vakitte ileri götüremeyiz. Ben öyle
zannediyorum ki, bu gidi ş le belki yüz yüz elli senede ancak maarifi
temin edebiliriz. Bendeniz, ba ş ka memleketlerin yaptığı
gibi ve onlara yak ı n bir surette bir şey tasavvur ediyorum. Ve
bunu da teklif edece ğim. Bunu hükümet de nazar' dikkate als ı n.
Bendenizin teklif edece ğ im surette hiçbir köyümüzü on sene
içerisinde mektepsiz b ı rakmayacaks ı niz ve bunu da böyle yapmal
ı smı z. Bendeniz diyorum ki, a şa ğı yukarı yetmi ş tane sanca
ğı mı z var. Yahut memleketi yetmi ş mı ntı kai maarife ay ı rmı z.
Bu sancaklarm çiftlik olan bir yerinde, yahut arazi-i emiriyeden
bulunan bir mahallinde bir zükura ve bir inasa mahsus gayet vasi
leyli iptidai mektepleri vucuda getiriniz. O sancak dahilinde kaç
tane köy varsa hesaplars ı n ı z. Nerelerde mektep yapacak isek,
oralardan bir k ı z ve bir erkek çocu ğu al ı p mektebe koruz. Bittabi
k ı z mektebinin birçok tertibat ı olacak. Dokumac ı lı k, aş ç ı l ı k,
diki ş çilik, zı raatta yapabilecekleri tavukçuluk vesaire gibi. Erkek
mekteplerinde de tamamiyle ziraat i ş leri. Bunlara dört
sene tahsili iptidai gösterelim. Türk çocuklar ı gayet zeki olur.
Üç sene de ilk muallim mektebinin program ı n ı bunlara gösterelim.
Tahsil toplamı yedi sene eder. Bir sene de mükemmel
tatbikat görür. Sekiz sene oldu mu? Sekiz seneye kadar o köylüleri
mecbur edersiniz. Muallim evini ve mektepleri ıı i, o mekteplerin
ufak modeli suretinde olmak üzere, köylerinde yaps ı nlar..."
Kastamonu Milletvekili Ismail Mahir Efendinin
1 Temmuz 1914'te Osmanl ı Mebusan Meclindeki konuş ması ndan
Ş evket Gediko ğlu, Evreleri , Getirdikleri ve Yank ı ları yla
Köy Enstitüleri, Kendi Yay ı nı , 1971, sayfa 18
SON KOY ENSTi TÜLÜ 9
TONGUÇ İŞ BAŞINDA
I93:'te yönetime gelen Saffet Ar ı kan eğitimi değil,
asker bir ayd ı ndı . Atatürk, eğitim i şinde eğitimcilerin ba şarı -
s ı zlığın' görerek, bu göreve e ğitimci olmayan bir ki şiyi atamıştı
r (*). Saffet Ar ı kan da al ışı lmışı n 'dışı na çı kar: İ lköğretim
Genel Müdürlüğüne yüksek görevlerdeki partiye ba ğl ı
yöneticilerden birini değil de, sı radan bir ki şi olan Levazı m
ve Ders Araçları Müzesi Müdürü ve Gazi E ğitim Enstitüsü
Resim-İş Öğretmeni Ismail Hakk ı Tonguç'tı atar (1935).
Derken; Tonguçlar, Yüceller ç ı kageldi. 'Olmaz olmaz böyle'
dediler. Bir büyük e ğitim kirizmas ı baş lat ı ld ı bozk ı rda. Her şeyiyle-bizim
olan, bizden olan. Yüzy ı llann boş lamış lığı n ı atmmı
zdan silmek, ülkemizden koymak için zamanla yar ış a durup,
onun önüne geçmeye çal ış tı k. Biz toprak çocu ğuyduk ama, topra
ğı mı zı yeni baş tan bir güzel i ş lemesini ö ğrendik. Enstitü
gergefelinde i şlenen kuma şı n güzelli ği, hasl ığı söylenir oldu uzak
ülkelerde.
Mehmet Cimi, Tonguç Baba, Akyüz Yay ı nları , 1990; sayfa 5
İş te ne olursa o zaman olur ve ele geçen bu k ı sa süreçte
(1935'ten, CHP içindeki tutucular ı n, ekonomik ç ıkarlar ı
nedeniyle uyan ı p karşı çı ktığı 1946'ya dek), dünya e ğitim
tarihine bir Türk bulu ş u olarak geçecek olan köy enstitüleri
uygulaması başlatı lı r.
Tonguç, bu sürecin k ı sa olacağmı n bilincindedir ve ele
geçen bu alt ı n yılları n çok iyi olarak değerlendirilmesine
olanca gücüyle çalışır. .
... Tepeden gelecek bir reforma inanmaz. Ancak ezilen
sı nı fı n kendisi uyan ı r, canlan ı r, bilinçlenir ve haklar ı n ı isterse,
kalkı nmaya başlanabilir. Böylece o (Tonguç), evrimin yukardan
değil, aşa ğı dan gelmesi gerekti ği inancı ile ça ğda ş ları nı n bir-
ço ğundan ayrı lı r.
Engin Tonguç, Devrim Aç ı s ı ndan Köy Enstftüleri ve Tonguç,
Ant Yayı nları , 1970, sayfa 172
*) Kurtuluş Sava şı nda, maliyenin çok bozuk oldu ğ u bir zamanda da
böyle bir karar verilmi ş ; Maliye Bakanl ığı na maliyeti olmayan biri
getirilmi ş , başarı da kazan ı lm ışt ı .
10 SON KOY ENSTİ TÜLÜ
Köy üzerindeki kötü devlet görevlileri, olumsuz ayd ı n ve
hoCaları n bask ı ları -kı rı lacaktı r. O, köyü "kalk ı ndırmak"
değil, eğitim yoluyla "içinden'canland ı rmak" ve bilinçle ıı dir-
ııı e , sürecini h ı zland ı rmak ister. "Kan ı mı z' ve iliklerimizi
isteyerek köyün içine ak ı tmad ı kça, k ı rk bin köyün kenar ı na
münevver insan ın mezar ta şı dikilmedikçe, bu köyün sırları nı
anlayamay ı z" der.
Köylü özelliklerini hiç yitirmeyen Tonguç, toplumsal
ve ekonomik devrimlerin, köylünün ç ı karı na olarak gerçekleşmemi
ş olduğ unu görmektedir. Atatürk ve İ nönü de bu olumsuzluğ
un sı kı ntı ları içindedirler. Egemen s ı nı flar, Atatürk
ve Inönü'nün de çabalar ı na kar şı n, ayd ı nlarla i şçi, emekçi ve
köylüled biribiriiı deıı uzak tutmay ı ba şarmışlardı r.
... Inönü'nün, enstitü kurucular ı nı n o günlerdeki çabaları nı
aşan bu istekleri gerçekle ş tirilememiş tir. Tonguç'un sonradan,
ölümüne kadar defalarca yak ı nları na ve çal ışma arkadaşları na
anlattığı na göre, Tarı m Bakan ı kaçamak davranmakta devam
etmiş , en önemlisi, 200.000 tar ımcı yetiş tirme ve enstitüleri
60'a ç ı karma düş üncesini benimsememi ş , eleman, örgütlenme ve
para yönlerinden bunu gerçekle ş tirnı e olana ğı olmadığı n ı öne
sürmüş , hatta Cumhurba ş kan ı n ı n bu kadar a şı rı istekler ileri
sürmesinde, kendi yoklu ğundan yararlanarak Tonguç'un onu
kış kı rttığı ndan bile şüphelenmi ş tir. Tonguç Aa sonradan Yücel
ile birlikte bu tasarı yı gerçekle ş tirme olana ğı göremediklerini
Inönü'ye anlatt ı kları zaman, Inönü'nün kendilerine 'çok büyük
fı rsat kaçlrı yorsunuz, bu sava ş yı lları ndan yararlanarak bunları
yapmal ı idiniz, sava ş tan sonra ne olaca ğı belli de ğildir, bunları n
hiçbirisini bize yaptı rmayacaklard ı r, ileride beni dinlemedi ğinize
çok pişman olacaks ı nı z' dedi ğini anlat ı r ve 1946'dan sonra en
karanl ı k günlerde ş unları eklerdi: 'Gerçekten onu dinlemedi ğimize
sonradan çok pi ş man oldum. Itiraf edeyim ki, bu tasar ı nı n'
gerçekle ş mesi benim de gözümde çok büyümü ş tü. Gerçekle ş tiremeyece
ğimizden korkmu ş tum. Eğer benim akl ı m yatmış olsaydı
, Yücel'e ra ğmen iş e giri şirdim. Bütün köy enstitüsü çal ış -
maları içinde pişmanlı k duydu ğum tek nokta budur. Eğer enstütülerin
say ı sı nı 60'a ç ı karı p, gerçekten 200.000 de tar ı mcı
yeti ş tirebilmi ş olsa idik, çok daha ş iddetle gelecek olan tepkiler
sı rası nda ipe gitmek bile bana v ı z gelirdi...'
Engin Tonguç, Devrim Aç ı sı ndan Köy Enstitüleri,
Ant Yay ı nları , 1970, sayfa 287-288
SON KÖY ENST İ TÜLO 11
İ NÖNÜ VE KÖY ENSTITOLE1-21
Inönü de, köy enstitüleri uygulama sürecinin k ı sa sürece-
ğini sezmi ş ve enstitü say ı sı n ı n O d e rı 60'a ç ı kar ı lmas ı n ı
istemi ştir. Ilgililerin, buna olanak bulunmad ığı n ı suylemeleri
üzerine de, "çok fı rsat kaç ı rı yors ımuz!" demi ştir (1960'ta.
yaptığı en önemli iki i şin çok partili ya şama geçilmesi ve
köy enstitüleri uygulamas ı olduğ unu söyleyecektir ). Ama çok
partili ya şama geçi şle beraber, köy enstitüleri temel ilkelerinin
ortadan kald ı rı lması na ses-ç ı karama ı n ış t ı r.
ENSTİTÜLERİN 3 EVRESİ
Kimilerince köy enstitüleri 1946'da kapanm ış t ı r. Kimileri
evrelere ay ı rarak inceler: Deneme evresi (1937-39), geli ş me
evresi (1940-46) ve gerileme evresi (1947-52).
EĞİTNIFN KtTRSL.\RI
Eğitmen kursları , çok büyük olan öğretmen aç ığı n ı
çok kı sa sürede kapatabilmek amac ı yla aç ı lmış t ı r. Adaylarda
ilkokulu bitirme ko ş ulu aranmaz. Okuma-yazmay ı askerlikte
öğrenmi ş olmak bile yeterli say ı l ı r. Birçok köyde oldu ğ u gibi,
eğitnı enlerin görev alaca ğı köylerde de okul bulunmamas ı
bunu zorunlu k ı lar.
1936'da Ankara, Kayseri, Yozgat ve Eski şehir köylerinden
seçilen askerli ğini yapmış , okuma-yazma bilen 84 aday
Eski şehir'e ba ğ lı Mahmudiye'ye yollan ı r. 7 aylı k eğ,itmen
İ lk y ı llarda kurslar ı bitirenlere, köylerde kullanmak, üretmek
üzere tar ı m araçları , tohum, fidan verildi. Birçok köyler
için bunlar yeni, bilinmeyen ş eylerdi. Bu gibi köylerin ço ğ unda
yeti ş tirilen yeni ürünlere 'e ğ itmen' sözü eklendi. 'E ğ itmen arpas
ı ', 'e ğ itmen bu ğ day ı ', e ğitmen ba ğı ' gibi.
Ş evket Gediko ğlu, Evreleri, Getirdikleri ve Yank ı lari ■ a
Köy Enstitüleri, Kendi Yay ı n ı , sayfa 17 3
kursunda bunlara tar ı m dersleri de verilerek öğretmenlik becerileri
kazand ı rı l ı r. Bu ilk kursun müdürü (daha sonra Gölköy
Eğitmen Kursunu açacak olan) Süleymen Edip Balk ı r'd ı r.
12 SON KÖY ENSTİ TOL()
Ba şarı l ı görülen bu eğitmen kursu. köy enstitülerine
(daha önce köy öğretmen okullar ı ) bağlı olarak 1947'ye•dek
sürdürüldü. Amaç. 1,50'den az oturan! olan köylere e ğitimci
yeti ştirmekti.
Köye yollanan e ğitmen, - kurs oğretmenlerinden birince
(gezici ba ş öğretmen) sürekli olarak izlenir. Gezici ba şöğretmen,
bölgesindeki eğitmenlere k ı lavu ıluk ederek i şba şı nda
yeti şmelerini sa ğ lar. Ayrı ca çok iyi hazı rlanmış 1. Yı l, 2. Yı l
ve 3. Yı l ders kitaplar ı ve bu kitaplar ı n kı lavuzları eğitmenlere
büyük kolaylı k sağlar.
Bir sı nı fı ardarda üç y ı l okutan eğitmen, dördüncü y ı lda
yeniden (1. sı nı fa ) öğ renci al ı yor ve tek s ı nı fı okutuyordu..
Gölköy'ün Kuruluşu:
TONGUÇ KASTAMONU'DA
Çankı rı -Ilgaz yoluyla Kastan ı ontı 'ya gelen İsmail Hakkı
Tonguç ve Süleyman Edip Balk ı r (*), doğruca eğitmen kursunun
.aç ı lacağı Gölköy'e varı rlar.
700 kişinin bar ı nabileceğinin söylendiği yapı lar (eski
Ziraat Okulu ve Şeyhoğlu Konağı ) birer y ı kı ntı dı r. Süleyman
Edip Balk ı r büyük umutsuzluğa düşer. Ama Tonguç durumu
kurtarı r. Çözüntü etkisinin çok kötü olaca ğı nı vurgulayarak,
Kı zı lay'dan 200 ki şilik çad ı r sağlama sözü verir.
Sal ı günü eğitmen kursu binas ı nda yap ı lan köylü toplant ı sı
bize yine sonsuz ürpertiler geçirtti. İ man ve ülkü kaynaklar ımı zda
derin inan ış bayramları oldu. Halk valisi, halk çocu ğu Avni
Doğan; köylülerle ba ş baş a -konuş uyor. Onlara, kurulmakta
olan bu güzel köy yuvas ı n ı n ehemmiyetini, maddi ve manevi
faydalar ı n ı anlatı yor. Onlar dinliyorlar ve anl ı yorlar ki, bu köy
ocağı , köylüye kalk ı nma h ı z ı verecek nurlu ve verimli bir ocakt ı r.
Hüsnü AÇIKS05Z
Doğ ru Süz Gazetesi,.15 Nisan 1938
* Gölköy'ün kurulu ş una ili ş kin elimizdeki temel kaynaklar, Süleyman
Edip Balkı r' ı n "Eski Bir Öğretmenin An ı lar ı " ve ' yeni H ı zla Köye
Doğru" adl ı yap ı tlar ı d ı r. Bu yap ı tlardan çok yararland ı k. An ı lar bölü-
münü i ş lerken de Müdürümüz Ismail Safa Güner'in "Köy Enstitüleri
Hat ı ralar ı " bize büyük ipuçlar ı verdi (HTY).
SON KÖY ENSTİ TÜLÜ 13
Aya ğı n-ilmi tozu ile Valinin yan ı nda ald ı k solu ğ u. Avni Do-
ğan Bey, uyan ı k, bilgili, lep demeden leblebiyi anlayan, pi ş kin,
yurtsever ve sapma kadar mert bir ytineticiydi. Unmni Müdür,
Kastamonu'ya geli ş in amacı n ı aç ı klad ı . Eldeki projelere göre,
Tarı m Bakanlığı nca 700 ki ş inin barı nabilece ğ i ileri sürülen
Gölköy'deki eski Zı raat Mektebi ile Şeyh Ziya Efendinin kö ş kü
için bir inceleme izni rica etti. Hemen ilin Tar ı m Müdürünü
ça ğı rttı . Gerekli aç ı klamalardan sonra görmek istedi ğ imiz yapı
lara götürniesi için önümüze dü ş mesini buyruklad ı . Do ğruca,
kendi haline b ı rak ı lmış okul yapı sma gittik. Bir de ne görelim?
Buras ı , ş öyle yalanc ı ktan dolaş mak için bile içine girilerek bir
yer olmaktan ç ı kmış tı art ı k. Ana duvarda yukardan a şa ğı uzanan
kal ı n bir yar ı k, yan ı na yakla ş ma cesareti bile b ı rakm ı yordu
insanda. Biraz sonra Fidanl ı k'ta çal ış an Alman teknisyen geldi
yan ı mı za. Tonguç ondan, çevrenin fidanc ı l ığı üzerine bilgiler
aldı (...). Buradan umudu kesince, büyük bir bahçe içinde, uzaktan
saray gibi görünen Ş eyh Ziya Efendinin yap ı sma yollandı k.
Buras ı da Tarı m Bakanl ığın ı n mal ı imiş . Ş öyle sa ğı solu kolaçan
ettik. Bak ı msı z ve güdükleş miş büyük bahçenin bir k ı yı sı nda sip-.
sivri bir yap ı . Bunun yan ı nda, art ı k hayvan bar ı ndı racak hali bile
kalmamış ah ı rlar... Gösteri şli evin ortas ı nda baca gibi yükselen
ambar, kap ı sı nda da av tüfe ği kadar heybetli bir anahtar. İş te,
eldeki projelerin ka ğı t üstünde, 'okul, ah ı rlar, odalar, salonlar'..:
diye gösterdiği geni ş yerler, 700 ki ş inin barı ndı rı lması ferah
ferah yeterli görülen, ama asl ı nda yedide birinin bile sığ dı rı
lamayaca ğı ni bar bar ba ğı ran bir gerçekle kar şı la şı lmış tı . Yani
bu ilk gezmemizin, tozmam ı zı n toplamı ş u idi: Burada öyle 250
ki ş ilik bir e ğitmen kursu aç ı lamazd ı ...
S. Edip Balk ı r, Eski Bir fi ğretmenin An ı ları ,
Arı Kitabevi, 1968, sayfa 207/208
Ak şam, Kastamonu'nun oturulabilecek tek restoran ı nda
toplanarak hem demleniyor, hem de sorunlar ı nası l çözebileceklerini
tart ışı yorlard ır. Konuşulanları ilgiyle izleyen yan
masadakilerden biri, yanlar ı na sokularak çekingen çekingen:
"- Konu şmaları nı z' elimizde olmadan izledik ve çok da
ilginç bulduk. Yandan dinlemektense, masan ı za misafir olalı
m dedik. Birimiz Doğru Söz Gazetesinin sahibi ve ba şyazar ı
Hüsnü Aç ıksöz; birimiz de tüccardan ve eski ö ğretnı enlerden
Muharrem Celâ1 Bayar!"
Eski bir öğretmen olan tüccar da ş öyle der:
14 SON KÖY ENSTİ TÜLÜ
" - Bizim burası devletle aksataya yana şmazdi eskiden beri.
Ama Avni Doğan Bey, vali olarak buraya büyük bir güven
getirdi. Ehhh, benim de piyasada sözüm geçer. Umar ı m ki,
Bu Cuma günü Kültür Bakanl ığı öğ retim Genel Direktörü ,
Bay İ smail Hakk ı Tonguç ile Ziraat Vekaleti Köycülük Ş ubesi
Müdürü Mühendis Bay Raş it ve kurs direktörlü ğüne tayin edilen
Bay Edip Balk ı r Ankara'dan şehrimize gelmi ş tir.
Heyet, e ğitmen kursu aç ı lacak olan Gördeki Ziraat Fidan
l ığı n ı gezmi ş ler ve yeri be ğ inmişlerdir. Pazar günü Ta ş köprü'ye'
kadar gitmi ş ler, baz ı köylere u ğ ramış lar, bilhassa köylerde gördükleri
uyan ı klı ktan fevkalade memnun kalm ış lardı r.
Kurs, evvelce de yazd ığımı z gibi 250 ki ş ilik olacakt ı r. Vilâyetimizden
25 talebe al ı nacak, Gorum'dan, Zonguldak ve
Boludan 50' şer; Sinop'tan 25 talebe al ı nacakt ı r.
Eski ,Ziraat Mektebi binas ı çatlamış ve yı kı lmaya yüz tutmu
ş olduğundan bu bina yı kı lacaktı r. Çiftlik binas ı 300 kiş iyi
alabilecek geni ş likte olmad ığı ndan ve mevsim de yaza tesadüf
etti ğinden, bina noksanlığı ş imdilik çadı rlarla temin edilecek,
hemen ilk pavyonun in ş ası na baş lanacakt ı r. Plan ve projeler
esasen 'tastikli oldu ğundan inşaata hemen ba ş lanacak ve Hazirana
kadar ilk pavyon bitmi ş olacak, Hazirandan sonra da ikinci
pavyona başlanacaktı r.
Bu pavyonlar 300 ki ş inin okutma ve yatı rı lması na kafi gelecek
surette ço ğaltı lacaktı r. Yerin güzelli ği ve her türlü vesaitin
bölluğu bu kararı verdirmeye saik olmu ş tur.
Eğitmen talebesinin esasen in şaat dersleri vard ı r. Talebe bu
dersi, bu pavyonlar yapmak suretiyle görece ğ inden, in ş aatı n
çok ucuza ç ı kaca ğı tahmin olunuyor. Kurs 7 ay sürecektir. 5
ay tatilden sonra gelecek sene yine kurs yap ı lacak, bu suretle
Kastamonu ve di ğer vilayetlerin e ğitmen ihtiyaçlar ı temin edilecektir.
Bunun on sene sürece ğ i tahmin ediliyor.
E ğitmen ihtiyac ı bittikten sonra, bu binalar Köy Muallim
Mektebi olarak kalacak ve bu mektep daima devam edecektir.
Bu vaziyette vilayetimiz 300 ki ş ilik leyli bir müessese daha kazanmış
oluyor. İlköğretim Genel Direktörü B. İ smail Hakkı Tonguç
ile Ziraat Mühendisi Bay Ra ş it dün Ankara'ya dönmüşlerdir.
Kurs Direktörü B. Edip Balk ı r şehrimizde kalmış ve talebenin
yiyecek ve yatacak levaz ımı nı süratle tedarike ba ş lamış tı r.
Kurs nihayet Nisa= 20'sinde faaliyete giri ş ecek, memur ve
mûallim 50 kiş ilik kadrosu işe başlamış bulunacaktı r.
Doğru Söz Gazetesi, Kastamonu, 29 Mart 12J38
SON KOY ENSTİ TOLli 15
araç ve gereçleri kredi ile kolayca sa ğlar ı z. Gerekirse kefil
olurum. Dahas ı var mı ?"
Gazeteci Hüsnü Aç ı ksöz ve Tüccar Muharrem Celâ1
Bayar verdikleri sözü tutarlar. Vali Avni Do ğan' ı n da işe
Kastamonu'dan gelenler biraz gecikerek geldiler, fakat Sinop
ve Zonguldak'tan katı lmalar hep teker teker ya da küçük
topluluklar biçiminde sürdü. Kursumuzun bütün kadrosu biraz
yavaş tamamland ı . Tamamland ı ama bu arada biz de çok üzüldük
ve ezildik do ğrusu... Çünkü gelenleri, köylerinden sökebilmek
için, bunlara türlü türlü ç ı karları n hapları yutturularak
sarhoş edilmişler. Ama kursa gelince ba şlamış bir ayı klı k.
Köydeki pazarla buradaki çar şı n ı n biribirine uymadığı ç ı k ı vermiş
karşı ları na. Her yer ya ğmurdan cı vı k cı vı k. Ayakkab ı ile
dolaşmanı n zorlu ğu canları na tak etti ği için herkes yal ı nayak.
Yol yok, rahat yatak yok, yiyecek ş öyle böyle... Yı kı lan ah ı rları
n keresteleri, kerpiçleri istife giriyor. Çad ı rları n kurulaca ğı
yere kum ve çakı l döşeniyor. Eldeki eski has ı r yap ı , barı n ı lacak
biçime konulmak için uğraşı lı yor. Üstelik okuma-yazma diye
bir şey yok. Dinlenme aral ı kları nda homurtular ba şlamış , 'yahu,
biz buraya askerlik yapmaya m ı geldik, yoksa amelelik etmeye
mi? Köyümüzün suyu mu ç ı kmış tı ? Oradaki emeklerimiz, çolu
ğumuzun çocu ğumuzun kursa ğı na azı k olarak giriyordu,.
Ya burada? Burada da bo ğazı toklu ğ una ı rgatlı k. Hayı r arkada ş ,
yarı ndan tezi yok, köyümüzün yolunu tutmak gerek!' Bu zehirli
rüzgar, ortalığı öylesine bast ı rmış tı ki, kursumuzun ka ş la
göz aras ı nda çöküvermesi i ş ten bile de ğildi. Paçaları sı vadı k.
Bozgunculukta önayak olan iki kaça ğı hemen jandarmaya yakalattı
k. Böylece, hükümetle yap ı lan sözleş menin bozulmayaca
ğı n ı kavratmak istedik. Sonra hepsini toplayarak 'gerçek'leri
birer birer ortaya koydum. İ lerdeki durumları n ı n neler olabileceğ
ini, nası l gelişece ğ ini aç ı klad ı m. Yurt sevgisi üstünde duygulandı
rdı m. Bu arada Eğitimbaşı Cemal Oncel'in, etkisini sonradan
anladığı mı z parlak bir önerisini gerçekle ş tirdim. O, fı rsat
buldukça 'Edipçi ğ im, ş u milleti derleyip toparlamak için onlara
kalem, ka ğı t, kitap vermekte acele edelim. Göreceksin bu
davran ış , kuş kulara, çözüntülere Ş ifa getirecek' yollu, o günlerin
zorlu bir iste ğini ileri sürüyordu. Kalem, ka ğı t alma konusunda
'para formalitesi' öyle kar ışı k ve uzun bir iş ti ki, bir türlü elim
buna varmı yordu. Pratik ve kı sa bir yol bulman ı n peş indeydim.
Sonunda evire çevire i ş i denkleştirdim. Yığ dı m kalemi ka ğı dı
kursa. Cemâl'in yüzü güldü...
S. Edip Balkı r, Eski Bir Ö ğretmenin An ı ları ,
Arı Kitabevi, 1968, sayfa 218
16 SON KÖY ENST İ TÜLÜ
kendini vermesiyle tüm güçlükler a şı l ı r:
Yatak ve yast ı klar için yüz ve pamuk sa ğlan ı r, bunlar
diktirilir. Battaniye sa ğlanı r. Kab-kacak. tak ı mı sağlan ı r.
Sandalye. masa, lüks lâmbasi, gemici feneri vb gereçler sa ğ-
lan ı r. Sonra testere, rende, çekiç, keser vb gereçler. Su tulumbalar
ı , 6 at, 3 araba, 1 fayton. Kereste, tu ğla, kireç... sa ğlayacak
ki şilerle ba ğlantı kurulur.
S ı ras ı gelmiş ken söyleyeyim, piyasadan mal ı n iyisini, ucuzunu
almak için mağ azas ı nı b ı rak ı p bizimle dolaş an, bazan da
ş ahsi kefaletlerle pratik hal tarzlar ı bulup bizi ciddi müş küllerden
kurtaran Muharrem Celal Bayar, Kastamonu'daki kursun
temeline, vatan hizmetinde kendisine dü ş en taşı koymak vazifesini
en iyi yapan bir arkadaş oldu.
S Edip Balk ı r, Yeni Hı zla Köye Do ğ ru,
Ülkü Basımevi, 1939, sayfa 19
1 Nisanda (1938) G.ölköy'de yap ı m ve yerle şme çalışmalar
ı başlad ı . 5 Nisanda da ilk öğrenci geldi. Önce Çorumlular,
sonra Sinop, Zonguldak ve Bolulular geldi. Kastamonu'dan
katı lanlar gecikerek geldiler. Adaylar ı köylerinden sökebilmek
kolay olmuyordu.
... 14 Nisanda Çorum'dan gelen 45 namzetle mevcut hemen
49'a ç ı kt ı . Bir hafta sonra Sinop'tan, Kastamonu'dan arka arkaya
gelenler 132'yi bulunca hayli s ı k ış t ı k. Gemici fenerlerinin
ölü ışığı altı nda yere serilmiş ş iltelerde yalanlar, yorgan yerine
yine ş ilteleri örtünmüş ler; üzerlerinden kaymas ı n diye de ba ğ lamış
lard ı . Ertesi gün Kastamonu'da lise için istimlak edilen bü-
yük ve boş bir eve toplad ığım 60 kad ı n ı çal ış t ı rmak suretiyle
yeti ş tirdi ğ imiz yorganlar, bizi bilhassa hem bu komik vaziyetten,
hem de zengin vaitlerle adamak ı ll ı sarhoş edilen namzetlerin
ş ikayetinden kurtard ı .
S Edip Balk ı r, Yeni Hı zla Köye Do ğru,
Ülkü Bas ımevi, 1939, sayfa 25
Eldeki eski has ı r yapı ("1 No" ile adland ı rı lacak Şeyhoğ-
In Konağı ) on gün içinde oturulabilecek durunıa getirilebilmi
şti. Bir bölümü yatacak yer; bir bölümü de yönetime ayr ı ldı
. Ahı rlar sökülüp, kerpiç ve keresteleri istiflendi. Hava ya-
ğışl ı olduğ undan her yer cı vı k cı vı ktı . Yol yoktu. Çamur ayakkab
ı lara yapış tığı ndan, yal ı nayak çal ışı lmaktayd ı . Kursun
SON KOY ENSTITCILO 17
aç ı ld ığı gün (uzun y ı llar yemekhane olarak kullan ılacak olan)
52 nı uzunluğ undaki yapını n temeli at ı ld ı . Çad ı r kurulacak
yerler çak ı l dökülerek haz ı rland ı . Derken, çad ı rlar da gelince
en büyük sorun çözümlenmi ş oldu.
ilin Bay ı ndı rl ı k Müdürlüğünden bir mühendis, yerle şme
yerinin yollar ı n ı n bir ç ı rpı da yapı tı verdiğini görünce şöyle der:
"- Bir ba şkası söyleseydi, inanamazd ım doğrusu. Köylerimizin
kavu şacağı yolları n bir nı üjdesi sayarı m bunu. İlk
geldiğim zaman, yapaca ğı nı z bir sürü i şi sayarken t ı kanacak
gibi olmuştum da, 'bunlar ancak masallardaki Arap Kar ısı nm
i şidir' diye tak ı l ı nıştı m ama yan ı lmışım. Dediklerinizin hepsini
rahat rahat yapabileceksiniz birader! Benim akl ı m kesti
artı k..."
Bu arada derslere de ba şlanı lmış t ı . Kurs örgütünde 34'ü
öğretmen; 4'ü ilköğretim müfetti şi; 1 hekim... olmak üzere
53 ki şi görev ald ı . Öğrenci say ısı 206'ydı .
1 Haziranda 40 ın boyundaki (bugün de "2 No"lu yap ı
olarak ayakta duran) iki katl ı yapı nın temeli at ı ldı . Çevreden
sağlanabilecek tuğlalar gereksinimi kar şılayamayacaktı r. Eğitmen
adaylar ı ndan Çorumlu Hacı ile Ziya, tuğla yapı mı i şinden
anlad ıkları n ı söyleyince i ş çözümlenir. Tuğla harmanları
kurulur ve o dönemin (1938) tüm tuğla gereksinimi karşılandığı
gibi, dışarı ya da verilir. O dönem kesilen tu ğla say ı sı
350:000'dir.
... Bu yaz ı lara "Yarı nı n Türkiyesinde Seyahat" ad ı nı takmam
sebepsiz de ğildir. Köy enstitüleri, yarı n için hayalimizde
yaşayan Türkiye'yi, bugünden bir tek tecrübe sahas ı nda olsun
gerçekle ş tiren bir âlemdir.
Ahmet Emin Yalman,
Yarı nı n Türkiyesi ne Seyahat, Cem Yay ı nevi, 1990 bask ı sı , sayfa 121
O yı l (1. Dönem), yerleşim alanları nın altyapıları ve 1
No'lu yapı nı n onarı nundan ba şka 52 m uzunluğunda yemekhane,
40 m uzunluğunda üzeri yatakhane iki katl ı (2 No'lu)
yapı , 1 kantin ve 2 kümes yap ı ldı . Bu yapı lar için kum ve
çakı l ta şınması nda köylülerin büyük katk ıları oldu. Eğitmen
adayları kültür derslerinden ba şka tarım ve sanat çalışmalar ı -
18 SON KOY ENSTiTOLO
na da kat ı ld ı lar. Örneğin tarı mda tarla t..-ı rı mı , bahçe tar ı m',
yemi ş yeti ş tirilmesi, ba ğcı lı k-şarapç ı lı k, hayvan bak ı mı ,
arı cı l ı k, sütçülük ve tavukçuluk dersleri vard ı .
INÖNÜ EĞITMEN KURSUNDA
Yeni cumhurba şkanı Ismet Inönü, ilk yurt gezisi s ı ras ı nda
Gölköy'e de uğrayarak ilk-kez bir e ğitmen kursunu görecekti.
Bu, Ankara'da planlanmıştı . Milli Eğitim Bakan ı Saffet
Arı kan, eğitmen kursunun Inönü'ye tan ı t ı lmas ı görevini
Vali Avni Doğan'a vermi şti. Tonguç da (kimbilir, Arı kan' ı n
bilgisi dışı nda), Istanbul'daki müfetti şlik görevine dönen
Süleymen Edip Balk ı r'a haber uçurur. Eğitmen kursu tamamlanmış
; eğitmenler köylerinde göreve ba şlamış t ı r.
Kastamonu'ya gelen Süleymen Edip, do ğruca valinin
yan ı na ç ı kar. Vali Avni Do ğan' şaşırı r:
"- Hayrola Süleyman Edip?"
"- Cumhurba şkanı gelecekmi ş buraya da. Köy i şleri
üstüne..."
Süleymen Edip sözlerini tamamlamadan, Avni Doğan:
"- Y000k, i ş te buna gelemem! Yahu, bu ne dernek?
Saffet Beyle uzun uzun konu şmuştuk. Eğitmen kursu içi ıı
cumhurba şkanı nı gereği kadar aydı nlatacağıma, kendilerini
bu dava için kazanma yolunda bütün gücünü harcayaca ğı ma
söz vermi ştim. Dernek bana yeterli güveni yokmu ş hal..."
Süleyman Edip alçaktan al ı r ve "köy hizmetlerinde detaylara
inilmek ya da kimi teknik ve özel bilgiler al ı nmak
istenirse, bu alanda size yard ım etmek için görevlendirilmi ş
bulunuyorum" der.
İ nönü gelir. milli eğitim müdürü, Inönü'nün e ğitim ve
öğretim üzerine sorular ı yla adamak ı llı terlemekt6:lir. Inönü,
" şu eğitmen i şini anlatı n bakay ı m bana" diye sorunca Avni
Doğan: •
"- Pa şam, eğitmen kursu müdürü burada. Emir buyurursan
ı z ondan bilgi alı nsı n" diye araya girerek'müdürü kurtar ı r.
. Süleyman Edip, tii ın ayrı ntı ları na dek Inönü'nün sorular ı -
nı yan ı tlar. İnönü çok ho şnut kalır ve:
SON KOY ENST İ TÜLÜ 19
"- Doğrusu az para ile çok i ş . Deminden beri verdi ği ıı iz
bilgilerle i şin temeli üstüne fikir edindim. Yaln ı z, kad ı n eğ itmen
i şi hiç sözkonusu olmad ı . Henüz kad ı n eğitmen yok
galiba... Köyü bir de evin içinden kavramah. Belki bu. i ş
için kaynak da yok. Ama ne yap ı p yap ı p bu yola girmenin
çaresi ıı i şimdiden ara ş t ı rmal ı : bir kolayl ı k bulmak için hazı
rlanmah. Köy, .ancak böyle bir tutumla toptan canland ı r ı -
labilir. Biz, eğitmen te şkiltı na büyük ümitler ba ğhyoruz.
Yaptığı nı z aç ıklamalardan ötürü size te şekkür ederim."
O gün İ nönü, cumhurba şkan ı olarak ilini Türkiye'ye
ilk söylevini verecektir. Avni Do ğan, Süleyman Edip'e hemen
Gölköy'e gitmesini, o gün program uyar ı nca Daday'a gidileceğini
ve dönüş te Gölköy'e uğramlaca ğım söyler.
Eğitim çalışmaları n ı n, özellikle Tonguç'un anlad ığı anlamdaki
eğitim çabalar ı nı n, sonunda tutucu ve gerici kanad ı n ekonomik
ç ı karları na zarar verece ğ ini bu kanad ı n anlaması ve karşı
vuru ş u hazı rlayı p uygulaması on yı l kadar sürmüş tür. İş te bu
on yı ldan yararlan ı lmış tı r. Halbuki toprak reformu gibi bir altyapı
devrimine giri ş ilmek istendi ğ i zaman, daha ba ş langı çta
güçlü tutucu-gerici s ı nı fları n tepkisi ba ş lamış ve hiçbir ş ey yapı
lmadan giri ş im durdurulmu ş tur. Böyle bir toplumsal ve siyasal
yap ı içerisinde, e ğitim alan ı nda ilerlemek olana ğı ortaya ç ı ktığı
zaman, bu olanaktan en iyi ş ekilde yararlanmak, yani e ğ itimin
amac ı n ı , alışı lmışı n dışı na ta şı rarak, e ğitim çal ış maları n ı
ilerde yap ı lacak altyap ı deği ş ikliklerini h ı zland ı racak, güçlendirecek
bir yöne do ğru yürütmek, bu on y ı llı k süreyi devrime
yönelme aç ısı ndan en iyi ş ekilde de ğerlendirmek demek oluyordu.
İş te bu yapı lmış tı r.
Engin Tonguç, Devrim Aç ı s ı ndan Köy Enstitüleri ve Tonguç,
Ant Yay ı nları , 1970, sayfa 119-120
Daday dönüşü İ nönü Gölköy'e uğrar. Süleymen Edip,
kad ı n-erkek köylülerle cumhurba şkan ı n ı karşı lar. Vali Avni
Doğan' ı n da katkı sı yla tüm yap ı lanlar ve eğitmen kursunun
amacı Inönü'ye anlat ı lı r. İ nönü çok ho ş nuttur.
Ertesi gün Süleyman Edip'i vali ça ğırı r. İ liıı tüm ilerigelenleri
oradad ı r. Avni Do ğan Ş öyle konu şur:
20 SON KÖY ENSTİ TÜLÜ
"- Arkada şlar, şimdi cumhurba şkan ı hazretlerinin bana
verdi ği şerefli bir görevi yerine getir ı-nekle büyük bir zevk
duyaca ğım. Süleymen Bey, yakla şı r mı sı nı z? Cumhurba şkan ı
hazretleri buyurdular ki, 'e ğitmen kursu müdürünün gerek
vilayet kona ğı nda yap ı lan görü şmeler sı rası nda eğitmen
kurslar ı ve eğitmenlerle ilgili olarak verdi ği genel bilgi; gerekse
kursu ziyaretimde bu konunun özel ve teknik yanlar ı nada
girerek yaptığı aç ı klamalar, benim için pek yararl ı olmuş-
tur. Ad ı ma kendisini tebrik edin ve gözlerinden öpünüz!' Gelin
sizi kucaklayay ı m!.."
Süleyman Edip, durumu telle Tonguç'a ula ştırı r. Tonguç
da, Süleyman Edip`in Istanbul'a Ankara üzerinden dönmesini
ister. Ankara'da bulu ş tukları nda Tonguç, Süleyman Edip'in
boynuna sar ı l ı r, yanaklar ı ndan öper:
"- Sa ğol Edip. Çok iyi bir i ş ba şard ı n. Artı k bu alandaki
çalışmalar ı mı z daha kolay, daha güçlü ve elbet daha güvenli
bir doğrultuda geli şecek. Haydi sen de evine, çoluğuna
çocuğuna dön! Bundan sonra içimiz ferah ve uykular ı nı z
rahat olacak..."
Süleyman Edip Balkır, Ismail Hakkı Tonguç'la.
Gölköy Eğitmen Yeti ştirme Kursunun 2. dönemini de
(1939) Süleyman Edip Balk ı r yönetir. 184 aday ın kurs gördüğü
bu dönemde eğitmen kursunun topraklar ı güneye doğru
geni şletilerek, aç ılacak olan köy öğretmen okuluna hazırlık
yapı lı r.
SON KÖY ENSTİ TÜLÜ 21
KÖY ÖĞRETMEN OKULLARI
Eğitmenlerin ço ğalması yla, 3. sı n ı fı bitiren köy çocukları
nı n iki yı l daha okuyarak 5. s ı n ı fı bitirmeleri gereksinimi
ortaya ç ı ktı . Bu, köy öğretmen okullar ı (daha sonra köy
enstitüleri) için kaynak soru ıı uydu.
Köy öğretmen okullar ı yat ı lı d ı r. Öğrenim süresi üç
yı ld ır (ortaokul düzeyi). Köylerde yeterli be ş sı n ı fl ı ilkokul
bulunmad ığı ndan, 3. sı nı flar ı bitirenlerden de (4 ve 5. s ı nı fları
orada tamamlamak üzere) haz ı rl ı k sı nı fları na öğrenci alı nı r.
4 ve 5. sı nı flar için köy bölge okullar ı daha sonra aç ı lacaktı r.
Köy enstitülerinin denemesi olan e ğitmen kurslar ı ve köy
öğretmen okullarm ı n önceden haz ı rlanmış bir izlenceleri
yoktu. Bu okullar ı n örneği dünyada yoktu. Her okul, çevresel
koşulları da gözönüne alarak ö ğretmen, öğrenci ve usta öğ-
reticilerin katk ı ları yla (köy enstitülerinin ilk y ı lları nda da,
1943'e dek) izlencelerini kendileri yapt ı lar. Bu okullarda
tarı m, sanat ve meslek dersleri de vard ı .
Köy öğretmen okulunun ilki 1937'de Kı zı lçullu'da
( İ zmir); ikincisi yine o y ı l Mahmudiye'de (Eski şehir-Çifteler),
üçüncüsü 1938'de Edirne Karaa ğaç'ta (daha sonra Lüleburgaz-Kepirtepe'ye
ta şı nd ı ) ve sonuncusu olan dördüncüsü de
1939'da Gölköy'de (Kastamonu) aç ı ld ı . Bunlardan son üçü,
eğitmen kurslar ıııııı yerlerinde aç ı ldı .
... Ahmet Emin Yalman, "evet, hemen hemen bütün köy
enstitülerini gezdim„ gördüm" diyerek konu ş mas ı na ba ş lad ı .
Birkaç dakika konu ş tuktan sonra sözlerini ş öyle sürdürdü:
"Bence köy enstitüleri davas ı , köy okullar ı için ş ukadar y ı lda
ş ukadar ö ğretmen yeti ş tirme sorunu değ ildir. Köyün dertlerini
ve gereksinimlerini tetkik için kurulmu ş bir araç hizmetini
görmesi de öz say ı lmaz. Bu giri ş imin yurt ölçüsündeki önemi,
bize, Türk halk ı n ı n yaratma yeteneklerini, pisikolojik e ğ ilimlerini
en özlü bir biçimde tan ı tmas ı d ı r. Köy enstitüleri sayesinde,
ezberden edindi ğ imiz birtak ı m çağd ışı dü şüncelerden kurtulmuş
; bu yurtta nas ı l i ş görmek gerekti ğ ini, hangi yöntemlerle
bu halktan verin al ı nd ığı n ı öğ renmi ş bulunuyoruz..."
Abdullah Özkucur, Il•sanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü,
Selvi Yay ı nları ., 1990, sayfa 147
22 SON KÖY ENST İ TCLO
TONGUÇ DAM AKTAR ı c ı s ı
.. Ilgaz ormanlar ı ndan geçerken hava gözünü suland ı rd ı .
Ya ğmaya ba ş lad ı . Tonguçlar .yoluna devam ediyorlard ı . Neden
sonra ya ğmurun hı zı kesilir gibi olmu ş , onlar da bir köye ula ş -
mış lard ı . Bir orman köyüydü bu. Yollar ı n ı n üstündeki okulu
görünce tepip geçmek olmazd ı . Hele bir gezelirn diye jibi okulun
yan ı na çektiler.
(•)Ba ş öğ retmen isteksizdi. 'i ş iniz mi yok be adamlar, yolcusunuz
madem, çekip gidin yolunuza. Okul sizin neyinize? .
şı k düşünceler geçirdi içinden. Derlenip topar- gibilerden karma
lan ı p okulun anahtarm ı getirdi. Kap ı y ı açt ı . Bu yolcular İ !) okulu
gezdi. Damla için konulmu ş birkaç kap gördüler yerde. Bunlardan
biri kendi masas ı n ı n üstündeydi. Belli ki, yukardan ya ğ -
mur daml ı yordu. Tonguç sordu:
- Ak ı yor galiba?'
'- Evet e fen di m
(--•) '-Peki, bu okulun akint ı s ı n ı önlemek için köylüler bir
şey yapmı yorlar mı ? Sözgelimi muhtara söylediniz mi?
'- Yok, muhtara söylemedim. Ama Çank ı rı Milli Eğitim
Müdürlüğüne üç kez yazd ı m. Karşı l ı k bile vermediler.'
'- Siz bu ak ı ntı n ı n nereden geldi ğ ini ara ş tı mı ?'
Baş ö ğretmen darland ı . Cam sı kı ldi, 'Adam boyuna dikine
tı raş ediyor yahu!' diye geçirdi içinden. Birden patlay ı vardi:
Ben baş öğretmenim. Benim görevim dam aktarmak de ğil'
deyince Tonguç ve yan ı ndakiler birlikte d ışarı ç ı ktı lar. Okul
yeni yap ı ldığı ndan, bahçenin kenar ı nda artm ış kiremitler vard ı .,
Ağaçtan bir merdiven de uzan ı p duruyordu yerde. Tonguç,
yerde uzanan merdiveni kapt ığı gibi, baş ö ğ retmen odas ı n ı n
dengine getirip dikiverdi. Hemen çat ı ya ç ı ktı . Kı rı k kiremitler
'biz buraday ı z' diye kendini gösterip duruyordu. Onlar ı al ı p
a ş a ğı ya att ı . Aşağı dakiler yerde duran iki sa ğ lam kire ı nidi
uzatt ı Tonguç'a. Tonguç onları yerle ş tirdi. Bir ba ş ka k ı rı k
kiremidin oldu ğu yeri, s ı nı fı n içini gezerken a ş a ğı yukarı bellemiş
ti. Yürüyüp oray ı da buldu. Pat pat oradaki iki kiremidi
de aşa ğı att ı . Biraz önce oldu ğu gibi aşa ğı dan uzat ı lan iki kiremidi
de oraya yerle ş tirip, a ş a ğı ya indi.
Bu arada ba ş ö ğretmene dönerek, sakin bir biçimde:
'- Eğer gene okulunuzun dam ı akarsa, Çank ı rı 'ya yazman ı za
gerek yok. Bana yaz ı n. Ben hemen gelip, ne gerekiyorsa yaparı
m. Benim adresim burada yaz ı l ı ' diye kart ı m uzat ı p,beraberindekilerle
birlikte jibe binip yollar ı na devam ettiler.
Mehmet Cimi,
Tonguç Baba, Akyüz Yay ı nları , 1990, sayfa 220
SON KOY ENSTİ TÜLÜ 23
Kı zı içullu, eski Amedkan Kolejinin yerinde aç ı lmış t ı r.
Buran ı n alt ve üst yap ı sı hazı r olduğundan, öteki köy öğretmen
°kullan ımı sı kı ntı sı ya şanmad ı . Öteki üç okul devlet
çiftliklerinde kurulmu ştur. Bu okullara köyde do ğmuş ve
köyde okumu ş öğrenciler al ı nı rd ı .
... Bütün bu i ş ler hep kireç karışı m') ile yap ı ldığı için, in-
ş aat mevsiminde ellerimiz peri şan oluyordu. İ ri iri çatlaklar,
nas ı rlar, on kere sabunlasak bile ç ı kmayacak kireç beyazl ığı .
sanat ı miz ı rr in şaatç ı l ı k oldu ğ unu hemen ortaya kordu, Hele
urbalarmhz ı n paçaları ndaki, potinierimizdeki kireç darnlalar ı ...
Ama biZ bunlar ı ayiplamaz, küçümsenı ez, tam tersi, çal ış m ış
insan görüntüsü oldu ğu için ki ş iyi de ğerlendirir, yüceltir bilirdik
Bütün binalar ı mı z ı n beton ku ş akları na konulan demir
i ş lerini demirci arkada şları mı z, çatı larmt, kap ı çerçeve gibi
do ğrama i ş lerini marangoz arkada ş ları mı z yaparlard ı . Hele
ikinci y ı ldan sonra inşaatları mı za hemen hiçbir yabanc ı usta
eli de ğmedi...
Talip Apayd ı n, Köy Enstitüleri Y ı lları , Cem Yay ı nevi, 1978, sayfa 40
KÖY ENSTITÜLERI
Köy enstitüleri, 17 Nisan 1940'ta 3803 say ı l ı yasayla
kuruldu. Yasaya göre, daha önce aç ılmış olan köy öğretmen
okulları (Kı zı lçullu, Çifteler, Kepirtepe ve Gölköy) köy
enstitülerine dönüş türülerek, öğrenim süreleri be ş y ı la 'ç ı karı
ld ı .
O y ı l (1940) 10 yerde daha (Arifiye, Sava ş tepe, Gönen,
Aksu, Düziçi, Pazarören, Akp ı nar, Be şikdüzü, Cı lavuz ve Ak-
çadağ ) köy enstitüsü aç ı larak say ı 14'e ç ı karı ld ı . Daha sonra
da İ vriz (. 1941), Hasano ğlan (1941), Pamukpmar (1941),
Pulur (1942), Dicle (1944) ve Ortaklar (1944) köy enstitü-
leri kurularak bu say ı 20'ye (1948'de• kurulan Er. is'le 21)
ula ştı .
Köy çocukları n ı n okumas ı için aç ı lan tek kap ı d ı r köy
enstitüleri. Orada okuyanlar ı n hepsinden 'enstitüler imdada yetişmeseydi
okuyamazd ı m' .sözünü duyars ı n ı z. Salt bu aç ı dan
savunulmaya de ğer köy enstitüleri.
Mahmut M•kal, Ağlat ı , 17 Nisan Yay ı nlar ı , 1989, sayfa 172
24 SON KÖY ENSTiTÜLÜ
Yaln ı zca köy çocuklar ı nı n alı ndığı enstitüler kentlerden
uzakta, çoğ u kez k ı raç yerlerde doğa koş ulları na uygun olarak
yerel olanaklarla kuruluyordu. Bunun ba şl ı ca nedeni,
köylerde görev alacak ö ğretmenlerin köy ko ş ulları na göre
yeti ş tirilmek istenmesindendir.
Bu denli çok okulun birden aç ı lması öğrenci bulunması nı
zorla ştı rı yordu. I 942'de, üç y ı llı k eğitmenli okullar ı bitire ıı -
lerden de "haz ı rlı k" sı n ı fları na öğrenci al ı nması na ba şland ı .
Tam i şe ko ş ulacakları dönemde bu çocuklar ı ana-babalar ı ndan
koparmak çaba gerektiriyordu. K ı z öğrenci bulabilmek
daha da zordu. 2. Dünya Sava şı koşulları ve üstüste gelen
kı tlık y ı lları nı da buna eklersek, bu çabalar ı n değeri daha iyi
anlaşıl ı r.
Enstitüler kendi tüketece ğ ini kendi üretti. Toprak kazmayla,
belle, kürekle derinden alt-üst edildi. Ekilen ekinler ba şa ğa
durdu. Biçilip harman oldu. Domatesler, patl ı canlar, biberler,
havuçlar lahanalar hem etli, hem tatl ı oldu: Topra ğı n ba ğ r ı na
sokulan nice kay ı sı , vi ş ne, elma, erik a ğaçları , ba ğ omçalar ı bir
güzel tuttu, kök att ı . Yı llarca umars ı z kendi haline b ı rak ı lmış
en verimsiz topra ğa sokulan akasya, badem ye ş il ye ş il gülüverdi.
Bununla kalmad ı , giderek çiçe ğe durdu. Y ı llar y ı l ı denemeden
'burada bir ş ey olmaz' diyen iinyarg ı l ı , temelsiz dü ş ünceyse böylece
yere vuruldu.
Mehmet Cimi,'Irongu ı; Baba, Akyüz Yay ı nlar ı , 1990, sayfa 110
Köy enstitülerine öğretmen bulabilmek de zordu. Kente
alışan kişiyi köye yollayabilmek kolay olmuyordu. Dahas ı ,
enstitülerde çal ışma süresi derslerle s ı n ı rlı değildi. Yaz dinlencesi
de yaln ı zca 45 gündü. Bu özverilerde bulunabilecek
yeterli öğretmen bulunamı yordu. Ba şlangı çta ilkokul öğretmenlerinden,
usta öğreticilerden de yararlanma yoluna gidildi.
1943'te Hasano ğlan Yüksek Köy Enstitüsü aç ı larak,
öğretmen sorununa köklü çözüm getirildi.
Hamidiyeli komş ular enstitüyü öylesine kendilerinin saymış
lard ı ki, komşu köylerden ya da ba ş ka bir yerden gelen konukları
getirir, kimseye sormadan enstitüyü gezdirirlerdi.
M. Rauf İ nan, Köy Enstitüleri ve Sonras ı ,
Oğretmen Yay ı nları , 1988, sayfa 104
SON KOY ENST İ TÜLD 25
İlk enstitü ç ıkışlı lar 19424 de köylere gitmeye ba şlad ı .
1943'te, köy enstitülerini bitirenler topluca Yüksek Köy Enstitüsüne
yolland ı (yaln ı zca Kı zı lçullu ve Çifteler'de son s ı n ı f
vard ı ). 1944'te ak ı n ba şladı . 15 enstitüden 1911 öğretmen
köylere yolland ı .
Köylerde okul yap ı mı da, öğretmen say ı sı na ko ş ut olarak
çoğalı yordu. Herkesin kendi köyüne ö ğretmen olmas ı
öngörüldüğünden, okul yap ı mı çalışmaları na be ş y ı l oncesinKöy
enstitülerinde sistemli olarak herhangi bir toplum-bilimsel
ö ğ retinin verilmemesine ra ğmen, özgür düş ünme, okuma
ve tart ışma ortamı , yoksul ailelerden gelmi ş enstitü ö ğ rencilerinin
toplumsal bozukluklar ve dengesizlikler konular ı nda, kafaları
nda kendi kendine baz ı sorular uyanması na yol aç ı yordu.
Böylece hiç uMulmadı k bir ö ğrencinin, beklenmedik bir yerde
ve hiçbir ard dü şünü olmadan, toplumsal ve ekonomik konularda
vardığı düş ünceleri aç ı klay ı vermesi, bu aç ı klamaları n orada
bulunan ve bu gibi aç ı klama ve tartış malara karşı son derece
hoş görüsüz olan bir k ı sı m yöneticiler tarafı ndan büyütülerek
devletin güvenli ği ile ilgili önemli olaylar durumuna getirilmesi,
Ankara'da bakanl ı klar arası çatış ma ve sürtüşmelere yol aç ı yor,
ço ğu kez Cumhurba ş kan ı na kadar götürülen bir sorun olup
çekiyordu.
Engin Tonguç, Devrim Aç ı s ı ndan Köy Enstitüleri,
Ant Yay ı nları , 1970, sayfa 297
("(41 enstitünün ba şlangı cı nda çad ırdan ba şka korunak
yoktu. *Yap ı ları n' kendileri yapt ı lar. Yap ı lar yükselirken,
bir yandan da •bozk ı r yeşile dönüştürülüyordu. 44 saat olan
haftal ık izlencenin yarı sı kültür derslerine; yar ı sı da sanat,
teknik ve tarı m uygulamaları na ayrı lı rd ı . Eğitim, üretim içinde
yapı lı yordu.
Bilgi amaç de ğ il, üreticilik ve yaratı cı lı kta bir araçt ı r: e ğ itimin
gerçek görevi insan ı güçlendirmek, ya ş am sava şı nda do-
ğayı yenebilir ve çevresini de ği ş tirebilir hale getirmektir; insan
önce öğrenen ve sonra yapan bir varl ı k olmadığı için, yaparak,
yaratarak, küçük ya ş tan katkı larda bulunarak e ğ itilebilir. Bü-
tün bunlar, hem bireysel, hem toplumsal yarar için zorunludur.
İş te, köy enstitüleri, "i ş içinde eğitim" ilkesinden hareket
ederek, bu do ğruları yaş ama geçirmiş tir.
Server Tanilli
Nas ı l Bir Eğitim istiyoruz? Amaç yay ı nları , 5. baskı 1989, sayfa 61
26 SON KÖY ENST İ TÜL0
de ıı ba ş lanabiliyordu. Hele iki1 - y ı o ı 1l. _ ı l ı den adaylar , ı n
gidecekleri köy kesin olarak belirlenirdi. İşliği de olan okullar,
devlet-köylü i şbirliğiyle yapı l ı yordu. 1945'te yap ı lan
10 yı ll ı k plan gereğince. 1956'da ilköğretim 100 gerçekle-
şecek; okulsuz köy ve okula gidemeyen ö ğrenim ya şı nda ki şi
kalmayacakt ı .
KÖY ENSTITCLERİ NI BITIREN OGRETNIENLERE
(KAZ-ERKEK) VERILECEK I Ş ARAÇ VE'
GEREÇLERİ Çİ ZELGES İ :
i şaretliler enstitülerde yap ı l ı r - - 10-20 şerit metre, 5-10 a ğaç ve demir pergel(*), 10-20
a ğaç ve demir gönye, 2-5 kumpas, 10-20 .demir ve tahta cetvel-
(*), 2-5 biz(*), 2-4 ni ş angeç(*), 10-15 isteka(*), 5-10 marangoz
tezgah' ya da masa mengenesi, 3-5 demirci mengenesi, 2-4
tesfiye mengenesi, 4-6 k ı l testere tezgâh ı (*), 1-2 gönye kutusu- •
(*), 2-4 .pres tahta ya da madeni levha(*), 4-8 yass ı ve yuvarlak
uçlu kargaburun, 2-4 pens, 2-4 cilt tezgahl(*), 1-2 ciltçi mengenesi(*),
10-20 ka ğı t bı ça ğı (*), 2-3 arabac ı baltası (*); 4-6 keser-
(*),- kı skaç(*), 4-6 kerpeten, 8-12 k4ı t makası , 2-4 tenekesi
makası , 4-6 keski(*), 2-4 b ı çkı (*), 2-4 oymacı tokma ğı (*),
10-20 oymac ı kalemi, 3-5 kaba rende(*), 2-3 planye, 4-6 tornavida(*),
2-4 Ingiliz anahtar ı , 2-4 testere, 4-8 el testeresi, 2-4 k ı rklı
k yayl ı davar makası (*), 4-8 tak ı m -üç çe ş it- törpü, 4-8 tak ı m
-üç çe ş it- e ğe, 1-2 elnı as traş , 1-2 çivi sökme ayg ı tı (*), 2-4 c ı rcı
rl ı matkap kolu, 2-4 matkap kolu ve kalemleri, 4-8 türlü i ş lere
göre z ı mba(*), 4-6 oluklu bask ı (*); 2-4 sa ğl ı sollu yan bask ı (*),
6-10 a ğaç ve maden i ş leri için çekiç(*), 2-4 camcı çekici(*),
2-4 küçük örs, -2-4 bavya(*), 1-3 köSele ta şı ve tezgah ı (*),
1-2 bileyi ta şı , 4-10 boya fı rçası , toz alma fı rças ı , 1-2 e ğe
fı rçası , 3-4 tutkal ve kola kab ı , bunları n fı rçalar ı (*), 2-6 badana
fı rças ı (*), 1-2 çapraz ve 1-2 ya ğdanl ı k.
Kaynak: Bekir &merci, Türkiye'de. İ leri At ı l ımlar ve Köy Enstitüleri,
Kendi yay ı nı , 1989, sayfa 167-16'8
Enstitüyü bitirip köye yollanan ö ğretmene "geçim toprağı
" denilen i şlenecek yer; tar ım için at, araba, pulluk;
arı kovanları ; danıı zlik inek (bayan öğretnıene dokuma tezgMlı
, örgü-dikiş makinesi) verilirdi. Ö ğretmen, kendisine verilen
bu araçlarla, köylerde üretim alan ı nda da öncü olurdu.
Bunun bir amacı da, öğretmeni köyden koparmamakt ı .
SON. KÖY ENST İ TCLC 27
Köye yollanan ö ğretmen ile enstitülerin ili şkisi kesil ııı iyordu.
Enstitü yönetimi s ı k sı k bu öğ retmenleri dola şı r;
her tür gereksinimlerini sa ğ lamaya çal ışı rd ı . Köy enstitüsü
müdürleri, müfetti ş leri, usta öğrencileri öğretmeni emekli
olana dek izleyecekler, i şba şı nda yeti şmesini sa ğlayacaklard ı .
• Ama 1946'da düzen bozuldu. Köye giden ö ğretmen,
arkası nda devlet babay ı . bulamad ı . Ağası , tefecisi, üçkâ ğı t-
, çı sı , politikacı sı kar şı sı ndayd ı . Köy enstitüleri kuruculan,
yöneticileri, öğretmenleri a ğı r karaçalMalarla onulmaz ac ı lar
içinde b ı rakı lmışlard ı . 20 köy enstitüsünden 19'unun müdürleri
ba şka görevlere atand ı lar. Yüksek Köy Enstitüsü kapat ı ldı
. Yüksek Köy Enstitüsü ç ı k ışl ı lar toptan askere yolland ı lar.
KÖY ENSTITCLERINI BITIREN Ö Ğ RETMENLERIN
SANATLARINA GÖRE VERILEN I Ş LIK TAKIMLARI:
-"(*)' i şare ı lilrr rnstitülerdr yap ı l ı r—
Demircilik tak ı mı : 1 demirci örsü, 3 varyos, 1 kollu demirci
matkabı ve uçlar ı , 1 aç ı l ı r kapan ı r demir metre, 6 e ğe, 1 demir-
. ci körüğü(*), 1 demirci testeresi kolu(*) ve testere a ğı z', 2 nokta(*),
enstitüce saptanan çoklukta lehim ve ni ş ad ı r, 10 z ı mpara
bezi, 2 k ı skaç(*), bölge .okullar ı na• gideceklere 1 küçük pafta
tak ı mı yla kumpas ı olan boru mengenesi.
Yapı cı l ı k, dülgerlik ve marangozluk tak ı mı : 1 tek yaprak
rende, 1 düztaban(*), 1 s ı çan kuyru ğ u; 1 lamba rendesi(*),
1 sistre, 1 fı ç ı cı rendesi,1 sikaço, 1 çifte rende, 1 a ğaç metre,-
1 su terazisi, 1 i ş kence(*), 1 çekül, 1 ni ş angeç(*), 3 el burgusu,
2 madı rga(*), 2 mala(*), 2 tu ğ la çekici(-*), 1 demir makara,,,
1 halat, zı mpara ka ğı d ı , 2 murç(*),:l alç ı ta şı ve tas, mozayik
zı mpara ta şı ve bölge okullar ı na gideceklere hortumlu su terazisi •
Kı z Ö ğretmenlere verilecek araç ve gereçler: 1 diki ş makinesi,
5 deste diki ş iğnesi, 1 biçki makas', 1 mezura, 1 rület,
1 ütü, 1 ütü kol tahtas ı (*), 10 örgü ş iş i, 5 örgü tığı , 1 dokuma
tezgah' ya da çorap örme makinesi ve bölge okullar ı na gideceklere
1 yün örgü Makinesi.
Kaynak: Bekir Semerei, Türkiye'de İ leri At ı l ı mlar ve Köy Enstitüleri,
Kendi yay ı n ı , 1989, sayfa .167-168
Biz, 1947'de. Gölköy Enstitusune bu ortamda girdik.
Ama yukarda özetlenenlerin hiç ayr ı mı nda değildik (5 yıllık
28 SON KÖY ENSTİ TÜLÜ
öğrenim süresince •de ayrı mı na varamad ı k ► . Bize, geçmi ş
üzerine Inç bilgi verilmedi. "Tonguç" ve "Yücel" adlar ı nı
yaln ı zca kimi yaz dinlencelerinde özellikle bizi a şağı lamak
isteyenlerden duyard ı k. Durumu bilmediğimizden kendimizi
savunamazd ı k.
Bugün kimimiz biraz bilinçlenmi şsek, bunu tümüyle
okul sonras ı ili ş kilerimize borçluyuz.
Şimdi amlara geçeceğiz.
Enstitülü; tuttu ğunu koparan bir adamd ı r. Kendisinde
s ı kı bir takip fikri vard ı r. Zorluklardan yilmaz, u ğraş maktan
usanmaz. Hiçbir zaman k ı zmaz ve nezaket ve terbiyenin haricine
ç ı kmaz. lAf anlar, fakat ba ş tan savulmaya ve atlat ı lmaya hiç
gelmez.
Ahmet Emin Yalman,
Yarı n ı n lürkiyesine Seyahat, Cem Yay ı nevi, 1990 bask ı s ı , sayfa 175
AA INI I IL_Jk Ft
ENSTITÜ YOLUNDA
ilkokulu dedernin yan ı nda, Abana'da okuyordum.
Köyümüz Ye şilytı va'da (Gedos) e ğitmen olan babam
Necati Y ı lmaz (ölümü 1987), beni Gölköy'e yollamak isteyince,
ilkokulu bitirmeme yirmi gün kala, köyümüze yaya
yarı m saatlik be ş .smı fl ı komş u köy Yakaba şı 'na (Yaylas)
gitmeye ba şlad ı m. Kent okulları ndan enstitülere öğrenci
almmı yordu.
S ı nı fı n çalışkanlar ı aras ı nda olmama kar şı n, son sı n ı fı
Abana'da (sı n ı fta bı rak ı larak) iki kez °k ı l ınan], derslerimi
çok yalmlaş tı rmış tı . Bu durum Gölköy'deki ö ğrencilik ya şamı
m' da etkileyecek; ilgi alan ı m ba şka yönlere de kayacakt ı .
Yakaba şı tndan Mustafa Gözlüklü de (bugün Almanya'da)
benimle Gölköy'e gidecekti. Babam, sa ğl ı k belgelerimizi
hazı rlatı p başvurularıını zı yapt ı rdı ; 3.500 TL yükümlülük
getiren güvence belgelerimizi (kefalet senedi) haz ı rlatt ı . Öğ-
retmen olursak 20 y ı l (sonradan 7,5) köylerde çal ışacakt ı k.
30 - SON KÖY ENST İ TÜLÜ
ilçe Abana'nm hiçbir yerle karayolu ba ğlant ı sı .yokt ı .•
Motorla deniz yoluyla iki saatte İ nebolu'ya ç ı ktı k..Oradan
da otobüsle yedi saatte, 90 km olan Kastamonu yolunun 80.
km'sindeki Şekerköprü'yc ula ş t ı k. Ak şam olmu ş tu. Babam
yolu, bildiğinden. 2 k ı nlik enstitiiye yürüyerek gitmemiz
zor olmad ı . Mustafa Gözlüklü ve ben, ellerimizde tahta bavulları
mı zla be ş y ı l sürecek olan yeni bir ya şamı n e ş i ğ indeydik.
Enstitüye yeni gelen çocuklar ı n kı lı kları çok peri şandı r.
Erkekler yamal ı birer gömlek giymi şlerdir. Bunlar bazan tamamen
liğme li ğmedir. Dar birer şerit halindeki yakalar çe ş itli
renklerde ve türlü büyüklüklerde dü ğmelerle doludur. Bir potur
veya ş alvar giyenler oldu ğu gibi, sadece iç donu ile gelenler de
vardı r. Çorap ya hiç yoktur, veyahut eskimi ş bir çift yün çorap
vardı r. Ayakları na çarı k, yemeni, kundura, fotin, bazan da iskarpin
giyenler bulunur. Yal ınayak gelenlerin say ısı da az de-
ğildir. İ ç çama şı rları , yalnı zca sı rtları ndaki eskilerden ibarettir.
Kendi kı lığı ile bir gün dahi bekletilmesine raz ı olunamayacak
biçimde gelenler bulunur.
İ smail Safa Günçr,
Köy Enstitüleri Hat ı raları , Kendi Yayı nı , 1963, sayfa 16
İ LK 24 SAAT
Enstitünün cans ı z sokak lambalar ı yanı yordu. Yeni geldiğimizi
anlayan birkaç boz giysili öğrenci yard ı ma ko ştu.
Birinin pe ş inden yürüdük. Bu öğrenci bizi, daha sonra yemekhane
ve sinema salonu olacak olan yataca ğımı z yere götüre7
rek, oradaki kol ıı k ı rmı zı şeritli nöbetçi öğrenciyle tan ış tı rd ı .
Nöbetçi öğrenci ad ı mı z' sa ııııııı zı bir defte•e yazarak yataca-
ğımı z yeri gösterdi. Aç olup olmad ığı mı zı sordu. Çok geç
olduğ unu, •kay ı tlar ı mı zı n ertesi günü yap ı lacağı n ı söyledi.
Sonra yan ı mı za bir öğ renci katacak bizi yatak tak ı mları mı zı
getirmeye yollad ı . Yukardaki bir. yapı dan (depo) yatak, yorgan,
yast ı k, yast ı k k ı l ı fı , yatak çar şaf' ve nevresimlerimizi
yüklenip getirdik.
Ranza yoktu. İ ki katl ı kerevetlerin bize ayr ı lan yerlerine
yatakla• ı mı z ı serdik. Buradaki herkes yeniydi. Kimileri geleli
SON KOY ENSTİ TÜLÜ 31
birkaç gün oluyordu. Yeni gelenlere giysi ve•ilmedi ğinden,
bizleri]] yeni oldu ğ u kolayca anla şı l ı yordu. Bi ı ibirle ı ivle
konu şanlar, d ışarda dola şanlar vard ı . Yanımdan önce ç ı k ı n ı 7
ı zı ç ı kar ı p karnmuz ı doyurduk. Babam, ertesi sabah ,görüş m '
mek üzere ayr ı ldb* ► . Yat kampanas ı çalmış t ı . Elektrikler
sondü.• Uzun bir günün yorgunbığ uyla gelecek günleri dü şleye,
rek uykuya dald ı k.
• Sabahleyin kalk kampanastyla erkenden uyand ı nld ı k.
Elimizi yüzümüzü y ı kad ı k. Tüm okul bir alanda topland ı k:
Boz giysili 1.000 kadar ki şi, davul zurna e şli ğinde ulusal
oyunlar oynamaya ba ş lad ı . Yer gök biliyordu. Verilen komutla
bir uyum içinde bağrışmalar, yere diz vurmalar, sa ğa
sola savrulu şlar biz ,yni gelenleri şa şk ı na çevirmi şti. Her gün
cı y ıı ana ı r bu oyunlar ı n Sepetçioğlu, Harmandal ı , Arpazh,
ı ni ı Zeybeği, Muğla Zeybeği, Horon... Olduğunu sonra sonra
Enstitünün ilk müdürü Say ı n Ali Doğan Toran, bir buçuk
yı l kadar önce Hasano ğlan Köy Enstitüsü müdürlü ğüne atanm ış .
Yerine falan arkadaş müdür olmay ı umarm ış . Baz ı ları da onu
lay ı k görmekte imiş . Ali Doğan Toran buran ı n kurucusudur.
(...) Onun yerini doldurmak elbette kolay olmayacakt ı . Nitekim
ben de onun yerini dolduramadan ayr ı lm ışımd ı r. Göllüler böylece
kendi kendilerine gelin güvey olurlarken, Hilmi Bilginer
müdür oluvermi ş . Bu, onun da, ötekilerin de elinde olan bir ş ey
değ il. Hilmi Bilginer ö ğretmen okulu ç ı k ış l ı d ı r. Ki ş isel gayretiyle
lisan öğrenmiş , çal ış kan, dürüst bir arkada ş . öteki dostumuz
(ben kendisine yeti ş emedim, ş ahsen de tan ımam) yüksek ö ğ renim
yapmış olması sebebiyle onun emrine girmemi ş . Ondan
yana, bundan yana olanlar ikiye ayr ı l ı vermişler. Dedikodu
makinesi iş lemiş , imgelemler çal ışm ış . Ş ikayetler, tahkikatlar
derken iki y ı la yak ı n bir süre okulu bir yana itivermi ş ler adeta...
En kötü yönü de, bu didi şmelere öğrencilerin de sürüklenmesi
olmuş .
İ Safa Güner, Köy Ensti tüleri Hat ı raları ,
Kendi Yay ı n ı , 1963, sayfa 119
*) Nası l olduysa babam o gece enstitüde yatm ış . Okul bitene dek kimsenin
yak ı n ı n ı n enstitüde yatt ığı n ı duymad ı k. Enstitüye gelen ö ğrencilerin
yak ı nlar ı genellikle Sülüklüoluk'taki handa kal ı rd ı (enstitü ö ğ retmen
okuluna dönü ştükten sonra 1969-76 aras ı nda bu okulda öğ retmenlik
-müdür yard ı mc ı l ığı da- yapan Hamdi Akçao ğ lu, o y ı llarda -1969-76-
"revirin odalar ı ndan birinde hasta yoksa, ö ğrenci yak ı nlar ı n ı orada yat ı -
rı r; yedirir içirirdik. R ı fat Ilgaz ve ekibini de revirde yat ı rd ı k" dedi ).
32 SON KÖY ENSTITCJLÜ
Bengi bitiyor: fakat davullar, sazlar susmuyor. Ş imdi onlar
ı n baş lad ığı hava Harmandal ı 'd ı r. Esas duru ş yapı l ı yor, yürü-
!Itiyor. CçIemeden, be ş lemeden sonra tekrar yiı rünüyor, duruluyor.
Efeba şı n ı n i ş aretiyle ikinci bir üçIeme yap ı l ı yor ve kollar
hafifçe yukar ı ya savruluyor. Oyun ba ş l ı yor. Çarpma, a ğı r atlama
yap ı l ı yor. Dizüst ıı çökülüyor. Kalk ı l ı yor. Dönülüyor, yürü-
nüyor. Dizler yeri sars ı yor, avuçlar, ba ş lar gökten t ı rmalryor.
A ğı r atlamadan atik s ı çramalara geçiliyor. Çapraz ve ba ğlama
yap ı larak sa ğ kollar biraz havada bir 'küt!' sesiyle Harmandal ı
oyunu da bitmiş oluyor. Ama, kendini müzi ğ in uyumuna, ritmine
kap ı p koyveren bu insan selini bir iki oyunla yerinde durdurma
olana ğı olmuyor. SazIar s ı ra ile Izmir, Ayd ı n zeybek
havas ı nı çal ı yor. 850 ö ğ renci bir tek beden gibi k ı mı ldı yor a ğı r
a ğı r. Güvende, somal ı , Da ğ l ı . Arpazl ı oyunları biribirini izliyor.
Abdullah ti ı kucur, KUy Efl!“ itiiferi Destan ı , Oğretturn Yay ı nları ,
1985, sayfa 93
öğrenecektik. Kastamonu'ya özgü oyunlardan Sepetçio ğlu'ndan
ba şka Topal Ko şma. Çı t ı rdak, Tiridine Band ı m ve
Kı y ı k da oynan ı yordu. Bu denli çok ki şinin bir ağı zdan
şarkt-türkü söylemesi görülecek şeydi.
Bir süre sonra herkes s ı n ı flarma çekildi. Biz yatakhaneye
döndük. Bir saat kadar sonra da kahvalt ı kampanası çald ı .
Yemekhane önünde s ı n ı f sı n ı f sı raya girildi. Buraya kimi
s ı n ı flar mar ş lar söyleyerek gelmi ş ti. Biz yeni gelenler 500
ki şiye yakmd ı k. Bizi en sora d ışarda erikleriw alt ı nda onar
ki şilik masalara verdiler. Çorbalar ı nnz ı ayakta içfik(*).
Kahvalt ı dan sonra babam bizi buldu ve 1 No'lu yönetim
yapı s ı na götürecek kay ı tlarun ı zı yapt ı rd ı . (16 Eylül 1947).
Sonra da köve dönmek üzere bizden ayr ı ld ı .
Köy enstitülerinin 1946 sonuna kadar süren h ı z ı yava ş latı
lmamış , yönü yöntemi de ğ i ş tirilmemiş ve kapat ı lmarnış olsa
idi, Türkiye'nin ilkö ğ retim• sorunu daha 1957'de çözülmti ş ; genel
tarı m ve sanat kollar ı yla kurulu bölge okullan, bölge meslek
kurslar ı yurdu sarm ış , köy çocukları 8 y ı ll ı k öğretime kavu ş muş
olacakt ı .
Şevket Gediko ğlu, Evreleri, Getirdikleri ve Yanktlartyla
Köy Enstitüleri, Kendi Yay ı n ı , sayfa 347
*) Bir ay kadar (yernekhanenin büyütülmesi tamamlanana dek) d ışarda
ve ayakta yemek yedik.
SON KÖY ENSTİ TÜLÜ 33
S ı n ı flar ı mı t ıtyrı lmann şt ı ..11k günde, ilçelerden kalabal ı k
gelenleri s ı navın*); bizleri de i şe ycı llad ı lar. Revir olacak yap ı
yeni yapı l ı yordu. Beni oraya verdiler. Ustalar ı' tuğla-harç
veriyorduk. Sonradan ad ı n ı n İ brahim Uz olduğ unu oğ reneceğirniz
usta öğretici çok çal ışı yor ve çal ış t ı r ı yordu. Bu usta
öğretici,. okulda iki y ı l sı n ı fta kalmış , usta olarak al ı kon ıı lmuştu.
Duvar ören öğrenci ustalar da vard ı . Sı navdan ç ı kanlar
ı da hemen i şe ko ş uyorlard ı .
Öğleden solira, yine revirin s ı rası nda, demirci öğretmeninin
oturaca ğı öğretmen evinde çal ış tı m. Bu yapı bitmi ş ti.
Içindeki kireç, tuğla vb art ı klar ı n ı teskere ile d ışar ı ta şıd ı k.
Ba şı mı zda bir usta öğrenci vard ı .
Sı navlar ı n sonuçları 1 No'lu yap ı nı n önünde aç ı kland ı .
Adlar ı okunanlardan geçenlere 'kabul"; kalanlara da "red"
denildi(**). Kazananlardan, güvence belgesi yapt ı rmayanlar
köylerine yollan ı yordu. 60 k ınlik Araç'a (dahas ı 130 k ı n'lik
*) S ı navlar 2 No'lu yap ı da yap ı ld ı . Adaylar kar ışı k olarak (aday no s ı ras
ı gözönüne al ı nmadan) s ı nava al ı nd ı . Matamatik, Türkçe ve tabiat
bilgisinden sorular soruldu. Kastamonu Merkezden ba ş vuran 7 adaydan
2'si; Araç'tan ba ş vuran 137 adaydan 35'i al ı nd ı . Abana'dan ba ş vuran
biz 4 arkada ş s ı navs ı z al ı nd ı k.
**) Kay ı tlar ı n ı olağan dışı yapt ı ranlar da vard ı . Araçl ı Lütfi Acar, s ı -
navlardan çok sonra gelmi ş ve "rica" ile okula al ı nmışt ı . Türkeli'nin
(Sinop) Gündo ğdu Köyünden Ya şar Ş imşek'in öyküsü de ş öyle:
Ya şar Şimşek "Göl"de okumak ister. Ama babas ı izin vermez. Babas
ı ndan izinsiz, deniz yoluyla Ayanc ı k'a (o zaman Türkeli bucak) giderek
bir dilekçe yazd ı r ı r. Kaymakam dilekçeyi İ lköğretim Müdürlüğüne (ilçe
Milli Eğitim Md) "havale" eder. İ lköğretim Müdürü de Gezici Ba ş öğretmen
Kenan Ertanhan' ı n onay ı n ı ister. Ya şar Ş im ş ek Türkeli'ye dönerek
gezici ba ş öğretmeni bulur. Ba şöğretmen dilekçeyi al ı r ve "bir ay sonra
biz seni isteriz!" der.
Dilekçeye yan ı t gelmez. Ya şar Ş imşek, doğruluk derecesini kesin
olarak söyleyemeyece ği bir nedenle dilekçesine yan ı t alamam ış t ı r: Kö-
yün eğitmeni, ba şı na bir "ba şöğretmen" gelmesini istemedi ğinden,
içinde. 100 yumurta bulunan bir sepeti İ lköğretim Müdürüne verince,
dilekçesi "has ı ralt ı " edilir.
Baba Ha ş im Ş imşek köyde (Gündo ğdu) esnaft ı r. inebolu'dan al ış veri ş
eder. İ nebolulu toptanc ı lar, Oğul Ş imşek'in okutulmas ı konusunda
Baba Ş imşek'i yola getirirler. Ellerine de, Gölköy Enstitüsünde ciltcilik
yapan Emekli Frans ı zca Öğretmeni Inebolulu Fehmi Erdem'e
yaz ı lmış bir "tavsiye mektubu" vererek Gölköy'e yollarlar.
34 SON KOY ENSTİ TOLO - Çank ı n' ı nn Kurş unlu Ilçesine) yaya gidip gelenler oldu.
Devrek"ani, Daday gibi yak ı n yerlere de yaya gidenler vard ı .
Hem parasal durum, hem de istenilen anda araç bulunmamas ı
yaya gidilmesini zorunlu k ı llyord ın* ı .
Kerevetlerde tahtakurusu vard ı . Üzerinde bit bulunan
arkada şları mı z da ç ı k ı yordu. Okulda bir önceki y ı l uyuz
salgı n ı olduğ u; bu yüzden birçok öğrencinin s ı n ı fta kald ığı
söyleniyordu. Üzerinde bit bulunanlar ı n giysileri 2 No'lu
yap ı daki "etüv" denilen yerde yüksek ı s ı dan geçiriliyordu.
DDT, san ı rı m o y ı l ç ı kacakt ı .
ÖGRENCI AĞABEYLER
Gece, yat kampanasmdan sonra da gürültü edenler oluyordu.
Bir gece, yak ı n ı mı zda yatanlardan biri hem gürültü yap ı -
Uygulamalar ço ğunlukla doğan ı n kuca ğı nda, derslerin ve
çalışmaları n özelliklerine göre derslikte, atölyede, tarlada, bah-
çede, çal ışmaları n gerektirdi ğ i yer ve alanlarda özgürce yap ı lmış
tı r. Ders ve küme ö ğretmenleri de (usta ö ğreticiler dahil),
öğrencilerle ayn ı giysiler içinde, i ş saatlerinde, derste, yemekte,
e ğlenmede ve dinlenmede, sabah ı n ilk saatlerinden ak ş amlar ı Küt saatlerinin bitimine kadar ö ğ rencilerin aras ı nda kalarak
rehberlik görevini sürdürmü şlerdir. Böylece, ö ğ retmen ve ö ğrenci
bütünle şmesiyle, köy enstitülerinde kar şı l ı kl ı sevgi ve sayg ı ya,
hoş görü ve ele ş tiriye dayanan tam bir demokratik yap ı meydana
getirilmiş tir. Daha ilk y ı llardan itibaren ö ğ rencilerin yönetime
katı lması ilkesi benimsenmi ş , korunmu ş ve titizlikle uygulanmış
tı r.
Recep Bulut, Nisandaki Güne ş ler, Oğ rttnı en Dünyas ı , 1990, sayfa 10
*) Enstitüye yaya gelenlerimiz de olmu ş tur. Lütfi Sa ğ lar, ilk geli ş ini
şöyle anlatt ı : "Ben, Devrekâni'nin B ı ng ı lday ı k Köyünden 44 km'lik
yolu yaya olarak geldim. Yan ı mda Ahmet Zorlu, onun babas ı ve benin
a ğabeyim vard ı . Beygirimiz vard ı ama, çok zay ı f olduğ undan binemiyorduk.
Ancak p ı rt ı mı z ı ve az ığı mı z ı götürebiliyordu. Enstitüye gelince
'elinizi aya ğı n ı z' y ı kay ı n, müdürün yan ı na ç ı kacaks ı n ı z!' dediler. Temizlendik.
Terimizi falan sildik. Aya ğı mdaki çar ı klar delinmi şti. Ayağı mdan
ç ı kmak üzereydi. Müdür Hilmi Bilginer, 'b ıı çocuğa posta) veremeyecek
miyiz?' dedi. Öteki arkada şı n çar ığı manda derisinden olmal ı yd ı
ki, delinmemi şti. Ayağı ma göre posta) yokmu ş . 43 numara verdiler.
Nas ı l sevindi ğimi anlatamam. Delik çar ı klar ı m ı da atmad ı m..."
SON KOY ENSTİ TÜLÜ 35
yor; hem de ı sl ı k çal ı yordu. Büyük sı n ı flardan biri. Lütfi
Acar' ı n yata ğı n ı n ba şı na geldi. Nöbetçi ohrı allYdl:
"- Niye ı sl ı k çal ı yorsun lan!" dedi.
Lütfi Acar:
''- Ben mi çal ı yorum yahu!"
Nöbetçi öğrenci, "kime 'yahu' diyorsun sen?" diyerek.
Lütfi Acar'a şimşek çakt ı ran tokad ı yapış t ı rd ı . Lütfi Acar.
yanl ışl ı kla yediği bu tokad ı ya şamı boyunca unutan ı ayacak
ve süzlüğünden "yahu" Sozcü ğünü ç ı karacak t ı .
Büyük smı ftakilere "abi" demek zorunlulu ğ u vard ı .
Hele son sm ı ftakilerden çok çekinirdik. Sinoplu bir Halis
vard ı , ondan çok korkard ı k. Döverdi de(*). Onun okul
ba ş kanl ığı n ı n uzun sürdüğünü samrd ı k. Müdüre "direktörüm";
müdür yard ı mcı sı nı' "yar direktörüm" denilece ğini çabuk
öğrendik.
0 yı llarda çal ış an bir ilkö ğ retim n ı üfetti ş inin gözlemlerini
iletelim: 'Herhangi bir köy okuluna gidiyorum, okulda bir canl ı -
l ı k, okul binası , bahçesi bak ı mlı . Sı n ı flardan ş ark ı lar, türküler
duyuluyor. Köy çocuklar ı n ı n- bak ışı , duru ş u bile de ğ i ş ik. Sordü
ğ um her soruya rahat yan ı tlar al ı yorunı . öğretmen de öyle.
Güleryüzlü, ne şeli. Küskün de ğ il. içimden diyorum, mutlaka
köy enstitülü. Soruyorum, evet köy enstitülü. İş te bu ö ğ retmen
tipi o y ı llardan sonra bir daha yeti ş tirilernedi.'
Talip Apaydı n
Kurulu ş unun 50. Y ı l ı nda Köy Et ı sti tüleri,
Eği t-Der Yay ı nları , 1990, sayfa 258
SINIFLAR AYRILIYOR
Bir hafta sonra s ı n ı flar ı mı z ayr ı ld ı . 7 tane 1. s ı n ı f oldu.
Bizim- 1-C 52 ki şiydi. Yukarda. atelyelerin bulunduğ u yerdeki
bir yatakhaneye verildik. Yatakhaneyle yenu.,khane aras ı
1 km kadar vard ı .
*) 2. s ı n ı ftayd ı k. S ı n ı f ba ş kan ı , "gürültü yapt ı " diye İ brahim Bozk ı r ı n
ad ı n ı tahtaya yazm ış . Halis s ı n ı fa girdi (öğ renci ba ş kan ı smı flar ı da dola
şı rd ı ), İ brahim Bozk ı r' ı kald ı rd ı "ne yapt ı n?" diye. Ibrahim Bozk ı r
"hiç!" dedi. Halis, "gürültü yapm ış s ı n, mütalaay ı bozmu ş sun!" diyerek
iki tokat patlatt ı .
36 SON KÖY ENSTİ TOLO
... İş te köy enstitülerine al ı nan yoksul, sahipsiz köy çocuklar
ı nda anlatmaya çal ış tığı m bu yaban elmalar ııı n. ş a şmaz,
köklü sab ı r ve'direnci yatar. Daldan e ğme de ğ il, kökten sürme,
yal ı ya da sera çocuklar ı de ğil, bozk ı r çocuklar ı d ı rlar. 17 Nisan,
i ş te bu bin yı ll ı k 'ihmal'in üstüne yüreklice gidi ş in, sorunu kö-
künden kavray ışı n, bir bozk ı r uyan ışmı n adı d ı r. İ nsan onurunun
aya ğ a kalkışmı n, kendine olan güvenin, yurtseverli ğin
adı dı r.
Osman Şahin
Kurulu ş unun 50. Y ı l ı nda Köy Enstitüleri,
• ğ it-Der Yay ı nları , 1990, sayfa 283
Üç hafta kadar sonra da giysi verdiler. Bizden öncekiler
boz giysiler içindeydi. Bizim giysilerimiz lacivertti (k ı zlar
1. y ı l boz giydi). Giysilerirnizi. giyince "adam" oldu ğ umuzun
ayr ı mma daha iyi vard ı k. Ayakları mı z postal gördü. İş giysisi
(tulum) de verilmi ş ti. Öğretmenlerimiz de bizim gibi giyini
yord u.
Aramı zda sanat okulunda, ortaokulda okumu şlar vard ı .
Birkaç ı da geçen y ı l sı n ı fta kalanlardand ı . En geneimizle en
ya ş l ı nuz aras ı nda 5-6 ya ş fark ı bulunuyordu. Biz Abanahlar
bir s ı n ı ftayd ı k. Araçl ı lar dağı n ı kt ı .
10 KİŞİYE 1 KİTAP
Çoğ unlukla ortaokul-lise kitaplar ı n ı izterdik. Kimi kitaplar
yetmez; tüm s ı n ı fa 4-5 kitap verildi ği olurdu. Kitaplar
ad çekilerek da ğı t ı lı r; o kitaptan kimlerin yararlanacag ı
saptan ı rd ı (*). Meslek derslerinin çoğ u üzeldi. Son s ı n ı fta.
ders kitab ı olmamas ı na kar şı n. Kate Wofford'un. ad ı "Köy
Okulları nda Öğretim" olan kitab ı bizlere da ğı t ı ld ı . Kitapta
*) 1. s ı n ı ftayd ı k. Hakk ı Gökçen, Osman Gökçen ve Ş evki Acar' ı n da
yararlanaca ğı kitab ı Hamdi Akçao ğ lu al ı p gitmi ş . Ders tarih, ö ğ retmen
de Özdemir Co ş kuner.
Öğ retmen önce Osman Gökçen'i kald ı rd ı . Osman, kitab ı n kayboldu ğ unu
söyledi. Sonra Ş evki Acar . ' kald ı rd ı . O da 'kayboldu ğ unu söyledi.
S ı ra Hakk ı Gökçen'e gelince ö ğ retmen dayanamad ı :
"- Ulan, bir kayboldu, iki kayboldu!" diyerek Hakk ı Gökçen'e tokad ı
yap ış t ı rd ı .
Hamdi Akçao ğ lu kitab ı ç ı kar ı nca, öğretmen söylenenlerin do ğru oldu
ğ unu anlad ı ve çok üzüldü. Hakk ı Gökçen'i ça ğı r ı p özür diledi.
SON KOY ENST İ TOLO 37
çocuklar ı n eğitim çizekiesi ek olarak verilmi ş ti,. Bu kitab ı
epeyce inceledik.
Geceleri elektrikler ~erdi. Yatakhanelerde-fener yakardik
(önceleri yatakhanelere hiç elektrik verilmezdi.). Mürekkep
ş i şesine gaz doldurup fitil takarak kandil yap ı p ders çal
ışan arkada şlar ı mı z bulunurdu.
Ne sı k ı ntı l ı yı llard ı o y ı llar... Do ğ ru dürüst kar ıumı z doymaz
bir yandan, üstümüzde ba şı mı zda yok bir yandan... Fakat
ş u kârı mı z oldu: S ı k ı ntı çekmeye al ış t ı k biz. Pi ş tik iyice. Çok
dayan ı kl ı yeti ş tik. Sonradan çekeceklerimize daha o günlerden
hazı rlanmış olduk. De ğ ilse, katlanma zorunda kald ığı mı z haksı
zl ı klara, çekti ğimiz eziyetlere, gördü ğümüz i ş kencelere tahammül
edilemezdi. FUll'a her bak ı mdan koyllice bir dayanma gücü-
müz var bizim, Dost dü şman, bunu herkese kabul ettirdik. inanmayan
varsa, beri gelsin, anlatal ı m. Yı llard ı r i ğ ne deliklerinden
geçirildik. Mikroskoplarla suç arand ı bizde. Mesnetsiz, delilsiz
çekmedi ğimiz ceza kalmad ı . Gene de gözümüzü k ı rpmadan yü-
rüyüp gidiyoruz. Güliimseyebiliyoruz her yap ı lana. Kahr ı n a ğır
iş çileri deyin bize.
Talip Apayd ı n, Kiiy Enstitüleri 1. ı llar ı , Cem Y aymevi, 1973, sayfa 71
KARNIMIZ DOYMUYOR
Ilk y ı llar kanunu/ doymazd ı . Kimi arkada şlar ı mı z, masada
yemek da ğı tma sı ras ı kendilerine gelince, tabaklar ı n ı
aç ı ktan kollarlard ı . örneğin Akif Onan (emekliyken öldü),
pilavı kepçeyle karavan:n ı n] k ı y ı sı nda s ı kış t ı rı r: Hayri Güzelaydin
etlerin iyisini seçerdi. Bu yüzden kavga ç ı kt ığı olurdu.
Kimi arkada şlar yemek deği ş tirirdik: Ben, Lütfi Sa ğlar'a
çorbanu verirdim, (ı da bana fasulyesini. Liitfi'nirı ad ı bir ara
"Çorbac ı "ya da ç ı kmış t ı (sonradan Okl ıı Kirpi). Çama şı rcı
kad ı nlardan 5 kuru şa çeyrek ekmek ald ığı mı z olurdu. San ı -
rı m bu kad ı nlar artan ekmekleri topluyordu. İ smail Safa
Güner zaman ı nda masalara çok ekmek konuldu. istenilen
çoklukta yenildi. S ı nı f Öğretmenleri sm ı tlanyla yerdi. Bizim
öğ,retmenimi'z Melâhat Şeny ı ld ı z çatalnun ucuyla al ı rd ı yemeği,
çok az yerdi.-
38 SON KOY ENST İ TÜLÜ
Bilmek gerekir ki, kapatt ı rma, 'köy enstititlerini yok etme'
olay ı , öyle üstünkörü bir 'mektep kapatma' olay ı değ ildi. Bir
devrim hareketinin önünü kesme olay ı d ı r.
Hayret ti U ş sal
Kurulu ş unun 50. Y ı l ı nda Köy Enstitüleri,
Eğit-Der Yay ı nları , 1990, Sayfa 374
ÜZERIMIZE KAR YAĞIYOR
Yatakhanelerimiz so ğ uktu. Üzeri örtülüydü ama tavan ı
yoktu. Bu yüzden, k ışı n üzerimize 3 cm kar ya ğd ı g ı olurdu.
Kar. kiremitler aras ı ndan girerdi. •Postallarmuz su al ı rd ı .
Çoraplarmuz ı ak şamdan ı slak b ı rakmışsak, sabahleyin kaskat
ı olarak donmu ş bulurduk. Kimi arkada şları mı z ı smabilinek
amacı yla iki ki şi bir yatakta yatard ı . Yatakhanelerin
üst yan ı ndaki yal ı n tuvaletlerde su bulumnazd ı .
Yatakhanemizin 15-20 nı bat ı sı nda, yerden 1 in kadar
dik ..ç ı kan bir borcm]] muslu ğundan su akard ı . Yüzümüzü
orada y ı kard ı k. Sı ra bulup y ı kayamayanlar, a şa ğı lardaki
gölcüklerin buzlar ı m k ı rarak yüzlerini y ı kard ı .
Köy enstitüsü ç ı k ış l ı öğ retmenler göreve ba ş layı nca, köylerdeki
tekdüze ya şam ve suskunluk sona erdi. Yazg ı masal ı yla
uytı tulmuş olan köylülerin gözleri birer birer aç ı ldı . Inanç ve
emek sömürüsüne kar şı ç ı kanlar, günden güne ço ğaldı . Bu geli ş -
meden ürken egemen çevreler, hiç zaman yitirmeden devinime
geçtiler. 'Din, iman ve vatan elden gidiyor!' diye tozu durnana
kattı lar. Köy enstitülerini, Türkiye Cumhuriyetinin en büyük
yapı tları ndan biri olarak niteleyen Ismet Inönü'yü susturdular...
Mahmut Ya ğmur, Sanc ı l ı Çağ , Okay Yaymevi, 1987, sayfa 49
SANAT .ÇALI Ş MALARI
Dersyd ı 3 dönemdi. Her dönen' sonu notlar ı mı z okunurdu.
Her dönem sı ra ile (dönerli olarak) ı narangoz, demirci
ve yap ı (in şaat) i şinde çal ışı rd ı k(*). Birinci y ı lda yemekl ı a
neye giden yollar yap ı ld ı . Bizim zamammı zda usta yeti şmecli
ama, usta öğrencilerin, usta öğreticilerin gözetiminde çal ış -
1 1. ayda eski izlence uyguland ı . Buna göre bir hafta ders (kültür dersi)
bir hafta uygulama (sanat çal ış ması ) yap ı ld ı . 1947'de değ i ş en eski uygulamaya
(1943 izlencesi) göre, 1. s ı n ı fta öğrenciler üç dalda da (demircilik,
dülgerlik, yap ı c ı l ı k) çal ışı rlar; 2. s ı n ı fta bunlardan biri seçilirdi.
SON KÖY ENSTİ TC,'LD 39
t ı k(*).. Kirizma yapt ı k. Yap ı i ş inde l ı arç karar, tu ğla ta şı rd ı k.
Ta ş ,ocakkı r ı nda çal ışı rd ı k. Bir arkada şı mı zı n (Tahir Mı cı k )
ta ş ocağı nda dört parma ğı koptu. Marangozlukta kap ı -pencere
doğramalar ı i ş inde çal ışı rd ı k. Rencle tutar; cilâ yapard ı k.
Sı cak tutkal vard ı . Giysi ask ı sı , bavul yapard ı k. İ brahim Bozkı
r güzel bir mandolin yapmış t ı . Demircilikte körük çeker,
kaynak , lehim. yapard ı k. Menteşe, çak ı , bı çak, geometrik
şekiller yapard ı k. Usta öğreticiler bize "sizler mahallebici
çocuğusunuz" derdi. Bizim zaman ı mı zda revir, hamam ve
çama şırhane yap ı ld ı .
B İ R GÜNLÜK YA Ş AM
Saat 06'da kampana sesiyle uyamrd ı k. Nöbetçi öğretme
ıı le öğrenci ba şkan ı "günayd ı n!", diyerek yatakhaneleri
dolaşı rd ı . Giyinir, yataklarmuz ı düzeltirdik. Elimizi yüzü-
müzü y ı kad ı k.tan sonra ah ı r ile dört derslikli tek kat dersaneler
aras ı nda toplan ı r; ulusal oyunlar oynard ı k. Sonra serbest
okuma (mütalaa-etüd) vard ı . Sonra'da kahvalt ı .
Özetle söylemek gerekirse köy enstitüleri, müdüründen i ş çisine
de ğin herkesin yetene ğine, çal ış ma gücüne göre her i şe
severek kat ı lmasın ı n, güçlükleri • elbirli ğ iyle yenmenin, sevinç -
ve üzüntüleri, al ı nan sonuçları ortak de ğerler olarak payla şman ı n
anı tsal simgesidir. Su, yol, elektrik gibi altyap ı işleri; derslik,
iş lik, kitapl ı k, toplant ı salonları , yemek yerleri, ba ğ bahçe, fidanliklar,
ah ı r, kümes ve ar ı l ı klar, gerekti ğ inde omuzlarda ta ş ,
tu ğla, harç ta şı yarak. kat ı l ı mcı yöntemlerle, insan eme ğinin
severek harcanmas ı yla, sürekli çabalar ı yla gerçekle ş tirilmi ş lerdir.
özverinin ilginç örne ğ ini veren, bu kurumlar ı kuran ö ğretmen,
yönetici, ö ğrenci ve ustaö ğreticileri yürekten an ı yor,
saygı lar sunuyoruz.
Ses:ket Gediko ğlu
Kurulu ş ları n ı n 50. Y ı l ı nda Köy Enstitüleri,
Eği t-Der Yay ı nları , 1990, sayfa 136
*) Biz de "ustal ı k" olmasa da "kalfal ı k" yapt ı k diyebiliriz. Göçmen
evleri yapt ı k. Bulgaristan'dan gelen göçmenler için, enstitü-Sülüklüoluk
yolu üzerindeki Gölköy Köyü topraklar ı üzerine 23 ev yapt ı k. O yaz
(1951) izinimiz 2. devreydi. Her s ı nıfa bir ev verildi. Ba şı mı zda büyük
sı n ı flardan usta ö ğ renciler vard ı . Yap ı sı n ı erken bitiren s ı n ı f, izine erken
sal ı verildi.
40 SON KOY ENST İ TULO
Kahvalt ı dan sonra alanda topland ı r; temizlik yoklamas ı
yapı l ı rd ı . Her s ı n ı f soldan sa ğa yüksek sesle sayar; s ı n ı f ba ş -
kan ı sı n ı f durumunu okul ba ş kan ı na "haz ı rol, dikkat!"
komutuyla verirdi. Ba ş kan, tüm sm ı flar ı n say ı m sonuçlar ı n ı
al ı p toplaymca, "enstitü hazuol!" komutuyla ıı iı lı etçi ıı i;retmene
( ş u kadar nöbette, ş u kadar revirde, ş u kadar izinli...
ŞU kadar emrinize haz ı rd ı r efendim!" diyerek verirdi. Ço ğ u
kez müdür bir konu şma yapard ı .
Saat 08.15 ile 12.00 aras ı nda 4 ders (ya da 4 derslik i ş )
yapmak üzere da ğı l ı rd ı k. Öğle yemeğiyle beraber 1.5 saat
bo ş zaman ı nuz ol ıı r; sonra sabah ders yapanlar i şe; i ş yapanlar
da derslere girerdi. Bu da 13.451e 17.30 arasmdayd ı .
Ak şam da biri yemekten önce olmak üzere iki saat
serbest okumaya ayr ı lmış t ı . Birincisinde s ı n ı f öğretmeni de
bulunurdu.
Saat 21.00'da yat kampanas ı çalard ı .
Durur mu kara kapl ı kitaplara, kaltpla şmış bilgilere yaslanan
düzenin egemenleri? U ş akları , köpekleri, bekçileriyle saldı
rı ya geçtiler: Yaygaralar, karalamalarla 'ba ş ka bir ülkenin
adamlannı yeti ş tiriyorlar' diye kapatt ı lar enstitüleri. Adamak ı ll ı
kar suyu kaçm ış t ı kulakları na Uçan kuş tan, k ı mı ldanan çal ı dan
ku ş kulan ı yor, okuyandan, çal ış andan; herkesi duyuracak bir
hamuru yo ğurmaya kalk ış antardan korkuyorlard ı . S ı rtları ndan
geçindikleri insanlar dolap beygiri gibi, araba beygiri gibi olmal ı ,
'deh!' dedikçe gitmeli, yoldan, çizgiden ç ı kmamal ı yd ı ...
Mehmet Ba ş aran, Sabahat I in Eyuboğlu ve Köy Enstitüleri,
Cem Vayittevi, 1990, sayfa 25
İ SMAİ L SAFA GÜNER
1. sı n ı ftayken, ders y ı l ı sonuna doğru İ smail Safa Güner
okulumuza müdür olarak atand ı (Nisan 1948). İ Safa Güner
2,5 y ı l (1950 Ekimine dek ) okulumuzda kalarak, örnek
davran ışları yla bizi çok etkiledi. Onun zaman ı nda (ilerde
anlatacaklar ı mı zdan ba şka) iç yay ı n merkezi kurularak sesyayarlarla
radyo dinlenilmeye ba şland ı . Sinema makinesi
sağland ı . Telefona kavu ş uldu.
SON KOY ENST İ TOLe
Ismail Safa Güner, s ı nı f arkadaş larımı zdan Hafize Alt ın ve Behiye Ba ş oğlu ile.
42 SON KÖY ENSTİ TOLO
İ. Safa Güner tuvalet temizli ğine çok özen gösterir, "yavrular
ı n], bir köyde k ı z görmeye gidildi ğinde öncelikle tuvalete
bak ı l ı r. Eğer oras ı kirli olursa, ba ş ka yerde temizlik aranmaz!"
derdi. I Safa Güner'i elleriyle tuvalet temiz.lerken hepimiz
görmüş üzdür(*).
Hey, ceketi omuzun& olanlar!" derdi I Safa Güner,
"durun bakal ı m! O kağı t ne, orada? Niye almad ı n ı z bu k41-
d ı ?" der ve k4 ı ch yerden al ı p çöp kutusuna atard ı .
İ kinci s ı n ı ftayd ı k. ilerde anlatacai=",, ı mı z park yeni yap ı lı -
yordu. Bir gü ıı bu parkta oturuyorduk. Yan ı mı zda, 1946"da
bu okuldan öğ retmen olmu ş olan Lütfi Acar' ı n a ğabeyi vard ı .
Karde şini görmeye gelmi ş ti.
... Dünyan ı n ileri gelen_ e ğitkenlerince, i ş eğitimi içinde
insan yeti ş tirmeye, üretime yönelmi ş oldukları için ye ğlenen
kurumları bulan biz oldu ğumuz halde, onları n da yerinde yelleri
estirdik. Bu, bir geriye gidi ş tir. UNESCO, geri kalm ış ülkelere
bir e ğitim kurtarı cı sı olaısak yı llarca önce bizim köy enstitülerini
sal ı k vermi ş ti ve köy enstitülerinde ö ğ retmenlik yapan birçok
arkadaş , o ülkelere gidip, bunlara benzer kurumlar kurmu ş lardı .
Mahmut Makal
Yeni Toplum (Köy Enstitüleri Uzel Say ı sı ), Nisan l 976, sayfa 242
*) Bizden bir s ı n ı f büyük olan Saframbolulu Bayram Y ı ld ı r ı m' ı n an ı sı :
Sigara içenleri denetlemek amac ı yla gelmi ş olmal ı yd ı . Ben sigara iç-
miyordum ama içerdeydim. Sigara dumanlar ı yükseliyordu. İ smail
Safa Güner:
"- Lan teresler, bu koku ne, bu duman ne? Ç ı k ı n bakal ı m!" diye ba ğı rd ı
önce. Sonra lavobada sümük gördü. Dedi ki:
"- Bu sümük kimin? Kim sildi buraya?
Hepimiz "ben silmedim!" dedik.
"- Peki, siz silmediniz ama, bu sümü ğ ü burada görmediniz mi? Burnunu
buraya bir pis adam sümkürmü ş . Madem ki gördünüz, temizleyeceksiniz!"
Sonra kollarini s ı vad ı , suyu vuruyor vuruyor, sümük akm ı yor! Eliyle
ovarak ç ı karmak zorunda kald ı . Sabun parçalar ı yla ellerini y ı kad ı ktan
sonra:
"- Bunu gördü ğünüz Zaman böyle temizleyeceksiniz! Temizleyemezseniz,
sizin okulunuz kokar!" dedi. Biz hepimiz donakald ı k. Ben, öğretmenlik
ya ş amı m boyunca hep bunu uygulad ı m. Bugün de uygular ı m.
SON KtiY, ENST İ TÜLÜ 43
Lütfi Acar' ı n ağabeyi, ''hadi kalk, müdürünü/ kim? Gö-
rüş mek istiyorum, gidelim!" dedi.
Lütfi de. üzerinde tulum: elinde çapas ı yla parktaki yeni
dikilen akasyalarm diplerini havaland ı ran k ı r saçl ı adamı
göstererek:
"- İş te müdür burada!" dedi.
Bu müdür mü?" dedi ağabeyi.
"- Beğenemedin nti?"
Sonra gittiler müdürün yan ı na. "Karde şim sizi bana 'mü-
dür' olarak tan ı t ı nca inanamad ı m. çok dt ı yguland ı m, elinizi
öpmek istiyorum" demi ş . İ Safa Güner elini vermemi ş ,
naklarmdan iipmü ş bu öğretmen konu ğ un.
Tayfur'un Aliye'ye sinirlenip, "Hocan ım, sizin sı n ı f
görüşülürken bana bir teklifte bulunmay ı n, tek bir çocuk kurtaramayaca
ğım, ş imdiden bilin!" demesi bu gerçe ğin sonucuydu.
Bu ilk y ı l ı n kurulları beni çok yordu. Yeniydim. Henüz iki
ay olmu ş tu aralar ı na karış al ı ...
I Safa Güner, Köy Enstitüleri Hat ıraları ,
Kendi Yay ı n ı , 1963, sayfa 124
NISAN 1
2. sı nı fta, yatakhanemiz 2 No'lu yap ı ya ta şı n& Sı n ı fı -
mı z da oradayd ı . Tabiat bilgisi öğretmeni ve sı nı f öğrettnenimiz
Melâhat Şeny ı ld ı z da 2 No'nun öğretmen evinde
(lojman) annesiyle kal ı yordu)*).
Yazı l ı yapaca ğı n ı bildiğimiz Şeny ı ldı z'a "Nisan 1" yaptı
k: Sı nı f ba şkan ı dışı ndakiler smı ftan ç ı kı p sakland ı k. Şenyı
ldı z sı nı fa girince ba şkan bir "dikkat!" çekmi ş . Sı nı fta
kimse yok. Şeny ı ld ı z, sı ralarııı altı na da baktı ktan sonra
*) Bir gün, elman ı n dal ı nclan pencereye atlayarak s ı n ı fa girdi ğ imi Melâhat
Şeny ı ld ı z görmü ş . Biraz sonra s ı n ı fa gelip, Hakk ı Gökçen'i kald
ı rd ı . Kap ı y ı göstererek:
"- Oğlum, buras ı ne?"
"- Kap ı ."
"- Sı n ı fa elman ı n dal ı ndan mı girilir, kap ı dan mı ?" dedi ve "öyleyse bir
daha kap ı dan girme!" diye azarlad ı . Öğretmen ç ı kt ı ktan sonra durumu
aç ı klad ı m Hakk ı Gökçen'e.
44 SON KÖY ENST İ TÜLÜ
"nerede arkada şları n?" diye sormu ş . Ba şkan da önce "biraz
sonra gelecekler" demi ş . S ı k ışı nca da "Nisan 1" yapt ığı -
mı zı söylemi ş . "Ça ğı r arkada şları n ı !" buyru ğ u üzerine ba ş-
kan, öğretmenin k ı zd ığı n ı söyleyerek bizi ça ğı rd ı .
Biz sı nı fa girince ö ğretmen:
"- Çı karı n bakalı m kağı tları , Nisan 1 nas ı l yap ı l ı r, size
göstereceğim!" dedi.
Çı kard ı k kâğı tları . Önce ders anlatt ı öğretmen, sonra da
uzun uzun 10 soru sordu. Dersin bitimine 10 dakika var.
"Kopya yapan ı şöyle yaparı m, böyle yapar ı m!" diyerek
gezinmeye ba şlad ı .
Derken zil çald ı .
"- Bı rakı n bakalı m kalemlerinizi!" dedi.
Biz ba şlad ı k yalvarmaya. Kü ğı tları toplad ı . "Içinizde
kibriti olan var mı ?" diye sordu. Sonra da "Nisan 1 'i böyle
yaparlar!" diyerek, kâ ğı tları sobada yakt ı .
... Bu sa ğ l ı k memuru birkaç gün i ğ nelerimi vurdu. Sekizinci
i ğneden sonra "kefeni y ı rtt ı n arkada ş , korkma, iyile ş eceksin!"
dedi.
Güldüm: "Bize biçilen ya şam süremizin on y ı l ilerisine geç-
tim, niye korkay ı m ki!" dedim.
Sa ğ l ı k memuru, "anlayamad ı m, ne süresi? Bu süreyi size
kim tan ı d ı ?" deyince aç ı klad ı m:
"Çifteler Köy Enstitüsünde ö ğrenciyken, askerlik ti ğretmenlerimizden
bir süvari yüzba şı , 'sizler bu i ş ya şamı yla, bu kadar
çal ış makla ancak k ı rk ya şı na kadar varabilirsi.niz!' dedi.
Oysa ben ş imdi elli ya şı nday ı m!.."
Abdullah Ozkucur, klasanu ğlan Yüksek Köy Enstitüsü,
Selvi Yay ı nlar ı , 1990, sayfa 89-90
RESİM DERS İ
Hakkı Gökçen, Akif Onan ve Hamdi Akçaoğlu iyi resim
yaparlard ı . Ben de iyi yapard ı m. Hamdi "en iyi" olduğu
savı ndaydı .
SON KÖY ENST İ TOLO 45
3. sı n ı ftay ı z. Resim oğretmenimiz Tayfur Hekimo ğlu,
sı nı fta yapt ığı mı z resimlere not veriyor. Hamdi 5 alm ış .
Kalkı p, Hakkı Gokçen'in notuna bak ı yor: 10.
"- - Öğretmenim, Hakk ı 'ya 10 verdin de, benimki niye 5?"
Öğretmen. yan ı t veriyor:
"- Ulan köpek! Dogru yap da 20 vereyim!"
• Bir gün atelyede siyah-beyaz resimler gösteriyor Tayfur
Hekimoğlu. Bir ara s ı n ı ftan "h ışşş !" sesleri yükseldi. Tayfur
Bey ba ğı rd ı :
"- Eşşeklik etmeyin ulan!"
Sonra beni kald ı rd ı , "sen de dedin mi?" diyerek. Demediğiııı
i söyledim. Bir iki arkada şı daha kald ı rdı , onlar da demediklerini
söylediler.
Önce ayağa kald ı rdığı bizleri ç ı kard ı dışarı , sonra da tüm
sı nı fı . Kapı yı kilitledi pe şimizden. Bir daha da bizim sı nı fı
almad ı . "Bu e şekleri kime verirseniz verin!" demi ş müdüre.
Hüsnü Gürsel'e verdiler bizi.
Bir derste Salih Köklü ile İ brahim Bozkı r' ı n resimleri
8; Hamdi Akçao ğluenunki de 5 not •al ı yor. Hamdi dayanamı
yor: •
"- Hocam, bunlara ben yap ı veriyorum! Bunlara 8 vermi ş,
siniz, bana 5!"
Ertesi derste Hamdi resim yapmı yor. Öğretmen Hüsnü
Gürsel "hani senin resmin?" sorusuna "bana 5 veriyorsunuz,
benim yapı verdiklerime 8" yan ı tı n ı alı nca bir güzel dövüyor
Hamdi 'vi
Bunun üzerine Hamdi. Tayfur Beye gidip yak ı nı yor, 9
zay ı fı bulunduğunu da ekliyor. Tayfur Bey:
... Köy enstitülerinden yeti ş enler, ya ş ad ı kları çevrede feodal
unsurlarla ve halk ı sönı ürmede, ezmede birlik kuran devlet
bürokratlar ı yla çat ış mış lardı r, okulları ndan aldı kları bilinç gere-
ğ ince.
Y ı lmaz Elmas
Yeni, Toplum (Köy Enstitüleri Ozel Say ı s ı ), Nisan 1976, sayfa 68
46 SON KÖY ENSTİ TÜLÜ
"- Ulan aptal! A şı k olunmayı nca bu kadar zay ı f al ı nmaz!
Söyle bakal ı m, kime a şıksı n?"
Hamdi söylüyor kime tutkun oldu ğ unu. O zaman s ı n ı -
fı mı zda kı zlar da var. Tayfur Beyin gözü tutmuyor k ı zı .
Alı yor eline odana, Ha ındi'yi bir güzel dövüyor ve:
"- Ben, benim han ıma 41k oldum ve bir y ı l sı nı fta kaldı
m ama, bir şeye benziyor! İkinci karnede bir zay ı fı n ı
görürse ııı , ç ı kma kar şı ma!" diyor.
Ve de ikinci karnede müzik d ışı ndaki tüm zay ı fları
kurtar ı yor Hamdi Akçaoğlu!(*)
Köy enstitüleri yaşamı yor bugün; daha do ğrusu, onlara
öykünen baş ka ülkelerde ya şı yor; bizde ise bir "özlem", bir
"simge" günümüzde de. Onlar ı anı larda yaşatan, taşı d ı kları
"halkç ı ", giderek "ilerici" özleri. Gelece ğin kuş aklar' bu öze
sahip çı kacaklar; ve o günkü gereksinmelerin do ğrultusunda yeniden
kuracaklar köy enstitülerini. Ama bu kez enstitüler, i ş çi
s ı nı fı nı n, onun iktidar ı nı n eseri olacak.
Server T anilli
Nası l Bir Eğitim istiyoruz? Amaç Yayı nları , 5. baskı , 1989, sayfa 68
*) Hamdi Akçaoğ lu, d ışardan Gazi Eğ itim Enstitüsü s ı navlar ı n. vererek
resim öğ retmeni oldu. 1969'dan 76'ye dek de bu okulda (Gölköy Ö ğ -
retmen Okulu) çal ış t ı . Akçaoğ lu, en çok çile çeken arkada şı mı zd ı r.
Gölköy'de, yemekhanede, yeme ğe ba ş lamadan önce "Tanr ı 'dan hamdolsun,
komunistler kahrolsun, afiyet olsun!" yakar ı s ı n ı duyunca müdü-
re "buradan ya sen gidersin, ya ben!" uyar ı sı n ı yaparak, bu yemi ıı i ıı
(yakan) kald ı r ı lmas ı n ı sa ğ lar.
Yine Gölköy'de bir 16 Kas ı m Öğretmenler Gününde salon a ğ z ı na dek doludur.
Arkada ö ğrenciler, önde vali, milli e ğ itim müdürü de olmak üzere
seçkinler oturmaktad ı r. Okulun tarih öğretmeni kürsüden köy enstitü-
lerinin komunist yuvas ı olduğunu; k ı z öğrencilerin helâlarda çocuk
dü şürdüğ ünü söylemeye ba ş lamas ı üzerine Akçao ğ lu yerinde duramay ı p
kürsüye atlar, mikrofonu kapar:
"- Sen köy enstitülerini bilmiyorsun!" der konu ş mac ı ya ve ekler: "Burada,
bu okulda para babalar ı na hizmetkâr; a ğalara çoban yeti ş miyordu.
Adam yeti ş iyordu!.." der. Sonra da salonu terkeder. Ö ğrenciler de
ç ı karlar. İ ki saat sonra polis, bekletilen Çorum'un Alaca ilçesine atanma
karar ı n ı Akçaoğ lu'na bildirir. Üç gün içinde okuldan ayr ı lmas ı öngörü-
lür. Akçaoğ lu, ülkücülerce "kurtar ı lnıış bölgelerde çal ış mak zorunda
b ı rak ı l ı r. Ya şamı tehlikeye girer. Bir y ı lda 11 yere sürülür. Bir çat ış mada
kolu k ı r ı l ı r.
SON KÖY ENSTİ TOLO 47
TEZKERE
. Lütfi Sağlar, san ı yorum babası n ı n hastalığı n ı öne, sürerek
izin ister sı n ı f öğretmenimiz Melfflı at Şeny ı ld ı z'dan. İ zini
veren öğretmen, tezkere (belge) getirmesini söyler.
. Lütfi. Sağlar. hafta sonu dinlencesinde köyüne gidip geldi.
Pazartesi ak şamı serbest okuma saatinde ö ğretmen sordu:
"- Hani tezkere o ğlum?"
"- Bavulda öğretmenim, mütalaadan ç ı k ı nca getirece ğim."
-"- Git getir bakal ı m!"
Lütfi gitti, kocaman bir paket getirip ö ğretmen masası nı n
üzerine koydu. Oğret men
"- Ne oğlum bu?"
"- Tezkere."
"- Aç bakal ı m!"
Lütfi Sağlar paketi çözdü. kocaman bir hindi ç ı ktı ortaya.
Öğretmen:
"- Be oğlum, bu ne?"
"- Hindi!" dedi Lütfi. "tezke're istediniz, ben de bunu
getirdim!"
"- Al götür bunu!" • diyerek hindiyi almad ı öğretmen.
Biz tüm sı nı f gülmekten k ı rı ld ı k.
Baz ı enstitülerde ş imdilik daha ziyade ö ğ retmenlerin faydalandı
kları güzel bir kantin hayat ı na ş ahit oldum. Fakat ço ğ unda
gerek öğretmenlerin, gerek ö ğ rencilerin dinlenebilecekleri,
boş vakitlerini iyi ş eylerle me ş gul olarak geçirebilecekleri bir
'dinlenme yurdu', hatta mefhum olarak da olsa yok. Bunu yaratmamı
z lazı m. öğretmen ve ö ğ renciler ayn ı çat ı altı nda, tı pk ı
hayatta oldu ğu gibi birarada zevkli saatler geçirebilmelidirler ki,
ömürlerinin sonuna kadar terkederneyecekleri güzel al ış kanl ı kları
kazans ı nlar (...). Hayatta kendisine okulla birlikte her ş eyimizi
teslim edece ğimiz çocu ğu, enstitünün hiç olmazsa 4'üncü s ı n ı -
fı na geldi ği günden itibaren arkada ş kabul ederek, onunla birlikte
çalış tığımı z gibi birlikte dinlenmeli ve e ğlenebilmeliyiz.
1. Hakk ı Tonguç, Miektuplarla Köy Enstitüsü Y ı llar ı , Çağdaş Yay ı nları ,
1976, sayfa 100
48 SON KÖY ENSTİ TÜLÜ
BUZU KIRIP YIKANANLAR
Hamam yeterli de ğildi. Kışı n boruları n donması da engel
olu ş turuyordu. S ı nı fça Gölköy Köyüne harnama giderdik.
Sı ra, iki haftada bir gelirdi.
Gereksinimi olan kimi arkada şları mı z kışı n bile buzu
kı rarak çevre gölcüklerde ve Daday Çay ı nda y ı kan ı rlar:
durumu bilen yöneticiler ikide bir bizi uyar ı rd ı . İ Safa Güner,
"yavruları m, bütün günah ı n ı z benim, eğer bu soğukta d ışarda
yı kan ı rsan ı z, kazı k gibi donabilirsiniz!" der(*) ve eklerdi:
"Eğer y ı kanam görürsern, okuldan kovar ı m!"
Yine hamamı n çalış madığı bir zamanda Salih Köklü
hapıanı cı olmuş tu ve iki gündür y ı kananuyordu. Akl ı na bir
şey girmemesini ve zay ı f alması nı bu d ıı ruma bağlı yordu.
Böyle şartlanmıştı .
Üçüncü günü sabaha kar şı uyandı . Üzerindeki yükü at-
. ması gerekiyordu. Giyindi. Ranzadan inerken, alt ı nda yatan
Mehmet Şakar uyanmış tı :
"- Nereye?"
Salih anlat ı r durumunu. "Ben de öyleyim, bekle!" der
Mehmet Şakar.
Böylece ikisi, 1 No'lu yönetim yapısı nı geçip, Ziraat
bölgesindeki bir gölde y ı kan ı rlar. Okulla Ziraat' ı n sı n ırı n ı
*) Babas ı , okula gelir Lütfi Sa ğ lar' ı görmeye. Okulda yatacak yer olmad
ığı ndan, Numanlar Köyüne giderler. Köyün imam ı , babas ı n ı n asker
arkada şı d ı r. Lütfi Sa ğ lar söz aras ı nda Müdür Mustafa Yald ı r' ııı y ı kanma
konusundaki ş u sözlerini aktar ı r:
"Çocuklar, kirlendi ğ iniz zaman Daday Çay ı na gidiyorsunuz. So ğ uk
s ı fı r ı n alt ı nda 15-20 derece. Bu, Müslümanl ı k değ ildir. Ben izin veriyorum,
böyle zamanlarda gidin, mutfaktan bir teneke s ı cak su al ı n, havlunuzu
ı slami ve sili ıı azan ı z ı . Bütün vebaliniz, bütün günah ı n ı z bana
aittir!"
İ mam ı n, "bunlar komunisttir, bunlar ı dağı tmak zorunday ı z, bu çocuklar
ı dinsiz yap ı yorlar!" ı uçlanıas ı na Lütfi Sa ğ lar' ı n babas ı ş u kar şı l ığı
verir:
"- Y000! Haf ı z Efendi, Haf ı z Efendi, akl ı n ı ba şı na çevir! Ya benim
çocuğ um gidip Daday Çay ı ncla y ı kansayd ı da, ciğerlerini doldurup ölseydi
daha m ı iyi olurdu? Sağ kal ı rsa nice nice y ı llar gusul aptesti alabilir.
Müdür doğ ru söylemi ş . Bizim dinimiz imkân dini, zorluk dini
değ il!"
SON KÖY ENST İ TÜLÜ 49
belirleyen duvardan geçerken, buzu k ı rmak için ta ş da söker
Mehnı et Şakar. Kar diz boyu. Ama su s ı msı cak (onlara öyle
gelir)!
Dönüşlerinde İ S Güner görür bunlar ı ve izler. Son s ı -
n ı ftaki nöbetçilerden birini 2 No'ya yollayarak, içeri son
giren iki öğrenciyi bulup getirmesini ister.
"- Ulan arkada şım, sen bilirsin, bizi koyar, görmedim
de!" diye yalvarı r nöbetçiye bizinı kiler. O da müdüre "görmedim"
der.
Kahvaltıdan sonraki günlük tOplant ı da müdür konuyu
ortaya atar ve "bu iki ö ğrenci üç ad ı m ileri çı ksı n!" der.
Salih'le Mehmet biribirlerini dürterler. Ortaya ç ı kmaz-
'arsa, müdürün kendilerini bulaca ğı nı ve okuldan kovulacaktarım
düşünürler. Öte yandan k ı z arkada şlardan ve bayan
öğretmenlerden utan ı rlar. Ama sonunda ç ı karlar ortaya.
İ Safa Güner:
"- Ulan e şek herifler, ben size kaç defa söyledim! Niye
gittiniz?"
Bizimkilerde "ç ı t" yok. Okul doktoruna seslenir müdür:
"- Eğer bunlar hasta olursa, revire almayacaks ı n!"
Gerçekten Salih'le Mehmet ak şama doğru titremeye
ba şlarlar ve revire ba şvururlar. Alı nmazlar önce. Sonra ahnı
rlar ve bir hafta yatarlar.
CUMARTESI EĞLENCELERI
Cumartesi ak şamları her sı nı f kendi aras ı nda eğlence
düzenlerdi. S ı nı f öğretmenleri de kat ı l ı rd ı bu eğlencelere.
Bizim sı nı fı n eğlenceleri çok ilgi toplar, ço ğu kez s ı n ı f
ağzı na dek dolard ı .
Burhan Ta ş çı saz çalard ı . Salih Yağ cı Karagöz-kukla
oynat ı rd ı . Kadir Yılmaz (emekliyken öldü) türkü söylerdi.
Köy enstittilerinde yaln ı z ö ğrenciler e ğ itihnedi, bu anlay ış la
hep birlikte çal ış arak biz de e ğ itildik. Eğitilme, etkilenme, yö-
netim ortakt ı .
M. Rauf İ nan
Yeni Toplum (Köy Enstitüleri Özel Say ı sı ), Nisan 1976, sayfa 79
50 SON KÖY ENSTİ TOLO
Eğlenceleri ben düzenler, geceyi "Ho ş Geldiniz" şiirinı le
açard ı nı :
"Ho ş geldiniz komşular, onur verdiniz bize
Ho ş geldiniz komşular, cürnleten ho ş geldiniz.
İşte perdeyi açt ı k, bir denı et sunduk size
Ho ş geldiniz komşular, cümleten ho ş geldiniz.
Sizin için çalış t ı k, sizi güldürmek için
Zaman öldürmek değil, ibret ald ı rmak için.
Milli gururumuzu şaha kald ı rmak için
Ho ş geldiniz komş ular, cümleten ho ş geldiniz.
Eğlenilsin, çalı nsı n, unutulsun kaygular
Gönüllerimiz birdir, beraberdir duygular.
Saygı yla selanı ları z ho ş geldiniz komş ular
Hoş geldiniz komşular, cümleten ho ş geldiniz."
Hayati Tahsin Yı lmaz ve 1.ütfi Sa ğlar (ayakta soldan saka) 3-B s ı n ı fındayken
(1949) kimi arkada ş lar ımı z arası nda.
51
EDA İ LE SEDA
(-..) (Oyun, 1 Perde)
Eda- Hoş bulduk, sefalar bulduk Sedac ığı m. Sana davetiye
getirdim, dü ğün davetiyesi.
Seda- (Elini uzatarak) Bak, i ş te buna çok sevindim (tokala-
şırlar). Gerçekten gidecek miyiz?
Eda- Gidece ğiz elbet! Herkesi "Allah' ı n kulu" da. kendini
"keçi k ı l ı " mı sandı n?
Seda- Hemen yola ç ı kal ı m.
Eda- Ulan bu vaziyette mi? (Duvardan boyunba ğı n ı al ı r)
Ben boyunba ğı mı takaca ğım.
Seda- Ben de takaca.ğım! (Takarlar)
Eda- Ben cekedimi giyece ğim!
Seda- Ben durur muyum? Ben de giyece ğim (giyerler ).
Eda- (Cebinden ç ı kardığı mendili, öteki cebine koyarken )
Benim mendilim de var!
Seda- (Mendilini göstererek) Benim de var!
Eda- ( Şapkası nı eline alı r) Benim şapkam var!
Seda- Benim de var! (Giyerler)
(Eda aynan ı n karşı sı na geçip, kendine çeki-düzen verir.
Seda da.)
Eda- (Elini cebine atarak) Benim kremim var (krem kutusunu
gösterir). Ben yüzüme krem sürece ğim!
Seda- (Elini cebine atarak) Benim de... (Cebinde krem yoktur.
Telaşla sa ğa sola bakı nır, yerde gördü ğü, içi "kara" dolu
kutuyu Eda görmeden kapar) Benim de var, ben de yüzüme
krem sürece ğim!
(Eda aynaya bakmadan yüzüne krem sürmeye ba ş lar. Seda
da Eda'y ı izler. Arada "ben şurama sürüyorum!", "ben buruna
sürüyorum!" diyerek, Seda'n ın yüzünün kapkara olmas ı n ı Sa ğlar)
Eda- (Cebinden bir ayna ç ı kararak) Ben aynaya bakaca ğı m!
Seda- (Aynası nı ç ı kararak) Ben de bakaca ğım!
Eda- (Aynaya bakarak) Parlam ışı m be!
Seda- (Aynaya bakmadan) Parlam ışım be!
Eda- Hani, neren parlamış ! Sen aynaya bakmad ı n ki!
Seda- Kim demiş bakmadı n diye? İş te yine bak ı yorum!
(Bakı nca, aynayı elinden atar) Yahu, aynada gördü ğüm ben
miydim, yoksa bir Arap mı ydı ?
Eda- Elbette sendin! (Seyircileri göstererek) Baksana bu
millet deminden beri bana gülmüyor ya, ho ş !
(...) Hayati Tahsin Yılmaz'ı n yazdığı ve 4 ve 5-B s ı nı fları nda
Lütfi Sağlarla oynadığı bir oyundan bir bölüm (yayı mlanmad ı ).
52 SON KÖY ENSTİ TÜLÜ
Yazdığı nı küçük oyunlar ı Lütfi Sağlar'la oynard ı k. Lütfi
Sa ğlar hiç gülmeden dakikalarca durabilir: çok ilgi toplard ı .
Kar şı l ı klı şiirler de okurduk Liitfi Sa ğlar'la. Benim, "Oburluk
Yarışması " gibi güldürücü şiirlerim de vard ı .
Öğretmenlerin taklitlerini yapard ık. Kimi öğretmenler
durumu öğrenir, kendilerini izlemek isterlerdi.
Yı lda bir kez okulca temsil verilirdi.
Köy enstitülerinin amac ı , köylünün çocu ğunu, köylünün iş
ünitelerine göre, ça ğı n teknik, bilgi ve becerisiyle yeti ş tirip köylere
yollamakt ı . Bunda da baş arı ya erdi. Köylünün uyanması
Türkiye'nin uyanmas ı demekti. Köylünün ekonomik gücünün
geli ş tirilmesi Türkiye'nin kalk ı nması demekti. Köy insan ı nı n
dünyan ı n kaç bucak oldu ğundan, dönen dolapları n, çevrilen
di ş lilerin kimler için döndü ğünden habersiz olmas ı ise Türkiye
için büyük bir kayı ptı . Köylü ekonomik ve sosyal yönleriyle
kalkı ndı rı lmadığı müddetçe kent sanayi ürünlerinin al ı cı sı da
olamazd ı . Yaln ı z şunu aç ı kça söyleyelim ki, köy enstitüleri
i ş eğitimi ilkesiyle yeti ş tirdi ğ i öğ retmenlerle kurdu ğu düzeni
dünya e ğitim tarihine yazd ı rdı . Bu utku, ba ş ta Cumhurba ş kanı
İsmet İ nönü, Milli Eğ itim Bakan ı Hasan Ali Yücel, İ lköğretim
Genel Müdürü İsmail Hakk ı Tonguç, köy enstitülerinin fedakar
e ğitim kadrosu ve bu kadro ile y ı lmadan çal ış an köylü çocukları
n ı ndı r.
Brkir Sernerci. Türkiye'de herici At ı l ı mlar ve Köy Enstitüleri,
Kendi Yay ı n ı , 1989, sayfa 288/289
CEZASI BOL YIL
Yakı n yerden gelenler, çoğ u kez hafta sonu izini isterlerdi.
Kimi kez de izin almadan giderler, pazar yoklamas ı na
(bayrak indirme töreni) yeti şirlerdi.
Arada Kastamonu'ya kaçanlar da olurdu. Ben de bir
cumartesi günü kimi arkada şlarımla Ka'stamonu'ya izinsiz
gitmi ştim. 2. sı nı ftayd ı k Yı l 1948. Tiyatroya gitmi ştik.
Fizik-kimya öğretmeni Muzaffer Bey, bizi tiyatroda gördü
ve okulda yoklama yap ı ldığı nı söyleyerek, okula dönmemiz
uyarı sı nda bulundu.
SON KÖY ENST İ TÜLÜ 53
Birkaç arkada ş ç ı ktı k, bir taksi tuttuk. Taksi yolda bozuldu.
yaya olarak okula ula ş t ı k. Yatakhaneye girince. Emin
Güner yoklama yap ı yordu. Nereden geldiğimizi sorunca do ğ-
ruyu söyledik. Yoklan ı ada bulunmayanlara (tiyatroda kalanlar)
birer ay okuldan uzakla ş t ı rı lma yaptı rı mı uygulandı (*).
Biz kurtulduk.
Bir gün de at ko ş ulu seyretmeye gittik. Kastamonuidan
Gölköy'e yaya dönerken, e_nstitünün otobüsü arkarn ı zdan geldi
ve geçti gitti.
Okula vard ığı mı zda Melâhat A şkı n bizi çağırdı (otobüsten
doğru tan ı mış ). İ brahim Bozk ı r, Lütfı Sağlar ve ben gittik
kantine, vurduk kap ı y ı . Melâhat Aşkı n çı ktı , "neredeydiniz?"
diye sordu. Doğruyu söyledik. "Neden gittiniz? Kimden
izin ald ı nı z?" diyerek, bize iki şer tokat vurdu. Ba şkaca
yaptı rıııı uygulanmadı .
. Fakat her nedense o sene çok say ı da öğrenciye belge
vermek zorunda kalm ış t ı k. San ı yorum ki, 50'den fazla çocu ğun
iliş iği kesiliyordu. Bu durum bizler için ö ğünülecek bir şey de
ğildi. Ne yaz ı k ki, bütün bir k ış öğretim kadrosu ahenksiz günler
geçirmiş ti.
İ Safa Güner, Köy Enstitüleri Hat ı ralar ı ,
Kendi Yay ı n ı , 1963, sayfa 127.128
O yı l türlü nedenlerle birçok ö ğrenci tümüyle okuldan
uzaklaş tı rı ldı . İ ki gözü, iki çe şme bir k ı z arkada şı n ağlaması nı
an ı msı yorum. İ ki y ı l sı nı fta kalmış tı . Yer gösterdik, oturdu.
Hem ağl ı yor, hem anlat ı yordu:
"- Ben şimdi köyüme, annemin-babamm yan ı na ne yüzle
gideceğim? Köyhilerimiz -neler söylemez, neler uydurmazlar
benim için? Gidecek ba şka yerim olsa, kesinlikle köyüme
gitmem!"
*) Arif Remzi Yalç ı n' ı n bu yapt ı r ı m üzerine an ı sı :
Müdür Yard ı mc ı sı Hasan Keskin, bu cezan ı n verilmemesi için çok uğra ş -
mış ; öğrencilerin yan ı nda yer alm ış t ı r. Bana Karabük'te anlatt ı : "Bu
çocuklar tiyatroya gitmi ş ler. Bunlar suçlu. Cezalar ı n ı da verdik. Ama
bu olaya neden olan nöbetçi ö ğretmenlerdir. Bu ö ğretmenlere de disiplin
cezas ı verilmesi gerekir." Müdür bu öneriyi benimse ınez. Hasan
Keskin yaz ı l ı olarak ba ş v ıı rur, yine önenı senmez. Sonra Bakanl ığ a yazar.
Denetmenler gelir, soru ş tururlar. Hasan Keskin şöyle aç ı klar sonucu:
"Onlara disiplin cezas ı verilmedi ama, benim sürgünüm ç ı kt ı !"
54 SON KÖY ENSTİ TÜLÜ
ELMALAR KIZARIYOR
Yeni müdür Ismail Safa Güner,elma a ğaçları n ı pembemsi
beyaz tepecikler gibi tortop çiçeklen ı ni ş görünce, bu elmaları
n okula yetece ği gibi, 5-6 ton da d ışarı satı labileceğini
düşündü. O y ı l elma y ı lı yd ı .
Ama elmalann öğrencilerce olgunla şmadan dal ı nda ye-
ıı ilip bitirildiğini öğrenince dü ş k ı rı klığı na uğrar. Tarı m öğ-
retmeni Ata Bodur'a önlem al ı nması önerisi getirir. Ata Bodur,
yı lları n kazand ı rdığı alışkanl ı kla, al ı nacak önlemlerin
yarars ı z olacağı nı söyler. Öteki ilgililer de o kan ı dadı r.
I Safa Güner, konuyu bir sabah toplant ı sı nda bizlere
açt ı . "Yavrular ı m" dedi, "olgunla şı nca yine siz yiyeceksiniz.
Olgunla şmadan yenen meyvalar ııı insana yarar ı yoktur."
Ayrı ca bizim adımı za "bahse" girdiğini, bize güvendiğini
söyleyerek, "ya beni yalanc ı ç ı kararak iradesiz,.açgözlü ve
h ı rsı z danıgası na lâyı k olursunuz, ya da beni do ğrular, olgun
el ııı a yersiniz" dedi.
Köy enstitüsü ç ı kışhlann en büyük özelli ği, bildikleri doğruları
dolambaçsı z söylemeleri, "evet efendim"ci olmamalar ı dı r.
• Baş ları n ı n sı k sı k derde girmesinin ba ş nedenleridir bu özellikleri.
Ayhan Karayalç ı n
Abana Gazetesi, Haziran 1990
Müdüre, elmay ı kı zartacağımı za söz verdik. Her sı nıftan
birer "elma koruyucusu" seçildi. Koruyucular da aralar ı ndan
bir ba şkan seçtiler.
Koruyucular üçer ki şilik nöbet tutarak devriye gezecekler
; dibe dökülen elmalar, tanm ö ğretmenlerinin gözetiminde
toplanarak ho şaf yapı lacak ya da öyle ye ıı ilecek. Olgunla şı nca
toplanan elmalann tümü ö ğrencilere yedirilecek.
O yı l ve sonraki yı llar kı rmı zı elmalar yedik(*).
*) Yine de dal ı ndan elma yeme olanaklar ı yarat ı rd ı k. Örneğ in yat kampanas
ı ndan sonra her ak şam 2 km'lik Ş ekerköprü'ye ko ş u düzenler,
ceplerimiz elma dolu olarak dönerdik. 4-5 arkada şı n kat ı ld ığı bu gece
ko ş ular ı elmalar toplanana dek yap ı l ı rd ı . "Sus pay ı " olarak, ko ş uya
kat ı lmadan da elma pay ı n ı alan arkada ş lar ı m ı z vard ı . Baş ka s ı n ıflardan
da "elma ko ş usu"na kat ı lanlar bulunurdu. Örneğin Yaşar Şimşek.
SON KÖY ENST İ TÜLÜ 55
SUYU GETIRIYORUZ
I Safa Güner su i şine de el att ı . Su. 2 No'lu yap ı nı n yan ı ndaki
çap ı 4 ın kadar olan kuyudan sa ğlan ı yordu. Kuyudan
depoya motorla bas ı lı r; depodan musluklara giderdi. Banyo
ve çama şı rhaneye de borularla su gidiyordu. Boru ba ğlantısı
olmayan kimi yerlere at arabas ı yla çekilirdi. Kışı n borular
donard ı . Oluklardaki buzlar ı kı rarak y ı kard ı k yüzümüzü.
Ali Doğan Toran' ı n müdürlüğü zaman ı nda su, Küçükler
(ya da Halife) Köyüne dek (okula 4 km kadar) künk dö şenerek
getirilmi ş ti. Bu su yedi kaynaktan sa ğlanmış t ı r,
Ismail Safa Güner, bir toplant ı da durumu aç ı klayarak
öğrencilerden destek arad ı . Sonra hemen çal ışmalara koyulduk.
Planları yapı öğretmenimiz Mustafa Yaz ı cı yaptı . Küçükler/Halife
Köyüne yap ı lan depo o denli büyüktü ki, içine bir
ev sığabilirdi. Bir depo da enstitüde yap ı lı yordu.
Bir yandan da depolar aras ı na hendekler kaz ı lmaya ba ş-
landı . Bize her gün belirli bir yer verilir, o i şi bitirince ba şka
i ş yapmazdı k. Hendekler 45 cnı derinliğinde kazılıyordu.
O yaz (1949) sürekli olarak su yolunda çalıştı k. Çadı rlarda
yattığımı z, aç kaldığımı z da oldu(*).
Bu okullarda okulun müdüründen hizmetlisine kadar herkes
insand ı . Kendisinden beklenen hizmetleri yapt ı ktan sonra
kimse kimseyi horlayarnaz ve kötülük yapamazd ı . Okulun bizlerden
istedi ğ i hizmet yap ı l ı rken demokratik disipline uymak
zorunlulu ğu vard ı . Bu disiplini kim bozarsa en yetkili ki ş ilere
kadar durum bildirilirdi. Bunun için kimse bizi dövemez, hakaret
edemez ve horlayamazd ı . Okulda bu havan ı n bozulmamas ı
için bütün yetkililer ve ö ğrenciler gerekli dikkati gösterirlerdi.
Galip (:ando ğan, İ vriz Köy Ensiilüsündeki fi ğ reneilik
Kendi Yay ı n ı , 1990, sayfa 101
*) Yemeklerimiz çad ı ra gelecekti. İ lk ak şam yemek gelmedi. Ertesi gün
de hiç yemek gelmedi. Su yolunda çal ışan köylüler de vard ı . Bizlere
birer parça ekmek verdiler. Ak şamı n son arabas ı ndan da yemek ç ı kmay
ı nca, arabaya el koyup okula gittik. İ smail Safa Güner parktayd ı .
Bizi görünce sürücüye "bunlar ı niye getirdin?" dedi. Biz durumu aç ı klay
ı nca, "size yemek gitmedi mi?" diye sordu. Gitti, nöbetçi ö ğretmene
bağı rd ı çağı rd ı . Bize de üç gün dinlence vererek özel yemekler ç ı kartt
ı rd ı .
56 SON KÖY ENSTİ TOLO
Bir ak şam iş i bitirmiş , çad ı rda oturuyorduk. Çad ı rııı
ortası nda fener as ı lı yd ı . Domino oynamaya haz ı rlanı yorduk.
Hakkı Gökçen, ceviz a ğacı ndan yapmış tı dornino ta şları n ı .
Birden sarsı ld ı k. Sağa sola yalpaland ık. Yer sars ı ntı sı oluyordu.
Yer yarı lacak sand ı k. Kendini dışarı atmak isteyenler, çadı
rı n ipine tak ı lı p düş üyordu. Dadayl ı Hüseyin Tiftik arkada
şı mı z "ağı l yı kı ldı ysa, tekelerin boynuzu k ı rı lnııştı r!"
diyordu. Çok korktuk. Sarsı ntı nın çok ağır olduğunu düşünerek,
araç-gereçlerimizi çad ı rda bırakı p yaya olarak okula
geldik (Hüsnü Kethüda, yak ı n olan köyüne gitti ► . İ brahim Uz
ba ş ta olmak üzere kimimiz ağlı yorduk. Köylerde köpekler
havhyord ıı .
... Bir gün Ere ğli'ye trenle gelen okulun Malzemelerini takip
etmek için bir grup ö ğrenciyle gitmi ş . Istasyon& gerekli
i ş lemleri yapt ı rı rken posta treni gelmi ş . Trenden inepler aras ı nda
bir han ı m, boz giysili Recep Beyi ça ğı rarak:
Eş yaları mı taşı mak için bana yard ı m edebilir misiniz?'
Recep Bey bir ş ey söylemeden han ı mı n eş yaları n) faytona
kadar götürmüş . Han ı m, eşyaları nı n taşı nması karşı l ığı olan
paray ı kendisine ödemek isteyince:
'- Han ı mefendi, ben hamal de ğilim, İ vriz Köy Enstitüsü-
nün müdürüyüm. Bu i ş i size yardım etmek için yapt ı m, güle güle
gidin!'
Galip Candöğan, İ vriz Köy Ens ı ilüsündeki üğrencilik Y ı llar ı nı ,
Kendi Yay ı nı , 1990, sayfa 195
Sarsı ntı nı n merkezi Çank ı rı 'ymış . Çok zarar olmu ş . Çankı
nh arkada ş lara izin verildi.
Bu olaydan sonra s ı nıfça çad ırda kalmad ı k. Yaln ı zca Osman
Gökçen, Mehmet Ar ı ca ve Hüseyin Tiftik kald ı lar. Yemeklerini-kendileri
yapı yorlard ı (*).
*) Mehmet Ar ı ca'n ı n an ı sı : Çad ı rda yat ı yor ve ayr ı ayr ı yerlerde çal ışan
köylülerin ba şı nda duruyoruz. İ brahim Uz, hem bizi hem de köylüleri
denetliyor. Bize duman att ı r ı yor! Biz her gün, birimiz çad ı rda kalarak
yemek haz ı rl ı yoruz. Ama makarnay ı beceremiyoruz. Her yeme ğ i yap ı -
yoruz, makarna olmuyor. Bir gün Osman Gökçen'in nöbetinde makarnan
ı n olduğ unu gördük. "Yahu Osman, bunu nas ı l ba şard ı n?" sorumuza
ş u kar şı l ığı verdi: "Patates soyuyordum. Makarnan ı n suyunu ocakta
unutmu ş um. Kaynamış . Ben de makarnalar ı kaynar suya at ı verdim,
oldu!"
SON 'KOY ENSTİ TÜLÜ 57
Açt!an hendeklere borular ı n döşenmesine de ba ş lanmış tı .
Bu borslar, okulun kamyonlarlyla Karabük'ten getiriliyordu.
Melmı et Çilingir adl ı bir usta da borular ı n biribirine eklenmesini
üstlenmi şti.
... Bu konu ş malar sonunda s ı n ı fı mı zı n tamirat ı n ı ve 1;adanası
nı yapmayı kararlaş tı rdı k. Baş ağretmen Tahsin Koçak'a bu kararı
mı zı anlatt ı m.
Hayı rrr... Hay ı rrr... Yapamazs ı n!..' dedi.
'- Evet, ö ğrencilerimle yapaca ğı nı . Onlar için de çok iyi
bir iş dersi olacak' dedim. Zil çal ı nca s ı nı fa ç ı ktı m. 15-20 dakika
sonra dersaneme üç müfetti ş birden girdi, dersime devam ettim.
Onlar,durmadan s ı nı fı n delik de ş ik yerlerini incelediler. Zil çaldı
. Çocuklar bahçeye ç ı ktı lar. YVIüfetti ş lerin üçü de Yüksek
Köy Enstitüsünden arkada şı m. Hoş beş ettik. Müfetti ş lerden
Abdurrahman Erol:
ö ğrencilerinizle s ı n ı fı n ı zı n söküklerini onarı p badana
edece ğiniz ihbar edildi. Milli Eğitim Müdürü bizi buraya size
badana yaptı rtmamak için yolladı . Nedeni de, öteki öğretmenlerin
hepsi -e ş iniz hariç- ö ğretmen okulu ç ı kış l ı . Tamir, badana
nedir bilmezler. S ı nıfı n ı zı n söküklerini, döküklerini, badana ve
boyası nı yaparsan ı z elbette iyi bir düzene girer. Ama öteki
sı nı fları n kötü durumu da göze batar. Bu yüzden, o s ı n ı flann
ö ğretmenleriyle aran ı zda bir ikilik do ğar...'
Bekir Semerei, Türkiye'de ilerki At ı l ı mlar ve Köy Enstitüleri,
Kendi Yay ı nı , sayfa 429
Gölköy Köyü sı nı rı nda kazı ba şlayı nca, san ı rı m köylü-
lerle aramı zda sorun ç ı ktı . Gölköylüler, suyu topraklar ı ndan
geçirmek istemiyorlard ı . Sonra köye bir çe şme verilmesiyle
sorun çözümlendi. Köylülerin su yolunda çal ışmaları da o
zaman gündeme gelmi ş olabilir.
Borular hem ana depodan, hem de enstitüdeki depodan
Daday Çay ı n doğru döşeniyordu. Ama Daday Çay ı engeli
nası l aşı lacakt ı ? Pompalar kuruldu, jeep ve traktör gece gündüz
çalış tı rı ldı . Ama çay içindeki hendeklerin suyunu tüketmenin
olanağı yoktu. Su içinde kur şun dökülemiyordu.
Günlerce uğra şıldı ktan sonra çözüm bulundu: Be ş ya da alt ı
boru yukarda biribirine eklenerek hendeklere indirildi.
58 SON KÖY ENST İ TOLO
Yöneticiler bizi yönetmekten çok, kendimizi ve okulu
yönetmemize olanak sa ğ larlard ı . Ço ğ u i ş ler için okul müdürü-
ne ya da e ğitimbaşı na de ğ il, okul ba ş kan ı na baş vurulurdu.
Pakize Türko ğ lu
Kurulu ş unun 50. Y ı lı nda Köy Enstitüleri,
Eğ it-Der Yay ı nları , 1990, sayfa 179
Enstitüdeki 1,31_6 tonluk depo alt ı saatte doldu. Suyun
geldiği gün Gölköy'de bayram yapt ı k. O gün ak şam yemeği
de bir ba ş ka ç ı kmış tı . Ate ş yakı p çevresinde oynad ı k, nıarş -
lar söyledik. Yer gök inledi.
Suyun gelmesiyle Gölköy'ün yaşamı deği şti. Pislikark ı
(kanalizasyon) yapı larak, yapı ları n yanları çukurlardan kurtarı
ldı . Parklar, havuzlar yap ı ldı . Hamam yapı ldı . Hamamı
ı sı tmada, Hasano ğlan'dan emekli edilmi ş bir lokamotif kullan
ı ld ı .
Daday Çay ı , borularım ııı düş erken yapt ı kları nı unutturmak
istercesine cömertti. Bize y ığın yığın mil verdi. Kayseri'
den yonca ve fiy tohumu getirtmi ş tik. Hayvanlarımız ı n beslenmesi
için yonca, fiy ve burçak ekimi adet ettik. Böylece, kesimimiz
köylerine yem bitkisi üretimini de yollam ış olacakt ı k.
İ Safa Güner, Köy Enstitüleri Hat ı raları ,
Kendi Yay ı n ı , 1963, sayfa 132
PARK
1949'da yönetim, 1 No'dan 3 No'ya ta şın& O y ı l 3 No
ile sinema yap ı sı arası na park yap ı ldı . Parka akasyalar dikildi.
5 m çapı nda, ortası ndan ve yanlardan su fışkı ran kocaman
bir havuz yapı ld ı . 3 No'dan ana yola inen yolun iki yan ı na da
birer havuz yap ı ldı . Daday Çay ı ndan getirilen yumu şak
toprakla (mil) sert toprak kar ıştı rı larak serildi(*). Kayseri'
den getirtilen çim tohumlar ı ekildi. Çiçekler dikildi. Oturak-
*) M Şevki Öztürk anlat ı yor: Bir gün parkta çal ışı yorduk. 6 ki ş i teskere
ile toprak ta şı yor; parkta düzenleme yap ı yoruz. Müdür İ Safa Güner
bizi gözlemi ş . Öğ leye dek ancak 10 teskere toprak ta şı m ışı z. Öğ le
paydosuna doğru yan ı mı za geldi, yere oturdu. Bizi de çevresine oturttu.
Yaptığı mı zı n çok çirkin olduğ unu söyleyerek, "dilerim, sizin okuttu-
ğunuz çocuklar da size böyle yapar" dedi. Bunu hiç unutamam.
SON KOY ENS1 İ TOLO . 59
lar (bank) yerle ş tirildi. Yoldan yana alçak bir duvar çekildi.
Park içi yollar ı asfaltland ı . Yönetim yap ı sı n ı n balkon korkuluklann
ı n üzeri de çiçeklendirildi.
Kı sa zamanda Cennet gibi bir yer oluverdi park ı mı z.
Bir park da müdür evinin dogusuna (futbol ve tenis alanları
nı n yoldan yan ı na) yap ı lmaya ba şlandı . Buran ı n ad ı
"Yurt Park" olacakt ı . Coğrafya öğretmenleri Kaz ı m Özses ve
Aliye Acarsan' ı n gözetiminde yapı l ı yordu. Bu, 114 n ı uzunluğunda
bir Türkiye haritas ı olacaktı . Yükseklikler i şlenecek;
bitki örtüsü canland ı rı lacakt ı . Demiryolları Mı z, karayollar ı -
mı z yerlerine konacak; Karadeniz'de bir minik sandal yüzecekti.
Ankara Kalesi üzerine de bir Atatürk büstü dü şünülmüş
tü.
Havuzun denizlerini kazd ı k. Dağlar y ığı lmaya ba şland ı .
Denizlerle karalar ı n kesi ştiği yerlere beton duvarlar çekildi.
Denizlerin taban ı betonlama için haz ı rland ı . Kazı m Özses,
"burası su ile dolacak, siz Karadeniz'den Akdeniz'e yüzerek
geçeceksiniz!" derdi.
İ Safa Güner'in enstitümüzden al ı nması yla çalışmalar
durdu. 1953'te de tamamlanmas ı ndan vazgeçilerek, havuzun
çukurlanna (denizler) çöp doldurulmu ş !
Parkımı z ın genel görünümü (1950):
60 SON KÖY ENSTİ TOLO
Günün birinde, milliyetçi taslaklanndan bir kukla gelmi ş ,
bu havuzlara bakm ış bakmış , çekice benzetmi ş . Çünkü, efendisi
tarafı ndan kurulup da gönderilmi ş ti. Adam kirletmeyi mevkilerine
basamak yapan bu bedbaht, havuzlara çekiç biçimini
yakış tı nnca, müdür de fış kı ile dolduoup kapatarak kendisini
selamete ç ı karmış .
İ Safa Güner, Köy Enstitüleri Hat ı raları ,
Kendi yay ı n ı , 1963, sayfal32
INÖNÜ GÖLKÖY'DE
1946'ya dek her yaz birkaç enstitü gören Inönü, 1946'
dan sonra hiçbir enstitüye u ğramamış tı . 1946'da ba şlayan
özgürle şme süreciyle beraber köy enstitüleri gözden dü şmüş :
CHP bu kurumları savunamaz olmu ştu.
Inönü, ya şamı nda son kez olarak bir enstitü görecekti.
Ilk enstitüyü de (eğitmen kursu) Gölköy'de görmü ştü.
Inönü Kastamonu'ya gelmi şti. I Safa Güner, Inönü'nün
enstitüye de uğrayacağını akşamdan öğrendi. 19 Nisan 1949
günü co şkuyla beklemeye ba şlad ı k.
Öğleye doğru bir araba dizisinin, arkası nda toz bulutuyla
Şekerköprü'ye doğru indiği haberi geldi. Zil çald ı (kampana
kaldı rı lmış tı ). Beklenen an gelmi ş ti. Okuldan Şekerköprü'
ye doğru düzenli olarak dizildik. Bekleyi şimiz uzun sürdü.
Şekerköprü'den, okulun kamyonlar ı yla kum çeken öğrencilerden
birkaç ı soluk soluğa geldiler. Inönü onlar ı , kamyona
kum doldururken (öğrenci oldukları nı ) anlamış ve arabası nı
durdurup çağı rmış . "Devrekâni'ye gidiyorum, müdürünüze
söyleyin, dönü şte uğrayacağım" demi ş .
Bu kez Devreküni yolunu gözlemeye "ba şladı k. Iki saat
kadar sonra sı rtlarda arabalar göründü. Zil çald ı ve yine coş-
kuyla dizildik yola. Arabalar enstitüye girince, İ nönünün
içinde bulunduğu araba yava şladı . "Nası lsını z çocuklar!"
diyordu Inönü. Biz de "sağol!" kar şı lığın ı veriyorduk.
Önce enstitü içinde bir gezi yapt ı lar. Sonra da 3 No'lu
yönetim yapısı nı n balkonuna ç ı ktı lar. Bizler a şağıdaydık.
Parkı mı z yeni yapı lıyordu. Balkondan bizlere seslenmesini
SON KÖY ENST İ TÜLÜ 61
... Dersimiz bitmiş , okul akşam paydosuna geçmi şti. Nö-
betçi baş kanı gözcü koyup gözetletiyormu ş . Toplantı zili çaldı .
Uzun provalarla alışı lmış kadar çabuk ve düzenli bir ş ekilde
toplanı ldı . Giriş yolu boyunca dizildik. Çok geçmedi, konvoy
bize yöneldi. Inönü'yü sevinç ve ümit dalgalar ı içinde bir coş-
kunlukla karşı ladı k. ö ğretmenlerin birer birer ellerini s ı ktı .
Herkesin hat ı rı nı sordu. Inönü, enstitü örgütünü iyi bilir. Derslikleri,
işlikleri, yatakhaneleri, resim ve müzik salonlar ı n ı , labaratuvan,
yemekhane, mutfak ve bahçeyi gezdik. Hep soruyordu,
"demir işli ğiniz nerede? Marangozluk çal ışmalanniz ı nası l yapı
yorsunuz? Dokumac ı l ı k yok mu? Anlamla kaç tane? Ne çe-
ş it a ğaçlann ı z var?.."
Ismail Safa Güner,
Köy Enstitüleri Hatıralan, Kendi Yay ını , 1963, sayfa 140
bekledik. Orada durrnayarak a şağı ya indiler. Bunda güvenlik
önlemi ya da soğuğun etkisi olabilir. Yapı n ı n giri ş kapı sı na
yakı n bir yere kuruldu masa.
Bizler, Inönü'nün masas ı nı biraz geriden 180 derece çevreledik.
Öğrenciler ad ı na son sı nı ftan Hidayet Yı lmaz bir konu ş-
ma yaptı . Sevim de "Bir dağ başısı n, ak saçı n aln ı nda bulutlar!"
diye ba şlayan, Orhan Seyfi Orhon'un " İ nönü': şiirini
okudu. Sonra İ nönü, İ Safa Güner'e sorular sormaya ba şladı .
Biz de duyuyoruz. Inönü sa ğır olduğu için duyuyoruz.
İ Safa Güner bu durumu biliyor olmalı ki, sesini yükselterek
yan ı tlı yor soruları . Ya da bize de duyurulmak isteniyor.
Ard ı ndan ulusal oyunlar oynand ı . Bu sı rada İ nönü, an ı
defterine bir şeyler yazı yor. Sonra yazd ı kları n ı bir öğrenciye
okutuyor (bu yazı y ı Hafı za Atabek, bir ay süreyle derslerimizde
i şleyecektir).
Mezunlar ı görüp görrnedi ğimi, onlarla ba ğı ntı kurup kurmadığı
mı sordu ğu zaman hayli bocalad ı m. "Mezunları mı zla aramı -
za karaçal ı lar girdi" diyemedim. Ama duraklamamdan çok
şeyler anlamış tı . Artı k gidecekti. "Görmeye ihtiyac ı m vardı .
(izlemiş tim, sı hhatli ve neş elisiniz, sevindim. Yaln ı z, köylere
yolladığm çocuklan yaln ı z bı rakma, git, onlara da git!"
I Safa Güner, Köy Enstitüleri Hat ı raları ,
İ Safa Güner, Köy Enstitüleri Hat ı raları ,
Kendi Yay ı nı , 1963, sayfa 139
62 SON KÖY ENSTİ TÜLÜ
Köy enstitülerinin kurulu ş yı ldönümünü Kastamonu Enstitüsünde
kutlamakla bahtiyar oldum. Cumhuriyetin en k ı ymetli
eserlerinden biri olan bu müessesede, köy enstitülerine memleketin
ba ğlamış oldu ğu büyük ümitleri bir daha belirtmek isterim.
Köylerimizde ilkö ğ retimi büyük bir milli vazife olarak üzerine
alacak ö ğretmenleri az zamanda ve geni ş sayı da yeti ş tirecek bir
feyiz oca ğı olarak bu enstitüler kurulmu ş tur. Bunlar ı n kurueuları
, içinde çal ış an ö ğretmen ve idarecileri ve bu enstitülere - ö ğ-
renci olarak yaz ı lan köylü çocuklar ı mı z, büyük bir milli davan ı n
vatansever, fedakâr yolcular ı olarak hizmete girmi ş lerdir. Ş imdiye
kadar olan tecrübelerimizde bu müesseseler her gün bir derece
daha tekâmül ederek k ı ymetlerini.art ı rmış lardı r. Bu müesseselerden
yeti ş en genç ö ğretmenler ve sa ğl ı k memurlar ı aldı kları
vazifede her sene bir derece daha ilerleyerek hizmet i ııı kânları
n ı Devletin ald ığı tedbirlere göre köy enstitülerinde
yeti ş en ö ğ retmenler, köylerde ilkö ğ retimin geni ş ve
temel kadrosunu te ş kil edeceklerdir. Kendilerini büyük vatan
hizmeti bekliyor. Memleket onlar ı yeti ş tirmek için mütemadiyen
himayesini, dikkat ve yard ı mı n ı artı rı yor. Köy enstitülerinde
çalış an, köy enstitülerinden mezun olan vatanda ş lar ı ma yü-
rekten sevgilerimi ve tebriklerimi bildirir ve gözümüzde çok
kı ymetli olan yüksek vazifelerinde muvaffak olmalar ı n ı yürekten
dilerim. Bu duyguları m, köy enstitülerinin y ı ldönümünü bütün
mensupları na ve mezunlar ı na tebrikimin ifadesi ve seyahatin
esnası nda ald ığı m tebrik ve muhabbet telgraflar ı n ı n cevab ı d ı r.
İ smet İ nönü
Kaynak: I Safa Güner, Köy Enstütüleri Hat ı raları ,
Kendi Yay ı n ı , 1963, sayfa 139
Inönü daha sonra ayağa kalkarak, Ya şar Şim şek'in an ımsayabildiği
durumuyla ş u konuşmay ı yapı yor:
"Sevgili öğretmen adaylar ı ,
Öğretmen olarak tayin edildi ğiniz zaman, gideceğiniz
belde insanları ve küçük çocukları mı z sizlerin götürece ğiniz
ilim ve irfandan feyz alacaklard ı r.
Ülke genelinde görev yapaca ğın ı z en ücra köylerimize
kadar giderek yapaca ğını z görevinizin önemi çok büyüktür.
Bu çok önemli görevinizi ba şarı ile yerine getirece ğinize inanı
yoruz. Bunun için, burada iken daha iyi çal ışı nı z, görev
için gideceğiniz köylerimize daha iyi haz ı rlı klı gidiniz.
Hepinize sağlık ve ba şarı lar dileyerek gözlerinizden öperim."
SON KOY ENSTİ TÜLÜ 63
-Ayrı lı rken, ana yola inen basamaklarda foto ğraf çektiriyoruz.
Arabas ıııı n arkası ndan yüzlerce m ko şuyoruz(*).
CHP içindeki ilerici güçler, 1935'le 1946 aras ı nda (sava ş
koş ullar ı ndan da yararlanarak) yönetimde e ğitim, ağı rl ı kl ı bir
uygulamaya ğeçebilmi ş lerdir. Bu k ı sa uygulama, Ismail Hakk ı Tonguç'un Ilköğretim Genel Müdürlüğü yaptığı dönemdir.
O zamana dek al ışı lmamış bir tutumla Ismail Hakk ı Tonguç,
"kan ı m ı z ı ve iliklerimizi köyün içine ak ı tmad ı kça, k ı rk bin kö-
yün kenar ı na münevver insan ı n mezar ta şı dikilmedikçe" köyün
kalk ı namayaca ğı n ı dile getirmi ş , eline geçen on değerli y ı l ı iyi
değerlendirerek, dünya eğ itim tarihinde büyük yank ı lar uyand ı -
ran köy enstitüleri uygulamas ı n ı ba ş latm ışt ı r. Içinden ç ı kt ığı
köyün yoksul çocuklar ı okutulacak, köy içinden canland ı r ı lacakt
ı r. On be ş y ı lda yurtta okulsuz köy kalmayacakt ı r.
Salim Yı lmaz
Abana Gazetesi, Ocak 1990 ....
SPOR
Boş zamanları nı n] çoğunu sporla değerlendirir; ö ğle ve
ak şam dinlencelerinde spor alan ı ndan ç ıkmazd ım.
Son sı nı ftaki okul futbol tak ımımı z ı n oyuncuları (1951-52):
Soldan sağa ayaktakiler: Hasan, Lütfi, Halil, Hayati, Ahmet Ba ğrıaç ı k (öğr.),
Sadettin, Murat ve Cevat. Oturanlar: Nihat, Bahri ve Nihat.
*) 1951'de okula Celal Bayar da geldi. Kendisine, 3 No'lu yönetim
yap ı s ı n ı n müdür evine bakan kö şesinde bisküvi, ayran, ve çay sunuldu.
Bayar yaln ı zca çay içti. Bozuk oldu ğu söylenen ellerini göstermemek
için beyaz eldivenler giymi ş ti. Önüne an ı defterini uzatt ı lar, bir tek
sözcük yazmad ı . Kar şı sayfada İ nönü'nün yazd ı klar ı vard ı . Bo ş sayfay ı
yaln ı zca imzalad ı , "buras ı enstitüden dönme mektep mi?" diye sordu.
Üzüldük. Kimi arkada ş lar ı m ı z hoş nutsuzluk belirtileri gösterdiler.
64 SON KÖY ENSTİ TÜLÜ
Sı nı flar arası nda yap ı lan voleybol, futbol kar şı la şmaları
çok ilgi çekerdi(*). Bizim zaman ı mada enstitüler aras ı spor
karşı la şmaları hiç yap ı lmad ı . Arada Kastamonu Lisesi ve
Sanat Okuluyla kar şı la şı rd ı k.
İki yı l süreyle (4 ve 5. s ı nı fta) futbol tak ımı kaptamyd ı m.
Spor odası ndan ben sorumluydum (anahtar ı bendeydi).
Kışın kayak da kayard ı k.
Güreşte bir Gazi'miz vard ı , herkesi yenerdi. Kimi kez
çevre köylerde de güre şir; kuzuyla, danayla dönerdi.
... 'Köy enstitülerinin bütün günah ı n ı omuzları ma al ı yorum.
Sevabı baş kaları n ı n olsun. O kurumları n günah' bile bana yeter!'
Mahkemedeydim, gözya ş ları mı tutamamış t ı m. Köy enstitülerini
böylesine benimsemi ş ti. Zati, ba ş ka türlü çal ış t ı rı lamazd ı
köy enstitüleri. öyle bir hava içine sokulMu ş tu ülke. Ayd ı nlar ı n
umurunda de ğildi köy, köylü. Herkes kendi gemisini yüzdürmeye
bak ı yordu. Nitekim, eninde sonunda y ı kt ı lar köy enstitülerini.
Daha çok Hasan Ali Yücellerin bulunmamas ı yüzünden oldu
bu iş . De ğ ilse, yı kı lacak kurumlar de ğ ildi. Türk köylüsü on be ş
yirmi yı l içinde okutulup uyand ı rı lacakt ı . Çal ışması , yaşamas ı
de ği ş tirilecekti. Atatürk'ün istedi ğ i uygar Türkiye, en k ı sa zamanda,
en ileri şekliyle yarat ı lacaktı . Olmadı . Agalar ı n, imamları
n, politika tüccarlar ı n ı n i ş ine gelmedi bu gidi ş . Köy enstitüsü
ve Hasan• Ali Yücel düş manl ığı buradan do ğ du. Çok partili
-hayata geçilmi ş ti. Sözüm ona, büyük y ığı nlara ho ş görünmek
için, kendi partisi ve hükümeti bile yaln ı z bı rakt ı onu. Hasan
Ali, tek ba şı na bütün 'c ı lk .aydı nlarla ve gerici kuvvetlerle
çarpışmak zorunda kald ı . Yendi mi? Yenemedi elbet. Derin
yaralar ald ı . Huzursuz oldu. Ne suçlamalara. neküfürlere gö ğüs
germek zorunda kald ı , kim bilir?..
Ama ş ansl ı adamd ı , yaşad ı . Yazd ı , söyledi. Olmeden önce
de ğerinin anla şı ldığı n ı , eserinin savunuldugunu, dü ş manları n ı n
yere serildi ğini gördü. Tı pk ı Hakkı Tonguç gibi mutlu gitti bu
dünyadan. Bir insan için bundan güzel ne olabilir?
Talip Apayd ı n, Köy Enstitüleri Y ı lları , Cem Yay ı nevi, 1978, sayfa 215
*) 2. s ı n ıftayd ı k. Son s ı n ı flardan Sar ı Salih ("Ba ş çavu ş Salih" de denirdi)
çok iyi voleybol oynard ı . İ ki y ı l s ı n ı fta m ı kalmış t ı ne, okuldan
ç ı kar ı l ı yordu. Biz, 6 No'lu yap ı n ı n arkas ı ndaki alanda valeybol oynuyorduk.
Ba ş çavu ş Salih, elinde bavuluyla oyun alan ı na girdi:
"- Ağan ı n, bir küt daha inip de gidelim!" diyerek, bavulunu alan kenar
ı na b ı rakt ı . Son kez bir "küt" daha inmeden okuldan ayr ı lam ı yordu.
SON KÖY ENST İ TULU 65
Gölde bir gün bir kad ı nca ğı z, çocuklara müdürü sorar.
Park yapmakta. olan s ı n ı f i ş başı yapı yor. Büyük park ı n ortaları
nday ı z. Baş ları nda Şaban Yı lmaz var. Çocuklar beni gösterdiler.
Kad ı nca ğı z bir bana baktı , bir de çocuklara: - O ğul, deyiver
bi yol, müdür ba ne yanda?"
-- Gel!" dedim kad ı na, "söyle, müdür benim, ne istersin'?"
Yarı nı sa ğa döndü, başı n ı çevirdi, .tirtüsünü yeniden çenesinin
üzerinde toplad ı :
"- Zevklenme o ğ ul!" dedi...
1 Safa Güner, Köy Enstitüleri Hat ı raları ,
Kendi Yay ı n ı , 1963, sayfa 145
KOPYA
Ben hiç derse çalışmazd ı m. Öğretmenin anlatmas ı yeterliydi.
Ezbere dayanankimidersleride kopya ile ba şarı rd ı m!
Bir derste de s ı nı fça kopya çektik:
Son sı nı ftay ı z (1952). Dersimiz askerlik. 60-70 sayfal ı k
kitab ı n ezberlenmesi gerekiyordu. Ertesi 'gün s ı nav vard ı .
Hayri Güzelayd ı n şöyle bir öneri att ı ortaya:
''- soru yazal ım, 'bunu sordun!' deriz. Ak şamdan yazarı
z!"
Tartış tı k. olur mu, olurdu. Ak şamı n son serbest okuma
saatinde kararla ştı rdığı mı z üç sorudan ikisi ş uydu (son soruyu
an ı msayamad ı m):
1- Harpte haber alma.
2- Bazuka'n ın resmi.
• Kapı y ı kilitleyip bu sorular ı n yan ı tları n ı yazd ı k. Ertesi
günü askerlik öğretmeni yazı lı ya ba şlad ı . 1. soru, Olduğ u gibi
bizim soruydu: "Harpte haber alma." S ı ra 2. soruya gelince,
"Soğutuc ıı " ad ı nı taktığımı z Abidin, "efendim, 'bazuka 'y ı
sorun!" dedi. Öğretmen de, "olsun!" diyerek, tal ı taya bazukan
ı n resmini çizdi, bizim de çizmemizi istedi (biz. ak şamBen,
üç şeyle övünmesini isterim Türkiye'nin: Atatürk'
ün gerçekle ş tirdi ği kendine dönüş ve ba ğı msı zl ı k politikas ı ,
Hakk ı Tonguç'un gerçekle ş tirdi ği demokratik e ğ itim ve Naz ı m
Hikmet'in getirdi ği insancı l, ulusal ş iir...
Yaşar Kemal, Haftaya Bak ış Dergisi, 22 Mart 1987 ,
66 SON KÖY ENSTiTÜLe
dan cetvelle çizmi ştik). Son soru bizimkine uymad ı . Yan ı tları
yazmaya ba ş lad ı k. Dersin bitimine yak ı n, yazd ı kları mı zı
saklayarak. ak şamdan yazd ı klarııııı zı sı raları mı zı n içinden
ç ı kard ı k ve verdik.
Ama öğretmen durumu anlad ı mı ne, küğı tları okumad ı :
" İki ay sonra siz de ö ğretmen olacaks ı nı z!" diyerek, küğı tları
sı n ı f ba şkan ı na verdi!
elkemizde demokratik e ğ itim, e ğ itimin demokratikle ş mesi,
kendi kendini yönetme, demokratik uygulaman ı n bir arac ı olarak
ö ğ renci kollar ı konuları üzerinde çok ş eyler söylenmi ş - ve
yaz ı lmış t ı r. Bunları n, as ı l amac ı na uygun bir biçimde uygulamaya
konuldu ğu ve bunlara iş lerlik kazand ı rı ldığı yaln ı z köy enstitülerinde
görülmü ş tür. Bu kurumlarda okulun çal ış ma ve i ş le - yiş inde görev alan yönetici, ö ğretmen ve ö ğrencilerin, görev
sürelerinin bitiminde, haftasonu toplant ı ları nda görev süresince
yapt ı klar ı i ş ler. ortaya ç ı kan aksakl ı klar ve ald ı kları önlemler
konusunda hesap vermeleri gelenek haline gelmi ş tir. Görülen
kusur ve aksakl ı klar sorumlusunun, yönetici ve ö ğretmen olmas
ı na bak ı lmaks ı z ı n ac ı mas ı zca eleş tirilir. Demokratik e ğ itim
için yapayl ı ktan uzak ve bundan daha uygun bir ortam dü ş ü
nülemez. Bn okullardan mezun olanlar ı n aldı kları eğ itim gere ği
edindikleri demokratik tutumlar ı n ı meslek yaşamları nda da sürdürmeleri.
neyaz ı k ki, bu öğretmenler hakk ı nda baş latı lan
haks ı z karalama kampanyalar ı nda malzeme olarak kullaml-
. mış t ı r.
İ hsan fiğ ü ş
Kurulu ş unun 50. Y ı l ı nda Köy Enstitüleri,
Eğ it-Drr Yay ı nları , 1990, sayfa 149
Bir kopya da okulu bitirme sı navları ndan:
Türkçe kompozisyon' s ı navı olacak. Sorular kurulca ak-
şamdan hazı rlan ı yor. Sirı oplu güreş çi Gazi Türk, bizden çok
önce okula ba ş laması na kar şı n, her nası lsa bizimle de s ı nava
girdi. Son hakk ı ymış .
Gazi Türk gündüzden 3 No'lu yönetim yap ısı n ı n tavan
arası na ç ı kmış . Akşam, müdür odası nı n üzerinden, ertesi
günkü soruları öğrenmi ş , mum ışığı yla kâğıda da geçirmi ş :
1- Namı k Kemâl'in hayatı ve edebi şahsiyeti.
2- Öğretmen olarak gitti ğiniz köyde ilk konu şmay ı
yazı n.
67 SON KÖY ENSTİ TOLO
Hepimize ula ş niad ı bu sorular ama; 13urbanettin Canatan.
bir gün önceki dersinde "yar ı n öğretmen olacaks ı n ı z., gitti ğiniz
köyde okulu açarken bir konu şma yapı n!" diyerek dolaylı
yoldan bize sorunun birini söylemi şti.
Ama Gazi Türk'le Cevriye, sabaha dek bu sorulara çal ış -
nu şlar. yine de s ı navda ba şarı l ı olamad ı lar!
KAVGA VE DÖVOŞ LER
Son sı n ı flara doğru azalmakla beraber, snuflarmuzda
. kavga ve dövü ş edenler hep oldu. Kavgalar ki şisel anla şmaz
l ı klardan ç ı kar; yan tutanlar da bulunurdu.
İ Safa Güner an ı ları nda, b ı çak ve tabanca ta şı yan öğrenci- , ğ una değinir. !erin de bulundu
Bı çak ve tabanca, yönetmelik gere ğince okulda bulundurulması
yasak ş eylerdendir. Aramadan, taramadan, ı k ı n ı p sı k ı lmadan
salt bir istek üzerine bana teslim edilen bu yasak e ş yan ı n
manzaras ı ş imdi gözümün önünde sanki... Tabanca birkaç taneydi
ama b ı çak ve kama bir şeker sand ığı n ı n yarı sı n ı aş m ış tı .
Onları muhafaza ettim, söz verdi ğim gibi de, ilk s ı la izinine giderken
verdim, evlerine götürdüler.
İ Safa Güner, Köy Enstitüleri Hat ı ralar ı ,
Kendi Yay ı n ı , 1963, savfal23
Okula yeni girdiğimiz yı ld ı . 1-E sı n ı fı nda kavga ç ı kmış :
Ayancı kh Mehmet Yı ldı z, soban ı n ba şı nda oturuyormu ş .
1-F sunfı ndan Çank ı rı lı Recep Onbir s ı n ı fa girmi ş ve her
nası lsa Mehmet Yı ld ı z'a çarpmış . Tartışma kavgaya dönü şünce
Mehmet Y ı ld ı z, Recep Onbir'in kafas ı nı odunla yarnu ş .
Durumu öğ renen Çank ı nhlar 1-E snufma ko ş u şmu şlar.
Mehmet Y ı ldı z, pencereden atlayarak kaçmaya ba şlamış .
Çank ı nhlar da pe şinden... Bu arada Sinoplular da toparlannu
şlar. Onlar da Çankmhlarm pe şine!
Ko ş u yar ı m saat kadar, sürmü ş . Sonunda Mehmet Y ı ld ı z,
1 No'lu yönetim yap ı sı na sığmmış . Ötekiler de pe şinden!
Müdür, Yard ı mc ı sı Hüsnü Taner, a şağıya inip hepsini k ı st ı rı -
vermi ş . Kalabal ığı n çoğunluğu "seyirci" oldukları n ı söylemi ş
ama, bo şuna.
68 SON KOY ENSTİ TÜLÜ
Hüsnü Taner, öğ rencileri yukar ı ya ç ı karı r, birer birer
odası na alarak "e şek sudan gelene dek" odunla döver.Hepsinin
gözlerinde k ı vı lcı mlar çakar. Ö ğrenciler yine de odun yemekle
kald ı klarııı a " şükür" ederler. İşin içinde okuldan kovulmak
da vard ı r. •
Olaydan sonra, kafas ı na odun indirilen Recep Onbirein
soyad ı "Oniki"ye dtiniişür(*)! •
Aradan y ı llar geçip de Tonguç İ lkö ğ retim Genel Müdürlü-
ğ ünden ayrı ld ı ktan sonra, bu genelgeyle ilgili olarak hakk ı nda
soruş turma aç ı l ı r. Ozellikle de 'ö ğ rencilere dayak ve hakaret
yasakt ı r' sözü üzerinde durulur ve bununla neyi sa ğ lamak
sorulur. Neden bun ıt bir de ö ğ rencilerin cep defterlerine
yazd ı rmış rm ş ? Rahmetli, insana sayg ı yı bile bizim eski kafal ı
sözde e ğ itimcilerin ka ğı t üstünden indiremediklerini söyler ve
sorgulayan müfetti ş (' verdi ğ i tek ctimleyie kar şı l ığı yinelerdi:
'Bugün de yetkin] olsa, yaln ı z köy enstitüleri için de ğ il, bütün
ö ğretim kurumlar ı için ayn ı emri verirdim. Ş unu da eklerdim:
Dayak atan ö ğ retmene ö ğrenci de dayak atabilir!'
Mahmut Makal, Köy Enstitüleri xt. otesi,
Ça ğ da ş Yay ı nlar ı , 1979, sayfa 59
SIGARA
Sigara içen çoktu. Sigara duman ı . tuvaletlerin bacas ı ndan
yükselirdi. Bir sigaray ı 3-4 ki şinin içtiği olurdu. Bu yüzden
her içenin sigara ta şı ması gerekmiyordu. Genelde, çoraplarda
saklan ı rdı sigara. Otobüs süpürülünce, "sigara izmariti ç ı kar"
diye ko şanlar bulunurdu.
l Safa Güner an ı ları nda, öğrencilerin yandan ço ğunun
sigara içti ğini yazar. Iskambil, aznif, zar gibi oyunlar ı n da
oynandığı n ı ; sonra bunlar ı n yerini hamam, su yollar ı , spor
alanları yapı mı yla bahçeleri ağaçla ıı d ı rnı a i şlerinin ald ığı n ı
ekler.
*) Hüsnü Kethüda'dan bir an ı : Lütfi Sa ğ lar'la yemekhanede kavga ettik.
Bana fı rlatt ığı sürahi, eğ ilince s ı rt ı mdan sekti, yallah kantinin önüne
yeni konan florosan lambas ı na! Hemen idareye bildirdiler. Ça ğr ı l ı nca
gittik idareye. Hasan Keskin, çekerek bize iki şer cetvel vurdu. Elim
yand ı sand ı m. Geri dönerken Lütfi gülümsedi. Onu yenideri ça ğı rd ı ve
"baban ı n mal ı n ı satsan, bu florasan ı ödeyemezsin!" diyerek iki tokat
vurdu.
SON KÖY ENSTİ TOLO . 69
Bir toplant ı da sigara konusunu ortaya att ı İ Safa Güner.
Geleli birkaç ay olmu ştu. Sigaran ı n gençliği körpeliği, ruhsal
ve bedensel güçleri kemirdi ğini: güzel ve güçlü olma olgusunu
kösteklediğini söyledi. "Genç insan için a şı lmaz dağ ;
geçilmez engel yoktur" dedi. 14 y ı ld ı r sigara içtiğini, eğer
topluca sigara içmeme karar ı al ı n ı rsa. kendisinin de sigaray ı
b ı rakaca ğı nı söyledi.
Sigaray ı bı rakma karar ı alı nd ı . "Sigara İ le Sava ş Kolu"
kurulacak, içenlerle sava şı lmaya ba şland ı . Arkada şları n çoğu
sigaray ı bı raktı lar. İ Safa Güner'i de o günden sonra sigara
içerken görmedik.
MAZHAR BEY
Yatakhanelerde birer saat gece nöbeti tutard ı k. Önceleri
yatakhanelere hiç elektrik verilmezdi. Sonralar ı verilir; saat
23.00'da sönerdi(*).
Dünyan ı n en uygar ülkeleri ac ı mas ı zca biribirini bo ğazlarken,
her gün oluk gibi insan kan ı akarken Türkiye nüfusunun <;
80'ini oluş turan okumas ı z köyllisünün e ğ itimi için seferberlik
ilan edilmişti. On y ı lda öğretmensiz, egitmensiz ve okulsuz köy
kalmayacakt ı . Okul yap ı mı imece ile ele al ı ndı . Bölgelerin
mine göre okulları n planları çizildi. Okullar ı n yap ı mı en üstteki
yöneticisiyle, e ğitimcisiyle, kadı n, erkek okul yap ı mı nda küre ğe
kazmaya sarı lan köylüsüyle uygulamaya kondu. Be ş y ı lda 5.000'
den fazla okul, i ş lik ve öğretmen evi yap ı ld ı . Imece ile okul yapı
mı nda Türkiye dünyaya örnek bir ba ş arı gösterdi...
Bekir Semerei, Türkiye'de ilerki At ı l ı mlar ve Köy Emlitileri.
Kendi Yay ı n ı , 1989, sayfa 1:3`2
*) Elektrik önceleri 7 beygirlik bir motordan sa ğ lan ı yor, yaln ı zca önceligi
olan yerlerde yan ı yordu. İ yi ışı tm ı yord ıı . Sonradan 22 beygirlik
bir motor daha al ı nd ı . Önceleri Cahit Bey; sonradan bir süre Salim Usta
(Balaban) çal ış t ı rd ı lar. Akkayal ı Salim Usta bize ş unlar ı anlatt ı :
" İ Safa Güner, 'Köy Enstitüleri Hat ı ralar ı ' adl ı kitab ı nda 'örneğ in Salim
bizim öğrencimiz değ ildi. Makinistin etkisindeycliler' diyor. Oysa
ben, enstitüden ayr ı lan Makinist Cahit Beyi tutmad ı m. Safa Bey beni
çağı rd ı , gittim, dizeli çal ış t ı rd ı m. Safa Bey, ö ğ renci iken beni üç ay
santralda tuttu. Bu yüzden s ı n ı fta kald ı m ve okuldan ıı zakla şt ı r ı ld ı m.
Sonra santralda çal ış t ı m, şoförlük yapt ı m. Gölköy'den emekli oldum."
70 SON KOY ENST İ TOLÜ
... ö ğ retmen kendisine bir tokat atm ış . O da. 'haks ı z yere
vuruyorsunuz, bir daha vurursamt. ben de vururum' demi ş ve
dedi ğ i olmuş . Bu açı klama kar şı sı nda ö ğ retmen arkada şı n
susmastyla, diyecek bir ş ey bulamad ığı anlaşı llyordu. ö ğ renciye,
gidip yalmasmı Söyledim. O ğ retmene de, ö ğ rencinin bir
haks ı zl ı k karşı sı nda kald ığı için. art ı k yap ı lacak bir ş ey olmad
ığı nı , bu ça ğ daki gençlere kar şı çok dikkatli ve ilgili davran
mak gerekti ğ ini, onlar ı r ruhsal durumunu, özelliklerini aç ı klad
ı m.
M. Rauf İ nan, Köy Enstitüleri ve Sonras ı ,
oğ ret ı nen Yay ı nlar ı , 1988, sayfa 25
Marangoz öğretmeni Mazhar Bey vard ı . Onun sopası n ı
yemeye]] arkada şı n] bulunur mu, bilmem? Ben çok yedim.
Nöbetinde uyuyan nöbetçiyi kald ım, tekme ile döverdi.
"Latin cinıi : yok" ve "iki iki dört!" derdi ne demekse. Feneri
saklar, "kabuklu kabuksuz fener" yumurtlat ı rd ı !
2. sı n ı ftayd ık. Mazhar Bey bir gün bizi, sebze bahçesi
kı y ı sı nda domates yerken yakalad ı . Üç ki şiyiz. Biri Lütfi
Sağlar. Şi şkin cepleri ııı izi yoklad ı , domates dolu. Herbirimizde
en azı ndan be şer domates var! Bizi tekme tokat, sebze
bahçesine yak ı n olan 2 No'ya götürdü. Yemekhaneden tuz
da getirterek, "hadi bakal ı m, yiyeceksiniz bu domateslerin
hepsini!" dedi. Yeme ğe ba ş lad ı k. Lütfi Sağlar çok sı kı lmış :
ter göl içinde kalmış tı . Sonra "size ceza verece ğim!" diyerek.
bizi marangozhaneye götürdü, makinelerden ç ı kan toz ve tala
şı bir arabaya doldurttl ı l*I.
... Bunlardan ba ş ka, çevreye örnek olmas ı , öğrencilerin
görmesi için çam, selvi, akçaa ğaç. karaa ğaç, okalüptüs, sofora..
maz ı , ı hlamur gibi - a ğaçlara da yer verildi. Bunlar ı n baz ı lar ı n ı n
oralarda çOk iyi geli ş ti ğ i görüldü. 1955-61 y ı llar ı nda, lspartada
çal ış an orman mühendisleri, baz ı a ğ açları çevreye yaymak için,
Gönen Köy Enstitüstinün yeti ş tirdi ğ i a ğaçlardan tohumluk al ı -
yordu..
Tahsin Yücel
Kurulusunun 50. Y ı l ı nda Küy Enstitüleri,
E ğ it-Der Yay ı nları , 1990, sayfa 243
*) Mazhar Bey, okul sonras ı s ı k s ı k görüş ebildi ğ im tek öğretmenimdi.
Yazlar ı Abana'ya gelir, bizim Ayr ı k Otelde kal ı rd ı (HTY).
SON KÖY ENST İ TOLO
Dört derslik i şe gidilecekse, kahvalt ı da]] (ya da öğle yemeği)
sonra i ş giysile ı i ııı izi giyerdik. Bir gün marangozhaneye
giderken kimimiz i ş giysisi giymemi şiz.
Mazhar Bey, i ş giysisi olmayan bizleri ay ı rd ı ve "beyler
i ş elbiseli haricinde gelmi ş ler" dedi ve ekledi: "Orospuya
sormu ş lar, 'senin niçin çocu ğ un olmuyor?' diye. O da 'birisi
yapı yor, birisi bozuyor!' demi ş ." Bizi göstererek: "i şte bunlar
bozuyor!"
Sonra, "hadi müdür muavininden izin al ı n da, sizi derste]]
muaf tutsun!" diyerek bizi Hasan Keskin'e Yollad ı (*),
YAZ Dİ NLENCELER İ
3 ayl ı k yaz dinlencesinin yar ı s ı n ı (45 gün) okulda geçirir,
çalışı rd ı k. Bir y ı l 1. devrede dinlenceye ç ı kan sı n ı f, ertesi y ı l
... Bir ö ğrenci kalkt ı , kaşı glyla taba ğı na vurarak sessizli ğ i
sa ğlad ı : 'Arkada ş lar, günlük okul haberlerimizi veriyorum' dedi.
Biraz durdu, elindeki kâ ğı da bakarak sözlerini sürdürdü: 'Bugün
sebze bahçesinde be ş hat biber, alt ı tahta patl ı can, iki yüz
adet domates fidesi ş a şı rt ı ld ı . Ar ı lar ı m ı z iki oğ ul verdi. İ kisi de
nöbetçilerce yeni kovanlar ı na al ı nd ı lar.
Demircilik i ş li ğ ine yak ı n köylerden gelen be ş pull ıı k, üç
saban demiri, yedi kazma burt ı nland ı . Ayrı ca be ş çift araba
tekerinin ş inasi çekildi. •
Marangoz i ş li ğ inde yeniden iki ar ı kovan ı yap ı ld ı . Beş
gaz tenekesine kulp tak ı ld ı . 17 bel kiiregi sapland ı , tepkileri,
tak ı ld ı . 17 çift takonya, üç harç tenekesi, dört sedye, iki sehpa
yap ı ld ı . Ayr ı ca be ş adet, çift gözlü tu ğ la kal ı bı onar ı ld ı . Tu ğ la
harman ı nda ikinci ocak ate ş lendi. Dünden beri kesilen tu ğ la
say ı s ı 25 bini buldu....
Abdullah fizkucur, ki ı ■ Gnsiüülrri ll laoi , O ğre ı rnen Yay ı nlar ı ,
1985, sayfa 139
*) Lütfi Sa ğ lar anlat ı yor: "Mazhar Bey bizi s ı nava soktu: Bize bir metrelik
birer ç ı ta da ğı tt ı , 'bu ç ı tadan 1 cnı keseceksiniz, sonra da büyük
parçay ı ikiye böleceksiniz' dedi. Arkada ş lar kesiyorlar, hepsini 'olmad ı '
deyip tala şı n içine at ı yor. 49-50 oluyormu ş . Ben 49,5 kesince, 'sen gel!'
dedi. O günden sonra ben nöbetlerimde hep marangozhaneye verildim.
Bir gün ş artel att ı (ceryan kesildi). 'Neyin nesi?' diye sigortayla oynarken,
arkamdan enseme bir ' ş ak!' etti. Kafam da sigorta tahtas ı na 'tak!'
etti. Çok h ı zl ı vurmu ş tu tokad ı Mazhar Bey."
72 SON KÖY ENSTjTÜLÜ
• 2. devreye kal ı rd ı . Okulda kalanlara öğ le uykusu uygulan ı r.
ikindi kahvalt ı sı verilirdi.
Yaz dinlencesinde uzak yerlere gidecek gruplar, haftalar
öncesinden ta şı t tutarlard ı . Otobüs yerine kamyon tutanlar
da bultı nurd u(*).
HAFTA SONU DEĞERLENDIRMELERI
Öğrenci ba şkan ı seçimle gelirdi.
Hafta sonu değerlendirmelerinde hem nöbeti devredenler
ele ştirilir: hem de nöbeti devralacak .olanlar yönlendirilirdi.
Değerlendirmeler yaz ı n açık havada, k ışı n yenı ekha ıı ede
yapı l ı rdı .
Nereden nereye gelmi ş tik? Eskiden her sorunumuzu çö-
zen ö ğ retmenlerimiz, bugün sorunlar ı mı z ı n ne oldu ğ unu bile ,
do ğ ru dürüst soramaz olmu ş lard ı . Dahas ı , sorunlar onlar ı n elinde
somutlaşı p karşı mı za ç ı kı yordu: S ı nav olarak, yaz ı l ı olarak....
Fethi Esemlal, Yaln ı z Kalanlar, Memleket Yay ı nlar ı , 1983, sayfa 122
*) Amasral ı İ brahim Bozk ı r anlat ı yor:
"Austinler vard ı . Üstüne biner, ayaz ı yiye yiye İ nebol ıı 'ya giderdik (o
zaman Arnasra'ya karayolu yok). Bir yerde teker patlad ı ya da araba
su kaynatt ı mı , vay can ı na! Gölköy- İ nebolu 80 knı 'ydi. Vapur gününü
hesaplar, bir gün önceden gider, Sübyan Çavu ş un oteline inerdik. Vapurun
ne kadar gecikece ğ i belli olmazd ı . İ neboru'dan vapura binmek
için motor paras ı 50 kuru ş ; İ nebolu-Amasra vapur paras ı 85 kuru ş tu.
İ nebolu'nun korkunç kay ı kç ı lar ı vard ı . Adamlar, daha vapur durmadan
kancal ı kalan at ı p ç ı karlar, yolcu kaparlard ı .
2'ye ya da 3'e geçmi ştik. Sübyan Çavu ş un oteline indik.. Vapurun bir
gün gecikece ğ ini öğrendik. Ayanc ı k'tan dönen vapura binece ğ iz. Paramı
z k ı s ı tl ı . Benim bir mendilim vard ı , her bir gereksinimim için gerekecek
paray ı ayr ı uçlar ı na bağ lard ı m. Örneğ in motor için 50 kurusu
bir ucuna, vapur için 85 kuru ş u bir ucuna... Ini ş i ç ı k ışı her ucuna ba ğ -
lar, harcamay ı ona göre yapard ı m.
'Tı rhan Vapuru Abana'dan kalkt ı !' dediler. Otelden ç ı kt ı k, bilet almak
için acentan ı n önüne y ığı ld ı k. Bilet paras ı vermek için mendilimi cebimden
ç ı kar ı rken, düğümlerden biri çözüldü ve 5-10 kuru ş lar şak ıı r
ş uk ıı r yere saç ı ld ı . Hemen paralar ı toplamaya ba ş lad ı m. Bakt ı m, bir
adam da topluyor! Eline vurdum. O, benden büyük oldu ğ undan, beni
hemen iteleyiverdi! Ba ş lad ı m ağ lamaya..."
SON KOY ENST İ TÜLÜ 73
Öı n •(:.kin, bir ba şkan aday ı , "beni-seçerseniz tatl ı çı karacağı
nı !" diyebilirdi. Yemek listesi yap ı mı nda ba şkan ı n da
sözü geçerdi. Ba şkan, birçok konuda ö ğretmenler kadar
yetkiliydi. Küçük smı flardayken ba şkanlardan çok korkard ı k.
San ı yorum o zaman ba şkanl ı klar birer ayl ı ktı (4 ve 5. sı n ı ftayken
bir hafta).
Her sı n ı f (s ı ra ile) birer hafta nöbet tutard ı . Nöbete giren
sı n ı fı n derslerine ara verilirdi.
... Çünkü davaya o denli sardm ış t ı k ki, baş ka hiçbir ş ey
düş ünemiyorduk. Eğ lenmek için ailece topland ığı m ı z enstitü.
gecelerinde kad ı nlarumz yalvar ı rlard ı : 'Ne olur, bu gece keresteden,
kireçten, kiremitten konu ş mayahm!' Bir gün bu kurumlar
ı n y ı k ı lacaklarm ı , bizlere çile çektireceklerini bile bile kendimizi
dliş linemiyorduk.
Ş efif ektirli
- 1 . ııgu ı:Lııı Mektuplar, Köy Enstitüleri Defteri, 3
17 Nisan Deelle ğ i, 1975, sayfa :3-1
SAÇLAR SERBEST
Kimi haftal ı k toplantı larda (çoğu kez sinema salonunda
yapı lan değerlendirmeler) tart ışma açılırdı . Örneğin, "kiş i
kendi köyünde mi. yoksa ba şka bir köyde mi daha ba şarı l ı
olur?" Böyle bir tart ışma da saç üzerine yap ı ldı . "Saçlar
serbest b ı rak ı lı rsa iyi nii olur, kötü mü?" tartışması yapt ı k.
Su gelmi ş ti. 3. sı n ı ftayd ı k. Dışarda, ay ışığında yaptı k bu
tartışmay ı .
Önce Müdür İ smail Safa Güner konu ştu. Saç bak ı mı n ı n
zorluğunu uz ıııı uzun anlatt ı . Burada ko şulları n elveri şli
olmadığı na, sı k sı k y ı kan ı lamad ığı na değindi. Öğrenci konu ş-
macı lar da saç serbest' olursa çok iyi bakacaklar ı nı dile getirdiler.
Tartışmalar sonunsa İ Safa Güner:
"- Saç ı serbest b ı rakt ı m, ama 3 cm'den uzun olmayacak"
dedi.
Çok sevi ıı dik. Hepimiz de saç büyütmeye özeniyorduk(
*). Son s ı n ı fta Hakk ı Gökçen, uzayan saçlar ı n ı kestirmemek için, son
üç hafta ardarda yatakhane nöbeti tuttu. Saçlar ı n ı kestirmesi için kendisine
birkaç kez kart (fi ş ) verildiyse de, saçlar ı n ı uzatmay ı ba şard ı
(yatakhane nöbetçileri derslere girmezdi).
74 SON KÖY ENSTİ TÜLÜ
Köy enstitüleri mezun etti ğ i öğretmeni, ö ğ retmen okullar ı -
n ı n yaptığı gibi güzel bir törenle ellerine diplomalarm ı verip eli
boş olarak u ğurlamaz. Onlara i ş ve meslek ya ş amları nda gerekli
olan 150'ye yak ı n kitap, tarla ziraat> için at, araba, pulluk, ar ı
kovanlar ı , damı zl ı k inek verir. Bayan ö ğretmene diki ş , nakış
makinesi, örgü makinesi, dokuma tezgl ıı , ütü tak ı mları verir.
Ö ğretmen kendisine verilen bu araçlarla, üretim hayvanlanyla
köylerde üretici e ğitim atı bmı n ı göstermek ve gerçekle ş tirmek
zorundad ı r. Köylerde çal ış maya ba ş layan öğretmenlerimizi
i ş ba şı nda takip etmezsek kendimizi aldatm ış
Bekir Semerci, Türki ye'de İ leriei At ı l ı mlar ve Köy-Fanaittileri
Kendi Yay ı n ı , 1989, sayfa 16-1
B İR CEZA VE BİR ÖDÜL
Yaz çalışması ndayd ı k. Ekin biçiyoruz. Biçilen ekinler
tı rmı kla yığı n yapı lı yor. Öğle dinlencesi ba şlayacak.
Başımızda büyük s ı nı flardan Hilmi Sertel var. Hilmi Sertel
Niyazi Arı ca'dan, ekinlerin rüzgarda savrulmamas ı içiıı , y ığı -
nı n üzerine ta ş koyması nı istedi. Niyazi de, y ığı n ı n üzerine
iki küçük ta ş koydu. Hilmi Sertel baktı ki, bu "yumruk kadar"
ta şlar y ığı nı koruyamayacak, yeni bir buyruk verdi Niyazi'ye:
"-Lan oğlum, bu ta şlar bu ekini eyler mi'? Otur bakal ı m
ş u yığıııııı üzerine!"
Niyazi oturur. Biz ö ğle dinlencesine ç ı karı z, yemeçzi yerin,
öğle uykusunu uyuruz. Üç saat sonra yeniden i ş ba şı yaptığı
mı zda, Niyazi Ar ı ca 'y ı y ığı n ı n üzerinde oturur buluruz!
Ödül de Mehmet Ar ı ca'n ı n giri şimiyle oldu:
4'ten S'e geçmi ştik (1951). Faz ı l Öğretmen, "in şaat"
çalışmaları nda okulun çevresine kaz ı k çakt ı rı yor. Her gün
güçlü kuvvetlilerden on be ş ki şi kadar seçerek kaz ı k çakt ı r ı -
yor. Mehmet Ar ı ca, bir seçim sonras ı dedi ki:
"- Bizler,. ötekilerden çok mu yiyoruz da, her gün kaz ı k
çakmaya seçiliyoruz!"
Öğretmen bu sözleri duyar. "Ne dedin?" diye sorar Ar ı -
ca'ya. O da doğruyu söyler.
SON KOY ENST İ TÜLÜ 75
Fazı l OCzretmen bu arkada şlar ı götürür revirin üst yan ı na
kazı k çakmaya. Hava az sislidir. Kimi birer kaz ı k çaknu ş t ı r.
ki . "durun!" der. "Eli ıı i ıdeki kazı klarmı zı çak ı nca buraya
gelin!"
,Sonra i şi bı rakt ı m, lokale götürür hepsini. Alurdan bozma
lokalimiz vard ı . "Ne yer içerseniz benden!" der. Bu arkada ş
lara o gün ba şka i ş de vermez.
BAHÇE KÜLTÜRLERI İ STASYONU
Biti şiğirnizdeki Bahçe Kültürleri istasyonu (Ziraat-Fidanlı
k) ile sağl ı klı bir ilişkimiz yoktu. Onlar bize "ters" bakard
ı diyebiliriz. Aramı zda duvar vard ı . geçmek yasakt ı .
Birkaç kez hafta sonlar ı nda Bahçe Kültürleri yolunda
yürüdüğümü an ı msı yorum. Dümdüz bir yoldu. Daday Çay ı .
ı . S ı n ı f öğretmeni ve tabiat bilgisi oğret- üzerinde köprü vard
menimiz Melffluı t Şeny ı ld ı z, bizi bir kez oraya gezmeye gö-
türmüştü.
Bir kez de Daday • Çay ı üzerindeki bir un de ğirmenine
gittik. Topçu'nun Fabrikas ı mı neydi ad ı . Bugünkü Kastamonu-inebolu
yolunun geçtiği yere yak ı nd ı '.
... içeriden gözlüklü, uzunca boylu, k ı ravatl ı , , üstü ba şı
tenı izcc giyimli bir ki ş i ç ı kt ı . "Vakit tamam, daha fazla bekleyemeyiz.
S ı nava ba ş layal ı m. Gelmesini istedi ğ in çocu ğ un talihi
yokmu ş , yeti şemedi, ne yapal ı m" dedi.
Okul müdürü bir gözlüklü ki ş iye, bir de bana bakt ı . "I ş te
müfetti ş bey, bekledi ğimiz çocuk bu. Ş imdi geldi" diyerek
• beni gösterdi.
Müfetti ş bir ad ı nı geriye çekildi. Saç ı ma, ba şı ma, giysilerime
uzun uzun bakt ı . Birş eyler söylemek için a ğ zini açt ı , yutkondu,
konu şamad ı . Gözleri, bileklerin ı deki yedi ş er düğümlü
pamuk ipliklerine, bir de boynumdaki muskaya tak ı lm ış t ı . Kendi
kendine söyleniyornııış gibi müdüre sordu:
"Az önce notlar ı m gördüğ ümüz çocuk bu mu? dedi.
Müdür "evet efendim" diye yan ı tlad ı ...
Abdullah ozkueur, 1- lasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü,
Selvi Yay ı nları , 1990, sayfa 59.60
76 SON KÖY ENSTİ TCLO
INÖNÜ'NÜN FOTOĞRAF, INDIRILIYOR
1950'nin 14 May ı sı izleyen günlerinde (kimbilir, bir ay
kadar sonra), İ smet Inönü'nün foto ğrafı sı n ı fta]] indirildi:
Dersteydik. Kap ı vurularak aç ı ld ı . Müdür yard ı mcı lar ı ndan
biri, öğretmeni d ışarı çağırd ı . Dışarda bir şeyler konu ş-.
tuktan sonra içeri girdiler. Yanlar ı nda bir ki şi daha vard ı . 1nö-
nü'nün foto ğrafı n ı indirdiler, al ı p gittiler. Nedenini aç ı klamad
ı lar.
'Ba ş arı n ı n tad ı n ı tatmam ış her çocuk bir zavall ı dı r' diyor
Makeranko. Kdv Enstitüleri, bizleri ba ş ar ı n ı n tad ı na doyurmu ş -
tu. Bunu, ilk kez insan oldu ğ umuzu ammsatarak yapt ı . İ nsan
oldu ğumuzu, ilk kez giydi ğ imiz ayakkab ı , iç çama şı rı gibi yad
ı rgad ı k. Doğrusu. insan oldu ğumuzu kabullenmek oldukça
güç oldu. Ama tad ı n ı ald ı ktan sonra da pe ş ini b ı rakmad ı k.
ölümüne sar ı ld ı k insanlığı nnza, insanl ığ a! Breh breh, ne zormu ş
insan olmak! Ne tathym ış insan olmak.
Hasan Kı yafet
Ktiruluunun 50. Y ı l ı nda Köy Enstitüleri,
Eğ it-Der Yay ı nları , 1990, sayfa 198
17 N İ SANLAR
1950'den sonra alanlarda kutlayamad ı k 17 Nisan'. Yalnı
zca, "okulca ve derslere zarar vermeden" kutlayabilmemiz
öngörülmüş .
• Daha önce de de ğindiğimiz gibi, okula girdiğimizde, köy
enstitüleri kurucular ı Ismail Hakk ı Tonguç ve Hasan Ali Yücel
görevlerinden almm ış lard ı . -O yüzden. kuruculardan söz edemezdi
konu şmacı lar.
Okul zaman ı ndaki şiir defterime bak ı yorum, 17 Nisan
üzerine yazd ı kları nı kuru ve duygusal kalm ış :
Değeri çok bugünün.
Bayramı enstitünün.
Bir e şidir düğünün„
Enstitümüz kuruldu.
Ama hazı rlanı r, kimbilir bilinçsizce ama co şkuyla kutlardı
k köy enstitülerinin kurulu ş y ı ldönürnlerini.
SON KÖY ENST İ TÜLÜ 77
Ismail Safa Güner, Kastamonu Şehir Kulübünde otururken,
yandaki masadakilerden "esmer tenli, ince yüzlü, keskin
çizgili, kara ka şl ı , geniş çe ağı zl ı , sempatik bir ki ş i"nin,
Gölköy'de kutlanan son 17 Nisan' (1950) şöyle anlatt ığı n ı
yazar (Köy Enstitüleri Hat ı ralar ı , 1963, sayfa 145-1461:
"Azizim, hayatı mda unutamayaca ğım bir gündü o gün:
Yüzlerce öğrenci bir Sepetçio ğlu oynuyor, ne olur sanki biri
bir falso yapsa. O k ı zları n masmavi spor formalar ı , raksları ndaki
incelik, insan ı saygı ya zorluyor. Üç sesli bir şark ı y ı yüz:
den fazla ağı z yağ gibi söylüyor. Tören alan ı na girerken.
hoparlörde isimlerimizi dinliyoruz. Herkesin özelli ği dalga
dalga dilleniyor. Ard ı ndan eıı fes bir şiir. Adamlar bizi büyü-
lediler. Be ş yüz ki şiden fazlayd ı yemek verdikleri. Tek bir
ki şi ıün çatals ı z, ya da susuz kald ığı nı görmedim. Ş urda dört
ki şiye bir sofra kursak birbirimize gireriz. Bir gün, sabahtan
ak şama kadar bı ktı r' ınayan, bezdirmeyen bir program, saat
gibi derler ya, evet saat gibi i şledi.
Çocukları n herbiri, insanı n gözünden, ne istediğini anlı -
yor. Alanda binden fazla köylü de vard ı . Ağı zları aç ı k, dillerinde
dua, 'Allah nazardan saklas ı n, Allah anası na babas ı na
bağış lası n' sesleri ak şama dek sürdü. Bine yak ı n öğrenci
beden hareketleri yapt ı . Hepsi bir kalı ptan ç ı kmış atlet.
Sonra bir sergi gördüm o gün. Resim, yaz ı , demir, a ğaç i şleri,
diki ş nakış . Sade oras ı alı yor insan ı n iki saatini. Sergide bir
oda okul araçlar ı na ayrı lmış . Bugün onlar ı paraya vur, elli
biniıı içinde. Meğer, mezun olup gidecekler, onlar ı kendileri
yapmış . Gereçlerini okul vermi ş , onlar da yapmış lar. Pergeli.
iletkisi, metresi... Çe şit çe şit.
Bir manzara daha var ki,,gözümden hiç silinnlez: Tosyahymış
, bir köylü k ı zı varmış orada. Büyük havuzun ba şı nda,
yapışmış birinin ellerine, a ğlı yor. Öteki de a ğl ı yor. Kulak
verdim, 'k ı zııııı n namusu burada her yakadan kavi, de ğil mi
ki gözümle gördüm' diyordu köylü. Öteki çekti onu ba ğ rı na,
'ağlama ve ağlatma, bak şenliğimiz var!' diye yatış tı rmaya
çalışı yordu. Ben de doluksudunı . Türkçesi a ğlad ı m. O zaman
dedim ki: 'Hasan Ali Yücel'i şimdi bulsam, elini değil ayağın ı
öperim.' Hiçbir hizmet şu okul kadar yüce olamaz..."
78 SON KOY ENSTiTOLO
SOYLENTİ
Sinoplu güzel bir k ı z vard ı . Kı zı n, köyüne hava deği şimine
gittiğini doyduk. Okulda bir söylenti ç ı kt ı : Falan öğretmen
bu k ı za sata ş nu ş da, k ı z bu yüzden yollan ini ş !
Bu söylenti tüm okula . yay ı ld ı . 2 ya da 3. s ı n ı ftay ı z. Son
s ı n ı flar durumu müdüre açnu şlar.
İ Safa Güller ertesi günü yan ı na Sinoplu olan Hafı za Atabek'i
de alarak, do ğruca Sinop'a gider, k ı zı n köyünti bulur.
Bekta ş Ağa Köyü mü ne? Ya da oralara yak ııı .
Kı zı Sinop'ta hekime gösterip rapor al ı rlar. Kı z "sağlam"-
d ı r.
Bir sonraki gün mü ne, kampana çald ı ve tüm öğrencilerin
yemekhanede toplanmas ı istendi. Topland ı k.
İ Safa Güner sahneye ç ı ktı , bir konu şma yaparak durumu
aç ı klad ı . Sonra bir ö ğrenci çağırarak, kapal ı olan zarfı açtı rd ı
ve raporu okudu.
Ama biz, o günden sonra k ı za sata ştığı söylenen öğretmeni
okulda görmedik.
Eve Müdür Bey, Siz buradan gittiniz, bizleri unutmad ı n ı z.
Gazetelerde yazd ı nı z, bizlere mektuplar gönderdiniz. Bak, bu
yanlara gelir gelmez de bizleri arad ı n ı z. O enstitiinün duvar ı ndaki
ta ş larda benim ellerimin derilerinden parçalar var. Oralar bizimdi.
Bizler öyle bilirdik, öyleydi de. Hamicliy , e . nin yoluna,
camisine, kahvesine elektrik vermi ş tiniz; onları kaldı rd ı lar.
Oralar bizden koptu, ayr ı ldı . Bizi kendilerinden sayrnaz oldular.
Köye de, aramı za da bir duvar çekildi....
M. Rauf İ nan, Köy Enstitüleri ve Sonras ı ,
Öğ retmen Yay ı nları , 1988, sayfa 191
ALTINA KAÇIRAN KIZ
Zil çalı nca, ba ğı ra çağı ra girerdik sı nı flara.
Dersimiz co ğrafya. 3. sı nı ftayı z. Aliye Acarsan önceden
girmi ş sı n ı fa. Öğretmeni s ı n ı fta, sıra aralar ı nda görünce, geri
dönüp avucuma kum aldım kapı dışı ndan. İ brahim Bozk ı r'a
bağı rd ı m: "Ko ş , öğretmen geliyor!"
Tam kapı ya gelince, İbrahim Bozk ı r ı n ensesine kumu
doldurup içeri salı verdim! Ben kap ı dan gözetliyorum. O, beni
SON KÖY ENSTİ TOLO 79
kaçtı san ı yor. Do ğald ı ki, o kı zgııı l ı kla s ı n ı fı n sessizli ğ inin
ayrııııııı a varamad ı (ben de öğ retmenin geride oldu ğunu söylemi
ş tim).
İ brahim Bozk ı r sı n ı fa girince. ba ğı ra ça ğı ra küfürleri
savurmaya ba şl ı yor ve de öğ retmeni kar şı sinda görünce birden
.ay ı l ı yor!
S ı n ı f çathyor 2iilmekten. O s ı rada Hafize Altm'm yan ı nda
oturan Hacer Özen'in yere (beton) oturdu ğ unu gördük. Biz
anlayamad ı k arkada şm neden yere oturdu ğ unu. Ama öğretmen
anlamış . Altı na kaç ı rmış gülmekten Hacer! K ı zları n kur-
ş uni renkte ö ıı lükleri vard ı . Öğretmen ç ı kard ı kı zı n önlüğ ü-
nü, oraya serdi...
'Mustafa, anla şı l ı yor ki sen çok uykusuzsun, müsaade et
de bu nöbeti ben tutay ı m!' demi ş . Hizarci, uyku sersemli ğ iyle.
'tut!' demi ş . Aradan y ı llar geçmi ş ; Mustafa Hizarci, Gazi E ğ itim
Enstitüsünti bitirip müfetti ş olmuş . Ankara'da otobüste Hamit
bzmenek'e rastlam ış ; ko ş mu ş , elini öpmüş ...
'- Ece Mustafa, ş imdi sen o gece nöbetini bu enayi ögretmene
tutturdun] demi şsindir. Ulan, o nöbettc ben bir kitap devirdim.
Ş imdi söyle bakal ı m, hangimiz kazançbylz?'
Ayd ı n Ar ı keı k
Kurulu ı,:unun 50. Y ı l ı nda Köy Enstitüleri,
Eğ it-Der Yay ı nlar ı , 1990, sayfa 16.6
AZDAVAY KÖMÜRLERİ
San ı yorum 3. sı n ı ftaydı k, Azdavay kömürlerini yakmaya
ba şlad ığı mı zda.
Odunu yakmas ı kolaydı . Kömür hem kirletiyordu. hem
de ta şı ması , yakması zordu. Aç ı kta duruyordu.
Sert bir k ış ta Müdür İ smail Safa Güner'in, çöp arabas ı yla
ve de çöpçüyle beraber dersanelere kömür da ğı ttığı nı an ı msı
yorum.
Kömürü tutu şturmak için yak ı n ormanlardan çam kozalağı
toplard ı k. Sı nı f nöbetçisi yakard ı sobay ı . Haftalı ktı bu
nöbet. Sı n ı fı temizlemek de bu nöbetçinin göreviydi.
80 SON KÖY ENSTİ TGLO
İ SMAIL SAFA GÜNER AYRILIYOR
1950'de DP'nin ba şa geçmesiyle köy enstitülerinin defteri
dürülüyordu. Kollar ı 1946'da budanmış olan köy enstitü-
gövdesine gelmi ş ti sıra.
1940-46 Gölköy'ünü bilemiyoruz. Ali Do ğan Toran' ı n
müdür olarak büyük i şler ba şardığı kuşkusuz(*). Kimi öteki
... Müdür, "yan ı l ı yorsun dostum, hem de öyle bir yan ı lg ı
içindesin ki!" dedi ve ekledi: "Siz enstitüntizde, K ı z ı lçullu'da
dayak yediniz mi?"
Öğ renci birden yan ı tlad ı :
"Hay ı r!" dedi.
"Kötü söz i ş ittiniz mi?"
"Hay ı r."
"Not yüzünden haks ı tl ığa u ğ racl ı n ı z mı ?"
"Hay ı r, çünkü ben derslerime çok çal ışı yordum. 8, 9, 10'
dan a şağı notum yoktu."
"Peki, kötü söz i ş itmediniz, dayak yemediniz, hep güleryüzle
kar şı la ş t ı n ı z. Siz şı marchn ı z m ı ?"
Öğ renci susmu ş , ba şı n ı önüne eğmi şti. Müdür konu ş mas ı n ı
sürdürdü:
"Ben, sizlercle böyle belirtiler göremiyorum. Tümünüz
ciddi, a ğı rba ş l ı , olgun ki ş ilersiniz. Çal ış kans ı n ı z da. 8'den a şağı
notunuz yokmu ş . Demek ki bir öğ renci dayak yemeden, kötü
söz i ş itmeden de çok iyi çal ış abiliyor; kendini yeti ş tirebiliyor.
Bakmay ı n siz 'dayak cennetten ç ı kmad ı r' sözüne. Bizim er ı stitü-
lerde uygulanan demokratik e ğ itimde daya ğı n, korkunun, bask
ı n ı n kesinlikle yeri yoktur..."
Abdullah Lbtkucur.1- lasanoğ lan Yüksek KÖN Enstitüsü,
Srl•i Yay ı nları , 1.990, sayfa 28
*) İ lköğretim müfetti ş liğ inden emekli, Dadayl ı Mustafa Özkan (1989'
da öldü) anlatm ış t ı : "Öğrenci ba ş kan ı yd ı m. Erken kalkm ış t ı m. Tek
ba şı na gezen ya ş l ı bir adam gördüm. Yan ı na gittim, 'evlad ı m, kimseyi
bulamadı m, beni gezdirir misin?' dedi. Kim oldu ğ unu sormad ı m. i ş im
olduğundan, biraz gezdirince ba şı mdan saymak'istedim. İ dareyi gösterdim,
girmedi. Çok duyguluydu. Gözya ş larlyla ağ l ı yordu... Sonradan
öğrendik ki, bu ya ş l ı adam, enstitümüzün ilk müdürü Ali Doğan Toranm
ış ."
SON KÖY ENSTİ TÜLÜ 81
enstitülülerin 194046 dönemi üzerine yazd ı kları na bakınca,
bizim zamanımı zdaki öğrenci dövülmesi d ışındaki çoğu durumun,
bu yazarları n yazd ıkları yla çeli şmediğini görüyoruz(*).
*) Gölköy'de bir "köy enstitüsü ruhu" da 1960'l ı ve 1970'll y ı llarda
yaşand ı . 1952 Gölköy ç ı k ış l ı arkada ş lar ı mı z aras ı nda Kastamonu dü-
zeyinde kendisinden en çok söz ettiren, Kastamonu E ğitim Enstitüsü
müdürüyken ülkücülerce kur ş unlanan; Gölköy Öğretmen Lisesi müdür
yard ı mc ı l ığı da yaparak "enstitü ruhu" çal ış malar ı na büyük katk ı sı
bulunan Mehmet Sazak' ı dinleyelim:
"Bu dönemde köy enstitülerindeki 'imece ruhu'nun yeniden canland ı -
ğı n ı gördük. Yaz çal ış malar ı nda, tar ı m-i ş derslerinde, zaman zaman
hafta tatillerinde ö ğretmen ve öğrencilerin gönüllü çal ış malar ı yla okulun
tüm yollar ı , alanlar ı betonland ı . Çiçek bahçeleri ve parklar geli ştirildi.
Çamaşı rl ı k ile atelyeler aras ı ndaki bo ş alanlar, Ball ı dağ 'dan öğrencilerce
toprakl ı olarak sökülüp getirilerek dikilen binlerce çam fidan ı ile
yeş illendirildi (kom şu Göl Köyü içindeki okulun bat ı s ı ndaki bir tepe de
çam dikilerek yeş illendirildi).
Döner sermaye etkin duruma getirildi, ödenekler daha verimli de ğerlendirildi.
Alt ı daireli 3 lojman; 2 beton köprü; tüm yap ı lar ı n bak ı m ve
onar ı mı döner sermaye arac ı l ığı yla yap ı ld ı . Diki ş atelyesi kuruldu. Hem
öğrencilerin giysileri dikildi, hem de ba ş ka kurumlara i ş yap ı larak
gelirler art ı r ı ld ı . Marangoz ve demirci atelyeleri çal ışı r duruma getirildi.
Okulun sı ra, masa vb gereksinmeleri giderildi, ba ş ka yat ı l ı okullar ı n
i ş leri yap ı ld ı .
Sebze ve yemi ş bahçeleri bilinçli olarak i ş lendi. Bol sebze ve yemi ş
sağland ı . Bunlar, yaz ı n taze olarak tüketildi ğ i gibi, turş u ve marmelat
olarak da değerlendirildi. Gereksinim fazlas ı d ış ar ı ya da sat ı ld ı .
Tavukçuluk geli ştirildi. Okulun 2.500 kadar tavu ğ u oldu. Yaz ı n biriken
yumurtalar Kastamonu So ğ uk Hava Deposunda saklan ı r, kışı n öğrencilere
yedirilirdi. Iki ya şı na giren tavuklar et olarak yedirilirdi.
inek say ı s ı ve süt verimi art ı r ı ld ı . Öğrenim devresinde tüketilen süt,
yaz ı n peynir yap ı larak değerlendirildi. Tar ı m teknolojisi labaratuvar ı
kuruldu. Okul, et yönünden kasaplara ba ğı ml ı kalmaktan kurtar ı ld ı .
Besi ah ı r ı kuruldu. Kastamonu, Daday ve Devrekâni pazarlanndan,
bu i şlerde uzman tar ı m öğretmeni Şaban Y ı ld ı r ı m ve sağ l ı k memuru
Ali Ünald ı , besiye uygun s ığı rlar seçerlerdi. Beslenen s ığı rlar veteriner
gözetiminde kesilerek et gereksinimi kar şı lan ı rd ı .
Ot ve saman yeterli olmamaya ba ş lay ı nca,1975'te Göl Köyünden tarlalar
kiralanarak yulaf ekildi. O denli çok ürün al ı nd ı ki, okulun samanl
ı klar ı doldu, bizim zaman ı m ı zda demircilik atelyesi olan yap ı doldu ve
sinema yap ı s ı doldu ve de yap ı lan bir ah şap samanl ı k doldu.
Tüm bu etkinlikler içinde öğrencilerin i ş levi ş öyle aç ı klanabilir: Besi,
inek ah ı r ı , kümes ve diki ş atelyesine katk ı lar ı çok s ı n ı rl ı d ı r. Bunlar ı n
dışı ndaki çal ışmalara 'ders içi uygulamalar ı ' ve zaman zaman da gönüllü
çal ışmalar olarak bütünüyle kat ı lm ış lard ı r. Ancak öğrenciler, sistemin
temeli olan planlama ve karar a şamalar ı n ı n d ışı nda tutulmu ş lardir.
1960'11 y ı llar ı n sonlar ı ndan 1970'li y ı llar ı n ortalar ı na dek (özellikle
Pulur Köy Enstitüsü ç ı kış l ı Müdür Fikret Oztürk'ün döneminde), Gölköy'de
bir 'köy enstitüsü ruhu' ya şand ı ."
82 SON KÖY ENSTİ TOLO
1950'ye girerken, s ı nı flarımı zda parti tartışmaları (yerine
göre kavgalar) oluyordu. DP'yi savunan arkada şlarımı z vardı .
"Sayı n Torbalı hemşehrilerim!" diyerek, Inönü'nün sesini
olumsuz olarak yankı layan bir arkada şımız' anımsıyorum.
Bu arkada şlarımı z, DP'nin o zaman köy enstitülerinin kar şı -
sı nda olduğunu biliyorlardı sanıyorum. Bunlardan, okul sonrası
görebildiklerimin hep "sa ğcı " olarak kalmaları bu durumu
kanı tlı yor.
Köy enstitüleri, insan ı kendine, çevresine yabancı laş tı rmayan,
insanı n yaratı cı gücünü ulusal yaşama katan insanc ı -toplumcu
bir e ğitimin ürünlerini vermiş tir.
Server Tanilli
Nasıl Bir Eğitim istiyoruz?
Amaç Yayı nlan, 5. baskı 1989, sayfa 61
İ Safa Güner, 14 May ıs 1950 öncesinde DP'liler için, kendisinin
an ı msamadığı "celâliler" deyimini kullanmış . Bu sözcük,
değerli müdürümüzün "görülen lüzun ı üzerine" "bakanlık
enı ri"ne alı nması na neden olacak ipe sapa gelmez bir dizi
soruşturmanı n başlatılması na temel olu şturuyor. Özellikle
bu nedene dayand ı rılarak müdürümüz Ekim 1950'de enstitümüzden
alımr(*).
*) Köy enstitüsü ya şam ı , Düziçi'ne e ğitimba şı olarak girmesiyle (1943)
ba ş layan İ smail Safa Güner, İ vriz Köy Enstitüsü Müdürüyken (1946-48)
enstitümüze atanm ıştı .
Gölköy'den sonraki Arifiye'deki bir y ı ll ı k müdürlük ya şam ı hep soru ş -
turmalarla geçer. 19 Ekim 1951'de bakanl ı k emrine al ı nd ığı nda borç-
ludur. Öğretmenler aralar ı nda para toplayarak, yol gereksinimlerini
kar şı larlar. Kendisine yap ı lan haks ı zl ığı n ayr ı m ı nda olan öğ rencilerinin
ba ş kald ı rma giri ş imleri, kimi öğretmenlerinçabalar ı yla önlenebilir.
Bir y ı l kald ığı Arifiye'de köylüler üzerinde de etkili olabilmi ş ki, kad ı n
-erkek dolu ş up ağ layarak uğurlarlar.
"Görülen lüzum"un nedenini öğrenebilmek için Ankara'ya giderek
bakanl ı k kap ı s ı n ı aşı nd ı rmaya ba ş lar. Ama derdini kimseye anlatamaz.
Halil Fikret Kanad, pastaneye götürür. Evine götüremedi ği için özür
diler ve "kafay ı çekme"si için harçl ı k verir.
Bakanl ı k emri 13 ay sürer. Akland ı ktan sonra bile 5 ay atanmas ı yap ı lmaz.
Oğlu Seyhan' ı n, doğumla ç ı kan kalças ı n ı iyileştirmek için hekimlere
ba şvurduğunda, "zaman ı geçmi ş " derler.
Emekli olunca TÖS'te (Türkiye Öğretmenler Sendikas ı ) de görev alan
değerli müdüı-ümüzü 1987'de yitirdik.
SON KÖY ENSTİ TÜLÜ 83
O dönemde Kastamonu Gölkoy Enstitüsünde bulunmaktay--
dı m. 14 May ı s seçimleri bitmi ş , iktidarı n el de ği ş tirdi ğ i belli
olmu ş tu. Ne var ki, henüz hükümet kurulmu ş de ğ ildi. Enstitü-
ye yak ı n köylerin birinden bir köylü tan ı d ı k geceyarı sı ndan sonra
evime geldi. Köyün kahvesinde enstitü binalar ı n ı n bölüşümü
konusunda köylüler aras ı nda tart ışmalar yap ı lmış ve anla ş mazl
ı k ç ı kmış . Köylülerden bir k ı smı ise, okulun kapat ı lması için bir
emir gelecekse, buna engel olman ı n yolları n ı aramay ı öneriyorlarmış
. Konuyu bu yönde tutanlar a ğı r basmış lar ise de, a ğa tarafı
kapatı lması n ı gerçekle ş tirmek ve pay kapmak planlar ı pe-
ş inde imi ş ler.
• Köylü dost, bu görünümden fazlas ı yla üzülmüş görünüyordu.
A ğlamakl ı bir sesle: •
'- Müdür Bey, gözümüzün önünde bu yuvam ı z elden gidecek
- mi? Siz buna katlanabilecek misiniz`?' diyordu.
İ smail Safa Güner
Yeni Toplum (Köy Enstitüleri (fzel Say ı sı ), Nisan 1976, sayfa 141
SINIF ÖĞRETMENİYLE ANLA ŞMAZLIK
3. smı ftan beri 4 derslikli tek kat yap ıda ders yap ı yoruz.
Son sı n ı flarm A, B, C ve D'si bu yap ı da.
5-D sı nı fı nı n sı nı f öğretmeni Zehra Koçak (Eren), bir
serbest okuma saatinde s ı nı fı azarl ı yor. "Sizler ne biçim öğ-
retmen aday ı smı z? Yüzünüze tükürülse ya ğmur yağıyor sanacaksmı
z!" falan diyor.
Öğretmen gittikten sonra, bir de ğerlendirme yap ı yor sı -
nı f. Öğretmeni çağı rı p konu şma karar ı alı nı yor. Karar ı kendisine
duyuran öğrencilere "i şini var, gelemem" diyor ö ğretmen.
Ama s ı nı f ba şkanı gidince geliyor. Sı nı fı n çoğunluğ u
ayağa kalkarak kar şı lı yor öğretmeni.
Öğrenciler söz alarak, öğretmen adaylar ı na söylediği
suçlama dolu sözleri kendisine yak ış tı ramad ı kları nı söylü-
yorlar. Bunalmıda olduğu anla şı lan öğretmen 'a ğlayarak ç ı -
kı yor ve yönetim yap ısı na giriyor.
Ardı ndan Müdür Mustafa Yald ı r, sı n ı f ba şkan ım ça ğırı p,
"sı nı fı nı za geleceğim, dağı lmayı n!" diyor. Mustafa Yald ı r,
ş unları söylüyor s ı nı fa gelince:
84 SON KÖY ENST İ •CLO
"- 5-D sı nı fı benim çok sevdi ğirn ve her konuda güvendi-
ğim öğre ıı cilerinı in topland ığı sı n ı ft ı r. Siz, y ı lba şma kadar
'o'nu idare edin. Söz veriyorum, y ı lba şı ndan sonra onu alaca-
ğı nı ya da tayinini ç ı karttı raca ğım."
Dediğini yapı yor Mustafa Yald ı r.
O dönemin yazı n ve sanat dergilerini rahatl ı kla enstitüde
izleyebiliyorduk. Kitaplı k aboneydi dergilere ve gazetelere.
Kendimiz de kimi dergilere abone olurduk. Kitapl ı ktaki ak kapl ı
klasikler elimizden dü şmezdi. " İ vriz" adlı bir dergi de ç ı karı yorduk.
öteki köy enstitüleri ve halkevlerinde ç ı kan dergiler de
geliyordu. İ lk yazı ve şiirlerim " İ vriz"de yay ı mlandı . Sivas'ta
"Yayla", Eski ş ehir'de "Türk'e Do ğru", Edirne'de "Köy Postas ı ",
Ankara'da "ülkü" ş iirlerimin sürekli yay ı mlandığı dergilerdi.
Sonra "Köy Enstitüleri Dergisi"nde yay ı mlandı . Hüseyin Cahit
Yalç ı n'ı n "Tanin" gazetesine de ş iirler yollard ı rn, ''Genç Kalemler"
köş esinde çı kardı ...
Mahmut Makal
Görkem Yayı nları , 1990, sayfa 20-21
YAZINLA İ LİŞ KİM
Enstitüde doğru dürüst bir yaz ı n öğretmenimiz olmad ı .
Sanı rı m bu yüzden, bizim enstitüden yazar ç ı kmad ı . Gölköy
Enstitüsü üzerine yapı t verilmediğinden, 1940-46 y ı lları
çalışmaları nı bu kitab ı mı zda i şleyemedik.
Ben sı k sı k kitaplığa gider, özellikle süreli yay ı nları izlerdi
ııı . Büyük gazetelerden bir ikisi; Kastamonu gazetelerinin
tümü ve kimi dergiler okul kitaplığı na gelirdi. Okumak üzere
kitaplı ktan dışarı kitap çı karabilmemiz için "fi şlerimiz
vard ı .
San ı rı m 3. sı nıftan ba ş layarak, sı n ı fı nıı zda da günlük gazete
izlemeye ba şladı k. Gazete ak şamlar ı gelirdi ve her gün
ayrı sı radan okunmaya ba şlanı rd ı . Mehmet Arı ca ile ben
bulmacasmı çözerdik.
Ben şiir yazı yordum. Bu şiirlerimden kimileri çevresel
gazetelerde yay ımlanı yordu. Kimi sanat dergilerinin sürdü-
rümcüsüydüm. Oğretmenlerimden bir destek görseydim, kimbilir
bir ozan, bir yazar olabilirdi ııı . Destek yerine köstek
gördüm:
SON KOY ENSTİ TÜLÜ 85
Bir gün beni yönetimden (idare) ça ğırd ı lar. Müdür yardı
mcı ları nı n önünde bir Kastan ı onu gazetesi vard ı . Bu gazetede
yay ı mlanan "Kore'de Türk Erleri" adl ı şiirimi gösterdiler.
Şöyle ba şl ı yordu şiir:
"Kore'de Türk erleri a şnıı yordu be ş bini,
Kahramanca çarp ış tı , ürküttü Kı zı l
"- Bunu sen ııı i yazd ı n?" dediler.
Altı nda ad ım yazı lı ydı , yayı mlandığı n ı da orada görü-
yordum. Beni kutlayacaklar ı n ı sand ı m. Ama tersi oldu:
"- Bir daha bizden izin almadan hiçbir yay ı n organ ı na
şiir yollamayacaks ı n!"
Toprak reformu gibi, köy enstitüleri de, a ş a ğı dan henüz
hissedilir bir tepki gelmeden, Kurtulu ş Sava şı nı n milliyetçidevrimci
kadrosunun bir tepki gelmeden, Kurtulu ş Savaşı nı n
milliyetçi-devrimci kadrosunun, güçlü hâkim s ı nı flar aleyhine
giri ş tikleri ş erefli bir devrim hareketidir. Inönü ve etraf ı ndaki
milliyetçi devrimci kadro, Milli Ş efin "Türk milletine b ı rakaca
ğı m iki eserden biri" demesine ra ğmen, bu konuda da yenik
düş müş tür.
Doğan Avc ı oğlu
Türkiye'nin Düzeni, Tekin Yay ı nevi,
10. bask ı , 1976, I. kitap, sayfa 500
KASTAMONU'DA KONSER
60-70 mandolin 20-25 keman bulunurdu okulumuzda.
Saz, akordeon ve piyano da vard ı .
Müzik derslerine ayr ı lan barakan ı n bir bölümü, ayrı ayrı
çalışmalar yap ı labilmesi amacı yla odacı klara bölünmü ş tü.
Dileyen herkes, dilediği sazı bo ş zamanlar ı nda (ya da kursuna
katı larak) öğrenebilirdi. Hemen herkes bir saz çalard ı .
Ben mandolin çalard ı m. Müzik dersinde öğ retmen Şeref Çayı
roğlu coşar, saçları diken diken olurdu. Veysel Arseven'i ıı
86 SON KOY ENSTITOLO
değerli çalışmalar ı yla Kastamonueda verilen konserler çok
ilgi toplard ı (*).
Ankara Radyosunda A şık Benli ad ı yla çal ı p söyleyen Avni
Özbenli, oku(umuza meslek dersleri ö ğretmeni olarak atan
ı nca, öğrencileri "saza" ve "söze" çal ış t ı rmaya ba şladı . Sonra
da Kastamont ı 'da bir konser verildi. Son s ıııı ftayd ı k.
Konsere 40 çalan, 40 da söyleyen kat ı ld ı . Çalanlar ve
söyleyenler dereceli olarak s ıralanmış lard ı . Avni Özbenli yö-
netiyordu.
Konserin ortalar ı nda bir türkü geçilirken düzen bozulmu
ştu. Yönetmen ka şları nı çattı , izleyicilerin anlayamayaca-
ğı düzeyde ba ğırd ı çağı rd ı , düzelme yök! Perdeyi kapatt ı rd ı .
Türkü daha bith ı emi şti:
*)1977'de kaybetti ğ imiz Veysel Arseven için Ana Britannica (1986-
87, Cilt 2, sayfa 345) şunlar ı yaz ı yor: "... Anadolu'daki ö ğretmenlik
y ı llar ı nda halk müzi ğ ine ilgi duyarak bu alana yöneldi. Müzik eğ itimi
konusundaki ders kitaplar ı ndan ba ş ka, halk müzi ğ i derlemeleri, incelemeleri,
çe ş itli orkestra yap ı tlar ı ve bir sinfonietta's ı bulunan Arseven'
in baş l ı ca yay ı nlar ı Karadeniz Bölgesi Halk Türküleri (1948), Çok Sesli
Halk Türküleri (1957) ve Aç ı klamal ı Türk Halk Müzi ği Kitap ve Makaleler
Bibliyoğrafyas ı 'd ı r (1969).
Veysel Arseven'in ba şı na gelenleri de Mahmut Makal' ı n "Zülum Makinesi"
kitab ı ndaki "Eğitim Çölünde Veysel Karani" adl ı yaz ı s ı ndan özetleyelim
(sayfa 63, 64, 65): Gölköy'den Pazarören köy enstitüsüne atanan
Veysel Arseven'in okul müdürüyle aralar ı nda bir ev sorunu ç ı kar.
Müdür, bir öğrenciyi kand ı rarak, tuvalet duvar ı na "günün modas ı "
olan "ya şasin komünistlik, kahrolsun cumhuriyet" yazd ı r ı r. Yakalanan
öğrenci bu yaz ı y ı Veysel Arseven'in yazd ı rd ığı n ı söyler.
Veysel Arseven 7 ay, 20 gün tutuklu kal ı r. Ağı r cezada yarg ı lan ı r.
Sonunda, yaz ı y ı yazan öğrenci, yaz ı y ı yazd ı ran ı n okul müdürü olduğunu
söyler. Veysel Arseven akla« ama okul müdürüne hiçbir yapt ı r ı m
uygulanmaz. Tersine, Malatya Milli E ğitim Müdürü yap ı larak ödüllendirilir!
Veysel Arseven'in atanmas ı yap ı laca ğı yerde bakanl ı k emrine
al ı n ı r. Bir y ı l sonra uzak bir yere atan ı nca, öğretmenlikten ayr ı l ı r.
27 May ı s Devrimiyle yeniden öğretmenli ğe dönmek ister. "sen bol ş evik
zanl ı s ı s ı n" diye görev vermezler. O da ş öyle der: "E ğer benim çal
ış tığı m gibi çal ış mak, millete faydal ı olmaya gayret etmek komünistlik
demekse, ben fark ı na varmadan komünistmi ş im. Ve eğer bu şekilde
fedakârca çal ış mak, milletinin ac ı lar ı kar şı s ı nda duygulanmak, bu ac ı -
lara elimden geldi ğ ince dermen olmak komünistlikse, o zaman ben
komünist olmay ı büyük bir şeref addederim!"
SON KÖY ENSTİ TÜLÜ 87
"- Arkada şlar, siz hiç kanc ı k görmediniz mi?!" diyerek
payladı kar şıs ı ndakileri. Sonra da perdeyi yava ş yava ş açt ı rd ı .
Izleyiciler, perdenin kapan ı p aç ı lması n ı izlence gere ği sand ı -
lar. Bu, alkış ları ndan anla şı l ı yordu.
Düzenin bozulmas ı n ı ') nedeni, sahnenin tam kar şı sı ndaki
yüksek yerde izleyici olarak K ı z Sanat Okulu öğrencilerinin
bulunması ydı . Yönetmenin uyarı sı ndan sonra uyum sa ğland ı .
Bu konserin izlencesinde ş u parçalar da vard ı : Bahçeden
Bar ı n Ald ı m., Kaleden İ niyorum ve Penı beli.
TRAKTÖR DEVRILIYOR
Son sı nı ftayken Mehmet Ar ı ca traktör sürmeyi iyice öğ -
renmiş ti. Kimi arkada şları mı z da sürerdi arada.
Bir gün Osman Argutçu oturuyor direksiyona. Nas ı l yaptı
ysa kald ırı yor traktörü. Ama durduram ı yor! Yamaca do ğru
tı rmanı yor traktör. Pe şinden, çiftçi Ahmet A ğa bağırı yor:
"- Lan o ğlum, dur, dur!"
Traktör devriliyor. Osman'a da, traktöre de bir şey olmuyor.
Ama Akif Onan ikide bir karatahtaya devrilen bir
traktör resmi çizip, direksiyona Osman Argutçu'yu oturtunca
başlıyorlard ı dövüşmeye!
... Köy enstitüleri, cumhuriyet yönetiminin en çok övgüye
ve saldı rı ya hedef olan bir kurumudur. övgüler, genellikle enstitüleri
ziyarete gelen yabanc ı gözlemciler tarafı ndan yap ı lmış ve
sistem Tayland, İ srail, Tunus gibi çeş itli ülkeler tarafı ndan benimsenmiş
tir. Ünlü Amerikal ı e ğ itimci John Dewey, ünlü İ ngiliz
tarihçisi Arnold Toynbee ve ünlü Frans ı z gazetesi Le Monde
köy enstitülerine hayranl ı kları n ı belirtenler aras ı ndadı r.
Yahya Kemal Kaya,
İ nsan Yeti ş tirme Düzenimiz,
Kendi Yay ı nı , 2. baskı , 1977, sayfa 194
MUSTAFA YALDIR
Ismail Safa Güner'den sonraki müdür Mustafa Yald ı r, sosyoloji
(toplunıbilim) derslerine girerdi. Bir gün derste, Kastamonu
Merkez Kahvesinde (havuzlu olan kahve bugün de durur)
ba şından geçen bir olay ı anlatt ı :
88 SON KÖY ENST İ TOLO
Kahvede oturan iki ensesi kal ı n, köy enstitülerinin komü-
nist yuvas ı olduğu, kı zlara şöyle böyle yapı ldığı gibi karşı -
l ı klı çamur atma yar ışı yapı yorlarmış . Yan masada oturan
Yaldı r dayana ma mış :
"- Beyler, deminden beri hep sizleri dinliyorum. Hep
'miş 'li konu şuyorsunuz. Şöyleymi ş, böyleynı i ş . San ı yorum
sizler hiç köy enstitüsü görmediniz. Ben Gölköy Enstitüsü
müdürüyüm. Sizi okulurna davet ediyorum. Gelin, istedi ğiniz
kadar kalı n, yiyin için. Bakalım, anlattığını z durumları okulumuzda
bulabilecek misiniz?"
Adamlar donakalmış , özür dileyip gitmi şler.
Sanı yorum köy enstitüleri üzerine bizlere uyar ı cı bir
ipicu, yaln ı zca Mustafa Yald ı r'ı n sı nıfta anlattığı bu olayla
verildi. Kuru say ı labilecek 17 Nisan törenlerinden ba şka enstitüler
üzerine hiç bilgilendirilmedik.
Mustafa Yald ı r'ı n bir derste söylediği şu sözlerin de altı nı
çizelim:
"- Köylere gideceksiniz. Okula gelen çocuklar ı n burnundan
sümüğü akar. Mendilinizi ç ıkarı p onun burnunu silemezseniz,
öğretmenlik yapamazsı nı z. Donunun uçkuru çözülmüşse
bağlayacaksı n ı z: Köylü, erkan ı harp'tir. inançlar ı na
doğrudan kar şı ç ı kmay ı n. Onları kar şı nı za almay ı n. Kar şı nı -
za al ı rsan ı z, öğretmenlik yapamazs ı nı z!"
Sonra bir gün yolum, bir temel okulun marangoz atelyesine
düşünce, acı bir burukluk girdi içime. Tam 16 marangoz tez0h ı
ve a ğaç iş çiliği için çe ş itli makine ve gereçler. Ö ğrenciler, ço-
ğunlu ğu bir önceki dersten kalan ellerindeki i ş leri i ş lerken, köy
enstitüsü y ı llarımı ansı ttı lar bana, uzun uzun.
Hayati Tahsin Y ı lmaz,
Bolluk Clkesi Isveç, Görkem Yaymlan, 1976, sayfa 65
AZMİ DEVRIM
Son sı nı fta uygulamalara ba şlamıştı k. Enstitünün uygulama
okulunda, köylerde ve Kastamonu Merkez okullar ı nda
ders dinliyor ve ders veriyorduk.
SON KÖY ENST İ TOLO 89
B:r gün Suba şı Köyüne gittik. Kı z öğrenciler arkada; e•-
kekler ii ı ..de oturuyorlard ı . Biribirle•inden ayrı ydı lar.
Azmi Devrim, her zamanki gibi parma ğı n ı ileri uzatarak
ş öyle dedi:
"- Bak ı n evlâtlar, bunlar ı biz buraya kadar getirdik,
böyle yerle ş tirebildik. Gittiğiniz yerlerde bu k ı zlar ı sı n ı fı n
içine dağı tmak sizin göreviniz olacakt ı r!"
FATMA KARATA Ş
Bir Fatma Karata ş(h) öğ •etmenimiz vard ı , her şeyi anlat
ı rdı . Gençlik serüvenlerini anlat ı rd ı . Kapal ı toplum ya şamı
ndan gelen bizleri açmaya çal ışı rd ı . Dersin konusu önemli
değildi onun için.
Çok şey öğrendik Fatma Karata ş ögretmenden.
GOLKOY MEZUNLAR' HER AY TOPLANIYOR
Kastamonu Gölköy Enstitüsü ve İ lköğretmen Okulundan
mezun olanlar 4 Kas ım 1990 günü (Istanbul'da) hem ş ehrimiz
Hamdi Akçao ğlu'nun organize etti ğ i toplant ı da özlem giderip
okul an ı ları yaşadı lar.
Bundan böyle, her ay ı n ilk pazarı toplanmaya karar verildi.
Toplantı tarihi ve yeri, Bizim Araç Gazetesinde ayr ı ca duyurulacakt
ı r.
Bizim Araç Gazetesi, 8 Kas ım 1990
AYRILIK
Son sı nı fta ayakkab ı ları mı z "iskarpin"di. Lacivert kuma ş-
tan givsilerimiz, ölçülerimiz al ı narak diktirilmi şti. Saçlar serbestti.
Bizim 48 ki ş ilik 5-B sı nı fı ndan 36' ı n ı z doğ rudan geçtik.
1-C sı nı fı ndan 5-B'ye 19 ki şi gelmi şiz.
Belgelerimizi (diploma) al ı rken topluca andiçtik (20
Haziran 1952). 1 Temmuzda göreve ba şlayacaktı k. Milli
Eğitim Bakan ı ndan hepimize "özel"(!) birer mektup vard ı .
90 SON KÖY ENST İ TÜLÜ
O zamana dek herkes kendi bölgesine (ya da istedi ği yere)
atan ı rd ı . Bizim atarnalar Ankara'dan yap ı ldı ve yurdun her
yanı na dağı ldık. Yaln ı zca Çank ı nlı lar bölgelerine gitti. San
ı rı m bunda depremin etkisi oldu.
Okuldan ayrılmamızdan yirmi y ı l sonra bir Kastamonu an ı sı.
Soldan sağa: Murat Yüce, Hakk ı Oökçen, Hayati Tahsin Y ılmaz,
38 YIL SONRA
Okuldan ayrı lışı mı zdan 38 y ı l sonra, köy enstitülerinin
kurulu şları nı n 50. y ı lı nda (1990) bir arkada şımla Gölköy'e
gittim. Bir yetkili bizi gezdirdi. Okulda dört saat kadar kalarak,
öğrencilik günlerimden izler arad ı m.
SON KÖY ENSTİ TÜLÜ 91
Binbir emek verdiğimiz güzel park ımı zı n alt kı yı sı na (yola
koşut olarak) yeni yönetim yap ı sı yap ı lmış . Park ı n geri kalan
bölümü de, akasyalar kesilip havuz doldurularak betonlanm ış .
Arabamı z' bu betona parkedip, şöyle bir çevreyi süzdük.
Büyük havuzun yerine, hiç de ba şarılı olmayan bir Atatürk
an ı tı oturtulmu ş (*). Park ı n yukarı smdaki 6 No'lu yap ı n ı n
kimi camlar ı kı rı k. Bu yapı y ı ktı rılmay ı bekliyormu ş . Nedeni;
5 ve 6 No'hı yapı ları n üst yan ı na yenilerinin yapı lmış olması
ymış .
Yönetim yap ı sı na giriyoruz. Üst kata ç ıkarken kurt resimleri
görüyoruz duvarlarda. Çı kı nca kar şıma salon; kar şı
solda müdür odası . Salonda "hiç, okuyanla okumaya)] bir olur
mu?" ba ş ta olinak üzere, "Kuran' Kerim" ve Hz Muhammet'ten
al ı ntı lar as ı l ı .
Yönetimden gerekli bilgileri al ı p, sunulan çaylar ı mı z ı
da içince, giri ş duvarları kurt resinı leriyle süslenmi ş sinema
yapı sı na varı yoruz. Buras ı , Hamdi Akçaoğlu'nun çabas ı yla
arkalara toprak dökülerek basamak basan ıak yükseltilmi ş .
İ ç duvarlarda kimi sözcükleri kaz ı nmış "büyük" sözler var.
.. Ama ikinci bir emir daha geldi Bakanl ı ktan. Köy enstitü-
sü ç ı k ış l ı tiğretmenlerle enstitülerin tüm ili ş kileri kesiliyordu.
Onlar da milli e ğ itim müdürlüklerine ba ğlanı yordu. Bir köy enstitüsü
ç ı k ış l ı ö ğ retmeni köyünde gidip göremez, denetleyemez.,
ona okulca yard ı m yapamaz, onu okula kursa alamaz hale gelmi
ş tik. Köyündeki vksikliklerini gidermek için` ona okuldan
bir ekip gönderemezdik art ı k.
Osman Yalç ı n, Bir Eği ı imeMin An ı ları ,
YA/BA Yay ı nları , 1983, sayfa 99
Yukarı ya. atelyelere do ğru yürüyoruz. O da ne? Güzel
kitaplığı mı zı n köşesinden bir minare yükselmi ş ! Yan ına varı
yoruz, "Gölköy Öğretmen Lisesi Camii. Yap ılış tarihi
*) Buraya daha önce dikilen alç ı dan yap ı lma Atatürk an ı t ı , doğan ı n
etkisiyle ac ı l ı bir görünüm almış . Sonra üzerini çar şafla kapatm ış lar.
1969'da bu kula ğı , burnu kopuk an ı t kald ı r ı l ı p, yerine yemekhanedeki
büst konulmu ş . Sonra da, Hasano ğ lan'da bir öğretmenin beyaz çimentodan
yapt ığı bu heykel.
92 SON KÖY ENSTİ TÜLÜ
1976" yazı yor. Oysa bu güzel yap ı bizim zaman ı mı zda tamamlanmıştı
. Olsa olsa minaresi eklenmi ştir 1976'da.
Marangoz atelyesinde bir dülger, kimbilir hangi "ensesi
kal ı n"a bir "vitrin" yap ı yor.
Revirin üst yan ı ndaki tepeye bir su deposu daha yap ı lmış .
Ama bizim getirdiğimiz su yetmiyormu ş ! Eski kuyudan da
motorla su bası lı yormuş .
Ba şladığı mı z Yurt Park ı n yerini ar ı yorum dönü şte.
Aşağıya, 1 No'lu yap ı ya dek iniyoruz. 1 No y ı kı lmarmş ,
direniyor. Ama 2 No'dan a şa ğıda pek ya şam izi yok. Eski
yemekhane y ıkı lmış . Orta yol kald ı rı lmış . Kı yı daki öğretmen
evleri duruyor.
Üzüntüyle ayrı llyorum enstitüden.
1:3 K L_ ER
1947'YE DEK
Babam Eğ itmen Oluyor
1935'te Okur-yazar Durumu 6
Cumhuriyetin İ lk Yı llar ı 6
Değerli E ğitim Bakanlar ı 7
İ smail Mahir Efendi 8
Tonguç i ş ba şı nda 9
İ nönü ve Köy Enstitüleri 11
Enstitülerin 3 Evresi 11
Eğitmen Kurslar ı 11
Tonguç Kastamonu'da 12
İ nönü Eğ itmen Kursunda 18
Köy Öğretmen Okullar ı 21
Köy Enstitüleri 23
ANILAR
Enstitü Yolunda 29
İ lk 24 Saat 30
Öğrenci Ağabeyler 34
S ı n ı flar Ayr ı l ı yor 35
10 Ki
ş iye 1 Kitap 36
Karn ı m ı z Doymuyor 37
Üzerimize Kar Ya ğı yor 38
Sanat Çal ışmalar ı 38
Bir Günlük Ya
şam 39
İ smail Safa Güner 40
Nisan 1 43
Resim Dersi 44
Tezkere 47
Buzu K ı r ı p Y ı kananlar 48
Cumartesi E
ğ lenceleri 49
Cezas ı Bol Y ı l 52
Elmalar K ı zar ı yor 54
Suyu Getiriyoruz 55
Park 58 İ nönü Gölköy'de 60
Spor 63
Kopya 65
Kavga ve Dövü
ş ler 67
Sigara 68
Mazhar Bey 69
Yaz Dinlenceleri 71
Hafta Sonu De
ğerlendirmeleri 72
Saçlar Serbest 73
Bir Ceza ve Bir Ödül 74
Bahçe Kültürleri İ stasyonu 75 İ nönü'nün Foto ğrafı indiriliyor 76
17 Nisanlar 76
Söylenti 78
Alt ı na Kaç ı ran K ı z 78
Azdavay Kömürleri 79 İ smail Safa Güner Ayr ı l ı yor 80 S ı n ı f Öğretmeniyle Anla ş mazl ı k 83
Yaz ı nla
İ li
ş kim 84
Kastamonu'da Konser 85
Traktör Devriliyor 87
Mustafa Yald ı r 87
Azmi Devrim • 88
Fatma Karata ş 89
Ayr ı l ı k 89
38 Yı l Sonra 90
1933'te Abana'ran
(Kastamonu ► Ye ş ilyuva
köyünde doğan Hayati
Tahsin Yı lmaz, 1952'de
Gülküv Enstitüsünü bitirdi.
12 y ı l öğ retmenlik
yapt ı ktan sonra yurt d ı -
şı na ç ı kt ı . İ sviçre, Almanya
ve Belçika'da
toplam iki y ı l çal ış t ı ktan
sonra Isveç'e yerle ş ti.
Yazı n ya şamı na şiirle ba ş layan Hayati Tahsin
Yı lmaz, 1954'te Serpinti adl ı ş iir kitab ı n ı yay ı mlad ı .
Şiirleri daha okul s ı raları nda kimi gazete ve dergilerde
ç ı kı yordu. 1960' ı a Keı rail Ça ğlar, Istanbul
Radyosunun bir " Şiir Dünyamı z" programı nda Hayati
Tahsin Yı l ı naz'dan üç şiir okudu.
Bundan sonra düz yaz ı ya yönelen Hayati Tahsin
Yı lmaz, kimi dergi ve gazetelerde yazd ı . Bunlardan en
önemlileri Ak şam Gazetesinde "Turist Gittim, i ş çi
Oldum" adl ı 18 yazı l ı k bir dizi (1966) ve Varl ı k Dergisindeki
"Bolluk Ülkesinden Notlar" ı yla İsveç günlükleridir.
(1969-1980). Hayati Tahsin Y ı lmaz' ı n, Isveç ü-
zerine iki kitab ı var: "Bolluk Ülkesi Isveç" (1976) ve
"Yoksulluktan Vars ı llığa -İ sveç-" (1989).
1970'te Abana Gazetesini ç ı karmaya ba ş lad ı .
Ayda iki kez ç ı kan Abana Gazetesi, iki kez yay ı n ı na
ara verdi. Nisan 1991'de 177. say ı ya ula şan Abana,
şimdi ayda bir ç ı kı yor ve her isteyene paras ı z yollarayor.
Hayati Tahsin Yı lmaz, elinizdeki bu kitab ı nda Gölköy
Enstitüsünü öne ç ı kararak enstitüleri k ı saca özetledikten
sonra. öğrencilik an ı ları n ı sergiliyor. Ayr ı ca
sayfalar aras ı nda, enstitüler üzerine yap ı t veren çoQu
yazardan çarp ı cı alı ntı lar var.
KAYNAK:
KAYNAK: