MEÇHUL ÖĞRETMENLER...

Köy Enstitüleri ve üretim geleneği (II)

Bu yazı dizimizde Köy Enstitüleri, dünyadaki örnekleri ve özelinde Çifteler Köy Enstitüsü’nü temel alarak ülkemizin eğitim sistemini detaylı bir biçimde incelemeye alacağız. Bunları yaparken Çifteler Köy Enstitüsü mezunu sevgili hocam İlyas Küçükcan’ın anılarından yararlanacak ve gelişmiş ülke örnekleriyle karşılaştıracağız.

KAYNAK






Yaşar Durmaz / Zaman Yolcusu
Sevgili okurlar, Türkiye Cumhuriyeti’nin ayakta kalabilmesi, modern dünyada lâyık olduğu öncü role kavuşabilmesi için en önemli etmenin “eğitim” olduğu, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere herkes tarafından önemle vurgulanmıştır. Buna rağmen halâ net bir eğitim stratejine sahip olamamamız, Atatürk sonrası dönemde kulaklarımıza
fısıldanan ve ne idüğü belirsiz “demokrasi” kavramlarıyla kafası karıştırılarak ülkemizi emperyalizmin yörüngesine sokan yöneticilerimizin günahı olmalıdır. Zira, 10 Kasım 1938’e kadar, tüm karşı - devrimci kışkırtmalara ve onyıllar süren savaşların etkisine rağmen ayakta kalarak örnek bir kalkınma oluşturabilen Türkiye, bu tarihten sonra yetersiz
yöneticilerin elinde tehlikeli sulara rotasını çevirmiştir. Köy Enstitülerinin ve diğer devrimlerin sürecini geriye çeviren bu tuzakları, bu ihanet sürecine bilerek ya da bilmeyerek katkı veren veya direnenleri konuk araştırmacı - yazarımız Emekli Vali Yardımcısı Nahsen Badeli ile sohbetlerimizdedaha detaylı olarak öğreneceğiz.
Gazetemizi ziyaret eden Sayın emekli Vali Yardımcısı Nahsen Badeli bize eğitim sistemimizin çöküşünün Fulbright Anlaşması ile olduğunu belirterek anlaşma ile ilgili şunları söyledi:
Türkiye adına Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ve Amerika Birleşik Devletleri adına Başkan Harry Truman’ın 27 Aralık 1949 tarihinde imzaladığı  Fulbright Anlaşması’na göre kurulacak Eğitim Komisyonu’nun yapısı şöyle belirlenmişti: “Komisyon dördü Türkiye Cumhuriyeti, dördü Amerikan vatandaşı olmak üzere sekiz üyeden kurulu olacaktır. Bunlara ek olarak Türkiye’deki ABD diplomatik heyetinin başı (yani Amerika Birleşik Devletleri Ankara Büyükelçisi) komisyonun fahri başkanı olacaktır. Komisyonda oyların eşit olması durumunda kesin oyu misyon şefi yani ABD Büyükelçisi verecektir.” Görüldüğü gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin eğitim sistemi tam anlamıyla Amerika kontrolüne girmiş bulunmaktadır.
Atatürk ve yabancı uzmanlar
Daha kurtuluş mücadelemiz sırasında eğitime ilişkin çok önemli açıklamalar yapan ve bu konuyu kurtuluş sonrası ilan edilen cumhuriyetimizin önündeki en büyük sorun olarak gören Gazi Mustafa Kemal Atatürk, ilk günlerden itibaren bu soruna ilişkin yabancı uzmanlardan görüş almaya başladı. ABD’nin dünyaca ünlü eğitimci ve düşünürü John Dewey, 1924 yılı yazında 2 aylığına ülkemizde incelemelerde bulundu ve bir rapor sundu. 1945 yılında bir kez daha gelen Dewey faaliyetteki Köy Enstitüleri’ni incelediğinde “...düşlediğim okullar, dünya bunları örnek almalı!” diyerek Köy Enstitüleri projesini övmüştür. Ardından, 1925 yılında Alman Prof. Dr. Alfred Kühne (genel eğitimle ilgili rapor), 1927 yılında Belçikalı Prof. Dr. Omer Buyse (teknik eğitimle ilgili rapor), 1932 yılında Prof. Dr. Albert Malche (üniversiteyi yeniden düzenlemeyle ilgili rapor), 1933 yılında W. Hins ve arkadaşları (iktisat ve eğitim hakkında rapor), 1934 yılında Prof. Dr. Berly Parker, Prof. Dr. George Stichler, Prof. Dr. Oskar Frey, Prof. Dr. Ernst Egli, Ord. Prof. Dr. Philippe Schwartz gibi bilim adamlarının, eğitim ve diğer konulara yönelik tespitleri dikkate alınarak planlamalar yapıldı.
Tonguç niye köy enstitüsünü Çifteler’de kurdu?
İlyas Hocamızın bu soruya verdiği cevap şehrimiz açısından gurur vericidir: “...Çifteler sınırları içerisindeki yaklaşık 7000 dekarlık (dönümlük) arazinin -ki bu arazinin 5000 dekarı
Hamidiye’de, 2000 dekarı ise Mahmudiye’dedir- seçimi kolay olmamıştır. Ülkenin birçok yerini gezen İsmail Hakkı Tonguç (dönemin ilköğretim genel müdürü), başkente yakınlığı, arazi yapısı -bölgede kuru tarım / dry farming denemeleri yapılıyordu-, kültürel gelişmişlik ve aldığı göçlerle tarımsal üretimde hayli ileri olup, halkın bu projeye destek vermesi dolayısıyla Çifteler’i seçmiştir...”
Çifteler Köy Enstitüsü mezunu aydınlık bir eğitimci: 
İlyas Küçükcan
Bizlerin ufkunu ortaokul çağlarında açan nadir insanlardan biri olan sevgili hocam İlyas Küçükcan, kendisinin de mezun olduğu ve mensubu olmakla gurur duyduğu köy enstitülerinin, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün en önemli projelerinden biri olduğunu vurgulayıp şöyle devam etti:
“…Köy Enstitüleri aslında, olağanüstü fedakârlıklarla kurulan Türkiye Cumhuriyetimizin yaşatılması için gereken “köy eğitim projesi” idealinin dişlilerinden biridir. Bu çarkı oluşturan beş aşama şunlardır:
Köy Eğitmen Kursları (bu proje 30 Ekim 1937 tarihinde uygulamaya geçmiştir)
Köy Öğretmen Okulları (1937)
Köy Enstitüleri (1940)
Köy Meslek Kursları (1940)
Yüksek Köy Enstitüsü (1943)
Bu aşamaların tam bir başarı içerisinde tamamlandığını söyleyemeyiz. Ancak, her bir proje kendi içerisinde, toplumda çok başarılı sonuçlar getirmiştir.
Ayrıca bu projelerin Eskişehir için de önemi büyüktür. Eğitmen kursları, köy öğretmen okulları ve köy enstitülerinin ilk örnekleri Eskişehir’in Çifteler sınırları içinde yer alan Hamidiye ve Mahmudiye’de açılmıştır. Türkiye’nin birçok önemli il ve ilçe merkezi dururken bu önemli projelerin başlangıcının şehrimizde yapılması ayrı bir değerlendirme konusudur. Ama arazi, konum ve toplumsal yapı - gelişmişlik bu seçimlerde önemli tercih konusudur.
John Dewey, eğitim ve üretim üzerine!
1750’ler sonrası, Batı’da “Sanayi Devrimi” tüm dünyayı başta Avrupa ve ABD’den başlamak üzere dönüştürdü. Sanayi, üretim kadar, eğitim isteyen ve özellikle uzmanlık isteyen bir alan. Bunun sıkıntısını 19. yüzyılın başlarından itibaren hissetmeye başlayan Batı ülkelerinde, insanları  kapitalizmin ve kapital sahiplerinin çıkarlarına uygun olarak yetiştirecek eğitim modelleri  geliştirilmeye başlandı. Bunlardan en ünlüsü “aletli eğitim” ya da “üretim için eğitim” diye özetleyebileceğimiz modeldir. ABD’li ünlü düşünürler  Charles Sanders Peirce (1839 - 1914) ve William James’in (1842 - 1910) eğitim modellerini sentezleyen eğitimci ve düşünür Prof. Dr. John Dewey (1859-1952) tarafından geliştirilen ve “Çalışarak - Yaparak Öğrenme / Learning by Doing” olarak adlandırılan bu sistem, 1924 yılında geliştiricisi tarafından Türkiye’ye önerildi.
Batı’nın uzmanlarının verdiği öneriler, istihbarat servislerince itina ile çıkarlarına uygun hale getirilir!
Burada o batılı uzmanın adının önemi yoktur. Hangi uzman olursa olsun, hatta o uzman anti - emperyalist görüşlere bile sahip olsa yöntemler
değişmez. Çünkü, batıda bu çıkar ilişkileri geleneksel hale gelmiştir. Örneğin, John Dewey’in ülkemize gelip, bize eğitim sistemimiz hakkında bir rapor vermesi, bazı komplo
teorisyenlerinin uydurduğu gibi “ajan veya istihbarat elemanı” olduğunu değil, ABD veya Avrupa’lı istihbarat kurumlarının bu bilgileri kullanarak bizi nasıl yıkacağını veya nasıl karıştıracağını, zayıf taraflarımızın nereleri olduğunu doğru olarak değerlendirdiğinin kanıtıdır. Örnek: Barış Gönüllüleri. Bu konu önümüzdeki hafta daha detaylı olarak işlenmeye
başlanacaktır. Sağda, John Dewey’in 1919’da incelediği Çin’deki en önemli öğrencisi Hu Shih ile beraber fotoğraflarını görüyorsunuz.
Ama en üstte, Çin’i gerici ve emperyalist çevrelere peşkeş çekmek isteyen, iç savaşı kaybedip, 1949 yılında Formoza  (şimdiki Tayvan) adasını işgal ederek ABD kuklası bir devlet
oluşturan Çan Kay - Şek ile gördüğünüz Hu Shih’in sonradan ABD istihbarat  çevrelerince ve emperyalist tekellerce nasıl kullanıldığı önümüzdeki haftaların konusudur...
Atatürk ve John Dewey
Kurtuluş mücadelemizin ardından daha 15 Ocak 1923 tarihinde, Eskişehir’de Cumhuriyet için ilk sinyalleri veren dâhi kurtarıcı Atatürk,
eğitimimizin içler acısı durumunun farkındaydı.
Nitekim, Eskişehirimizin yanıp - yıkılan okul ve evlerini gördüğünde halka bir teşekkür konuşması yapmış ve özellikle eğitimin yeni kurulacak devleti ayakta tutacağını, belli bir modelin - sistemin uygulanması gerektiğini vurgulamıştır. Zaten 29 Ekim 1923’te ilan edilen Cumhuriyet’in ardından ilk işlerden biri olarak dünyanın ünlü eğitimci ve uzmanları ülkemize davet edilerek “Türkiye Modeli” oluşturmak için çalışmalara başlanmıştır. İlk gelen uzman ise Prof. Dr. John Dewey’dir (1924 yazı).
John Dewey ve “Academy of Learning”
Prof. Dr. John Dewey eğitim ve yöntem konusunda dünyanın en önde gelen bilim adamlarından biri. Dewey’e göre, bir eğitim süreci çocuğun ilgi alanlarını dikkate almalı, süreç bunun üzerine kurulmalıdır. Okul bir “küçük topluluk” olarak ele alınmalı, öğretmen yalnız bir ustabaşı gibi çocukların başında durmamalı, onları yönlendirmeli ve
çocuğun gelişiminin her yönden olmasını sağlamalıdır. Yaşamı bir olgunlaşma ve sürekli öğrenme süreci olarak görmelidir. “Academy of Learning / Öğrenim Akademisi” veya “Learning by Doing / Çalışarak, Yaparak Öğrenme” (solda) sloganlarıyla sistem sürdürülüyor. Dewey’in Türkçeye çevrilmiş kitapları sağda.

Resmi büyük görmek için sağ tıklayıp resme bak diyebilirsiniz.