Selam olsun Anadolu'ya özgürlük tohumları ekene...

Tonguç Baba Pensilvanya'nın belalısıydı...
*
''Köy Enstitüleri ve enstitülülerin “Tonguç Baba”sı İsmail Hakkı Tonguç, 23 Haziran 1960 günü bedensel varlığıyla aramızdan ayrılmıştı.
Ölümünden 53 yıl sonra, Taksim’de yeniden doğdu…
Ne zaman karanlık bassa Anadolu’yu, ne zaman zulüm, sömürü kol gezse bu coğrafyada, onun ektiği tohumlar yeşerir, onun diktiği ağaçlar çiçek verir.
İsmail Hakkı Tonguç, genç Cumhuriyet’in kendisine emanet ettiği “ilköğretim ve okumayazma” sorununu bir Anadolu Rönesansı’na, “Yeniden Doğuş”una dönüştürmeyi başarmış bir büyük devrimciydi.
KÖYLÜ ÇOCUĞUYDU
Balkanlar’da dünyaya gelmiş bir köylü çocuğuydu. Hiçbir zaman halka tepeden bakmadı, seçkincilik taslamadı, kafasındaki bilgiyi, hazır olanı halka belletmeye kalkışmadı.
Askerliğini çavuş ya da onbaşı olarak tamamlamış köylü çocuklarının kendi kültürleriyle harmanlanıp kendi köylerine Köy Eğitmeni olarak atanmalarını sağlayacak Eğitmen Kursları başlarken, Tonguç, özgür eğitimde kullanılacak yöntemler için düşüncelerini ve halk kültürüne bakış açısını şöyle açıklıyordu: “Fakat ruhu program taslağında değil, kursu yönetecek arkadaşların ellerinde ve hareket şekillerindedir. Köyde ve köylüde var olan değerleri genel ve geçerli değerler durumuna getirmek, bu kursların ve ondan sonra eğitmenlerinin uğraşlarının bir sonucu olmalıdır… Kursların kendi kendilerini yaratmaları en önemli noktayı oluşturur. İşi bizim klasik işler gibi irdeleyerek merkezden imdat beklerseniz buradan belki kitap, para alabilirsiniz. Ama ruhu vermek merkezin işi değildir.” (İ. Hakkı Tonguç’un Rauf İnan’a gönderdiği mektup, anan, E. Tonguç, Bir Eğitim Devrimcisi, s 228-229)
Yüzde doksanı okuryazar olmayan, arpa ekmeğiyle yavan bulgura, yağsız peynire tutsak yaşayan, hayvanıyla birlikte yatan, bitten pireden yakasını kurtaramamış, bin yamalıkla gezen, emeği yedi bin yıldır tefeci bezirgân zümre ve toprak ağaları tarafından sömürülmekte olan, ter ve tezek kokulu köylüde var olan değer neydi acaba?

TAKSİM'DE CANLANDI
12 Eylül 1980 faşist darbesi sonrasında emperyalist ve Şarkiyatçı kültür taklitçiliğine gönüllü eleman yazılan kimi naylon edebiyat çevrelerinin “Köy Romanı” ya da “Köy Edebiyatı” yaftası ile edebiyat iktidarının dışına atmaya çalıştığı hayatın içinden süzülüp gelmiş kültür ve edebiyat, onlarca yıl sonra, Taksim’deki çadırlarda, İzmir’in, Adana’nın, Eskişehir’in, Çorum’un, Ardahan’ın meydanlarında yeniden can buldu.
Fakir Baykurt’un Kır Abbası, Uluguşu, Irazca Anası, Dursun Akçam’ın Cenkçisi, Gurbetçisi, Allahın Kızı Mavişi, Telli Anası, Ümit Kaftancıoğlu’nun Güllü Anası, Yeter’i, Loplopu, Talip Apaydın’ın Çoban Musası, iktidarın kendilerine yönelttiği aşağılayıcı betimlemeleri kolayca benimseyip aralarındaki tüm farklılıkları bir anda silmeyi başarmış, “Çapulcusu”, “Ayyaşı” olarak basınçlı sulara, biber gazlarına göğüs gerdiler, özgürlük, adalet ve onurlu bir yaşam istediler.
Tonguç Baba, en özgür, en demokratik, en yenilikçi, en savaşçı kültürü ekti Köy Enstitüleri’nde bu toprağa. Cumhuriyet’in köylüye ve halka ulaşmayı başarmış neredeyse tek aydınlık koluydu O. Onun için önce Köy Enstitüleri’ni kapattı emperyalistler ve yerli işbirlikçileri. Onun için, “komünistlik” suçlaması ile kapatılmış Enstitüler, 21. Yüzyıl başında, ABD ve Batı başkentlerinde hazırlanmış doktora tezleri ile “faşistlik” mertebesine terfi etti!
Tonguç Baba’larına koşan Enstitülü çocuklarının gözlerindeki sevinç ışıltısı yanıt verdi, onları “formatlanmış eğitim” görmekle suçlayıp Pensilvanya’da, Georgetown’ın Turkish Studies’inde planlanmış biçimde kalıplanarak örtülmüş, kafaları koşullandırılmış bindirilmiş kıtalara kendisini alkışlattıranlara…
Selam olsun Anadolu'ya özgürlük tohumları ekene.
Baba Tonguç'a en içten sevgilerle...''
Alper Akçam