ÜZERIMIZE KAR YAĞIYOR
Yatakhanelerimiz so ğ uktu. Üzeri örtülüydü ama tavan ı
yoktu. Bu yüzden, k ışı n üzerimize 3 cm kar ya ğd ı g ı olurdu.
Kar. kiremitler aras ı ndan girerdi. •Postallarmuz su al ı rd ı .
Çoraplarmuz ı ak şamdan ı slak b ı rakmışsak, sabahleyin kaskat
ı olarak donmu ş bulurduk. Kimi arkada şları mı z ı smabilinek
amacı yla iki ki şi bir yatakta yatard ı . Yatakhanelerin
üst yan ı ndaki yal ı n tuvaletlerde su bulumnazd ı .
Yatakhanemizin 15-20 nı bat ı sı nda, yerden 1 in kadar
dik ..ç ı kan bir borcm]] muslu ğundan su akard ı . Yüzümüzü
orada y ı kard ı k. Sı ra bulup y ı kayamayanlar, a şa ğı lardaki
gölcüklerin buzlar ı m k ı rarak yüzlerini y ı kard ı .
Köy enstitüsü ç ı k ış l ı öğ retmenler göreve ba ş layı nca, köylerdeki
tekdüze ya şam ve suskunluk sona erdi. Yazg ı masal ı yla
uytı tulmuş olan köylülerin gözleri birer birer aç ı ldı . Inanç ve
emek sömürüsüne kar şı ç ı kanlar, günden güne ço ğaldı . Bu geli ş -
meden ürken egemen çevreler, hiç zaman yitirmeden devinime
geçtiler. 'Din, iman ve vatan elden gidiyor!' diye tozu durnana
kattı lar. Köy enstitülerini, Türkiye Cumhuriyetinin en büyük
yapı tları ndan biri olarak niteleyen Ismet Inönü'yü susturdular...
Mahmut Ya ğmur, Sanc ı l ı Çağ , Okay Yaymevi, 1987, sayfa 49
*
KARNIMIZ DOYMUYOR Ilk y ı llar kanunu/ doymazd ı . Kimi arkada şlar ı mı z, masada yemek da ğı tma sı ras ı kendilerine gelince, tabaklar ı n ı aç ı ktan kollarlard ı . örneğin Akif Onan (emekliyken öldü), pilavı kepçeyle karavan:n ı n] k ı y ı sı nda s ı kış t ı rı r: Hayri Güzelaydin etlerin iyisini seçerdi. Bu yüzden kavga ç ı kt ığı olurdu. Kimi arkada şlar yemek deği ş tirirdik: Ben, Lütfi Sa ğlar'a çorbanu verirdim, (ı da bana fasulyesini. Liitfi'nirı ad ı bir ara "Çorbac ı "ya da ç ı kmış t ı (sonradan Okl ıı Kirpi). Çama şı rcı kad ı nlardan 5 kuru şa çeyrek ekmek ald ığı mı z olurdu. San ı - rı m bu kad ı nlar artan ekmekleri topluyordu. İ smail Safa Güner zaman ı nda masalara çok ekmek konuldu. istenilen çoklukta yenildi. S ı nı f Öğretmenleri sm ı tlanyla yerdi. Bizim öğ,retmenimi'z Melâhat Şeny ı ld ı z çatalnun ucuyla al ı rd ı yemeği, çok az yerdi.- 38 SON KOY ENST İ TÜLÜ Bilmek gerekir ki, kapatt ı rma, 'köy enstititlerini yok etme' olay ı , öyle üstünkörü bir 'mektep kapatma' olay ı değ ildi. Bir devrim hareketinin önünü kesme olay ı d ı r. Hayret ti U ş sal Kurulu ş unun 50. Y ı l ı nda Köy Enstitüleri,
*
SON KOY ENSTiTOLO SOYLENTİ Sinoplu güzel bir k ı z vard ı . Kı zı n, köyüne hava deği şimine gittiğini doyduk. Okulda bir söylenti ç ı kt ı : Falan öğretmen bu k ı za sata ş nu ş da, k ı z bu yüzden yollan ini ş ! Bu söylenti tüm okula . yay ı ld ı . 2 ya da 3. s ı n ı ftay ı z. Son s ı n ı flar durumu müdüre açnu şlar. İ Safa Güller ertesi günü yan ı na Sinoplu olan Hafı za Atabek'i de alarak, do ğruca Sinop'a gider, k ı zı n köyünti bulur. Bekta ş Ağa Köyü mü ne? Ya da oralara yak ııı . Kı zı Sinop'ta hekime gösterip rapor al ı rlar. Kı z "sağlam"- d ı r. Bir sonraki gün mü ne, kampana çald ı ve tüm öğrencilerin yemekhanede toplanmas ı istendi. Topland ı k. İ Safa Güner sahneye ç ı ktı , bir konu şma yaparak durumu aç ı klad ı . Sonra bir ö ğrenci çağırarak, kapal ı olan zarfı açtı rd ı ve raporu okudu. Ama biz, o günden sonra k ı za sata ştığı söylenen öğretmeni okulda görmedik. Eve Müdür Bey, Siz buradan gittiniz, bizleri unutmad ı n ı z. Gazetelerde yazd ı nı z, bizlere mektuplar gönderdiniz. Bak, bu yanlara gelir gelmez de bizleri arad ı n ı z. O enstitiinün duvar ı ndaki ta ş larda benim ellerimin derilerinden parçalar var. Oralar bizimdi. Bizler öyle bilirdik, öyleydi de. Hamicliy , e . nin yoluna, camisine, kahvesine elektrik vermi ş tiniz; onları kaldı rd ı lar. Oralar bizden koptu, ayr ı ldı . Bizi kendilerinden sayrnaz oldular. Köye de, aramı za da bir duvar çekildi.... M. Rauf İ nan, Köy Enstitüleri ve Sonras ı , Öğ retmen Yay ı nları , 1988, sayfa 191
*
ALTINA KAÇIRAN KIZ
Zil çalı nca, ba ğı ra çağı ra girerdik sı nı flara. Dersimiz co ğrafya. 3. sı nı ftayı z. Aliye Acarsan önceden girmi ş sı n ı fa. Öğretmeni s ı n ı fta, sıra aralar ı nda görünce, geri dönüp avucuma kum aldım kapı dışı ndan. İ brahim Bozk ı r'a bağı rd ı m: "Ko ş , öğretmen geliyor!" Tam kapı ya gelince, İbrahim Bozk ı r ı n ensesine kumu doldurup içeri salı verdim! Ben kap ı dan gözetliyorum. O, beni SON KÖY ENSTİ TOLO 79 kaçtı san ı yor. Do ğald ı ki, o kı zgııı l ı kla s ı n ı fı n sessizli ğ inin ayrııııııı a varamad ı (ben de öğ retmenin geride oldu ğunu söylemi ş tim). İ brahim Bozk ı r sı n ı fa girince. ba ğı ra ça ğı ra küfürleri savurmaya ba şl ı yor ve de öğ retmeni kar şı sinda görünce birden .ay ı l ı yor! S ı n ı f çathyor 2iilmekten. O s ı rada Hafize Altm'm yan ı nda oturan Hacer Özen'in yere (beton) oturdu ğ unu gördük. Biz anlayamad ı k arkada şm neden yere oturdu ğ unu. Ama öğretmen anlamış . Altı na kaç ı rmış gülmekten Hacer! K ı zları n kur- ş uni renkte ö ıı lükleri vard ı . Öğretmen ç ı kard ı kı zı n önlüğ ü- nü, oraya serdi... 'Mustafa, anla şı l ı yor ki sen çok uykusuzsun, müsaade et de bu nöbeti ben tutay ı m!' demi ş . Hizarci, uyku sersemli ğ iyle. 'tut!' demi ş . Aradan y ı llar geçmi ş ; Mustafa Hizarci, Gazi E ğ itim Enstitüsünti bitirip müfetti ş olmuş . Ankara'da otobüste Hamit bzmenek'e rastlam ış ; ko ş mu ş , elini öpmüş ... '- Ece Mustafa, ş imdi sen o gece nöbetini bu enayi ögretmene tutturdun] demi şsindir. Ulan, o nöbettc ben bir kitap devirdim. Ş imdi söyle bakal ı m, hangimiz kazançbylz?' Ayd ı n Ar ı keı k Kurulu ı,:unun 50. Y ı l ı nda Köy Enstitüleri, Eğ it-Der Yay ı nlar ı , 1990, sayfa 16.6
AZDAVAY KÖMÜRLERİ
San ı yorum 3. sı n ı ftaydı k, Azdavay kömürlerini yakmaya ba şlad ığı mı zda. Odunu yakmas ı kolaydı . Kömür hem kirletiyordu. hem de ta şı ması , yakması zordu. Aç ı kta duruyordu. Sert bir k ış ta Müdür İ smail Safa Güner'in, çöp arabas ı yla ve de çöpçüyle beraber dersanelere kömür da ğı ttığı nı an ı msı yorum. Kömürü tutu şturmak için yak ı n ormanlardan çam kozalağı toplard ı k. Sı nı f nöbetçisi yakard ı sobay ı . Haftalı ktı bu nöbet. Sı n ı fı temizlemek de bu nöbetçinin göreviydi. 80 SON KÖY ENSTİ TGLO
*
İ SMAIL SAFA GÜNER AYRILIYOR
1950'de DP'nin ba şa geçmesiyle köy enstitülerinin defteri dürülüyordu. Kollar ı 1946'da budanmış olan köy enstitü- gövdesine gelmi ş ti sıra. 1940-46 Gölköy'ünü bilemiyoruz. Ali Do ğan Toran' ı n müdür olarak büyük i şler ba şardığı kuşkusuz(*). Kimi öteki ... Müdür, "yan ı l ı yorsun dostum, hem de öyle bir yan ı lg ı içindesin ki!" dedi ve ekledi: "Siz enstitüntizde, K ı z ı lçullu'da dayak yediniz mi?" Öğ renci birden yan ı tlad ı : "Hay ı r!" dedi. "Kötü söz i ş ittiniz mi?" "Hay ı r." "Not yüzünden haks ı tl ığa u ğ racl ı n ı z mı ?" "Hay ı r, çünkü ben derslerime çok çal ışı yordum. 8, 9, 10' dan a şağı notum yoktu." "Peki, kötü söz i ş itmediniz, dayak yemediniz, hep güleryüzle kar şı la ş t ı n ı z. Siz şı marchn ı z m ı ?" Öğ renci susmu ş , ba şı n ı önüne eğmi şti. Müdür konu ş mas ı n ı sürdürdü: "Ben, sizlercle böyle belirtiler göremiyorum. Tümünüz ciddi, a ğı rba ş l ı , olgun ki ş ilersiniz. Çal ış kans ı n ı z da. 8'den a şağı notunuz yokmu ş . Demek ki bir öğ renci dayak yemeden, kötü söz i ş itmeden de çok iyi çal ış abiliyor; kendini yeti ş tirebiliyor. Bakmay ı n siz 'dayak cennetten ç ı kmad ı r' sözüne. Bizim er ı stitü- lerde uygulanan demokratik e ğ itimde daya ğı n, korkunun, bask ı n ı n kesinlikle yeri yoktur..." Abdullah Lbtkucur.1- lasanoğ lan Yüksek KÖN Enstitüsü, Srl•i Yay ı nları , 1.990, sayfa 28 *) İ lköğretim müfetti ş liğ inden emekli, Dadayl ı Mustafa Özkan (1989' da öldü) anlatm ış t ı : "Öğrenci ba ş kan ı yd ı m. Erken kalkm ış t ı m. Tek ba şı na gezen ya ş l ı bir adam gördüm. Yan ı na gittim, 'evlad ı m, kimseyi bulamadı m, beni gezdirir misin?' dedi. Kim oldu ğ unu sormad ı m. i ş im olduğundan, biraz gezdirince ba şı mdan saymak'istedim. İ dareyi gösterdim, girmedi. Çok duyguluydu. Gözya ş larlyla ağ l ı yordu... Sonradan öğrendik ki, bu ya ş l ı adam, enstitümüzün ilk müdürü Ali Doğan Toranm ış ." SON KÖY ENSTİ TÜLÜ 81 enstitülülerin 194046 dönemi üzerine yazd ı kları na bakınca, bizim zamanımı zdaki öğrenci dövülmesi d ışındaki çoğu durumun, bu yazarları n yazd ıkları yla çeli şmediğini görüyoruz(*). *) Gölköy'de bir "köy enstitüsü ruhu" da 1960'l ı ve 1970'll y ı llarda yaşand ı . 1952 Gölköy ç ı k ış l ı arkada ş lar ı mı z aras ı nda Kastamonu dü- zeyinde kendisinden en çok söz ettiren, Kastamonu E ğitim Enstitüsü müdürüyken ülkücülerce kur ş unlanan; Gölköy Öğretmen Lisesi müdür yard ı mc ı l ığı da yaparak "enstitü ruhu" çal ış malar ı na büyük katk ı sı bulunan Mehmet Sazak' ı dinleyelim: "Bu dönemde köy enstitülerindeki 'imece ruhu'nun yeniden canland ı - ğı n ı gördük. Yaz çal ış malar ı nda, tar ı m-i ş derslerinde, zaman zaman hafta tatillerinde ö ğretmen ve öğrencilerin gönüllü çal ış malar ı yla okulun tüm yollar ı , alanlar ı betonland ı . Çiçek bahçeleri ve parklar geli ştirildi. Çamaşı rl ı k ile atelyeler aras ı ndaki bo ş alanlar, Ball ı dağ 'dan öğrencilerce toprakl ı olarak sökülüp getirilerek dikilen binlerce çam fidan ı ile yeş illendirildi (kom şu Göl Köyü içindeki okulun bat ı s ı ndaki bir tepe de çam dikilerek yeş illendirildi). Döner sermaye etkin duruma getirildi, ödenekler daha verimli de ğerlendirildi. Alt ı daireli 3 lojman; 2 beton köprü; tüm yap ı lar ı n bak ı m ve onar ı mı döner sermaye arac ı l ığı yla yap ı ld ı . Diki ş atelyesi kuruldu. Hem öğrencilerin giysileri dikildi, hem de ba ş ka kurumlara i ş yap ı larak gelirler art ı r ı ld ı . Marangoz ve demirci atelyeleri çal ışı r duruma getirildi. Okulun sı ra, masa vb gereksinmeleri giderildi, ba ş ka yat ı l ı okullar ı n i ş leri yap ı ld ı . Sebze ve yemi ş bahçeleri bilinçli olarak i ş lendi. Bol sebze ve yemi ş sağland ı . Bunlar, yaz ı n taze olarak tüketildi ğ i gibi, turş u ve marmelat olarak da değerlendirildi. Gereksinim fazlas ı d ış ar ı ya da sat ı ld ı . Tavukçuluk geli ştirildi. Okulun 2.500 kadar tavu ğ u oldu. Yaz ı n biriken yumurtalar Kastamonu So ğ uk Hava Deposunda saklan ı r, kışı n öğrencilere yedirilirdi. Iki ya şı na giren tavuklar et olarak yedirilirdi. inek say ı s ı ve süt verimi art ı r ı ld ı . Öğrenim devresinde tüketilen süt, yaz ı n peynir yap ı larak değerlendirildi. Tar ı m teknolojisi labaratuvar ı kuruldu. Okul, et yönünden kasaplara ba ğı ml ı kalmaktan kurtar ı ld ı . Besi ah ı r ı kuruldu. Kastamonu, Daday ve Devrekâni pazarlanndan, bu i şlerde uzman tar ı m öğretmeni Şaban Y ı ld ı r ı m ve sağ l ı k memuru Ali Ünald ı , besiye uygun s ığı rlar seçerlerdi. Beslenen s ığı rlar veteriner gözetiminde kesilerek et gereksinimi kar şı lan ı rd ı . Ot ve saman yeterli olmamaya ba ş lay ı nca,1975'te Göl Köyünden tarlalar kiralanarak yulaf ekildi. O denli çok ürün al ı nd ı ki, okulun samanl ı klar ı doldu, bizim zaman ı m ı zda demircilik atelyesi olan yap ı doldu ve sinema yap ı s ı doldu ve de yap ı lan bir ah şap samanl ı k doldu. Tüm bu etkinlikler içinde öğrencilerin i ş levi ş öyle aç ı klanabilir: Besi, inek ah ı r ı , kümes ve diki ş atelyesine katk ı lar ı çok s ı n ı rl ı d ı r. Bunlar ı n dışı ndaki çal ışmalara 'ders içi uygulamalar ı ' ve zaman zaman da gönüllü çal ışmalar olarak bütünüyle kat ı lm ış lard ı r. Ancak öğrenciler, sistemin temeli olan planlama ve karar a şamalar ı n ı n d ışı nda tutulmu ş lardir. 1960'11 y ı llar ı n sonlar ı ndan 1970'li y ı llar ı n ortalar ı na dek (özellikle Pulur Köy Enstitüsü ç ı kış l ı Müdür Fikret Oztürk'ün döneminde), Gölköy'de bir 'köy enstitüsü ruhu' ya şand ı ." 82 SON KÖY ENSTİ TOLO 1950'ye girerken, s ı nı flarımı zda parti tartışmaları (yerine göre kavgalar) oluyordu. DP'yi savunan arkada şlarımı z vardı . "Sayı n Torbalı hemşehrilerim!" diyerek, Inönü'nün sesini olumsuz olarak yankı layan bir arkada şımız' anımsıyorum. Bu arkada şlarımı z, DP'nin o zaman köy enstitülerinin kar şı - sı nda olduğunu biliyorlardı sanıyorum. Bunlardan, okul sonrası görebildiklerimin hep "sa ğcı " olarak kalmaları bu durumu kanı tlı yor. Köy enstitüleri, insan ı kendine, çevresine yabancı laş tı rmayan, insanı n yaratı cı gücünü ulusal yaşama katan insanc ı -toplumcu bir e ğitimin ürünlerini vermiş tir. Server Tanilli Nasıl Bir Eğitim istiyoruz? Amaç Yayı nlan, 5. baskı 1989, sayfa 61 İ Safa Güner, 14 May ıs 1950 öncesinde DP'liler için, kendisinin an ı msamadığı "celâliler" deyimini kullanmış . Bu sözcük, değerli müdürümüzün "görülen lüzun ı üzerine" "bakanlık enı ri"ne alı nması na neden olacak ipe sapa gelmez bir dizi soruşturmanı n başlatılması na temel olu şturuyor. Özellikle bu nedene dayand ı rılarak müdürümüz Ekim 1950'de enstitümüzden alımr(*). *) Köy enstitüsü ya şam ı , Düziçi'ne e ğitimba şı olarak girmesiyle (1943) ba ş layan İ smail Safa Güner, İ vriz Köy Enstitüsü Müdürüyken (1946-48) enstitümüze atanm ıştı . Gölköy'den sonraki Arifiye'deki bir y ı ll ı k müdürlük ya şam ı hep soru ş - turmalarla geçer. 19 Ekim 1951'de bakanl ı k emrine al ı nd ığı nda borç- ludur. Öğretmenler aralar ı nda para toplayarak, yol gereksinimlerini kar şı larlar. Kendisine yap ı lan haks ı zl ığı n ayr ı m ı nda olan öğ rencilerinin ba ş kald ı rma giri ş imleri, kimi öğretmenlerinçabalar ı yla önlenebilir. Bir y ı l kald ığı Arifiye'de köylüler üzerinde de etkili olabilmi ş ki, kad ı n -erkek dolu ş up ağ layarak uğurlarlar. "Görülen lüzum"un nedenini öğrenebilmek için Ankara'ya giderek bakanl ı k kap ı s ı n ı aşı nd ı rmaya ba ş lar. Ama derdini kimseye anlatamaz. Halil Fikret Kanad, pastaneye götürür. Evine götüremedi ği için özür diler ve "kafay ı çekme"si için harçl ı k verir. Bakanl ı k emri 13 ay sürer. Akland ı ktan sonra bile 5 ay atanmas ı yap ı lmaz. Oğlu Seyhan' ı n, doğumla ç ı kan kalças ı n ı iyileştirmek için hekimlere ba şvurduğunda, "zaman ı geçmi ş " derler. Emekli olunca TÖS'te (Türkiye Öğretmenler Sendikas ı ) de görev alan değerli müdüı-ümüzü 1987'de yitirdik. SON KÖY ENSTİ TÜLÜ 83 O dönemde Kastamonu Gölkoy Enstitüsünde bulunmaktay-- dı m. 14 May ı s seçimleri bitmi ş , iktidarı n el de ği ş tirdi ğ i belli olmu ş tu. Ne var ki, henüz hükümet kurulmu ş de ğ ildi. Enstitü- ye yak ı n köylerin birinden bir köylü tan ı d ı k geceyarı sı ndan sonra evime geldi. Köyün kahvesinde enstitü binalar ı n ı n bölüşümü konusunda köylüler aras ı nda tart ışmalar yap ı lmış ve anla ş mazl ı k ç ı kmış . Köylülerden bir k ı smı ise, okulun kapat ı lması için bir emir gelecekse, buna engel olman ı n yolları n ı aramay ı öneriyorlarmış . Konuyu bu yönde tutanlar a ğı r basmış lar ise de, a ğa tarafı kapatı lması n ı gerçekle ş tirmek ve pay kapmak planlar ı pe- ş inde imi ş ler. • Köylü dost, bu görünümden fazlas ı yla üzülmüş görünüyordu. A ğlamakl ı bir sesle: • '- Müdür Bey, gözümüzün önünde bu yuvam ı z elden gidecek - mi? Siz buna katlanabilecek misiniz`?' diyordu. İ smail Safa Güner Yeni Toplum (Köy Enstitüleri (fzel Say ı sı ), Nisan 1976, sayfa 141 SINIF ÖĞRETMENİYLE ANLA ŞMAZLIK 3. smı ftan beri 4 derslikli tek kat yap ıda ders yap ı yoruz. Son sı n ı flarm A, B, C ve D'si bu yap ı da. 5-D sı nı fı nı n sı nı f öğretmeni Zehra Koçak (Eren), bir serbest okuma saatinde s ı nı fı azarl ı yor. "Sizler ne biçim öğ- retmen aday ı smı z? Yüzünüze tükürülse ya ğmur yağıyor sanacaksmı z!" falan diyor. Öğretmen gittikten sonra, bir de ğerlendirme yap ı yor sı - nı f. Öğretmeni çağı rı p konu şma karar ı alı nı yor. Karar ı kendisine duyuran öğrencilere "i şini var, gelemem" diyor ö ğretmen. Ama s ı nı f ba şkanı gidince geliyor. Sı nı fı n çoğunluğ u ayağa kalkarak kar şı lı yor öğretmeni. Öğrenciler söz alarak, öğretmen adaylar ı na söylediği suçlama dolu sözleri kendisine yak ış tı ramad ı kları nı söylü- yorlar. Bunalmıda olduğu anla şı lan öğretmen 'a ğlayarak ç ı - kı yor ve yönetim yap ısı na giriyor. Ardı ndan Müdür Mustafa Yald ı r, sı n ı f ba şkan ım ça ğırı p, "sı nı fı nı za geleceğim, dağı lmayı n!" diyor. Mustafa Yald ı r, ş unları söylüyor s ı nı fa gelince: 84 SON KÖY ENST İ •CLO "- 5-D sı nı fı benim çok sevdi ğirn ve her konuda güvendi- ğim öğre ıı cilerinı in topland ığı sı n ı ft ı r. Siz, y ı lba şma kadar 'o'nu idare edin. Söz veriyorum, y ı lba şı ndan sonra onu alaca- ğı nı ya da tayinini ç ı karttı raca ğım." Dediğini yapı yor Mustafa Yald ı r. O dönemin yazı n ve sanat dergilerini rahatl ı kla enstitüde izleyebiliyorduk. Kitaplı k aboneydi dergilere ve gazetelere. Kendimiz de kimi dergilere abone olurduk. Kitapl ı ktaki ak kapl ı klasikler elimizden dü şmezdi. " İ vriz" adlı bir dergi de ç ı karı yorduk. öteki köy enstitüleri ve halkevlerinde ç ı kan dergiler de geliyordu. İ lk yazı ve şiirlerim " İ vriz"de yay ı mlandı . Sivas'ta "Yayla", Eski ş ehir'de "Türk'e Do ğru", Edirne'de "Köy Postas ı ", Ankara'da "ülkü" ş iirlerimin sürekli yay ı mlandığı dergilerdi. Sonra "Köy Enstitüleri Dergisi"nde yay ı mlandı . Hüseyin Cahit Yalç ı n'ı n "Tanin" gazetesine de ş iirler yollard ı rn, ''Genç Kalemler" köş esinde çı kardı ... Mahmut Makal Görkem Yayı nları , 1990, sayfa 20-21
*
YAZINLA İ LİŞ KİM
Enstitüde doğru dürüst bir yaz ı n öğretmenimiz olmad ı . Sanı rı m bu yüzden, bizim enstitüden yazar ç ı kmad ı . Gölköy Enstitüsü üzerine yapı t verilmediğinden, 1940-46 y ı lları çalışmaları nı bu kitab ı mı zda i şleyemedik. Ben sı k sı k kitaplığa gider, özellikle süreli yay ı nları izlerdi ııı . Büyük gazetelerden bir ikisi; Kastamonu gazetelerinin tümü ve kimi dergiler okul kitaplığı na gelirdi. Okumak üzere kitaplı ktan dışarı kitap çı karabilmemiz için "fi şlerimiz vard ı . San ı rı m 3. sı nıftan ba ş layarak, sı n ı fı nıı zda da günlük gazete izlemeye ba şladı k. Gazete ak şamlar ı gelirdi ve her gün ayrı sı radan okunmaya ba şlanı rd ı . Mehmet Arı ca ile ben bulmacasmı çözerdik. Ben şiir yazı yordum. Bu şiirlerimden kimileri çevresel gazetelerde yay ımlanı yordu. Kimi sanat dergilerinin sürdü- rümcüsüydüm. Oğretmenlerimden bir destek görseydim, kimbilir bir ozan, bir yazar olabilirdi ııı . Destek yerine köstek gördüm: SON KOY ENSTİ TÜLÜ 85 Bir gün beni yönetimden (idare) ça ğırd ı lar. Müdür yardı mcı ları nı n önünde bir Kastan ı onu gazetesi vard ı . Bu gazetede yay ı mlanan "Kore'de Türk Erleri" adl ı şiirimi gösterdiler. Şöyle ba şl ı yordu şiir: "Kore'de Türk erleri a şnıı yordu be ş bini, Kahramanca çarp ış tı , ürküttü Kı zı l "- Bunu sen ııı i yazd ı n?" dediler. Altı nda ad ım yazı lı ydı , yayı mlandığı n ı da orada görü- yordum. Beni kutlayacaklar ı n ı sand ı m. Ama tersi oldu: "- Bir daha bizden izin almadan hiçbir yay ı n organ ı na şiir yollamayacaks ı n!" Toprak reformu gibi, köy enstitüleri de, a ş a ğı dan henüz hissedilir bir tepki gelmeden, Kurtulu ş Sava şı nı n milliyetçidevrimci kadrosunun bir tepki gelmeden, Kurtulu ş Savaşı nı n milliyetçi-devrimci kadrosunun, güçlü hâkim s ı nı flar aleyhine giri ş tikleri ş erefli bir devrim hareketidir. Inönü ve etraf ı ndaki milliyetçi devrimci kadro, Milli Ş efin "Türk milletine b ı rakaca ğı m iki eserden biri" demesine ra ğmen, bu konuda da yenik düş müş tür. Doğan Avc ı oğlu Türkiye'nin Düzeni, Tekin Yay ı nevi, 10. bask ı , 1976, I. kitap, sayfa 500
*
KASTAMONU'DA KONSER
60-70 mandolin 20-25 keman bulunurdu okulumuzda. Saz, akordeon ve piyano da vard ı . Müzik derslerine ayr ı lan barakan ı n bir bölümü, ayrı ayrı çalışmalar yap ı labilmesi amacı yla odacı klara bölünmü ş tü. Dileyen herkes, dilediği sazı bo ş zamanlar ı nda (ya da kursuna katı larak) öğrenebilirdi. Hemen herkes bir saz çalard ı . Ben mandolin çalard ı m. Müzik dersinde öğ retmen Şeref Çayı roğlu coşar, saçları diken diken olurdu. Veysel Arseven'i ıı 86 SON KOY ENSTITOLO değerli çalışmalar ı yla Kastamonueda verilen konserler çok ilgi toplard ı (*). Ankara Radyosunda A şık Benli ad ı yla çal ı p söyleyen Avni Özbenli, oku(umuza meslek dersleri ö ğretmeni olarak atan ı nca, öğrencileri "saza" ve "söze" çal ış t ı rmaya ba şladı . Sonra da Kastamont ı 'da bir konser verildi. Son s ıııı ftayd ı k. Konsere 40 çalan, 40 da söyleyen kat ı ld ı . Çalanlar ve söyleyenler dereceli olarak s ıralanmış lard ı . Avni Özbenli yö- netiyordu. Konserin ortalar ı nda bir türkü geçilirken düzen bozulmu ştu. Yönetmen ka şları nı çattı , izleyicilerin anlayamayaca- ğı düzeyde ba ğırd ı çağı rd ı , düzelme yök! Perdeyi kapatt ı rd ı . Türkü daha bith ı emi şti: *)1977'de kaybetti ğ imiz Veysel Arseven için Ana Britannica (1986- 87, Cilt 2, sayfa 345) şunlar ı yaz ı yor: "... Anadolu'daki ö ğretmenlik y ı llar ı nda halk müzi ğ ine ilgi duyarak bu alana yöneldi. Müzik eğ itimi konusundaki ders kitaplar ı ndan ba ş ka, halk müzi ğ i derlemeleri, incelemeleri, çe ş itli orkestra yap ı tlar ı ve bir sinfonietta's ı bulunan Arseven' in baş l ı ca yay ı nlar ı Karadeniz Bölgesi Halk Türküleri (1948), Çok Sesli Halk Türküleri (1957) ve Aç ı klamal ı Türk Halk Müzi ği Kitap ve Makaleler Bibliyoğrafyas ı 'd ı r (1969). Veysel Arseven'in ba şı na gelenleri de Mahmut Makal' ı n "Zülum Makinesi" kitab ı ndaki "Eğitim Çölünde Veysel Karani" adl ı yaz ı s ı ndan özetleyelim (sayfa 63, 64, 65): Gölköy'den Pazarören köy enstitüsüne atanan Veysel Arseven'in okul müdürüyle aralar ı nda bir ev sorunu ç ı kar. Müdür, bir öğrenciyi kand ı rarak, tuvalet duvar ı na "günün modas ı " olan "ya şasin komünistlik, kahrolsun cumhuriyet" yazd ı r ı r. Yakalanan öğrenci bu yaz ı y ı Veysel Arseven'in yazd ı rd ığı n ı söyler. Veysel Arseven 7 ay, 20 gün tutuklu kal ı r. Ağı r cezada yarg ı lan ı r. Sonunda, yaz ı y ı yazan öğrenci, yaz ı y ı yazd ı ran ı n okul müdürü olduğunu söyler. Veysel Arseven akla« ama okul müdürüne hiçbir yapt ı r ı m uygulanmaz. Tersine, Malatya Milli E ğitim Müdürü yap ı larak ödüllendirilir! Veysel Arseven'in atanmas ı yap ı laca ğı yerde bakanl ı k emrine al ı n ı r. Bir y ı l sonra uzak bir yere atan ı nca, öğretmenlikten ayr ı l ı r. 27 May ı s Devrimiyle yeniden öğretmenli ğe dönmek ister. "sen bol ş evik zanl ı s ı s ı n" diye görev vermezler. O da ş öyle der: "E ğer benim çal ış tığı m gibi çal ış mak, millete faydal ı olmaya gayret etmek komünistlik demekse, ben fark ı na varmadan komünistmi ş im. Ve eğer bu şekilde fedakârca çal ış mak, milletinin ac ı lar ı kar şı s ı nda duygulanmak, bu ac ı - lara elimden geldi ğ ince dermen olmak komünistlikse, o zaman ben komünist olmay ı büyük bir şeref addederim!" SON KÖY ENSTİ TÜLÜ 87 "- Arkada şlar, siz hiç kanc ı k görmediniz mi?!" diyerek payladı kar şıs ı ndakileri. Sonra da perdeyi yava ş yava ş açt ı rd ı . Izleyiciler, perdenin kapan ı p aç ı lması n ı izlence gere ği sand ı - lar. Bu, alkış ları ndan anla şı l ı yordu. Düzenin bozulmas ı n ı ') nedeni, sahnenin tam kar şı sı ndaki yüksek yerde izleyici olarak K ı z Sanat Okulu öğrencilerinin bulunması ydı . Yönetmenin uyarı sı ndan sonra uyum sa ğland ı . Bu konserin izlencesinde ş u parçalar da vard ı : Bahçeden Bar ı n Ald ı m., Kaleden İ niyorum ve Penı beli.
*
TRAKTÖR DEVRILIYOR
Son sı nı ftayken Mehmet Ar ı ca traktör sürmeyi iyice öğ - renmiş ti. Kimi arkada şları mı z da sürerdi arada. Bir gün Osman Argutçu oturuyor direksiyona. Nas ı l yaptı ysa kald ırı yor traktörü. Ama durduram ı yor! Yamaca do ğru tı rmanı yor traktör. Pe şinden, çiftçi Ahmet A ğa bağırı yor: "- Lan o ğlum, dur, dur!" Traktör devriliyor. Osman'a da, traktöre de bir şey olmuyor. Ama Akif Onan ikide bir karatahtaya devrilen bir traktör resmi çizip, direksiyona Osman Argutçu'yu oturtunca başlıyorlard ı dövüşmeye! ... Köy enstitüleri, cumhuriyet yönetiminin en çok övgüye ve saldı rı ya hedef olan bir kurumudur. övgüler, genellikle enstitüleri ziyarete gelen yabanc ı gözlemciler tarafı ndan yap ı lmış ve sistem Tayland, İ srail, Tunus gibi çeş itli ülkeler tarafı ndan benimsenmiş tir. Ünlü Amerikal ı e ğ itimci John Dewey, ünlü İ ngiliz tarihçisi Arnold Toynbee ve ünlü Frans ı z gazetesi Le Monde köy enstitülerine hayranl ı kları n ı belirtenler aras ı ndadı r. Yahya Kemal Kaya, İ nsan Yeti ş tirme Düzenimiz, Kendi Yay ı nı , 2. baskı , 1977, sayfa 194
*
MUSTAFA YALDIR
Ismail Safa Güner'den sonraki müdür Mustafa Yald ı r, sosyoloji (toplunıbilim) derslerine girerdi. Bir gün derste, Kastamonu Merkez Kahvesinde (havuzlu olan kahve bugün de durur) ba şından geçen bir olay ı anlatt ı : 88 SON KÖY ENST İ TOLO Kahvede oturan iki ensesi kal ı n, köy enstitülerinin komü- nist yuvas ı olduğu, kı zlara şöyle böyle yapı ldığı gibi karşı - l ı klı çamur atma yar ışı yapı yorlarmış . Yan masada oturan Yaldı r dayana ma mış : "- Beyler, deminden beri hep sizleri dinliyorum. Hep 'miş 'li konu şuyorsunuz. Şöyleymi ş, böyleynı i ş . San ı yorum sizler hiç köy enstitüsü görmediniz. Ben Gölköy Enstitüsü müdürüyüm. Sizi okulurna davet ediyorum. Gelin, istedi ğiniz kadar kalı n, yiyin için. Bakalım, anlattığını z durumları okulumuzda bulabilecek misiniz?" Adamlar donakalmış , özür dileyip gitmi şler. Sanı yorum köy enstitüleri üzerine bizlere uyar ı cı bir ipicu, yaln ı zca Mustafa Yald ı r'ı n sı nıfta anlattığı bu olayla verildi. Kuru say ı labilecek 17 Nisan törenlerinden ba şka enstitüler üzerine hiç bilgilendirilmedik. Mustafa Yald ı r'ı n bir derste söylediği şu sözlerin de altı nı çizelim: "- Köylere gideceksiniz. Okula gelen çocuklar ı n burnundan sümüğü akar. Mendilinizi ç ıkarı p onun burnunu silemezseniz, öğretmenlik yapamazsı nı z. Donunun uçkuru çözülmüşse bağlayacaksı n ı z: Köylü, erkan ı harp'tir. inançlar ı na doğrudan kar şı ç ı kmay ı n. Onları kar şı nı za almay ı n. Kar şı nı - za al ı rsan ı z, öğretmenlik yapamazs ı nı z!" Sonra bir gün yolum, bir temel okulun marangoz atelyesine düşünce, acı bir burukluk girdi içime. Tam 16 marangoz tez0h ı ve a ğaç iş çiliği için çe ş itli makine ve gereçler. Ö ğrenciler, ço- ğunlu ğu bir önceki dersten kalan ellerindeki i ş leri i ş lerken, köy enstitüsü y ı llarımı ansı ttı lar bana, uzun uzun. Hayati Tahsin Y ı lmaz, Bolluk Clkesi Isveç, Görkem Yaymlan, 1976, sayfa 65
*
AZMİ DEVRIM
Son sı nı fta uygulamalara ba şlamıştı k. Enstitünün uygulama okulunda, köylerde ve Kastamonu Merkez okullar ı nda ders dinliyor ve ders veriyorduk. SON KÖY ENST İ TOLO 89 B:r gün Suba şı Köyüne gittik. Kı z öğrenciler arkada; e•- kekler ii ı ..de oturuyorlard ı . Biribirle•inden ayrı ydı lar. Azmi Devrim, her zamanki gibi parma ğı n ı ileri uzatarak ş öyle dedi: "- Bak ı n evlâtlar, bunlar ı biz buraya kadar getirdik, böyle yerle ş tirebildik. Gittiğiniz yerlerde bu k ı zlar ı sı n ı fı n içine dağı tmak sizin göreviniz olacakt ı r!" FATMA KARATA Ş Bir Fatma Karata ş(h) öğ •etmenimiz vard ı , her şeyi anlat ı rdı . Gençlik serüvenlerini anlat ı rd ı . Kapal ı toplum ya şamı ndan gelen bizleri açmaya çal ışı rd ı . Dersin konusu önemli değildi onun için. Çok şey öğrendik Fatma Karata ş ögretmenden.
*
GOLKOY MEZUNLAR' HER AY TOPLANIYOR
Kastamonu Gölköy Enstitüsü ve İ lköğretmen Okulundan mezun olanlar 4 Kas ım 1990 günü (Istanbul'da) hem ş ehrimiz Hamdi Akçao ğlu'nun organize etti ğ i toplant ı da özlem giderip okul an ı ları yaşadı lar. Bundan böyle, her ay ı n ilk pazarı toplanmaya karar verildi. Toplantı tarihi ve yeri, Bizim Araç Gazetesinde ayr ı ca duyurulacakt ı r. Bizim Araç Gazetesi, 8 Kas ım 1990
*
AYRILIK
Son sı nı fta ayakkab ı ları mı z "iskarpin"di. Lacivert kuma ş- tan givsilerimiz, ölçülerimiz al ı narak diktirilmi şti. Saçlar serbestti. Bizim 48 ki ş ilik 5-B sı nı fı ndan 36' ı n ı z doğ rudan geçtik. 1-C sı nı fı ndan 5-B'ye 19 ki şi gelmi şiz. Belgelerimizi (diploma) al ı rken topluca andiçtik (20 Haziran 1952). 1 Temmuzda göreve ba şlayacaktı k. Milli Eğitim Bakan ı ndan hepimize "özel"(!) birer mektup vard ı . 90 SON KÖY ENST İ TÜLÜ O zamana dek herkes kendi bölgesine (ya da istedi ği yere) atan ı rd ı . Bizim atarnalar Ankara'dan yap ı ldı ve yurdun her yanı na dağı ldık. Yaln ı zca Çank ı nlı lar bölgelerine gitti. San ı rı m bunda depremin etkisi oldu. Okuldan ayrılmamızdan yirmi y ı l sonra bir Kastamonu an ı sı. Soldan sağa: Murat Yüce, Hakk ı Oökçen, Hayati Tahsin Y ılmaz, 38 YIL SONRA Okuldan ayrı lışı mı zdan 38 y ı l sonra, köy enstitülerinin kurulu şları nı n 50. y ı lı nda (1990) bir arkada şımla Gölköy'e gittim. Bir yetkili bizi gezdirdi. Okulda dört saat kadar kalarak, öğrencilik günlerimden izler arad ı m. SON KÖY ENSTİ TÜLÜ 91 Binbir emek verdiğimiz güzel park ımı zı n alt kı yı sı na (yola koşut olarak) yeni yönetim yap ı sı yap ı lmış . Park ı n geri kalan bölümü de, akasyalar kesilip havuz doldurularak betonlanm ış . Arabamı z' bu betona parkedip, şöyle bir çevreyi süzdük. Büyük havuzun yerine, hiç de ba şarılı olmayan bir Atatürk an ı tı oturtulmu ş (*). Park ı n yukarı smdaki 6 No'lu yap ı n ı n kimi camlar ı kı rı k. Bu yapı y ı ktı rılmay ı bekliyormu ş . Nedeni; 5 ve 6 No'hı yapı ları n üst yan ı na yenilerinin yapı lmış olması ymış . Yönetim yap ı sı na giriyoruz. Üst kata ç ıkarken kurt resimleri görüyoruz duvarlarda. Çı kı nca kar şıma salon; kar şı solda müdür odası . Salonda "hiç, okuyanla okumaya)] bir olur mu?" ba ş ta olinak üzere, "Kuran' Kerim" ve Hz Muhammet'ten al ı ntı lar as ı l ı . Yönetimden gerekli bilgileri al ı p, sunulan çaylar ı mı z ı da içince, giri ş duvarları kurt resinı leriyle süslenmi ş sinema yapı sı na varı yoruz. Buras ı , Hamdi Akçaoğlu'nun çabas ı yla arkalara toprak dökülerek basamak basan ıak yükseltilmi ş . İ ç duvarlarda kimi sözcükleri kaz ı nmış "büyük" sözler var. .. Ama ikinci bir emir daha geldi Bakanl ı ktan. Köy enstitü- sü ç ı k ış l ı tiğretmenlerle enstitülerin tüm ili ş kileri kesiliyordu. Onlar da milli e ğ itim müdürlüklerine ba ğlanı yordu. Bir köy enstitüsü ç ı k ış l ı ö ğ retmeni köyünde gidip göremez, denetleyemez., ona okulca yard ı m yapamaz, onu okula kursa alamaz hale gelmi ş tik. Köyündeki vksikliklerini gidermek için` ona okuldan bir ekip gönderemezdik art ı k. Osman Yalç ı n, Bir Eği ı imeMin AnOsman Yalç ı n, Bir Eği ı imeMin An ı ları , YA/BA Yay ı nları , 1983, sayfa 99 Yukarı ya. atelyelere do ğru yürüyoruz. O da ne? Güzel kitaplığı mı zı n köşesinden bir minare yükselmi ş ! Yan ına varı yoruz, "Gölköy Öğretmen Lisesi Camii. Yap ılış tarihi *) Buraya daha önce dikilen alç ı dan yap ı lma Atatürk an ı t ı , doğan ı n etkisiyle ac ı l ı bir görünüm almış . Sonra üzerini çar şafla kapatm ış lar. 1969'da bu kula ğı , burnu kopuk an ı t kald ı r ı l ı p, yerine yemekhanedeki büst konulmu ş . Sonra da, Hasano ğ lan'da bir öğretmenin beyaz çimentodan yapt ığı bu heykel. 92 SON KÖY ENSTİ TÜLÜ 1976" yazı yor. Oysa bu güzel yap ı bizim zaman ı mı zda tamamlanmıştı . Olsa olsa minaresi eklenmi ştir 1976'da. Marangoz atelyesinde bir dülger, kimbilir hangi "ensesi kal ı n"a bir "vitrin" yap ı yor. Revirin üst yan ı ndaki tepeye bir su deposu daha yap ı lmış . Ama bizim getirdiğimiz su yetmiyormu ş ! Eski kuyudan da motorla su bası lı yormuş . Ba şladığı mı z Yurt Park ı n yerini ar ı yorum dönü şte. Aşağıya, 1 No'lu yap ı ya dek iniyoruz. 1 No y ı kı lmarmş , direniyor. Ama 2 No'dan a şa ğıda pek ya şam izi yok. Eski yemekhane y ıkı lmış . Orta yol kald ı rı lmış . Kı yı daki öğretmen evleri duruyor. Üzüntüyle ayrı llyorum enstitüden.
*
KARNIMIZ DOYMUYOR Ilk y ı llar kanunu/ doymazd ı . Kimi arkada şlar ı mı z, masada yemek da ğı tma sı ras ı kendilerine gelince, tabaklar ı n ı aç ı ktan kollarlard ı . örneğin Akif Onan (emekliyken öldü), pilavı kepçeyle karavan:n ı n] k ı y ı sı nda s ı kış t ı rı r: Hayri Güzelaydin etlerin iyisini seçerdi. Bu yüzden kavga ç ı kt ığı olurdu. Kimi arkada şlar yemek deği ş tirirdik: Ben, Lütfi Sa ğlar'a çorbanu verirdim, (ı da bana fasulyesini. Liitfi'nirı ad ı bir ara "Çorbac ı "ya da ç ı kmış t ı (sonradan Okl ıı Kirpi). Çama şı rcı kad ı nlardan 5 kuru şa çeyrek ekmek ald ığı mı z olurdu. San ı - rı m bu kad ı nlar artan ekmekleri topluyordu. İ smail Safa Güner zaman ı nda masalara çok ekmek konuldu. istenilen çoklukta yenildi. S ı nı f Öğretmenleri sm ı tlanyla yerdi. Bizim öğ,retmenimi'z Melâhat Şeny ı ld ı z çatalnun ucuyla al ı rd ı yemeği, çok az yerdi.- 38 SON KOY ENST İ TÜLÜ Bilmek gerekir ki, kapatt ı rma, 'köy enstititlerini yok etme' olay ı , öyle üstünkörü bir 'mektep kapatma' olay ı değ ildi. Bir devrim hareketinin önünü kesme olay ı d ı r. Hayret ti U ş sal Kurulu ş unun 50. Y ı l ı nda Köy Enstitüleri,
*
SON KOY ENSTiTOLO SOYLENTİ Sinoplu güzel bir k ı z vard ı . Kı zı n, köyüne hava deği şimine gittiğini doyduk. Okulda bir söylenti ç ı kt ı : Falan öğretmen bu k ı za sata ş nu ş da, k ı z bu yüzden yollan ini ş ! Bu söylenti tüm okula . yay ı ld ı . 2 ya da 3. s ı n ı ftay ı z. Son s ı n ı flar durumu müdüre açnu şlar. İ Safa Güller ertesi günü yan ı na Sinoplu olan Hafı za Atabek'i de alarak, do ğruca Sinop'a gider, k ı zı n köyünti bulur. Bekta ş Ağa Köyü mü ne? Ya da oralara yak ııı . Kı zı Sinop'ta hekime gösterip rapor al ı rlar. Kı z "sağlam"- d ı r. Bir sonraki gün mü ne, kampana çald ı ve tüm öğrencilerin yemekhanede toplanmas ı istendi. Topland ı k. İ Safa Güner sahneye ç ı ktı , bir konu şma yaparak durumu aç ı klad ı . Sonra bir ö ğrenci çağırarak, kapal ı olan zarfı açtı rd ı ve raporu okudu. Ama biz, o günden sonra k ı za sata ştığı söylenen öğretmeni okulda görmedik. Eve Müdür Bey, Siz buradan gittiniz, bizleri unutmad ı n ı z. Gazetelerde yazd ı nı z, bizlere mektuplar gönderdiniz. Bak, bu yanlara gelir gelmez de bizleri arad ı n ı z. O enstitiinün duvar ı ndaki ta ş larda benim ellerimin derilerinden parçalar var. Oralar bizimdi. Bizler öyle bilirdik, öyleydi de. Hamicliy , e . nin yoluna, camisine, kahvesine elektrik vermi ş tiniz; onları kaldı rd ı lar. Oralar bizden koptu, ayr ı ldı . Bizi kendilerinden sayrnaz oldular. Köye de, aramı za da bir duvar çekildi.... M. Rauf İ nan, Köy Enstitüleri ve Sonras ı , Öğ retmen Yay ı nları , 1988, sayfa 191
*
ALTINA KAÇIRAN KIZ
Zil çalı nca, ba ğı ra çağı ra girerdik sı nı flara. Dersimiz co ğrafya. 3. sı nı ftayı z. Aliye Acarsan önceden girmi ş sı n ı fa. Öğretmeni s ı n ı fta, sıra aralar ı nda görünce, geri dönüp avucuma kum aldım kapı dışı ndan. İ brahim Bozk ı r'a bağı rd ı m: "Ko ş , öğretmen geliyor!" Tam kapı ya gelince, İbrahim Bozk ı r ı n ensesine kumu doldurup içeri salı verdim! Ben kap ı dan gözetliyorum. O, beni SON KÖY ENSTİ TOLO 79 kaçtı san ı yor. Do ğald ı ki, o kı zgııı l ı kla s ı n ı fı n sessizli ğ inin ayrııııııı a varamad ı (ben de öğ retmenin geride oldu ğunu söylemi ş tim). İ brahim Bozk ı r sı n ı fa girince. ba ğı ra ça ğı ra küfürleri savurmaya ba şl ı yor ve de öğ retmeni kar şı sinda görünce birden .ay ı l ı yor! S ı n ı f çathyor 2iilmekten. O s ı rada Hafize Altm'm yan ı nda oturan Hacer Özen'in yere (beton) oturdu ğ unu gördük. Biz anlayamad ı k arkada şm neden yere oturdu ğ unu. Ama öğretmen anlamış . Altı na kaç ı rmış gülmekten Hacer! K ı zları n kur- ş uni renkte ö ıı lükleri vard ı . Öğretmen ç ı kard ı kı zı n önlüğ ü- nü, oraya serdi... 'Mustafa, anla şı l ı yor ki sen çok uykusuzsun, müsaade et de bu nöbeti ben tutay ı m!' demi ş . Hizarci, uyku sersemli ğ iyle. 'tut!' demi ş . Aradan y ı llar geçmi ş ; Mustafa Hizarci, Gazi E ğ itim Enstitüsünti bitirip müfetti ş olmuş . Ankara'da otobüste Hamit bzmenek'e rastlam ış ; ko ş mu ş , elini öpmüş ... '- Ece Mustafa, ş imdi sen o gece nöbetini bu enayi ögretmene tutturdun] demi şsindir. Ulan, o nöbettc ben bir kitap devirdim. Ş imdi söyle bakal ı m, hangimiz kazançbylz?' Ayd ı n Ar ı keı k Kurulu ı,:unun 50. Y ı l ı nda Köy Enstitüleri, Eğ it-Der Yay ı nlar ı , 1990, sayfa 16.6
AZDAVAY KÖMÜRLERİ
San ı yorum 3. sı n ı ftaydı k, Azdavay kömürlerini yakmaya ba şlad ığı mı zda. Odunu yakmas ı kolaydı . Kömür hem kirletiyordu. hem de ta şı ması , yakması zordu. Aç ı kta duruyordu. Sert bir k ış ta Müdür İ smail Safa Güner'in, çöp arabas ı yla ve de çöpçüyle beraber dersanelere kömür da ğı ttığı nı an ı msı yorum. Kömürü tutu şturmak için yak ı n ormanlardan çam kozalağı toplard ı k. Sı nı f nöbetçisi yakard ı sobay ı . Haftalı ktı bu nöbet. Sı n ı fı temizlemek de bu nöbetçinin göreviydi. 80 SON KÖY ENSTİ TGLO
*
İ SMAIL SAFA GÜNER AYRILIYOR
1950'de DP'nin ba şa geçmesiyle köy enstitülerinin defteri dürülüyordu. Kollar ı 1946'da budanmış olan köy enstitü- gövdesine gelmi ş ti sıra. 1940-46 Gölköy'ünü bilemiyoruz. Ali Do ğan Toran' ı n müdür olarak büyük i şler ba şardığı kuşkusuz(*). Kimi öteki ... Müdür, "yan ı l ı yorsun dostum, hem de öyle bir yan ı lg ı içindesin ki!" dedi ve ekledi: "Siz enstitüntizde, K ı z ı lçullu'da dayak yediniz mi?" Öğ renci birden yan ı tlad ı : "Hay ı r!" dedi. "Kötü söz i ş ittiniz mi?" "Hay ı r." "Not yüzünden haks ı tl ığa u ğ racl ı n ı z mı ?" "Hay ı r, çünkü ben derslerime çok çal ışı yordum. 8, 9, 10' dan a şağı notum yoktu." "Peki, kötü söz i ş itmediniz, dayak yemediniz, hep güleryüzle kar şı la ş t ı n ı z. Siz şı marchn ı z m ı ?" Öğ renci susmu ş , ba şı n ı önüne eğmi şti. Müdür konu ş mas ı n ı sürdürdü: "Ben, sizlercle böyle belirtiler göremiyorum. Tümünüz ciddi, a ğı rba ş l ı , olgun ki ş ilersiniz. Çal ış kans ı n ı z da. 8'den a şağı notunuz yokmu ş . Demek ki bir öğ renci dayak yemeden, kötü söz i ş itmeden de çok iyi çal ış abiliyor; kendini yeti ş tirebiliyor. Bakmay ı n siz 'dayak cennetten ç ı kmad ı r' sözüne. Bizim er ı stitü- lerde uygulanan demokratik e ğ itimde daya ğı n, korkunun, bask ı n ı n kesinlikle yeri yoktur..." Abdullah Lbtkucur.1- lasanoğ lan Yüksek KÖN Enstitüsü, Srl•i Yay ı nları , 1.990, sayfa 28 *) İ lköğretim müfetti ş liğ inden emekli, Dadayl ı Mustafa Özkan (1989' da öldü) anlatm ış t ı : "Öğrenci ba ş kan ı yd ı m. Erken kalkm ış t ı m. Tek ba şı na gezen ya ş l ı bir adam gördüm. Yan ı na gittim, 'evlad ı m, kimseyi bulamadı m, beni gezdirir misin?' dedi. Kim oldu ğ unu sormad ı m. i ş im olduğundan, biraz gezdirince ba şı mdan saymak'istedim. İ dareyi gösterdim, girmedi. Çok duyguluydu. Gözya ş larlyla ağ l ı yordu... Sonradan öğrendik ki, bu ya ş l ı adam, enstitümüzün ilk müdürü Ali Doğan Toranm ış ." SON KÖY ENSTİ TÜLÜ 81 enstitülülerin 194046 dönemi üzerine yazd ı kları na bakınca, bizim zamanımı zdaki öğrenci dövülmesi d ışındaki çoğu durumun, bu yazarları n yazd ıkları yla çeli şmediğini görüyoruz(*). *) Gölköy'de bir "köy enstitüsü ruhu" da 1960'l ı ve 1970'll y ı llarda yaşand ı . 1952 Gölköy ç ı k ış l ı arkada ş lar ı mı z aras ı nda Kastamonu dü- zeyinde kendisinden en çok söz ettiren, Kastamonu E ğitim Enstitüsü müdürüyken ülkücülerce kur ş unlanan; Gölköy Öğretmen Lisesi müdür yard ı mc ı l ığı da yaparak "enstitü ruhu" çal ış malar ı na büyük katk ı sı bulunan Mehmet Sazak' ı dinleyelim: "Bu dönemde köy enstitülerindeki 'imece ruhu'nun yeniden canland ı - ğı n ı gördük. Yaz çal ış malar ı nda, tar ı m-i ş derslerinde, zaman zaman hafta tatillerinde ö ğretmen ve öğrencilerin gönüllü çal ış malar ı yla okulun tüm yollar ı , alanlar ı betonland ı . Çiçek bahçeleri ve parklar geli ştirildi. Çamaşı rl ı k ile atelyeler aras ı ndaki bo ş alanlar, Ball ı dağ 'dan öğrencilerce toprakl ı olarak sökülüp getirilerek dikilen binlerce çam fidan ı ile yeş illendirildi (kom şu Göl Köyü içindeki okulun bat ı s ı ndaki bir tepe de çam dikilerek yeş illendirildi). Döner sermaye etkin duruma getirildi, ödenekler daha verimli de ğerlendirildi. Alt ı daireli 3 lojman; 2 beton köprü; tüm yap ı lar ı n bak ı m ve onar ı mı döner sermaye arac ı l ığı yla yap ı ld ı . Diki ş atelyesi kuruldu. Hem öğrencilerin giysileri dikildi, hem de ba ş ka kurumlara i ş yap ı larak gelirler art ı r ı ld ı . Marangoz ve demirci atelyeleri çal ışı r duruma getirildi. Okulun sı ra, masa vb gereksinmeleri giderildi, ba ş ka yat ı l ı okullar ı n i ş leri yap ı ld ı . Sebze ve yemi ş bahçeleri bilinçli olarak i ş lendi. Bol sebze ve yemi ş sağland ı . Bunlar, yaz ı n taze olarak tüketildi ğ i gibi, turş u ve marmelat olarak da değerlendirildi. Gereksinim fazlas ı d ış ar ı ya da sat ı ld ı . Tavukçuluk geli ştirildi. Okulun 2.500 kadar tavu ğ u oldu. Yaz ı n biriken yumurtalar Kastamonu So ğ uk Hava Deposunda saklan ı r, kışı n öğrencilere yedirilirdi. Iki ya şı na giren tavuklar et olarak yedirilirdi. inek say ı s ı ve süt verimi art ı r ı ld ı . Öğrenim devresinde tüketilen süt, yaz ı n peynir yap ı larak değerlendirildi. Tar ı m teknolojisi labaratuvar ı kuruldu. Okul, et yönünden kasaplara ba ğı ml ı kalmaktan kurtar ı ld ı . Besi ah ı r ı kuruldu. Kastamonu, Daday ve Devrekâni pazarlanndan, bu i şlerde uzman tar ı m öğretmeni Şaban Y ı ld ı r ı m ve sağ l ı k memuru Ali Ünald ı , besiye uygun s ığı rlar seçerlerdi. Beslenen s ığı rlar veteriner gözetiminde kesilerek et gereksinimi kar şı lan ı rd ı . Ot ve saman yeterli olmamaya ba ş lay ı nca,1975'te Göl Köyünden tarlalar kiralanarak yulaf ekildi. O denli çok ürün al ı nd ı ki, okulun samanl ı klar ı doldu, bizim zaman ı m ı zda demircilik atelyesi olan yap ı doldu ve sinema yap ı s ı doldu ve de yap ı lan bir ah şap samanl ı k doldu. Tüm bu etkinlikler içinde öğrencilerin i ş levi ş öyle aç ı klanabilir: Besi, inek ah ı r ı , kümes ve diki ş atelyesine katk ı lar ı çok s ı n ı rl ı d ı r. Bunlar ı n dışı ndaki çal ışmalara 'ders içi uygulamalar ı ' ve zaman zaman da gönüllü çal ışmalar olarak bütünüyle kat ı lm ış lard ı r. Ancak öğrenciler, sistemin temeli olan planlama ve karar a şamalar ı n ı n d ışı nda tutulmu ş lardir. 1960'11 y ı llar ı n sonlar ı ndan 1970'li y ı llar ı n ortalar ı na dek (özellikle Pulur Köy Enstitüsü ç ı kış l ı Müdür Fikret Oztürk'ün döneminde), Gölköy'de bir 'köy enstitüsü ruhu' ya şand ı ." 82 SON KÖY ENSTİ TOLO 1950'ye girerken, s ı nı flarımı zda parti tartışmaları (yerine göre kavgalar) oluyordu. DP'yi savunan arkada şlarımı z vardı . "Sayı n Torbalı hemşehrilerim!" diyerek, Inönü'nün sesini olumsuz olarak yankı layan bir arkada şımız' anımsıyorum. Bu arkada şlarımı z, DP'nin o zaman köy enstitülerinin kar şı - sı nda olduğunu biliyorlardı sanıyorum. Bunlardan, okul sonrası görebildiklerimin hep "sa ğcı " olarak kalmaları bu durumu kanı tlı yor. Köy enstitüleri, insan ı kendine, çevresine yabancı laş tı rmayan, insanı n yaratı cı gücünü ulusal yaşama katan insanc ı -toplumcu bir e ğitimin ürünlerini vermiş tir. Server Tanilli Nasıl Bir Eğitim istiyoruz? Amaç Yayı nlan, 5. baskı 1989, sayfa 61 İ Safa Güner, 14 May ıs 1950 öncesinde DP'liler için, kendisinin an ı msamadığı "celâliler" deyimini kullanmış . Bu sözcük, değerli müdürümüzün "görülen lüzun ı üzerine" "bakanlık enı ri"ne alı nması na neden olacak ipe sapa gelmez bir dizi soruşturmanı n başlatılması na temel olu şturuyor. Özellikle bu nedene dayand ı rılarak müdürümüz Ekim 1950'de enstitümüzden alımr(*). *) Köy enstitüsü ya şam ı , Düziçi'ne e ğitimba şı olarak girmesiyle (1943) ba ş layan İ smail Safa Güner, İ vriz Köy Enstitüsü Müdürüyken (1946-48) enstitümüze atanm ıştı . Gölköy'den sonraki Arifiye'deki bir y ı ll ı k müdürlük ya şam ı hep soru ş - turmalarla geçer. 19 Ekim 1951'de bakanl ı k emrine al ı nd ığı nda borç- ludur. Öğretmenler aralar ı nda para toplayarak, yol gereksinimlerini kar şı larlar. Kendisine yap ı lan haks ı zl ığı n ayr ı m ı nda olan öğ rencilerinin ba ş kald ı rma giri ş imleri, kimi öğretmenlerinçabalar ı yla önlenebilir. Bir y ı l kald ığı Arifiye'de köylüler üzerinde de etkili olabilmi ş ki, kad ı n -erkek dolu ş up ağ layarak uğurlarlar. "Görülen lüzum"un nedenini öğrenebilmek için Ankara'ya giderek bakanl ı k kap ı s ı n ı aşı nd ı rmaya ba ş lar. Ama derdini kimseye anlatamaz. Halil Fikret Kanad, pastaneye götürür. Evine götüremedi ği için özür diler ve "kafay ı çekme"si için harçl ı k verir. Bakanl ı k emri 13 ay sürer. Akland ı ktan sonra bile 5 ay atanmas ı yap ı lmaz. Oğlu Seyhan' ı n, doğumla ç ı kan kalças ı n ı iyileştirmek için hekimlere ba şvurduğunda, "zaman ı geçmi ş " derler. Emekli olunca TÖS'te (Türkiye Öğretmenler Sendikas ı ) de görev alan değerli müdüı-ümüzü 1987'de yitirdik. SON KÖY ENSTİ TÜLÜ 83 O dönemde Kastamonu Gölkoy Enstitüsünde bulunmaktay-- dı m. 14 May ı s seçimleri bitmi ş , iktidarı n el de ği ş tirdi ğ i belli olmu ş tu. Ne var ki, henüz hükümet kurulmu ş de ğ ildi. Enstitü- ye yak ı n köylerin birinden bir köylü tan ı d ı k geceyarı sı ndan sonra evime geldi. Köyün kahvesinde enstitü binalar ı n ı n bölüşümü konusunda köylüler aras ı nda tart ışmalar yap ı lmış ve anla ş mazl ı k ç ı kmış . Köylülerden bir k ı smı ise, okulun kapat ı lması için bir emir gelecekse, buna engel olman ı n yolları n ı aramay ı öneriyorlarmış . Konuyu bu yönde tutanlar a ğı r basmış lar ise de, a ğa tarafı kapatı lması n ı gerçekle ş tirmek ve pay kapmak planlar ı pe- ş inde imi ş ler. • Köylü dost, bu görünümden fazlas ı yla üzülmüş görünüyordu. A ğlamakl ı bir sesle: • '- Müdür Bey, gözümüzün önünde bu yuvam ı z elden gidecek - mi? Siz buna katlanabilecek misiniz`?' diyordu. İ smail Safa Güner Yeni Toplum (Köy Enstitüleri (fzel Say ı sı ), Nisan 1976, sayfa 141 SINIF ÖĞRETMENİYLE ANLA ŞMAZLIK 3. smı ftan beri 4 derslikli tek kat yap ıda ders yap ı yoruz. Son sı n ı flarm A, B, C ve D'si bu yap ı da. 5-D sı nı fı nı n sı nı f öğretmeni Zehra Koçak (Eren), bir serbest okuma saatinde s ı nı fı azarl ı yor. "Sizler ne biçim öğ- retmen aday ı smı z? Yüzünüze tükürülse ya ğmur yağıyor sanacaksmı z!" falan diyor. Öğretmen gittikten sonra, bir de ğerlendirme yap ı yor sı - nı f. Öğretmeni çağı rı p konu şma karar ı alı nı yor. Karar ı kendisine duyuran öğrencilere "i şini var, gelemem" diyor ö ğretmen. Ama s ı nı f ba şkanı gidince geliyor. Sı nı fı n çoğunluğ u ayağa kalkarak kar şı lı yor öğretmeni. Öğrenciler söz alarak, öğretmen adaylar ı na söylediği suçlama dolu sözleri kendisine yak ış tı ramad ı kları nı söylü- yorlar. Bunalmıda olduğu anla şı lan öğretmen 'a ğlayarak ç ı - kı yor ve yönetim yap ısı na giriyor. Ardı ndan Müdür Mustafa Yald ı r, sı n ı f ba şkan ım ça ğırı p, "sı nı fı nı za geleceğim, dağı lmayı n!" diyor. Mustafa Yald ı r, ş unları söylüyor s ı nı fa gelince: 84 SON KÖY ENST İ •CLO "- 5-D sı nı fı benim çok sevdi ğirn ve her konuda güvendi- ğim öğre ıı cilerinı in topland ığı sı n ı ft ı r. Siz, y ı lba şma kadar 'o'nu idare edin. Söz veriyorum, y ı lba şı ndan sonra onu alaca- ğı nı ya da tayinini ç ı karttı raca ğım." Dediğini yapı yor Mustafa Yald ı r. O dönemin yazı n ve sanat dergilerini rahatl ı kla enstitüde izleyebiliyorduk. Kitaplı k aboneydi dergilere ve gazetelere. Kendimiz de kimi dergilere abone olurduk. Kitapl ı ktaki ak kapl ı klasikler elimizden dü şmezdi. " İ vriz" adlı bir dergi de ç ı karı yorduk. öteki köy enstitüleri ve halkevlerinde ç ı kan dergiler de geliyordu. İ lk yazı ve şiirlerim " İ vriz"de yay ı mlandı . Sivas'ta "Yayla", Eski ş ehir'de "Türk'e Do ğru", Edirne'de "Köy Postas ı ", Ankara'da "ülkü" ş iirlerimin sürekli yay ı mlandığı dergilerdi. Sonra "Köy Enstitüleri Dergisi"nde yay ı mlandı . Hüseyin Cahit Yalç ı n'ı n "Tanin" gazetesine de ş iirler yollard ı rn, ''Genç Kalemler" köş esinde çı kardı ... Mahmut Makal Görkem Yayı nları , 1990, sayfa 20-21
*
YAZINLA İ LİŞ KİM
Enstitüde doğru dürüst bir yaz ı n öğretmenimiz olmad ı . Sanı rı m bu yüzden, bizim enstitüden yazar ç ı kmad ı . Gölköy Enstitüsü üzerine yapı t verilmediğinden, 1940-46 y ı lları çalışmaları nı bu kitab ı mı zda i şleyemedik. Ben sı k sı k kitaplığa gider, özellikle süreli yay ı nları izlerdi ııı . Büyük gazetelerden bir ikisi; Kastamonu gazetelerinin tümü ve kimi dergiler okul kitaplığı na gelirdi. Okumak üzere kitaplı ktan dışarı kitap çı karabilmemiz için "fi şlerimiz vard ı . San ı rı m 3. sı nıftan ba ş layarak, sı n ı fı nıı zda da günlük gazete izlemeye ba şladı k. Gazete ak şamlar ı gelirdi ve her gün ayrı sı radan okunmaya ba şlanı rd ı . Mehmet Arı ca ile ben bulmacasmı çözerdik. Ben şiir yazı yordum. Bu şiirlerimden kimileri çevresel gazetelerde yay ımlanı yordu. Kimi sanat dergilerinin sürdü- rümcüsüydüm. Oğretmenlerimden bir destek görseydim, kimbilir bir ozan, bir yazar olabilirdi ııı . Destek yerine köstek gördüm: SON KOY ENSTİ TÜLÜ 85 Bir gün beni yönetimden (idare) ça ğırd ı lar. Müdür yardı mcı ları nı n önünde bir Kastan ı onu gazetesi vard ı . Bu gazetede yay ı mlanan "Kore'de Türk Erleri" adl ı şiirimi gösterdiler. Şöyle ba şl ı yordu şiir: "Kore'de Türk erleri a şnıı yordu be ş bini, Kahramanca çarp ış tı , ürküttü Kı zı l "- Bunu sen ııı i yazd ı n?" dediler. Altı nda ad ım yazı lı ydı , yayı mlandığı n ı da orada görü- yordum. Beni kutlayacaklar ı n ı sand ı m. Ama tersi oldu: "- Bir daha bizden izin almadan hiçbir yay ı n organ ı na şiir yollamayacaks ı n!" Toprak reformu gibi, köy enstitüleri de, a ş a ğı dan henüz hissedilir bir tepki gelmeden, Kurtulu ş Sava şı nı n milliyetçidevrimci kadrosunun bir tepki gelmeden, Kurtulu ş Savaşı nı n milliyetçi-devrimci kadrosunun, güçlü hâkim s ı nı flar aleyhine giri ş tikleri ş erefli bir devrim hareketidir. Inönü ve etraf ı ndaki milliyetçi devrimci kadro, Milli Ş efin "Türk milletine b ı rakaca ğı m iki eserden biri" demesine ra ğmen, bu konuda da yenik düş müş tür. Doğan Avc ı oğlu Türkiye'nin Düzeni, Tekin Yay ı nevi, 10. bask ı , 1976, I. kitap, sayfa 500
*
KASTAMONU'DA KONSER
60-70 mandolin 20-25 keman bulunurdu okulumuzda. Saz, akordeon ve piyano da vard ı . Müzik derslerine ayr ı lan barakan ı n bir bölümü, ayrı ayrı çalışmalar yap ı labilmesi amacı yla odacı klara bölünmü ş tü. Dileyen herkes, dilediği sazı bo ş zamanlar ı nda (ya da kursuna katı larak) öğrenebilirdi. Hemen herkes bir saz çalard ı . Ben mandolin çalard ı m. Müzik dersinde öğ retmen Şeref Çayı roğlu coşar, saçları diken diken olurdu. Veysel Arseven'i ıı 86 SON KOY ENSTITOLO değerli çalışmalar ı yla Kastamonueda verilen konserler çok ilgi toplard ı (*). Ankara Radyosunda A şık Benli ad ı yla çal ı p söyleyen Avni Özbenli, oku(umuza meslek dersleri ö ğretmeni olarak atan ı nca, öğrencileri "saza" ve "söze" çal ış t ı rmaya ba şladı . Sonra da Kastamont ı 'da bir konser verildi. Son s ıııı ftayd ı k. Konsere 40 çalan, 40 da söyleyen kat ı ld ı . Çalanlar ve söyleyenler dereceli olarak s ıralanmış lard ı . Avni Özbenli yö- netiyordu. Konserin ortalar ı nda bir türkü geçilirken düzen bozulmu ştu. Yönetmen ka şları nı çattı , izleyicilerin anlayamayaca- ğı düzeyde ba ğırd ı çağı rd ı , düzelme yök! Perdeyi kapatt ı rd ı . Türkü daha bith ı emi şti: *)1977'de kaybetti ğ imiz Veysel Arseven için Ana Britannica (1986- 87, Cilt 2, sayfa 345) şunlar ı yaz ı yor: "... Anadolu'daki ö ğretmenlik y ı llar ı nda halk müzi ğ ine ilgi duyarak bu alana yöneldi. Müzik eğ itimi konusundaki ders kitaplar ı ndan ba ş ka, halk müzi ğ i derlemeleri, incelemeleri, çe ş itli orkestra yap ı tlar ı ve bir sinfonietta's ı bulunan Arseven' in baş l ı ca yay ı nlar ı Karadeniz Bölgesi Halk Türküleri (1948), Çok Sesli Halk Türküleri (1957) ve Aç ı klamal ı Türk Halk Müzi ği Kitap ve Makaleler Bibliyoğrafyas ı 'd ı r (1969). Veysel Arseven'in ba şı na gelenleri de Mahmut Makal' ı n "Zülum Makinesi" kitab ı ndaki "Eğitim Çölünde Veysel Karani" adl ı yaz ı s ı ndan özetleyelim (sayfa 63, 64, 65): Gölköy'den Pazarören köy enstitüsüne atanan Veysel Arseven'in okul müdürüyle aralar ı nda bir ev sorunu ç ı kar. Müdür, bir öğrenciyi kand ı rarak, tuvalet duvar ı na "günün modas ı " olan "ya şasin komünistlik, kahrolsun cumhuriyet" yazd ı r ı r. Yakalanan öğrenci bu yaz ı y ı Veysel Arseven'in yazd ı rd ığı n ı söyler. Veysel Arseven 7 ay, 20 gün tutuklu kal ı r. Ağı r cezada yarg ı lan ı r. Sonunda, yaz ı y ı yazan öğrenci, yaz ı y ı yazd ı ran ı n okul müdürü olduğunu söyler. Veysel Arseven akla« ama okul müdürüne hiçbir yapt ı r ı m uygulanmaz. Tersine, Malatya Milli E ğitim Müdürü yap ı larak ödüllendirilir! Veysel Arseven'in atanmas ı yap ı laca ğı yerde bakanl ı k emrine al ı n ı r. Bir y ı l sonra uzak bir yere atan ı nca, öğretmenlikten ayr ı l ı r. 27 May ı s Devrimiyle yeniden öğretmenli ğe dönmek ister. "sen bol ş evik zanl ı s ı s ı n" diye görev vermezler. O da ş öyle der: "E ğer benim çal ış tığı m gibi çal ış mak, millete faydal ı olmaya gayret etmek komünistlik demekse, ben fark ı na varmadan komünistmi ş im. Ve eğer bu şekilde fedakârca çal ış mak, milletinin ac ı lar ı kar şı s ı nda duygulanmak, bu ac ı - lara elimden geldi ğ ince dermen olmak komünistlikse, o zaman ben komünist olmay ı büyük bir şeref addederim!" SON KÖY ENSTİ TÜLÜ 87 "- Arkada şlar, siz hiç kanc ı k görmediniz mi?!" diyerek payladı kar şıs ı ndakileri. Sonra da perdeyi yava ş yava ş açt ı rd ı . Izleyiciler, perdenin kapan ı p aç ı lması n ı izlence gere ği sand ı - lar. Bu, alkış ları ndan anla şı l ı yordu. Düzenin bozulmas ı n ı ') nedeni, sahnenin tam kar şı sı ndaki yüksek yerde izleyici olarak K ı z Sanat Okulu öğrencilerinin bulunması ydı . Yönetmenin uyarı sı ndan sonra uyum sa ğland ı . Bu konserin izlencesinde ş u parçalar da vard ı : Bahçeden Bar ı n Ald ı m., Kaleden İ niyorum ve Penı beli.
*
TRAKTÖR DEVRILIYOR
Son sı nı ftayken Mehmet Ar ı ca traktör sürmeyi iyice öğ - renmiş ti. Kimi arkada şları mı z da sürerdi arada. Bir gün Osman Argutçu oturuyor direksiyona. Nas ı l yaptı ysa kald ırı yor traktörü. Ama durduram ı yor! Yamaca do ğru tı rmanı yor traktör. Pe şinden, çiftçi Ahmet A ğa bağırı yor: "- Lan o ğlum, dur, dur!" Traktör devriliyor. Osman'a da, traktöre de bir şey olmuyor. Ama Akif Onan ikide bir karatahtaya devrilen bir traktör resmi çizip, direksiyona Osman Argutçu'yu oturtunca başlıyorlard ı dövüşmeye! ... Köy enstitüleri, cumhuriyet yönetiminin en çok övgüye ve saldı rı ya hedef olan bir kurumudur. övgüler, genellikle enstitüleri ziyarete gelen yabanc ı gözlemciler tarafı ndan yap ı lmış ve sistem Tayland, İ srail, Tunus gibi çeş itli ülkeler tarafı ndan benimsenmiş tir. Ünlü Amerikal ı e ğ itimci John Dewey, ünlü İ ngiliz tarihçisi Arnold Toynbee ve ünlü Frans ı z gazetesi Le Monde köy enstitülerine hayranl ı kları n ı belirtenler aras ı ndadı r. Yahya Kemal Kaya, İ nsan Yeti ş tirme Düzenimiz, Kendi Yay ı nı , 2. baskı , 1977, sayfa 194
*
MUSTAFA YALDIR
Ismail Safa Güner'den sonraki müdür Mustafa Yald ı r, sosyoloji (toplunıbilim) derslerine girerdi. Bir gün derste, Kastamonu Merkez Kahvesinde (havuzlu olan kahve bugün de durur) ba şından geçen bir olay ı anlatt ı : 88 SON KÖY ENST İ TOLO Kahvede oturan iki ensesi kal ı n, köy enstitülerinin komü- nist yuvas ı olduğu, kı zlara şöyle böyle yapı ldığı gibi karşı - l ı klı çamur atma yar ışı yapı yorlarmış . Yan masada oturan Yaldı r dayana ma mış : "- Beyler, deminden beri hep sizleri dinliyorum. Hep 'miş 'li konu şuyorsunuz. Şöyleymi ş, böyleynı i ş . San ı yorum sizler hiç köy enstitüsü görmediniz. Ben Gölköy Enstitüsü müdürüyüm. Sizi okulurna davet ediyorum. Gelin, istedi ğiniz kadar kalı n, yiyin için. Bakalım, anlattığını z durumları okulumuzda bulabilecek misiniz?" Adamlar donakalmış , özür dileyip gitmi şler. Sanı yorum köy enstitüleri üzerine bizlere uyar ı cı bir ipicu, yaln ı zca Mustafa Yald ı r'ı n sı nıfta anlattığı bu olayla verildi. Kuru say ı labilecek 17 Nisan törenlerinden ba şka enstitüler üzerine hiç bilgilendirilmedik. Mustafa Yald ı r'ı n bir derste söylediği şu sözlerin de altı nı çizelim: "- Köylere gideceksiniz. Okula gelen çocuklar ı n burnundan sümüğü akar. Mendilinizi ç ıkarı p onun burnunu silemezseniz, öğretmenlik yapamazsı nı z. Donunun uçkuru çözülmüşse bağlayacaksı n ı z: Köylü, erkan ı harp'tir. inançlar ı na doğrudan kar şı ç ı kmay ı n. Onları kar şı nı za almay ı n. Kar şı nı - za al ı rsan ı z, öğretmenlik yapamazs ı nı z!" Sonra bir gün yolum, bir temel okulun marangoz atelyesine düşünce, acı bir burukluk girdi içime. Tam 16 marangoz tez0h ı ve a ğaç iş çiliği için çe ş itli makine ve gereçler. Ö ğrenciler, ço- ğunlu ğu bir önceki dersten kalan ellerindeki i ş leri i ş lerken, köy enstitüsü y ı llarımı ansı ttı lar bana, uzun uzun. Hayati Tahsin Y ı lmaz, Bolluk Clkesi Isveç, Görkem Yaymlan, 1976, sayfa 65
*
AZMİ DEVRIM
Son sı nı fta uygulamalara ba şlamıştı k. Enstitünün uygulama okulunda, köylerde ve Kastamonu Merkez okullar ı nda ders dinliyor ve ders veriyorduk. SON KÖY ENST İ TOLO 89 B:r gün Suba şı Köyüne gittik. Kı z öğrenciler arkada; e•- kekler ii ı ..de oturuyorlard ı . Biribirle•inden ayrı ydı lar. Azmi Devrim, her zamanki gibi parma ğı n ı ileri uzatarak ş öyle dedi: "- Bak ı n evlâtlar, bunlar ı biz buraya kadar getirdik, böyle yerle ş tirebildik. Gittiğiniz yerlerde bu k ı zlar ı sı n ı fı n içine dağı tmak sizin göreviniz olacakt ı r!" FATMA KARATA Ş Bir Fatma Karata ş(h) öğ •etmenimiz vard ı , her şeyi anlat ı rdı . Gençlik serüvenlerini anlat ı rd ı . Kapal ı toplum ya şamı ndan gelen bizleri açmaya çal ışı rd ı . Dersin konusu önemli değildi onun için. Çok şey öğrendik Fatma Karata ş ögretmenden.
*
GOLKOY MEZUNLAR' HER AY TOPLANIYOR
Kastamonu Gölköy Enstitüsü ve İ lköğretmen Okulundan mezun olanlar 4 Kas ım 1990 günü (Istanbul'da) hem ş ehrimiz Hamdi Akçao ğlu'nun organize etti ğ i toplant ı da özlem giderip okul an ı ları yaşadı lar. Bundan böyle, her ay ı n ilk pazarı toplanmaya karar verildi. Toplantı tarihi ve yeri, Bizim Araç Gazetesinde ayr ı ca duyurulacakt ı r. Bizim Araç Gazetesi, 8 Kas ım 1990
*
AYRILIK
Son sı nı fta ayakkab ı ları mı z "iskarpin"di. Lacivert kuma ş- tan givsilerimiz, ölçülerimiz al ı narak diktirilmi şti. Saçlar serbestti. Bizim 48 ki ş ilik 5-B sı nı fı ndan 36' ı n ı z doğ rudan geçtik. 1-C sı nı fı ndan 5-B'ye 19 ki şi gelmi şiz. Belgelerimizi (diploma) al ı rken topluca andiçtik (20 Haziran 1952). 1 Temmuzda göreve ba şlayacaktı k. Milli Eğitim Bakan ı ndan hepimize "özel"(!) birer mektup vard ı . 90 SON KÖY ENST İ TÜLÜ O zamana dek herkes kendi bölgesine (ya da istedi ği yere) atan ı rd ı . Bizim atarnalar Ankara'dan yap ı ldı ve yurdun her yanı na dağı ldık. Yaln ı zca Çank ı nlı lar bölgelerine gitti. San ı rı m bunda depremin etkisi oldu. Okuldan ayrılmamızdan yirmi y ı l sonra bir Kastamonu an ı sı. Soldan sağa: Murat Yüce, Hakk ı Oökçen, Hayati Tahsin Y ılmaz, 38 YIL SONRA Okuldan ayrı lışı mı zdan 38 y ı l sonra, köy enstitülerinin kurulu şları nı n 50. y ı lı nda (1990) bir arkada şımla Gölköy'e gittim. Bir yetkili bizi gezdirdi. Okulda dört saat kadar kalarak, öğrencilik günlerimden izler arad ı m. SON KÖY ENSTİ TÜLÜ 91 Binbir emek verdiğimiz güzel park ımı zı n alt kı yı sı na (yola koşut olarak) yeni yönetim yap ı sı yap ı lmış . Park ı n geri kalan bölümü de, akasyalar kesilip havuz doldurularak betonlanm ış . Arabamı z' bu betona parkedip, şöyle bir çevreyi süzdük. Büyük havuzun yerine, hiç de ba şarılı olmayan bir Atatürk an ı tı oturtulmu ş (*). Park ı n yukarı smdaki 6 No'lu yap ı n ı n kimi camlar ı kı rı k. Bu yapı y ı ktı rılmay ı bekliyormu ş . Nedeni; 5 ve 6 No'hı yapı ları n üst yan ı na yenilerinin yapı lmış olması ymış . Yönetim yap ı sı na giriyoruz. Üst kata ç ıkarken kurt resimleri görüyoruz duvarlarda. Çı kı nca kar şıma salon; kar şı solda müdür odası . Salonda "hiç, okuyanla okumaya)] bir olur mu?" ba ş ta olinak üzere, "Kuran' Kerim" ve Hz Muhammet'ten al ı ntı lar as ı l ı . Yönetimden gerekli bilgileri al ı p, sunulan çaylar ı mı z ı da içince, giri ş duvarları kurt resinı leriyle süslenmi ş sinema yapı sı na varı yoruz. Buras ı , Hamdi Akçaoğlu'nun çabas ı yla arkalara toprak dökülerek basamak basan ıak yükseltilmi ş . İ ç duvarlarda kimi sözcükleri kaz ı nmış "büyük" sözler var. .. Ama ikinci bir emir daha geldi Bakanl ı ktan. Köy enstitü- sü ç ı k ış l ı tiğretmenlerle enstitülerin tüm ili ş kileri kesiliyordu. Onlar da milli e ğ itim müdürlüklerine ba ğlanı yordu. Bir köy enstitüsü ç ı k ış l ı ö ğ retmeni köyünde gidip göremez, denetleyemez., ona okulca yard ı m yapamaz, onu okula kursa alamaz hale gelmi ş tik. Köyündeki vksikliklerini gidermek için` ona okuldan bir ekip gönderemezdik art ı k. Osman Yalç ı n, Bir Eği ı imeMin AnOsman Yalç ı n, Bir Eği ı imeMin An ı ları , YA/BA Yay ı nları , 1983, sayfa 99 Yukarı ya. atelyelere do ğru yürüyoruz. O da ne? Güzel kitaplığı mı zı n köşesinden bir minare yükselmi ş ! Yan ına varı yoruz, "Gölköy Öğretmen Lisesi Camii. Yap ılış tarihi *) Buraya daha önce dikilen alç ı dan yap ı lma Atatürk an ı t ı , doğan ı n etkisiyle ac ı l ı bir görünüm almış . Sonra üzerini çar şafla kapatm ış lar. 1969'da bu kula ğı , burnu kopuk an ı t kald ı r ı l ı p, yerine yemekhanedeki büst konulmu ş . Sonra da, Hasano ğ lan'da bir öğretmenin beyaz çimentodan yapt ığı bu heykel. 92 SON KÖY ENSTİ TÜLÜ 1976" yazı yor. Oysa bu güzel yap ı bizim zaman ı mı zda tamamlanmıştı . Olsa olsa minaresi eklenmi ştir 1976'da. Marangoz atelyesinde bir dülger, kimbilir hangi "ensesi kal ı n"a bir "vitrin" yap ı yor. Revirin üst yan ı ndaki tepeye bir su deposu daha yap ı lmış . Ama bizim getirdiğimiz su yetmiyormu ş ! Eski kuyudan da motorla su bası lı yormuş . Ba şladığı mı z Yurt Park ı n yerini ar ı yorum dönü şte. Aşağıya, 1 No'lu yap ı ya dek iniyoruz. 1 No y ı kı lmarmş , direniyor. Ama 2 No'dan a şa ğıda pek ya şam izi yok. Eski yemekhane y ıkı lmış . Orta yol kald ı rı lmış . Kı yı daki öğretmen evleri duruyor. Üzüntüyle ayrı llyorum enstitüden.