Türkiye'nin alın yazısı değişecekti...


''Köy Enstitülerinden resmen kurulduğu 1940 yılından 1954'e kadar 17.251 köy öğretmeni yetişmiş. Emin Özdemir işte bu öğretmenlerden biri. O, okuma yazma bilmeyen bir anne ve babanın çocuğu. Özdemir, Köy Enstitüsü birikimini Aydınlık'a anlattı
Emin Özdemir, "Kendi üreten, kendi tüketen kurumlardı. Yediğimiz ekmeğin tarlada tohumunu eker, ekinini biçer, buğdayı öğütür, unumuzu kendimiz yapardık. Devlete yük olmazdı bu kurumlar" diye tanımlıyor Köy Enstitülerini...
Beyin ve yürek işbirliği
Köy Enstitülerinde uygulanan eğitimin belirleyici özellikleri ve amacı neydi?
Bunları iki ana noktada yoğunlaştırabiliriz. Birisi iş içinde eğitim, yaparak, yaratarak, üreterek öğrenme. İnsanın öğrenebilmesi işe katılmasına, yaratmasına bağlıdır. Yaparak öğrenme, öğrenmelerin en etkilisidir. Oysa geleneksel eğitimde sadece kitapçıl, belleğe dayanan, yaşamdan kopuk bir eğitim izlenirdi. Köy Enstitülerindeki eğitim belleyici insan tipini yaratan bu yoldan ayrıldı.
Köy Enstitülerindeki eğitimin ikinci özelliği ise büyük ölçüde okumaya yani insanın kişiliğini, duygu ve düş dünyasını değiştirmeye yönelik etkinliklere önem vermesiydi. Matematik, tarih, toplumbilim gibi derslerin yanı sıra öğrencilerin okumasına, kitaba yönelmelerine büyük önem veriliyordu. Çünkü yetiştirdikleri öğretmenlerin, okuyarak kendi duygu dünyasını geliştirecek kişiler olmaları, amaçlanıyordu. Bu eğitimin bir de sanat boyutu vardı. Öğrencilerin yazması, müzikle uğraşması, tiyatroyla uğraşması isteniyordu. Bir yandan toprağı sürüyor, üretiyor, öte yanda kitapların dünyasında soluk alıp veriyorduk. Elin yanı sıra beyni ve yüreği de geliştiren bir eğitim sistemi uygulanıyordu.
Köylü kendi yazgısının demircisi olacaktı
Yeni bir insan yaratmaya çalışıyorlardı denebilir mi?
Yeni insan çok iyi bir adlandırma. Kurucuları; Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç, köyü içerden aydınlatmak istiyorlardı. Bunun için de köy çocuklarını alıyor, eğitiyor, tekrar köye gönderiyor. İşte bu çocuklar eğitilirken geleneksel kaderci, her şeye boyun eğen, soru sormasını bilmeyen eleştirmeyen insan tavrını kırmak, tam tersine soran, sorgulayan, boynu eğik değil boynu dik insan yetiştirmeyi amaçlıyor. Köyü içten aydınlatacak yeni bir öğretmen tipi yaratılmaya çalışılıyor. Bu öğretmenler köyün tüm sorunlarıyla yakından ilgilenecek, köye köylüye kılavuzluk edecek. Aynı zamanda çağdaşlığın verilerini de köye taşıyacak. Karasabanın yanında, pulluk ya da traktör kullanılmasını da teşvik edecek. Yani köyde bir top yekûn kalkınmayı başlatacak.
Kalkınmanın tohumları
Köy Enstitüleri Atatürkçü aydınlanmanın bir uzantısıydı bunun için ülkenin hemen her bölgesinde kurulmuştur. Yirmi bir tanedir. Bunlar aydınlanmanın ışığını o bölgeye götürüyorlardı. O bölgedeki köylere gidiyor köylülerle ilişki kuruyordunuz. Köylüler de enstitüye geliyor elektriği, insanların çalışmasını görüyor. Böylece köylere kalkınmanın tohumları ekiliyordu. O tohumlar yeşerecekti işte buna engel oldular.
Türk, Kürt, Alevi, Sünni misin diye sormazdık bile
Ülkenin farklı yirmi bir bölgesinde kurulmasının amacı neydi?
Başat nedeni aydınlanmanın ışığını her yere taşımaktı. Diğer bir önemli gerçek Köy Enstitülerindeki öğrenci malzemesidir. Bugün Türkiye'yi kutuplaştırdılar. Türk dediler, Kürt dediler, Çerkez dediler, Alevi dediler, Sünni dediler... Birbirine düşmanlaştırdılar. Oysa Köy Enstitülerinde; Türk, Kürt, Alevi, Sünni çocuklar aynı teknede karılıyorlardı. Ben arkadaşlarımın Kürt mü, Alevi mi, Sünni mi olduğunu bilmezdim. Böyle bir şeyi sormak bile aklımıza gelmezdi.
Ömrü kısa ama izi çok büyük oldu
Edebiyatımıza etkisi ne oldu?
Köy Enstitülerinin ömrü kısa sürdü ama izi çok büyük oldu. Eğitim, edebiyat başta olmak üzere birçok alanda etkili oldular. Köy Enstitülü yazarlara kadar köye ve köylüye hep dıştan bakılmıştır. Köy Enstitülü yazarlar ise köyü içten bir bakışla anlattılar. Mahmut Makal'ın ünlü Bizim Köy adlı yapıtı çığır açıcı olmuştur. Köylü nasıl düşünür, geleceğe nasıl hazırlanır, köylünün üzerinde ağanın, muhtarın, imamın etkisi nedir, bunlar anlatılır. Arkasından Fakir Baykurt; Irazcanın Dirliği, Onuncu Köy, Amerikan Sargısı, Tırpan romanlarını yazdı. Böylece "devrimci romantizim" diye adlandırılan bir akım ortaya çıktı. Siz de biliyorsunuz Talip Apaydın'ı anlatan bir nehir söyleşi kitabınız var: Ortakçının Oğlu, Talip Apaydın. Apaydın'ın romanları da öyle; Sarı Traktör, Yar Bükü, Yoz Davar, Define, Tütün Yorgunu, Vatan Dediler, Köylüler...
Dahası edebiyatımızın coğrafyası, siyasal coğrafya ile birleşti. Köy Enstitülü yazarlardan; Mehmet Başaran Trakya bölgesini, Osman Şahin Güneydoğu Anadolu'yu, Talip Apaydın İç Anadolu'yu, Ümit Kaftancıoğlu, Dursun Akçam Doğu Anadolu'yu anlatan yapıtlar yazdılar.
Ev eşyası: Bir yatak ve bir sandık kitap
"İçtenlikle söylüyorum Firavunların adları ya da Piramitlerin hangi tarihte yapıldığı gibi klasik bilgileri veren bir eğitimin bence bir değeri yok. Köy Enstitülerinin bana vurduğu en büyük damga kitapların dünyasında soluk alıp verme oldu. Ben Şolohov'un Durgun Akardı Don kitabını, Gorki'nin Ana'sını, Panait Istrati'yi, John Steinbeck'i, Orhan Kemal'i orada okudum. Öylesine bir okuma kültürü almıştım ki artık kendi okuyacağım kitabı kendim seçiyordum. Beğenim, dünya görüşüm değişmişti. Köy Enstitüleri kitap dostu, kitap okuyan insanlar yetiştirmeyi amaçlıyordu. Enstitülerden korkulmasının ve kapatılmalarının bir nedeni de buydu. Enstitüyü bitirip atandığım köye giderken, hiç unutmuyorum, bir yatağım vardı, bir de bir sandık dolusu kitabım. İlk işim barınabileceğim bir köy odası bulup, yatağımı yapmak ve kitap okuyabilmek için de başucuma beş numara bir gaz lambası yerleştirmek oldu. "
Eleştiri özgürlüğü
"Köy enstitülerinde öğretim, kesinlikle bugünkü klasik okullardan farklı bir nitelik taşıyordu. Diğer okullarda gözlene gelen dayak, baskı yoktu. Kişiliğin özgürce geliştirilmesi, düşündüğünü, tasarladığını, duyduğunu rahatça söyleme, köy enstitülerinde yaratılmak istenen bir havaydı. Öyle ki her haftanın sonunda, bir genel değerlendirme toplantısı yapılırdı. Sizin dikkatinizi çeken olaylar; neler olmuş, anlatırdınız. Yönetimi bile eleştirirdiniz. Örneğin ben, ne bileyim, yemeklerin soğuk çıkmasını kalkar eleştirirdim, ama okul idaresi de cevap verirdi: 'Bizim olanağımız bu kadar bu nedenle soğuk yemek yiyorsunuz.' Ya da toplu oyunlar oynanırdı, toplu müzik saatleri vardı, bunları az bulup artırılmasını isterdik. Okul hayatını, okul ilişkilerini, öğretmenleri rahatça eleştirirdik."
Mücadeleci, baş eğmez öğretmenler
"Köy Enstitülüler klasik öğretmenlerden değildiler. Karşılaştıkları haksızlıklara karşı çıkmış mücadele etmişlerdir. Mücadelecidirler. Fakir Baykurt'un Onuncu Köy romanı baş eğmemeyi anlatır. Gidilebilecek bir onuncu köy vardır. Sürgünü, cezayı göze alırlar. Baş eğmezler.
Köy Enstitülü öğretmenler Türkiye Öğretmenler Sendikası'nın (TÖS) kuruluşunda, yönetiminde önemli roller aldılar. Fakir Baykurt, biliyorsunuz başkanıydı bu örgütün. İktidarla çatıştılar, öğretmen kitlesinden de hiç kopmadı."
Fevziye Özberk