Kinyas Kartal, Sabri Tığlı’nın anılarında: “Köy Enstitüleri kesinlikle komünist bir uygulama değildi''...

''Mustafa Kemal, 1 Mart 1922′de TBMM açılış konuşmasında: “Genel olarak bütün köylüye okumayı, yazmayı ve dört işlemi öğretmek, yurdunu, ulusunu, dinini, dünyasını tanıtacak ölçüde coğrafya, tarih, din ve töre bilgisi vermek ulusal eğitim programımızın ilk amacıdır. Bir yandan bilgisizliği gidermeye çalışırken öte yönden de yurt çocuklarını toplumsal ve tutumsal alanlarda etken ve verimli kılabilmek için gerekli olan ön bilgileri iş içinde öğretmek yöntemi, eğitim ve öğretimin ana kuralı olmalıdır. ” Mustafa Kemal, bu sözleriyle, köy enstitülerinin, uygulamalı/yerinde eğitim öğretim ilkesini, halkın aydınlanması ve çiftçinin ürün yetiştirmede etkin ve verimli özelliklerine işaret ediyordu, sanki. Köy Enstitüleri, Türk köylüsünün kendi toprağını işleme, kendi ürününü yetiştirme üzerine uzmanlaşmanın adı olacaktı. Ta ki, Demokrat Parti dönemine kadar! Ve hiçbir sonuç alınamadan!
Kinyas Ağa’dan İtiraf: İktidar İşbirliğiyle Enstitüleri Kapattırdık!
Dönemin nüfuzlu ağalarından olan Kinyas Kartal, Sabri Tığlı’nın anılarında: “Köy Enstitüleri kesinlikle komünist bir uygulama değildi. Doğu’daki beylerin, şeyhlerin, ağaların içinde en yüksek öğrenimi olanlardan birisi benim. Köy Enstitüleri bizim devlet üzerindeki gücümüzü ortadan kaldırmaya yönelik uzun vadeli ve çok akıllı bir uygulamaydı. Biz buna katlanamadık, biz bunu içimize sindiremedik. En aydınları olan ben bile katlanamazdım, onlar hiç katlanamazlardı. Bunun için Demokrat Parti’yle pazarlığa giriştik, kaldırılmasını koşul olarak ileri sürdüğünü ” ifade etmişti. Kinyas Kartal’ın, DP’yle pazarlığa girip Köy Enstitüleri’nin kapatılması koşulunu bir de, Dursun Kut’un anlatımından dinlemekte, konuyu ayrıntılandırmak açısından önem taşımaktadır: Dursun Kut, 20.07.1996 günlü Cumhuriyet Gazetesi’ndeki “Kinyas Ağa Köy Enstitülerini Nasıl Kapattı?” başlıklı makalesinde: “..Dinleyici konuşmacılar arasında Sabri Tığlı (sonraları Kastamonu milletvekili oldu) adlı bir genç vardı. Kendisinin UNESCO’da çalıştığını ve bu kuruluşun onu Hindistan, Siyam gibi Güney Asya ülkelerinde görevlendirdiğini, özellikle Hindistan’a kırsal kesimde kurulmuş meslek okulları gördüğünü söyler. Tığlı, Hintli yöneticilere bu sistemi nereden aldıklarını, kimlerin düşündüğünü söylediğinde aldığı yanıt karşısında şaşkına döndüğünü söyler.
Yetkililer bu okulları kendilerine UNESCO’nun önerdiğini, onların da bu sistemi Türkiye’deki Köy Enstitüleri örneğinden esinlenerek önerdiklerini söylerler. Sabri Tığlı bu bilgileri aldığında önce çok onur duyduğunu, sonra da çok utandığını sözlerine ekler. Sabri Tığlı daha sonra Türkiye’ye döner, Köy Enstitüleri hakkında ne bulursa lehte-aleyhte hepsini okur, inceler. Özellikle atılan çamurların bir tanesi dışında, hepsinin yanıtını bulur. Yalnız fanatik sağın “CHP Türkiye’ye komünizmi getirmek için Köy Enstitülerini kurdu, oralarda yetişecek elemanlar köylere gidecekler, köyleri hazırlayacaklar, komünizmi ilân ettiği zaman köylüden bir tepki gelmeyecek” şeklindeki tezinin yanıtlarını Ankara’ya gelişinde Vanlı bir ağayla tanışır. Bu ağa Kinyas Kartal’dır. Tığlı, ağayla birçok konuyu tartışır.
Sonunda ağaya “Ağa” der; “Sen bilirsin, CHP Türkiye’ye komünizmi getirmek için mi Köy Enstitülerini kurmuştur?” Moskova Harp Akademisi’ni bitirdiği bilinen Kinyas Kartal’ın yanıtı şöyle olur: “Yok canım, onlar benim kadar komünizmi bilmezler. Bak ben sana işin aslını anlatayım. Benim köylerimin işlerini ilçe merkezlerinde, il merkezlerinde benim adamlarım yapar. Benim köylülerim devlet kapısını bilmezler, askere mektubu benim adamlarım yazar, gelen mektupları benim adamlarım okur. Muhtarın kararlarını benim adamlarım okur. Muhtarın kararlarını benim adamlarım yazar. Doğum ölüm kâğıtlarını benim adamlarım doldurur ve ücretlerini de alırlar. Bu işler böyle sürerken benim köylerden ikisine Akçadağ Köy Enstitüsü çıkışlı iki öğretmen geldi. Altı ay sonra bu köyler bana biat etmekten çıktılar. Biz Doğulu ağalar oturduk düşündük. Eğer bu Köy Enstitüleri on yıl daha devam ederse Doğudaki ağalık ölecek. Diyeceksin ki, sen köylülerin uyanmasını istemez misin? İsterim istemesine ama ben sağlığımda ağalığımın öldüğünü görmek istemiyorum. İşte bunun üzerine biz doğulu ağalar Demokrat Parti’yle pazarlık yaptık: “Köy Enstitüleri’ni kapatmaya söz verirseniz oyumuzu size vereceğiz” dedik. Söz verdiler, oyumuzu verdik, onlar da sözlerini tuttular, Köy Enstitüleri’ni kapattılar. ” İsa Eşme’nin yazdığına göreyse, Kinyas Kartal’a yöneltilen; “Köy Enstitüleri komünist yuvası mıydı? Bunun için mi kapattırdınız?” sorusuna şöyle yanıt vermişti: “Köy Enstitüleri, kesinlikle komünist uygulama değildi. (Ama) doğuda en yüksek eğitim gören insan benim. Köy Enstitüleri bizim devlet üzerindeki gücümüzü kaldırmaya yönelikti. Bunu içimize sindiremedik. Benim Van yöresinde 258 köyüm var. Bunlar devletten çok bana bağlıdırlar. Ben ne dersem onu yaparlar. Ama köylere öğretmenler gidince, benim gücümden başka güçler olduğunu da öğrendiler. Demokrat Parti’yle pazarlığa girdik kapattık. ”
CHP’li Emin Sazak: Köy Enstitülerinde Gidilen Yol İyi Değil!
DP’yle pazarlık konusu olan ve oy için, halkın aydınlanması; işbaşında öğrenmesini toprağıyla üretim yaparken, uğraşları hakkında bilgi sahibi olmasını istemiyorlardı. Neden çok açıktı: 1945 yılında da, TBMM’de Çiftçiyi Topraklandırma Kanun tasarısı görüşmelerine ara verilip, Bütçe görüşmelerine geçilmişti. Emin Sazak, bütçe görüşmeleri kapsamında, bütçe tasarısını eleştirirken eğitim işlerine eleştiriler de getirmişti: “Okul parası diye köylülerin davarları, sığırları, öküzleri, yatakları satılmaktadır. Köylüye efendi deniliyor oysa kent ve kasaba okulları devlet tarafından yapılıyor… Köy Enstitülerinde gidilen yol iyi değildir.. ”
Köy Enstitülerine giden yol, elbette iyi değildi(!) Emin Sazak gibi toprak ağası birinin bu sözleri söylemesi olağandı. Çünkü “Köy Enstitüleri, toprak reformuna alt yapı hazırladığı için, toprak ağalarıyla işbirlikçileri lümpen burjuvazinin hedefi olmuştur. ”
Kombinalar, köylerin birleştirilmesi, toprak reformu ve Köy Enstitüleriyle birlikte, tarımda köklü bir devrim hareketinin temellerini teşkil etmektedir. Ayrıca 1937 yılında Ziraat Bankası’nın daha geniş olanaklara kavuşturularak anonim şirket olmaktan çıkarılıp iktisadi devlet teşekkülü haline getirilmesi, 1935 yılında tarım kredi ve tarım satış kooperatiflerinin ve 1938 yılında Toprak Ofis’in kurulması, sulama çalışmalarının geliştirilip Anadolu’yu 12 su bölgesine ayırarak Devlet Su İşleri’nin temellerinin atılması ve ormanların devletleştirilmesi, bu devrimci hareketi tamamlamaktadır. Şevket Süreyya’nın sözleriyle: “memleketin üzerinde ve 1937 başlarında halka doğru, köye doğru adeta bir seferberlik havası esiyor gibiydi ve memleket aslında, pek çabuk arkası kesilen böyle bir kendine inanış ve büyük işlere yöneliş rüzgârına ne kadar muhtaçtı… fakat bu hareket, ne yazık ki, rüzgâr gibi geçti.. 1937’de estirilen rüzgâr, 1945 yılına kadar sürmüşse de, yerleşmiş güçlü çıkarların demir perdesi yarılarak, köylü kitlelerine çağdaş uygarlık yolunu açmak mümkündür olmamıştır. Köy birlikleri projesi, kâğıt üzerinde kalmıştır. Tarım kredi ve satış kooperatifleri, devlet parasını dağıtan ve geniş ölçüde eşraf ve tefeci tüccar çıkarlarıyla bağdaşan kuruşlar olarak kalmış, hiçbir zaman gerçek kooperatifler birliği haline gelememiştir. Üretim kooperatiflerine yönelinememiştir.”
İLK KURŞUN
KAYNAKLAR
Yalçın Kaya, Bozkırdan Doğan Uygarlık Köy Enstitüleri “Antigone’den Mızraklı İlmihal’e”, Cilt 1, Tiglat Matbaacılık, I. Baskı İstanbul – 2001, s. 37
Tahsin Şimşek, “Neylesin ‘Bizim Köy’ü, Nitsin Mahmut Makal’ı”, Afrodisyas-Sanat, Edebiyat, Sanat ve Kültür Dergisi, Yıl: 4, Sayı: 20, Mart – Nisan 2010, s. 9
Yalçın Kaya, a.g.e, s. 479
İsa Eşme, Köy Enstitüleri Neden Kuruldu Neden Kapatıldı, Cumhuriyet, 14.04.2009, aktaran, Ali Tartanoğlu, Kürt Meslesinde Neler Olmakta?, İlk Kurşun, Sayı: 34, Kasım – 2009, s. 9.
Yalçın Kaya, a.g.e, s. 184.
Vecihi Timuroğlu, Sivas’tan Öteye Gidilmezse!.., Cumhuriyet, 02.03.2009
Doğan Avcıoğlu, Türkiye’nin Düzeni Dün, Bugün, Yarın, Birinci Kitap, Tekin Yayınları, Ss. 486 – 487.