''Beşikdüzü Köy Enstitüsü kız öğrencilerin öğrenim göreceği okul haline getirilince, 1951-1952 öğretim yılı sonunda son sınıftaki öğrencilerin dışındaki talebeleri Kars-Erzurum-Van-Samsun ve Sakarya illerindeki köy enstitülerine naklini yaptılar. 1952-1953 öğretim yılı başında, orta ikinci sınıfı Cılavuz’da okumak için Beşikdüzü’nden Kars’a hareket ettim.
1952 yılı Eylül ayında Kars Cılavuz Köy Enstitüsü yolculuğum Trabzon’dan başladı. Otobüsle Erzurum’a bir günde gidebildim. Akşam olunca sinemaya giderek Şekspirin Romeo ve Jüliet filmini izledim. Sabah oldu. Otelimden kalkıp Kars’a gidecek otobüslerin yazıhanesine uğrayıp biletimi aldım. Erzurum’dan Kars’a olan yolculuğumuz da bir gün sürdü. Karsda da konakladım. Sabah kahvaltımı yaptıktan sonra Cılavuz Köy Enstitüsü’ne kalkan araçların yeri hakkında bilgi aldım. Cılavuz’a o gün kamyon üzerinde gidebileceğimi söylediler.Cılavuz (Susuz) ilçesine ise kamyon üstünde yolculuk yaptım. Şoförümüz virajlı yolları hızlı aldığından, çuvalların üzerinde bir sağa bir sola devriliyor; yere düşmemek için üstüne oturduğumuz çuvallara tutunuyordum.
Kamyon üstündeki yaşlı amcaların konuşmalarını anlamıyor, hiçbirinden destek alamadığım gibi dillerini de bilmiyordum. Gözlerinin içine bakıp yardım istiyor, herkesin benim gibi kendi derdine düşmüş olduğunu görüyordum. İçim acıyor ve korkuyordum. 15 yaşında, tek başına uzak diyarlara gitmenin zorluklarını yaşıyor, öğretmen olacağım diye küçük yaşıma rağmen güçlüklerle dolu çileli yolculuğa göğüs geriyordum.
Kamyonumuz Susuz’a geldi. Şoför okulumu bana göstererek aşağıya inmemi söyledi. Aile ocağından çok uzaklara gittiğimi; annem, babam, amcam, anneannem ve kardeşlerimden ayrılarak uzak diyarlarda olduğumu o an anladım ve hüzünlendim. Kendi kendime ” öğretmen olacağım için bu hasretlikler geçer ” dedim.
Çantamı elime alıp, Cılavuz Köy Enstitüsü yerleşkesine gitmek için etrafa bakınırken; bir gurup öğrenci kamyondan inenlere bakıyordu. Üst sınıflarda öğrenim gören ağabeyler bana kucak açtılar ve benimle ilgilendiler. Bu sıcak karşılamalar hoşuma gitti. Geçmişi unutup geleceğe bakmam gerektiğini anladım.
Beşikdüzü’nden gelen arkadaşlarımdan birkaçını -Osman Aydın, Ömer Demir, Mehmet Yardım, Özçelik Karahasan, Gültekin Gazioğlu, Hayrullah Aydın ve Osman Işık’ı görünce sevindim. Okula ısınmaya ve yeni arkadaşlarla da kaynaşmaya başladım. Beşikdüzü’nden yapılan öğrenci dağılımını Eğitim Başımız Aziz Bey bizlere güzel güzel anlatmıştı. Moralimizi bozmadan arkadaşlarımızla aynı okulda buluşmuştuk. Cılavuz Köy Enstitüsü Kars, Ardahan, Artvin ve Ağrı illerinden öğrenci alıyordu.
1952 yılı Eylül ayında Kars Cılavuz Köy Enstitüsü yolculuğum Trabzon’dan başladı. Otobüsle Erzurum’a bir günde gidebildim. Akşam olunca sinemaya giderek Şekspirin Romeo ve Jüliet filmini izledim. Sabah oldu. Otelimden kalkıp Kars’a gidecek otobüslerin yazıhanesine uğrayıp biletimi aldım. Erzurum’dan Kars’a olan yolculuğumuz da bir gün sürdü. Karsda da konakladım. Sabah kahvaltımı yaptıktan sonra Cılavuz Köy Enstitüsü’ne kalkan araçların yeri hakkında bilgi aldım. Cılavuz’a o gün kamyon üzerinde gidebileceğimi söylediler.Cılavuz (Susuz) ilçesine ise kamyon üstünde yolculuk yaptım. Şoförümüz virajlı yolları hızlı aldığından, çuvalların üzerinde bir sağa bir sola devriliyor; yere düşmemek için üstüne oturduğumuz çuvallara tutunuyordum.
Kamyon üstündeki yaşlı amcaların konuşmalarını anlamıyor, hiçbirinden destek alamadığım gibi dillerini de bilmiyordum. Gözlerinin içine bakıp yardım istiyor, herkesin benim gibi kendi derdine düşmüş olduğunu görüyordum. İçim acıyor ve korkuyordum. 15 yaşında, tek başına uzak diyarlara gitmenin zorluklarını yaşıyor, öğretmen olacağım diye küçük yaşıma rağmen güçlüklerle dolu çileli yolculuğa göğüs geriyordum.
Kamyonumuz Susuz’a geldi. Şoför okulumu bana göstererek aşağıya inmemi söyledi. Aile ocağından çok uzaklara gittiğimi; annem, babam, amcam, anneannem ve kardeşlerimden ayrılarak uzak diyarlarda olduğumu o an anladım ve hüzünlendim. Kendi kendime ” öğretmen olacağım için bu hasretlikler geçer ” dedim.
Çantamı elime alıp, Cılavuz Köy Enstitüsü yerleşkesine gitmek için etrafa bakınırken; bir gurup öğrenci kamyondan inenlere bakıyordu. Üst sınıflarda öğrenim gören ağabeyler bana kucak açtılar ve benimle ilgilendiler. Bu sıcak karşılamalar hoşuma gitti. Geçmişi unutup geleceğe bakmam gerektiğini anladım.
Beşikdüzü’nden gelen arkadaşlarımdan birkaçını -Osman Aydın, Ömer Demir, Mehmet Yardım, Özçelik Karahasan, Gültekin Gazioğlu, Hayrullah Aydın ve Osman Işık’ı görünce sevindim. Okula ısınmaya ve yeni arkadaşlarla da kaynaşmaya başladım. Beşikdüzü’nden yapılan öğrenci dağılımını Eğitim Başımız Aziz Bey bizlere güzel güzel anlatmıştı. Moralimizi bozmadan arkadaşlarımızla aynı okulda buluşmuştuk. Cılavuz Köy Enstitüsü Kars, Ardahan, Artvin ve Ağrı illerinden öğrenci alıyordu.
Okulumuz Kars’la Ardahan illeri arasında Susuz köyünde bulunuyordu. Okul binaları Rus işgalinden kalmış askeri binalar olup, pencereler soğuk nedeniyle çift camlı kanatlı idi. Şehirler arası yol, okulun yanından geçiyor; içinden akan dere boyundaki ağaçlar yerleşkeye bir güzellik veriyordu. Karadeniz yöresine göre iklim çok sert geçiyor, Eylül ayında dağlara kar düşüyordu. O soğukta okul hamamında banyo yapıp dersliklere gelirken başımızdaki şaçlar donuyordu.
Okul yatakhanesindeki ranzaların üzerinde bir, altında da bir öğrenci kalıyorduk. Sabah olunca keman sesi ile uyandırılıyorduk…Okul başkanı olan ağabeyimiz,yanında güzel keman çalan bir arkadaşı ile yatakhanemize girip bizleri keman sesi ile uyandırıyordu. “Günaydın arkadaşlar” diyerek bizleri selamlıyordu. Bu davranış hoşumuza giderdi. Anında hep bir ağızdan bizler de yataklarımızdan kalkıp “günaydın” diyerek başkanımızı selamlıyorduk.
El yüz yıkama işleminin ardından yemekhaneye giderdik.Sabah kahvaltısında, öğle ve akşam yemekleri sırasında okul başkanı yemekhaneye girer yüksek sesle ” afiyet olsun arkadaşlar, yarasın ” deyince yemekhanede bulunan tüm öğrenciler hep bir ağızdan ” sağol ” diyerek yemeklerimizi yemeye başlardık.Öğretmenlerimiz de ayrı masalarda bizlerle birlikte yemeğe otururlardı.Okulda ki disiplin sevgi ve saygı içinde devam ederdi…'' Niyazi Çakmak
Okul yatakhanesindeki ranzaların üzerinde bir, altında da bir öğrenci kalıyorduk. Sabah olunca keman sesi ile uyandırılıyorduk…Okul başkanı olan ağabeyimiz,yanında güzel keman çalan bir arkadaşı ile yatakhanemize girip bizleri keman sesi ile uyandırıyordu. “Günaydın arkadaşlar” diyerek bizleri selamlıyordu. Bu davranış hoşumuza giderdi. Anında hep bir ağızdan bizler de yataklarımızdan kalkıp “günaydın” diyerek başkanımızı selamlıyorduk.
El yüz yıkama işleminin ardından yemekhaneye giderdik.Sabah kahvaltısında, öğle ve akşam yemekleri sırasında okul başkanı yemekhaneye girer yüksek sesle ” afiyet olsun arkadaşlar, yarasın ” deyince yemekhanede bulunan tüm öğrenciler hep bir ağızdan ” sağol ” diyerek yemeklerimizi yemeye başlardık.Öğretmenlerimiz de ayrı masalarda bizlerle birlikte yemeğe otururlardı.Okulda ki disiplin sevgi ve saygı içinde devam ederdi…'' Niyazi Çakmak