“Köy Enstitüleri cumhuriyetin eserleri içinde en kıymetlisi, en sevgilisi sayıyorum


KURULUŞUNUN 70. YIL DÖNÜMÜNDE KÖY ENSTİTÜLERİ-I
“Köy Enstitüleri cumhuriyetin eserleri içinde en kıymetlisi, en sevgilisi sayıyorum. Köy enstitülerinde yetişen evlatlarımızın muvaffakiyetlerini ömrüm boyunca yakından ve candan takip edeceğim” diye söz vermişti İsmet İnönü. Köy Enstitülüler, bu sözü yıllar sonra acıyla anımsayacaklardı.
Aslında çalışmamıza şöyle bir başlıkla başlasak daha doğru olurdu: “Kuruluşunun 70, kapatılışının 56. yıldönümünde Köy Enstitüleri.”
Bu çalışmamıza, Milli Eğitim sistemimizde hep tartışıla gelen Köy Enstitülerinin ilk mezunları ile şimdi birer “ak sakallı dede” olan öğretmenlerimizle Köy Enstitüleri sürecini değerlendirdik.
Neden Köy Enstitüleri açıldı?
Köy Enstitülerinde öğrencilere nasıl bir müfredat uygulandı?
Ülkede bir kısım çevrelerin iddia ettiği gibi Köy Enstitüleri “komünist” yuvası mıydı?
“Meslek okulu meselesi, memleket meselesi" sloganını son dönemde öne çıkaran Koç Holding ara insan, teknik eleman bulmakta zorluk çeken Türk iş dünyası, şu anda Köy Enstitüleri benzeri meslek okullarının Milli Eğitim Bakanlığı'nın önem vermemesinin sıkıntısını mı çekiyor?
Köy Enstitüleri neden kapatıldı?
Köy Enstitülerinin kapatılma sebebi, Amerika'ya destek istemeye giden Milli şef İsmet İnönü'den ABD yetkililerinin “Truman Doktrini” çerçevesinde yardım vaadi vermeleri, ancak bu yardım için
Köy enstitülerinin kapatılması şartını getirdiği doğru mu?
Bu çalışmada bu soruların yanıtlarını aramaya çalışacağız.
Köy Enstitülerinin canlı tanıklarının anıları ile 1940-1950'li yılları kafamızda canlandırmaya çalışacağız.
Mustafa Büyükkırlı, 1931 Mudurnu Delicebayram Köyü'nde doğdu. Arifiye Köy Enstitüsü mezunlarından. 1976 yılında Dumlupınar Okul'undan müdür olarak emekliye ayrılan Mustafa Büyükkırlı, şu an ara sıra dergilere yazılar yazıyor ve Mudurnulular Derneği'nin yönetim kurulunda görev yapıyor. Kendisiyle Köy Enstitüleri hakkında konuştuk.
Köy Enstitülerine nasıl seçildiğiniz?
O tarihlerde eğitmenler vardı. Köyde eğitmenler çok kısa süre kurstan geçmelerine rağmen, çok iyi öğrenciler yetiştirdiler. Ben üçüncü sınıfa kadar eğitmende okudum. Eğitmenim Saip Büyükkırlı'ydı, amcamdı. Okul binamız caminin bir odasıydı. Derice, Bayramlı, Sürmeli köylerinin öğrencileri geliyordu. Kırk civarında öğrenci oluyordu, yaş grupları farklıydı, bunların yarısı kız, yarısı erkekti.
Velilerden kızını göndermeyenler oldu mu?
Sadece bir tanesini hatırlıyorum. Kızında dilaltı vardı (kekeme halk tabiriyle), kızın yaşı da büyüktü velisi geldi. Amcama rica etti, arkadaşlarının arasında mahcup olur. Bir tek o kız problem oldu, veli de haklıydı. Ben eğitmenli okuldayken gezici başöğretmenler vardı. Hıfzı Özkök gezici başöğretmenimizdi. Mezun olmamıza yakın bizi imtihan yaptı. Ertesi gün altı kişiyi ayırdı. Akşama babalarını çağırdı sohbet etti. "Köy enstitüleri köy çocuğu olmak şartıyla okula öğrenci alıyor. İmtihan var, çocukları göndermeye çalışalım” dedi.
Benim çocuğum okusun diye köyün ağlarından, zengin olan kişilerden, müfettişten çocuğuna torpil isteyen oldu mu?
Yok olmadı. İnsanların kendine göre sebepleri vardı. Bu çocuk giderse benim elimden ben ne yaparım. Benim çocuğum gurbete alışkın değil gibi telaşları vardı. Bizim köyden üç öğrenci imtihana gittik. Diğer köylerden de gelenler oldu. Hatırladığıma göre imtihana giren yirmi üç kişiydi. Biz yedi kişi seçildik.
Nasıl bir imtihandı bu?
Üç dersten matematik, sosyal, hayat bilgisi seçim yapıldı. Seçim sonucu bize yazı geldi. Yedi Kişi seçildiğine dair iki kişi fire verdi.
Sizi nasıl götürdüler hocam?
Onu sormayın. Şimdi bizim davarımız çoktu alt yüz yedi yüz davarımız vardı. Üç tane çobanımız vardı. Giydiklerimiz tamamen hayvan ürünleriydi, yündü. Evdekiler okula gideceğim zaman yerli dokumadan bir kat elbise diktiler. Okula gittiğim zaman görmeyenler şaşırmıştı. Yörük ağasının çocuğu bu diye alay ettiler, mahcup oldum. Okul kısa sürede kıyafet verdi, değiştirdik.
Nasıl gittiniz?
Atla gittik, Adapazarı'na kadar o zaman vesayet mi var. Sene 1944 depremden bir gün önce yola çıktık, çok kar yağdı. Atla gidemedik, köye geri döndük deprem oldu. Yazı geldi, sonra şu kadar süre içinde gelmezseniz hakkınız kaybolacak diye, tekrar Adapazarı'na kadar atla gittik. Atlarımız çiftti bir tanesine babam bindi, bir tanesine ben bindim. Adapazarı'nda bir köyde atları bıraktık trenle Arifiye'ye gittik. Hiç çıkmamıştık köyden, vedalaşmak zordu, küçüktüm. Bizi yetişme sınıfı diye önceden tahsis edilmiş bir sınıfa aldılar. Yaz tatili olmadığı için dörtle beşinci sınıfı bir senede bitirdik. Sonra öğretmen okuluna başladık. İkinci dünya savaşı başlamıştı, kıtlık var. Yemekler iyiydi ama ekmek yoktu. Bir dilim ekmek veriyorlar. İstersen onu bir öğünde yiyebilirsin. İstersen üçe böl, böyle sıkıntılar çektik. Köy enstitülerinde bütün işler tarım işleri olsun sanat işleri olsun her şey öğrenciler tarafından yürütülüyordu. Fırını çalıştıran da öğrenciler, yemeği yapan da, yemeği sunan da. Yakın köylerden gelen arkadaşlar okul fırınına katkı sağlamak için un getiriyorlardı.
Bolu'dan gelen öğrenciler var mıydı Arifiye Köy Enstitüsü'ne?
Rahmetli oldu Kemal Bey, Ahmet Meşeci, Hüseyin Çiçek, Muhittin Yaman vardı. Çok kişi vardı.
Bolu, öğrencisini Arifiye Köy Enstitüsüne mi gönderiyordu?
Ben orda okuduğum için Bilecik, Sakarya, Kocaeli, İstanbul'un Anadolu yakası Arifiye'deydi. Bir harita vardı. Köy Enstitülerine katılacak iller belirtilmişti. Altı yüz yedi yüz öğrenci bulunurdu.
Köy Enstitülerinin Türkiye'ye özgü olduğunu, üretime dönük eğitim anlayışı olduğu öğrencilerin ziraat, hayvancılık, bakırcılık, marangozluk alanlar yanında sanat dallarıyla ilgili alanlara yönlendirildiğini biliyoruz, bunlarla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Kültür, tarım, sanat teknik esasında çalışmalar olurdu. Birinci derecede öğrenciler kültür derslerinden sorumluydu. İkinci derecede tarım ve sanat derslerinden sorumluydular. Öğrenciler bir ay içersinde bir binayı dikip hizmete sokuyorlardı. Öğrencilere ihtiyaç olan bina için bir proje verilirdi, kazma ellerinde her şey öğrenci tarafından yapılıp hizmete sokulurdu. İhtiyaç duyulan araç gereç öğrencilerin hizmetindeydi. Araç gereç kolu vardı.
Köy Enstitüler aralarında dayanışma için Kastamonu Kepirtepe'ye gidermiş. İyi iş yapan marangoz grubu, demirci grubu sizin okulunuzdan başka okullarından gelen öğrenciler olur muydu?
Tabii ben mesela sınıfla Kepirtepe'ye gittim. Öğrenciler hangi konuda iyiyse o bölümü seçiyordu. Bir sınıf değişik mesleklerle donatılmış oluyordu. Yaz aylarında tatil olmadığı için kültür sanat dersleri devam ediyordu, aynı okulumuz gibi bu derslere devam ediyorduk. Bize yatakhane yapılacak dediler. İzmir'den de bir grup geldi. Biz yatakhaneyi temelden bir buçuk ayda yaptık. Bizde izcilik çok önemliydi. Ergin izci, yavrukurt izciler yaş grubuna göre her sene Samanlı Dağları'nda çadır kurardık. Sınıf sırasına göre herkes kırk gün doğayı sevme, doğadan yararlanma, doğayı koruma amacıyla giderdik.
Okulun yönetim kadrosu içinde hatırladığınız kimler var?
Müdürümüz Süleyman Edip Balkır vardı. Müzik hocamız Âşık Veysel vardı.
Aşık Veysel'den, müzik alanında nasıl yararlandınız?
Eserlerini sınıfta seslendirir. Sesi güzel olanlardan seslendirmesini isterdi. İbrahim diye yardımcısı vardı. Söylemeden geçemeyeceğim altı yüz, yedi yüz öğrencinin içinde kim onunla konuştuysa ismiyle soy ismiyle hitap ederdi. Sesini duyduğu zaman unutmazdı, çok zeki bir adamdı. İsmet İnönü bir kaç kez okulumuzu ziyaret etti. Kendisine özel muamele istemezdi. Öğrencilerle dirsek dirseğe yemek yerdi. Hasan Ali Yücel Köy Enstitülerini seven, önem veren kişiydi. Hakkı Tonguç bizim genel müdürümüzdü, Köy enstitülerinin mimarıydı.
Yazarlarımızdan, şairlerimizden gelenler oldu mu?
Biz okuldan ayrılıp öğretmen olduktan sonra onları yeni yeni tanımaya başladık. Bizim içimizden de fikir adamı yetişti. Politikacı Hayrettin Uysal mesela benim sınıf arkadaşım.
İsmet İnönü dışında gelenler oldu mu?
Hasan Ali Yücel, Hakkı Tonguç birkaç kez geldi.
Fevzi Çakmak'ın Köy Enstitülerine karşı olduğu, kapatılmasında da önemli rolü olduğu söyleniyor. Ne diyorsunuz?
Hasanoğlan Köy Enstitüsünün kapatılmasında rolünün olduğu söylenir.
Köy Enstitüleri çıkalı köyde bize kimse ağa demeyecek diyerek, enstitüleri kapatmak için uğraş içine girdikleri söyleniyor.
O duyumları biz de alıyorduk, nefretle bakıyorduk. O zaman bize komünist ocakları şeklinde damga vuruldu. Köy Enstitülerinde komünizmle ilgili en ufak bir şey yoktu. Bizim kız erkek münasebetlerinden bahsettiler. Ne münasebeti, bizde o kadar disiplinliydi ki kız erkek öğrenci arasında yakınlaşma olduğu zaman ikisi de okuldan uzaklaştırılırdı. Farklı okullara gönderilirdi.
Ağaya ağa demeyen bir Köy Enstitülü öğretmen, beye bey değil ben de seninle eşitim diyen bir köy enstitülü öğretmen yetişmesi mi onları rahatsız etti?
Elbette bir gün köye gittiği zaman sığırtmacının oğlu, Köy Enstitüsünde okumuş öğretmen olmuş. Ağaya kafa tutar duruma geçmiş.
Suç bu muydu?
Tabiî ki kapatılmasındaki amaç köy çocukları okumasın, bize kafa tutmasın. Köy çocuğu tarlasında çalışsın. Yetişmesine lüzum yok, yetişenler yeter diye düşünülmüş. Köy Enstitüleri bugüne kadar devam etseydi, bugünkü işsizlik sorunu kendiliğinden halledilmiş olacaktı. Köy Enstitülerinin dağılımı doğuya yönelikti. Doğu köylerindeki çocuklar okusaydı, belki anarşi hiç olmayacaktı. Enstitüler verdiği oyun kime gideceğini bilecek nitelikte kişiler yetiştiriyordu.
Bugüne kadar kalsaydı Enstitüler doğudaki düzen değiştirir miydi?
Balkan Savaşı, Birinci Dünya Savaşı, arkasından İstiklal Savaşı sekiz on sene içersinde üç dört tane savaş geçirmiş bir ülkeydik, erkek sayısını çok azalmış. O zamanın nüfusuna göre üçte ikisi kadın, üçte biri erkek, nüfus dağılımı böyle üçte birin içersinde yaşlı ve çocuk gazi olmuş olanlar da vardı. Çalışabilecek çok az erkek kalmıştı, devlet bunu işçi olarak mı, eğitimci olarak mı, memur olarak mı kullansın. Köy Enstitüleri böyle ortaya çıkmış, öyle kişiler yetiştirelim ki bu eğitimci olsun, sağlıkçı olsun, ziraatçı olsun, sanatçı olsun, bu toplumcu olsun. Hakkı Tonguç babanın buluşu bu. Birçok ülkelerden projeleri toplamış bunu kendiliğinden Türkiye ihtiyaç duyduğu model olarak ortaya çıkarmış. Gerçekten önce eğitimci yetiştiriliyordu. Sonra ziraatçı, sanatçı, sağlıkçı bir kişinin üzerinde üç beş kişinin görevi var. Bu görevle köylere gönderilmişlerdi. Ben köylerde aşı yaptım, bahçelerinde fide yetiştirdim. Biz hayvancılık konusunda da temel bilgiye sahiptik. Hayvanım hasta derdi köylüler, hayvan ateşliyse mikrobik bir hastalığa yakalanmış demektir. İmkânlarımız doğrultusunda köylülere yardımcı olmaya çalışırdık. Bize bir veteriner gibi hayvanlarını göstermeye getirirlerdi. Bizim için dini konular da önemliydi. Tarih derslerinde Müslümanlıkla ilgili konular çok geniş ele alınırdı.
İmamdan dinini daha iyi bilen öğretmen ama aydın şekilde biliyor…
Köyler dini konulara çok düşkündü. Dini kitaplarım vardı çalışırdım. Camiye gittiğim zaman döndürür dolaştırır bağlardım, o konuya anlatırdım. Köylüler "bizim hoca, bizim imamdan daha fazla biliyor”derdi. Bu öğretmene karşı saygınlık, güven duygusunu arttırıyordu. Köyde istediğini yaptırma şansını ortaya çıkıyordu.
Bazı köylerde dini yeterince bilmeyen cahil imamların, öğretmenlerin bu tavrına karşı tepkileri olur muydu?
Hiç kimse toplumun karşısında aşağılanmak istemez. Öğretmen ön plana çıkınca imam sana karşı cephe almaya başlıyor.
Siz öyle bir şey yaşadınız mı?
Yaşadım, Eylül seçimleriydi, politik bir şeyim olmadı. Öğrencilerimizin sayısı yüzü aştığı için on dört yaşın üstündekileri gece okuluna kaydettim. Gece okulunda hem okuma yazma öğretiyoruz yetişkinlere, hem de onlara anlatabildiğimiz kadarıyla sosyal, tarım, sağlık yönünde bilgiler veriyoruz. Elli seçimlerinde benim çalıştığım köyde Demokrat Parti yüzde 70 oy aldı. Öğrenciler Atatürk'ü tanımıyorlar. İsim olarak biliyorlar ama neler yaptığını bilen yok. Biz 1. Dünya Savaşı'ndan sonra savaşı kaybettik. Doğuyu Ermeniler, Batıyı Yunanlılar, Güneyi Fransızlar işgal etti. İletişim, ulaşım yok. Halk içinde bulunduğu şartları bilmiyor. O büyük adam Samsun'u, Erzurum'u gezmiş oradaki halka memleket elden gidiyor. Milletimiz çöküyor. Bunları halka anlatmış, askerleri toplamış İstiklal Savaşı ortaya çıkmış, biz bu savaş sayesinde memleketi kurtarmışız. Sonra şu camilerin minarelerinden ezan okunmaya, şu direkten bayrak dalgalanmaya başlamış. Atatürk bunları yapmış şeklinde gece okulunda anlattım. Halk Partisi'ni Atatürk'ün kurduğunu anlattım. Anlattıklarımın arifesinde seçim yapıldı. Yüzde yetmişlerin üzerinde oy alan Demokrat Parti'nin oy oranı yüzde kırk üçlere düştü. Eğitim işte budur şuan bunu söyleyemiyoruz.
Enstitüde işe dönük, hayata dönük çalışmaların yanında kültür, sanat, edebiyat alanında öğrencilerin yetiştirildiğini biliyoruz. Bu konuda neler yapılırdı?
Enstitüde kültürel etkinliklere çok önem verilirdi. Günlerce anlatsam bitmez. Bir sabah jimnastik yapılır. Bir sabah milli oyunlar oynanırdı. Memleketin her tarafından zeybekler, halaylar oynanırdı. Öğrenciler mandolin, akordeon, bağlama, keman, davul çalmayı öğrenirdi. Otuz, otuz beş kişilik bir orkestra çalardı, onun eşliğinde oynanırdı, oyunlar sabah böyle başlardı. Kültürel çalışmalar çok ilerdeydi, her ay bir sınıf müsamere yapmak zorundaydı. Sene sonunda bütün okul, halkın da katılımıyla büyük müsamere yapılırdı. Bilgi yarışmalarına çok önem verilirdi. Her ay bilgi yarışması yapılırdı. Münazaralar, şiir yarışmaları, kompozisyon yarışmaları yapılırdı. Her öğrencinin not defteri vardı şarkıları, türküleri, monologları köye gittiği zaman öğrencilerine uygulamak için not ederdi.
Sportif faaliyetler de önemliymiş. Köy Enstitülerinde güreş, atletizm, futbol, voleybol çalışmaları yapılırmış.
Futbol sahamız yoktu. Futbol sahamıza ayıracak yerimiz yoktu. Çevredeki ilçelerin takımlarıyla voleybol karşılaşması yapardık, güreş yapardık. Çoğunlukla Köy Enstitüleri derece alırdı. Okulu ziyarete gittiğimde içim ağladı. Bizim sebze meyve bahçemizi yerle bir etmişler üç tane futbol sahası yapmışlar.
Köy Enstitülerinde kitaplıklar da çok zenginmiş, gazete ve dergiler de yoğun gelirmiş ..
Okul içi bültenler yayınlanırdı. Bültende derslerde seçilmiş kompozisyonlar, şiirler, öyküler yayınlanırdı. Çocuğu daha iyi yazmaya teşvik etmek amacıyla iyiydi. Bir de Köy Enstitülerinin dergisi vardı, o dergilerden seçilen değişik yazılar yayınlanırdı.
Köy enstitüleri neden kapatıldı?
Tek kelimeyle politik görüşler, köy çocukları yetişip halkı bilgilendirseydi böyle şeyler olmayacaktı. Köyü bilinçlendirecekler diye Köy Enstitülerini kapattılar.
Köy Enstitülerinin yanı sıra ülkemiz buna ek olarak Şehir Enstitülerini kurabilseydi, temel eğitimi de verebilseydi şehir, kent üniversiteleri ile birlikte neler olurdu?
Memleketin eğitim sorunu halledilmiş olurdu. Anarşik olaylar olmayacaktı. İşsizlik olmayacaktı, işsizliği mega kentlere köylerden göç ortaya çıkarıyor. Köy Enstitülerinden çıkan köyde kalsaydı küçücük köyde işletme kuracaktı, karnını doyurabilecekti. Şehre gitme ihtiyacını hissetmeyecekti. İşsizlik kendiliğinden halledilmiş olacaktı.
Köy Enstitülerinin gerçek amacını bilen kaç kişiye rastladınız?
Çok az kişiyle karşılaştım. Köy Enstitülerinde neler yapardınız diyorlar bilen kişiler de var. Azınlıkta eğitimine hayranım diyenler de var.
Köy Enstitülerinin Kuruluşu
Köy enstitüleri ilkokul öğretmeni yetiştirmek üzere 17 Nisan 1940 tarihli 3803 sayılı yasa ile açılmış okullardır. Tamamen Türkiye'ye özgü eğitim projesidir.28 Aralık 1938 tarihinde Milli Eğitim Bakanı olan Hasan Ali Yücel bizzat yönetti. Anadolu'nun okulsuz öğretmensiz olduğu gerçeği göz önüne alınarak, dönemin Başbakanı İsmet İnönü'nün himayesinde, Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel tarafından İsmail Hakkı Tonguç'un çabalarıyla, köylerdeki ilkokul mezunu zeki çocuklar bu okullarda yetiştirildi. Sonra bu öğrencilerin köylere öğretmen olarak dönmeleri düşüncesiyle kuruldular. 1940 yılından başlayarak, tarım işlerine elverişli geniş arazisi bulunan köylerde ve onların yakınlarında köy enstitüleri açıldı.
Öğretmenler gittiği köylere bilinmeyen tarım ürünlerini köylülere öğretecekti. Kitaba deftere dayalı öğretim yerine, iş için, iş içinde eğitim ilkesi tatbik ediliyordu. Köy enstitülerinin kendisine ait tarlaları, bağları, arı kovanları, besi hayvanları, atölyeleri vardı. Derslerin yüzde ellilik bölümü temel örgün eğitim konularını içeriyordu. Geri kalanı uygulamalı eğitimdi. Fakir Bayburt, Takip Apaydın, Mahmut Makal, Mehmet Başaran, Pakize Türkoğlu, Hatun Birsen Başaran, Ali Dündar, Mehmet Uslu ve Dursun Akçam gibi önde gelen yazarlar ve düşünürler bu okullarda yetişmişlerdi.






KAYNAK