17 Nisan 1940, dünyada emsali olmayan bir proje Türkiye’de 3803 sayılı yasa ile hayata geçti. Köy Enstitüleri kuruldu. Peki neydi bu proje? Çoğumuzun kırsal kesimde kurulan köy okulları diye tanıdığı bu enstitüler yalnızca bir okul muydu yoksa çok daha fazlası mı?
Halkın büyük çoğunluğunun köylerde yaşadığı, okuma yazma oranının düşük olduğu, ağaların , şeyhlerin,efendilerin hamam böcekleri gibi üreyip ülkenin dört bir tarafına yayıldığı bir dönemde bir devrim filiz verdi.
Tarlaların baş köşesine bizzat o okulda okuyacak gençlerin kendi taşıdıkları tuğlalarla okullar inşa edilmeye başlandı.
Enstrüman çalabilen çobanlar ,dünya klasikleri okuyan çifçiler, köy ağalarına baş kaldıran dünyadan haberdar gençler yetişmeye başlamıştı.Yalnızca pozitif ilimleri öğrenen köy gençleri değil aynı zamanda toprağı daha verimli nasıl işleyeceğini,tarım planlamasını en iyi nasıl yapabileceğini,hayvan yetiştiriciliğinde modern sistemlerin nasıl kullanılabileceğini öğrenen pırıl pırıl gençler yetişmeye başlamıştı bile…
Henüz çocuk yaştaydı Köy Enstitüleri fakat çok kısa zamanda karanlık odakların korkulu rüyası olmuş, büyük bir tehdit ve ortadan kaldırılması gereken bir soruna dönüşmüştü.
Büyük toprak ağası Eskişehir millet vekili Abidin Fotuoğlu bir konuşmasında şöyle demişti Köy Enstitüleri için ‘’Bunlar yetiştiklerinde bizim kafamızı keserler…’’ Sömürücü güçler için artık uykuları kaçıran bir proje hayata geçmiş;bu projenin öğrencileri elbette kimsenin kafasını kesmemiş fakat onların kurduğu sömürü sistemini cehaletle birlikte diri diri toprağa gömmeye başlamıştı.Zaten projeyi en baştan destekleyen İsmet İnönü Köy Enstitülerine olan inancını ve bu oluşumun nasıl bir silaha dönüşeceğini şu vecizeyle dile getirmişti ‘’Kitap mermi gibidir!’’ Evet piyano ve keman dersleri gösterilen,yılda en az 25 dünya klasiğini okumayı zorunlu kılan,matematik,fizik,tarih,ziraat derleri verilen;bugün büyük şehirlerimizde bile emsali az görülen inanılmaz okullardı bu enstitüler.
İsmail Hakkı Tonguç gibi büyük bir fikir adamının,Aşık Veysel gibi büyük bir sanatçının yetiştirdiği öğrencilerdi bu enstitülerdeki gençler ve elbette ki beklendiği üzere Fakir Bayburt gibi değerli yazar ve düşünce adamları olarak meyveleri alınmıştı bu okulların.
Üstelik dünya çapında ses getirmişti bu proje.Köy Enstitüleri projesi UNESCO tarafından gelişmekte olan ülkelere tavsiye edilen eğitim projesi olarak sunuldu. Dünya çapında bir çok akademisyenin makale ve araştırma konusu oldu bu okullar.
Dönemin cumhur başkanı İsmet İnönü Kepirtepe Köy Enstitüsünü ziyareti esnasında bir kız öğrenciye çantasında ne olduğu sorar,kız öğrenci ’bir parça ekmek,biraz köfte ve dünya klasiklerinden bir kitap ‘olduğunu ifade eder.Bunun üzerine İsmet İnönü Şunları söyleyecektir ‘’Ne zaman Türkiye’de erinden generaline ,sade vatandaşından cumhur başkanına kadar herkes ekmekle kitabı bir araya getirebilirse,gerçek kalkınma başlamış demektir.’’
Yüzlerce öğretmen yetişip, yüzlerce öğretmeni yetiştirmek için yollara düşmüştü;binlerce fidan dikilmişti, hayvancılık ve tarım üzerine daha önce emsali görülmemiş büyüklükte projeler hayata geçirilmişti,on binlerce kitap okunmuştu, köy ağalarına kul olan babalardan köy ağalığını yıkmaya yeltenen çocuklara bir efsanelik öykü kaleme alınmıştı.Güzel bir öyküydü Köy Enstitüleri ama mutlu sonla bitmedi.
Demokrat Parti ve başında bulunan Adnan Menderes ince bir ipte yürüyordu, her oy değerliydi; bir gün Adnan Menderes büyük toprak sahibi köy ağalarıyla bir araya geldi.Orada ne konuşuldu,neler söylendi,nelerden vazgeçildi? Kim bilir. İşte tamda o 1954 kara yılında yani köy ağalarının Menderes’i ziyaret ettiği yıl Köy Enstitüleri kapatıldı. İşte tam da bu yıllarda imam hatiplerin temeli atıldı.Karanlığa doğru atılan ilk adımdı bu
Yıl 2016 bütün dünyaya yetecek kadar din adamı yetiştirebileceğimiz kapasitede İmam hatip liseleri var ülkemizde; neyse ki en büyük problemi çözdük böylece, önümüzdeki birkaç bin yıl din adamı sıkıntısı çekmeyeceğiz. Peki ya kaybettiklerimiz nelerdi?
Samanı,kırmızı eti,tohumu dışarıdan ithal eden; sanayi ve teknoloji ürünlerinin üretiminde zaten hiç olmayan Türkiye artık yalnızca bir tüketim toplumu.
Bir tane müzik aleti çalamayan,resimden anlamayan,edebiyat sevmeyen,kitap okumayan;dilini,kültürünü bilmeyen tanımayan kocaman cahil bir oyun bahçesine çevirdiğimiz Anadolu’da; kadınların sokak ortasında öldürülmesi,erkek çocuklara tecavüz edilmesi,ahlakın çayın içine atılan küp şeker gibi eriyip gitmesi normal karşılanmaktadır.Kaşık kim biliyoruz belki ama kaşığı tutan eli sorgulamaktan kaçınarak yaşamaya devam ediyoruz…
Köy Enstitüleri kapatıldı İmam Hatipler kuruldu… İmam Hatiplerin sayısı artırıldı ODTÜ yok edilmeye çalışıldı döngüsü sürmekte…
Kadından imam, müezzin olamazken İmam Hatiplerde yüz binlerce kız öğrenci yetiştirilmekte…
Bugun Batı medeniyetinin ışık hızını aştığı eşikte cahiliye devrine dönüş hızını da biz kırmaktayız… Evlerimizin baş köşesine astığımız kitaptan bir satır okumadan… Yani okumadan diyorum… Okumuyoruz diyorum… Susuyorum!!! Susuyoruz….
(İsmail Hakkı Tonguç’un aziz hatırasına adanmıştır.)
Murat Taşcı / Ankara
KAYNAK