Kırklareli’nde kurgulanan bu oyun ve bu dava ile yaratılmıştı...

 Başbakan Menderes’in isteği üzerine Köy Enstitülüler arasında komünistlikten mahkum olmuş kişiler Kırklareli’nde kurgulanan bu oyun ve bu dava ile yaratılmıştı.
1- Numan Beyazıt,
2- Hasan Özkan,
3- Hamdi İlker,
4- Feyzullah Aktan,
5- Ali Abbas Bartan,
6- Recep Ergün,
7- Mustafa Yörükoğlu,
8- Ali Rıza Topçu,
9- Niyazi Akıncıoğlu,
10- Şerafettin Akıncıoğlu,
11- Zeynel İlhan,
12- Mustafa İlhan’ın tutuklu,


1- Safinaz Yılmaz,
2- Cevat Özgürdamar,
3- Raif Üstün,
4- Naci Alles,
5- Nusret Saygıner,
6- Hayrettin Özkan,
7- Hasan Serim,
8- Mehmet Akıncıoğlu,
9- Hasan Çetin,
10- Ahmet Yavaşlar’ın tutuklama istemlerinin reddi ile tutuksuz olarak yargılandılar.
Dava sonunda Kırklareli Ağırceza Mahkemesi beş kişiye ceza verdi. Onlarca kişinin yaşamı değişti.
Ve Köy Enstitüleri kapatıldı

*

“SAPI U.S.A.’LI KAZMA”

          “SAPI  U.S.A.’LI  KAZMA” (1

 

          “Çiçek ne güzel, yarin saçında”,  gibi dizeler okunuyordu, şiir diye...
          Edirne’den “Ozan Ağacı Şiir Dergisi” çevresinden şairler de sahnedeki uzun masanın ardında sıkılmışlardı besbelli. Birkaç çağrılı, birkaç şiir tutkunu dinleyici güzel salonun havasına kapılmış söylenen şiirleri istekle dinliyorlardı. Salonun dolu görünmesi için zorla getirilmiş öğrenciler de sulandırabilecekleri hiçbir olayı kaçırmadan kıkırdayarak şairleri izliyorlardı. 
          Kırklareli’li bir ozan, şiirini söyledikten sonra:
          “Sizlere büyük insan, büyük yurtsever, büyük Atatürkçü Nazif Karaçam’dan selam getirdim...” deyince başımdan aşağı kaynar sular boşaldı. İzlence sonunda dayanamayıp o şairin yanına yanaşarak:
          “Köy Enstitülerinin kapatılmasında önemli rol oynayan bir Milli Emniyet Ajanı’nın nasıl büyük yurtsever, büyük Atatürkçü olabileceğini ? ” sordum. Beklemiyordu böyle bir tepki. Sinirlendiğini belli etmemeye çalışarak, “Nazif Karaçam Eğitim Bakanı mıydı, yoksa Milletvekili miydi? Nasıl kapattı ki Köy Enstitülerini ? ” diye yanıtladı.
          Belliydi, okumamıştı Mehmet Başaran’ın yazdıklarını; “Devrimci Eğitim Köy Enstitüleri”ni, “Yasaklı”sını...
          Aramızdaki tartışma sürdü gitti...
          Yurdumuzun bağımlılığa atılan ilk adımı olan ve 12 Temmuz 1947’de imzalanan “Marshall Yardımı”, o günün koşullarında çoğu kişi tarafından can simidi olarak görülmüştü. “Hizmetine karşılık bizden ne toprak, ne de üs isteyen” ABD’nin kötü niyeti olabilir miydi? (2
          Ordumuzdan, kara yollarımıza kadar amerikanlaşmıştık.
          Kitaplarda “Marshall Yardımı”nın Milli Eğitimimizdeki uygulamalarına yönelik veriler pek yok. Özenle gizlenmiş. Değiştirmek istedikleri her yerimize onlarca uzman gönderen ABD’nin “Milli Eğitim” gibi yaşamsal önemi olan bir konuya  bulaşmaması olanaksız.
          “Dönemin en güçlü Maarif Vekili sayılan Tevfik İleri’nin ilk bakanlığında (11.8.1950 – 6.4.1953), Amerikan patentli yaklaşımlar geldi. Müsteşar Reşad Tardu, yeni dönemin mimarıydı. Türkiye’ye çağırılan Florida üniversitesi Profesörü Kate Wafford ile Boston Üniversitesi’nden W. Kwaraceus ve Dickermann, 1951’de incelemeler yaptılar. Amerika’ya 25 eğitimci gönderildi. İzleyen yıllarda da 600 dolayında eğitimci ve eğitim yöneticisi inceleme gezileri için gittiler, geldiler. Bu trafik ülkeye yeni kavramlar, projeler taşımıştır. “Programlı Geliştirme”, “Araç Geliştirme”, “Beslenme Eğitimi”, “Deneme Lisesi”, “Fen Lisesi”, “Barış Gönüllüleri”, “Vakıf Bursları” bunlardandı. (3
          Atatürk’ün çizdiği yolda planlı ekonominin yol göstericiliğiyle sağlanan “görülmemiş kalkınma döneminin” büyükleri, her alandaki şaşılası gelişmemize bakıp: “Küçük Amerika olma yolundayız” demiyorlar mıydı?
          Cumhuriyetle birlikte yoksulluk içinde ve cahil olan “milletin efendisi” köylüyü, içinde bulunduğu karanlıktan kurtarmak, eğitmek için Köy Enstitüleri kurulmuştu. Köylünün ekonomik ve sosyal kalkınması kırsal kesimde egemen olan feodal düzen ve temsilcileri tarafından istenmedi. Köy Enstitülerini karalama, kapatma çabaları yoğunlaştı.
          Atatürk, Nutuk’ta: “Terakiperver Cumhuriyet Fıkrası’nın programı en hain dimağların mahsulüdür. Memlekette mürteciler, geri ve mutaassıp kafaların yığınak yeri bu fırka olmuştur, bu fırka da o yığınlarda bir dayanak bulmuştur...” demişti. Terakiperver Cumhuriyet Fırkası’nın başkanı Kazım Karabekir ancak Atatürk’ün ölümünden sonra siyaset sahnesine çıkmış yobazların ve yabancı sermaye taraftarlarının sözcüsü olmuştu.
          Kazım Karabekir, Amerika’ya övgüler yağdırdığı sıralarda, 1946 Eylül’ünde Ankara Hasanoğlan Köy Enstitüsü’ne gelmişti. Bu denetlemeyi Bekir Semerci kitabında şöyle anlatıyor:  “O zaman T.B.M.M. Başkanıydı. Yanında Feridun Fikri Düşünsel, Şemsettin Günaltay, Denizli Milletvekili Kemal Cemal ve bunlarla çalıştıkları söylenen bazı kişiler de vardı. Enstitüyü gezdiler. Marangoz işliğinde yeni yapılan yapıların doğramaları yapılıyordu. Arabacı işliğinde enstitüyü bitirip köye gidecek öğretmenlere at arabası, demircilik işliğinde bu öğretmenlere verilecek keser, kıskaç, keski, kırklık, çivi manivelası, zımba, oluklu baskı, çekiç, havya, pergel... gibi işlik araçları yapılıyordu. Küme küme öğrenciler yeni yapılarda su ve elektrik tesisatları yapıyorlardı. Kız öğrenciler halı, bez dokuyor, okulun iç çamaşırlarını ve çarşaflarını dikiyorlardı. İnşaatlarda ve tarımda öğrenciler arı gibi çalışıyorlardı. Ders yapan sınıflar dersliklerde, kütüphanede ve laboratuvarda etkinliklerini sürdürüyorlardı.
          Dönümlerle, bağ, bahçe, köylere örnek olarak yapılmış bahçeli, ahırlı ve kümesli uygulama okulu, Hasanoğlan köylüsünü parasız tedavi eden sağlık ocağı, okul öncesi çocuklarını eğiten çocuk yuvası Türk eğitim tarihinin yeni bir ürünü idi.
          Yüksek Köy Enstitüsü öğrencilerinin ikinci mezunları mezuniyet tezlerini birer süslü kapak içinde kendi okullarının giriş holüne renk renk sergilemişlerdi. Eğitim başımız Hürrem Arman. ‘Bekir, Kazım Karabekir Paşa yanındaki heyetle beraber Yüksek Köy Enstitüsüne gelecekler. Çıkardığınız Köy Enstitüleri Dergisi’nden birer takım paketleyerek hediye et’ dedi. Sekiz - on paket yaptım. Yüksek Köy Enstitüsü’ne gelen konuklarımıza hoş geldiniz dedikten sonra: ‘Köy Enstitülerinin çıkardığı dergidir efendim,’ diyerek konuklara birer paket verdim. Kazım Karabekir Paşa hepimize asık bir yüzle kuşkulu kuşkulu bakıyordu. Kapı girişindeki Yüksek Köy Enstitüsü öğrencilerinin mezuniyet tezleri sergisi ona çok çekici geldi. Tezlerin kapaklarını önemseyerek okumaya başladı:
          ‘Halil Basutçu: Köyde Kapı ve Pencereler, Azmi Erdoğan: Eskişehir’in Beş Köyünde Alevi Müziği, Z. Kayhan: Köy Evlerinde Ocaklar. H. Orhan: Yonca, M. Top: Ödemiş Kendirciliği, Emrullah Öztürk: Tütün, Hüseyin Elmas Yazar: Toprak Türleri, Ali Özcan: Bitki Kökleri, Mehmet Başaran: Kolza Ziraati, Y. İçli: Elektro Motorlar, İ. Ertur: Akümülatörler, Mustafa Buğday. Köy İşçilerinin Çalışma ve Yardımlaşma Durumları...’
          Haha ha dedi ve yanındaki bey’e; ‘Aç bakalım şu paketi’. Bey dergileri sırayla Paşa’ya uzattı. Kazım Karabekir dergi yazılarının ilginç bulduğu başlıklarını okumaya başladı: Patateslerde Kabuk Lekesi, Danaburnu, Geven, Toprak Meselesi, Aç Harmanı, Boz Eşeğimiz, Koyun Ahmet, Bitki Bitleri, Kocakarı İlaçları, Hamsi, Heybe, İreşidin Kızı, Kavlak Öküz, İki Balıkçı Reis, Tütmeyen Bacalar, Bir Çift Çarık’, dedikten sonra birden bire öfkelendi:
          ‘Ne maksatlı çalışma değil mi? Ne maksatlı çalışma. Çocuklar hep saptırılmış. Hani millet, hani bayrak, hani sancak? Eğer bu çalışmalar milli duygularla yaptırılsaydı çok değerli bir çalışma olurdu. Ama maksat başka’, dedi. Yanındakiler suskun puskun evet dercesine başlarını salladılar.” (4
          “Fullbright Anlaşması” ile eğitim sistemimizi incelemeye gelmiş Amerikalı uzmanların verdiği raporlar ilginçtir. Birçok benzerleri gibi Gazeteci Kenan Öner’in Köy Enstitülerini “komünist yuvası” gösterme çabaları ile yeni Bakan Şemsettin Sirer’in ortaya attığı olumsuz rapor ve yazışmalara karşın Amerikalı uzmanlar Köy Enstitülerini öve öve bitirememişlerdi. Bu durum Amerikalıların ikiyüzlülüğünden mi, yoksa bizimkilerin “McCarthy’den çok McCarthy’ci olma” uğraşlarından mıydı bilinmez!...
          26 Şubat 1953’te Milli Eğitim Şürası’yla ilgili konuşurken, “Köy Enstitülerini inceleyen Amerikalı Profesörün ortaya çıkmayan raporunu hiç arayıp soran olmadı mı?”(5) diye sormuştu, Hasan Ali Yücel.
          Uğur Mumcu, Köy Enstitülerini “Kansız, silahsız bir devrim!” olarak niteler ve enstitüleri karalama, kapatma çabalarını anlatır: “Çifteler Köy Enstitüsü’ndeki ‘komünistlik ihbarları’ da o günlerde yaşandı. Öğretmen Asiye Eliçin’in öğrencilere sol içerikli kitaplar salık verdiği, öğrencilerden oluşan bir ‘komünist şebeke’ kurulduğu ihbar edilmişti. İhbar edilen öğrenciler ile ilgili bir kanıt elde edilemedi. Ama devlet affetmiyordu; ihbar edilen öğrencilerden Talip Apaydın, Turan Aydoğan, Veli Demiröz, Ahmet Ertaş, Mehmet İnver yedeksubay okulundan er çıkarılıyorlardı.
          Çifteler Köy Enstitüsü Müdürü Rauf İnan’dı. İnan, Milli Emniyet’in kara listesine girmişti.
          Köy Enstitülerindeki ikinci komünistlik ihbarı Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’nde yaşandı. Bekir Semerci, İhsan Atıkan, Talip Apaydın, Veli Demiröz, Ali Özcan, Ali Dündar, Mehmet Toydemir, İsa Öztürk, Emrullah Öztürk, Mustafa İnal, Rıfat Ural, Hasan Ayaş, Azmi Erdoğan, Niyazi Kayhan, Mehmet Başaran, Hasan Kanat, Cesaret Toygar’ın komünist oldukları arkadaşlarınca ihbar edilmişti.
          Bu öğrenciler ile birlikte iki öğretmen de ihbar edilmişti. Rezan Taşçıoğlu ve Cemal Toygar. Bu iki öğretmenin suçu ortaktı: DTCF’den hocaları olan Behice Boran ve Mediha Berkes ile görüşmek!
          İhbar edilen öğrencilerin bir kısmı askerliklerini er olarak yapacaklardı, ceza buydu.” (6
          Buyruk “ikiyüzlü emperyalist ağababalarından” gelmişti besbelli... uğraşları Köy Enstitüleri’nde komünist yakalayıp mahkemeye çıkarmaktı.
          Adı Köy Enstitüleriyle bütünleşmiş Mehmet Başaran, 27 ocak 1954’de çıkarılan 6234 sayılı yasayla Köy Enstitülerinin kapatılışını, yaşadıklarını “Yasaklı” adlı yapıtının yeni baskısında yaptığı eklerle bir roman gibi işliyor. (7
          Başbakan Menderes, “yol mühendisi Tevfik İleri” Milli Eğitim Bakanı...
          Hasanoğlan’ı öğretmen ve öğrencileriyle birlikte omzunda kalaslar taşıyarak yapan Müdür Lütfi Engin’in ağzından anlatıyor Başaran öğretmen:
          “Şimdi size anlatacağım ‘çok gizli’ bir hikayedir.. Bugünkü gibi aklımda hali. Başbakanın yanından gelmişti. Havalı havalı odasına geçti, bir kahve söyledi. Şu kapı açıktı, orada karşımda.. Kahvesini içince, telefona sarıldı. Bakın ben neler yapıyorum der gibi konuşurdu. Elimde olmayarak kulak kesilmiştim:
          ‘Başbakanım dedi ki,’ diyordu, ‘İyi, güzel! Artık bu Köy Enstitülerini kapatma sırası geldi. Yeni bakanlar, geçmişin tasfiyesinde daha da kararlı. Partimiz de bunu istiyor. Peki, komünistlikten mahkum olmuş kimse var mı bu Enstitülüler arasında? Böyle bir mahkumiyet önemli’. ‘Siz merak etmeyin Başbakanım’ dedim ben de.. Anlamlı anlamlı güldü.. ‘Kalk gel de ayrıntıları burada konuşalım’..” (8
          “Evet konuştular, az sonra kara gözlüklü kısa boylu biri geldi, ünlülerden biri olduğunu öğrendim sonra.. İstanbul’da bulunuyormuş. Bir saat kadar sürdü görüşmeleri. Yanlarına girdiğimde ‘Evet, diyordu Tevfik Bey, bir dernek kurulmalı köyle ilgili. Düşündüğünüz gibi Köyleri Kalkındırma Derneği olabilir bu.. Öylesine köyle dolu yetiştirilmişler ki ‘Köy’ sözünü duydular mı, oltaya koşan balığa döner bu Enstitülüler.. Akpınar-Ladik’i yakından tanımıştım. Eh, üst yanı sizin hünerinize kalır üstat.. Hem istediğiniz yardım yapılacak’.. (9
          “Köy Enstitülü öğretmenler arasında komünistlikten mahkum olmuş kimse yaratmak” için planlar kapalı kapılar ardında ivedilikle yapıldı. Nasılsa her tarakta bezi olan ve 1943-46 yılları arasında Trakya’da birçok ilçede kaymakamlık yapmış İstanbul Emniyet 3. Şube Müdürü Orhan Hançerlioğlu (10) görevlendirildi. Yukarıda yazılı olan “kara gözlüklü kısa boylu biri”, Orhan Hançerlioğlu idi. Kadri Oğuz’la birlikte “Köylüyü Kalkındırma Cemiyeti”ni İstanbul’da kurdular. Cemiyetin tüzüğünü de “Köy Postası” dergisinin 1952 yılı Ocak ayı sayısında yayınladılar. “Köy Postası” uzun yıllar çıktı ve köy muhtarlıklarına gönderildi. Derginin abone bedelleri de köy sandıklarından ödenmekteydi. Derginin künyesinde de “Köy Postası Dergisi’nin kurucusu, sahibi, bütün teknik işlerini idare eden Kadri Oğuz” yazmaktaydı.
          Kepirtepe Köy Enstitüsü’nden öğretmen çıkan ve Kırklareli’nin, Lüleburgaz’ın, Babaeski’nin içinde ve bağlı köylerinde görev yapan bizler ayırdına varmadan planların içine çekildik. Yayınlatılamamış anılarımı özetleyerek ve dava dosyalarından yararlanarak yaşadıklarımı aktarıyorum:
          “Kırklareli Koruköy’ü başöğretmeni Numan Beyazıt, Kadir Oğuz’a mektup yazarak ‘cemiyetin bir şubesini Kırklareli’nde açmak istediğini’ bildirmiş. Numan, 1952 Yılının yaz aylarına kadar karşılaştığı her arkadaşını cemiyete üye yapmak istemesine karşın 1000 numaralı Milli Emniyet Ajanı Nazif Karaçam’dan başka ilgilenen olmamış. Numan; Vefik Sözen,  Kamil Varlık, Feyzullah Aktan, Hasan Özkan, Ali Abbas Bartan ve ben Hamdi İlker’in haberlerimiz olmadan adlarımızı yazarak oluşturduğu kurucular kurulu listesini ve başvuru dilekçesini sadece kendi imzasıyla  1952 Temmuzunda Kırklareli Valiliği’ne vermiş. Başvuruda Vefik Sözen adını gören Nazif Karaçam Köy Enstitüsü çıkışlı olmadığı nedeniyle o adı çıkarmış kendi adını yazmış, çünkü ona göre kurucuların tümü Köy Enstitülü olmalıdır.
          Derneğin kuruluşu Maiyet Memuru’na verilmiş basit bir dilekçe olarak kalmıştı.
          Numan ve Nazif başbaşa kalıp planlar kurarlar. ‘Derneğin etkin olabilmesi için bir dergi çıkarmayı, bu derginin çıkması için de çok para gerektiğini’ konuşurlar. ‘R.... B.... E....’ başlığıyla yazdıkları bir mektupla Rusya Büyük Elçiliği’nden para istemeyi düşünürler. Mektuba, olanlardan habersiz 46 kişilik ‘Ülkü Arkadaşları’ listesini de eklemeyi unutmazlar. Numan Başkan, Nazif ise katip olarak mektubu imzalarlar. Nazif daha sonra Milli Emniyetin buyruğuyla listeye dört kişiyi daha ekler.
          1000 No’lu Milli Emniyet Ajanı Nazif Karaçam, ‘mektubu ben postalarım’ diyerek alır ve Kırklareli Milli Emniyet Müfettişi Kemal Cantimur’a teslim eder. Tarih 1952 yılı Ağustos ayının son günleridir.”
          Bir Perşembe günüydü, 26 Mart 1953. Sabah güneş henüz doğmuştu. Babaeski’nin Ağayeri köyü ilkokulu lojmanı kapı kırılırcasına çalınmıştı. Çanakkale Yenice’de bir hafta önce olan depremde zarar görenler için yardım toplama nedeniyle gece eve geç gelmiştim. Eşim Ayşe öğretmen bana kahvaltı hazırlamaktaydı. Yüreğindeki kaygıyı bastırmaya çalışarak kapının saygısızca çalınışına kızdı, söylendi. Kapıyı açar açmaz içeriye dalan tüfekli jandarmalar ve sivil giysili adamlar kaygılarını haklı çıkarmıştı. Şaşkınlıkla yataktan kalkıp toparlandım. Evimizin içinde her yer arandı. 1940’lı, 1950’li yıllara ait tüm mektup, not, kitap, gazete ve dergiler bir kenara ayrıldı. Konulacak torba bulunamayınca yıllardır eşimle baş koyduğumuz yastık kılıflarına dolduruldu bu ayrılanlar. Doldurulup götürüldü. Ben de götürüldüm, ellerim kelepçeli, gözlerim bağlı...
          Anlamsız sorularla dolu sorgular yaşadım, gün geçtikçe zayıfladı beklentilerim ve ilk kez tanıdım “mapus damı”nı...
          Yaşananları T. C. Kırklareli Ağırceza Mahkemesi Kararından özellikle de 1000 Numaralı Milli Emniyet Ajanı Nazif Karaçam’ın, 1002 No’lu Ajan Kamil Varlık’ın, 999 No’lu Ajan Cemile Göktaş’ın sözlerinden aktarmak daha doğru olur. (Belge numaraları ise şöyle: C. Sav.  953/417.  Esas No: 953/102.  Karar No: 954/130.  Karar Tarihi: 11.12.1954)
          “...........
          Bu hadiseler içinde Emniyet ajanı olarak bulunan ve muhtelif raporlar veren:
                Şahit Nazif Karaçam’ın Her Derecedeki İfadesinde Hülasatan:
          Mustafa İlhan’la konuştuğumuz sırada bu günkü hükümetin icraatını tasvip etmiyor. Bu partinin iktisadi sistemi liberaldir. Halbuki memleketin gerçekleri devletçiliği gerektirir. Bu itibarla Halk Partisinin devletçiliği memlekete yarar diyor. Bu arada memleketteki inkılaplar korunmuyor. Cehalet alıp yürüdü, ilk eğitim davası geriletildi. Köy Enstitüleri davalarına ehemmiyet verilmiyor, gençlik himaye edilmiyor. Fikir ve sanat işleri devlet himayesi altında gelişebilir diyor ve misalleri Rusya’dan veriyordu. Ezcümle Rus gençliği çok iyi yetişiyor. Çünkü orada devletçilik, fikir ve sanat adamlarının gençliği yetiştirebilecek evsafta olduğunu söylemekte ve sosyalizm dünyayı kurtaracaktır. Marks ve Leninin bu husustaki iktisadi ve siyasi görüşlerinden bahsediyordu.
          Ayrıca Kore’ye asker gönderenlerin bir gün hesap vereceklerini, askerlerin oraya gitmek istemediklerini, zorla gönderildiğini, bunların bir gün sehpaya çekileceklerini söylüyordu. Bu arada Zeynel İlhan ve Niyazi’nin (Akıncıoğlu) çıkarmak istedikleri YAYLA gazetesi üzerinde konuşurken bu gazetenin büyük bir ihtiyacı karşılayacağını söylemekti idi. Gazete hakkında Mustafa İlhan’dan aldığım malümata göre bu gazete 1. sahifesinde: bir aktüel meseleleri ele alacak, 2 nci sahifesi siyasi, içtimai, sosyal, iktisadi meseleler ele alacak. Fikir ve sanat mevzularına hasredilecek, 3 üncü sahifede yine bu mevzua hasredilecek. 4 üncü sahifesi hükümetten alınacak resmi ilanlara tahsis edilecek. 5 inci ve 6 ncı sahifelerine halkın geriliğinden, sosyal adaletsizlikten, köylülerin geriliğinden, iktisadi gerilikten bahsedilecektir. Bunları yazmakla muhitte ve memlekette iktisadi bir karamsarlık yaratmak, sefaletin büyüklüğünü telkin etmek ve sosyalizmin bu işi halledebileceğini telkin etmek gayelerini güdeceklerini söylemekte idi. Gazetenin yazı işlerini Zeynel İlhan idare edecek. Müdürlüğünü de Niyazi alacak, Mustafa İlhan ise gazeteye yazı vereceğini söylemekte idi, demektedir.
               Nazif’in İfadesine Göre Numan ve Arkadaşlarının Çalışmaları:
          Şahit Nazif ifadesinin devamında 1952 yılı ağustos ayı iptidasında Kırklarelinde Köylüyü Kalkındırma Cemiyetinin nizamnamesini arkadaşlarımın elinde gördüm. Böyle bir şube açılacağını söylediler.
          Bir gün Mustafa İlhan’ın makamında konuşurken Numan geldi. Numan Mustafa’ya hitaben:
          Köylüyü Kalkındırma derneğinin bir şubesini Kırklarelinde açmak için Valiliğe müracaat ettik dedi. Formalite yanlışlığı varmış, bu yanlışlığın neden ileri geldiğini Mustafadan öğrenmek istedim. Mustafa İlhan cemiyetler kanununu buldu, tetkik ettik. 2 ci bir dilekçe ile müracaat etmesini Numan’a söyledi. Numan’la daireden çıkıp parka gittik. Milli Emniyetten aldığım emir üzerine Numan ve Niyazi’yi takip ediyordum. Numan’la parkta dernek üzerinde görüştük. 1952 Yılı Şubat ayında müracaat ettiklerini ve müteşebbis heyete Milli Eğitim Memuru Vefik Sözen, Ali Abbas Bartan, Numan Beyazıt, Hasan Özkan, Feyzullah Aktan, Hamdi İlker dahil olduğunu ve bu mevzuda Lüleburgaz’da sık sık toplantılar yaptığını söyledi. Ben de bu heyete girmeyi istedim. Vefik Sözen’i çıkarıp beni alacak idiler. Birkaç gün sonra Numan’la çarşıda görüştüm. Formalite hatası yüzünden dilekçenin kabul edilmediğini ve ikinci bir defa hazırladığı dilekçeyi Vilayete vereceğini söyledi. Birlikte Vilayette Mustafa İlhan’a gittik. Dilekçe henüz yazılmamış idi. Numan Mustafa İlhan’dan bir dilekçe yazılmasını istedi. Mustafa dilekçeyi yazdı. Vali yoktu, dilekçe Mustafada kaldı. Vali gelince verecekti biz ayrıldık. Aynı gün Numanla parkta buluştuk. Derneğin bir gazete çıkarması gerektiğini ve paraya ihtiyaç olduğunu, aramızda da konuştuk. Bundan sonra Numan biz para meselesini arkadaşlarla görüştük. Bir hazine ve kaynak arıyoruz. Bu paranın temini için üç şık vardır.
      1- Memleket dışına kaçmış olan Fahri Erdinç ve arkadaşları, onlar vasıtasıyla para temin etmek.
      2- Bulgar Konsolosluğundan para temin etmek.
      3- Rus Elçiliğinden para temin etmek.
          Bundan sonra Abbas’ı bulup aynı şartlar altında Numan’la çalışacağımı söyledim. Ve Koruköyüne gidip buluşacağımızı söyledim. Abbas kabul etti. Ertesi günü Abbasla gidecektik gelmedi, ben yalnız gittim. Koruköyde Numan’a misafir oldum, bu mevzuda konuştuk. Numan: Mektubu hazırladım, mali yardımı Rus Büyükelçiliğinden temin edeceğiz. İtimat telkin edebilmek ve bu ilde bir teşkilat mahsulü olduğunu ifade etmek üzere bir de liste hazırladım, dedi bana gösterdi. Mektuba bağlı 42 kişilik bir liste vardı. Bende Milli Emniyetin direktifi ile bu listeye 4 kişi ilave ettim.
          Ertesi gün Numandan ayrılırken Numan’a hitaben: Benim birçok tanıdıklarım var, onlar vasıtasıyla bu mektubu Rus Büyükelçiliğine tevdi ettirebilirim. Ben mektubu alayım dedim ve aldım. Rus Büyükelçiliğine tevdi edeceğime dair kendisine söz verdim. Liste ve mektubu alarak Kırklareline geldim. Milli Emniyet Müfettişi Kemal Cantimura liste ve mektubu verdim.
          Bu mektup ve listeden arkadaşların haberi olup olmadığını anlamak için Emniyet bana direktif verdi. Ertesi gün Burgaz’a gittim. Matbaada Feyzullah’ı (Aktan) buldum, görüştüm, konuştuk. Mektuptan bahsetmedim. Yalnız üç şıktan bir tanesi sizin çıkaracağınız gazete için arkadaşlarca kabul edildi. Siz ne dersiniz dedim. Feyzullah cevaben: Biz bu mevzuda arkadaşlarımızla görüştük neticeye intizar ediyoruz. Para bulursak Bizim Sesimiz dergisini çıkaracağız dedi.
          Dışarıya çıktım, Hasan Özkanla görüştüm. Hasan da: biz bu mevzuda görüştük. Ben zaten sosyalistim. Artık bizim bu istismarımıza bir son vermek zamanı geldi, dedi.
          Koruköyünden ayrıldıktan üç gün sonra mektup ve listenin Rus Elçiliğine ulaştırılması hususunda Milli Emniyet Müfettişi ile İstanbul’a gittim. Milli Emniyet Teşkilatında mektubun imzalanmasını söylediler. Bende mektubu orada imza ettim. Bundan sonra Kırklareline geldim. Numandan bir mektup aldım. 2 Kasımda bir toplantı yapılacağı ve ayrıca Bizim Sesimiz dergisi çıkarılacağı ve bir beyanname neşredileceği ve beyannameye ilişik olarakta dergiye yazı yazacaklar için 7 maddelik bir ihtarname gönderildiği bildirilmekte idi.
               Nazif Karaçam’ın İfadesine Göre Kırklar Palas Toplantısı:
          Kırklar Palas toplantısından evvel Babaeskide bir toplantı yapılacaktı. Arkadaşlar gelmedi. Numan’la beraber gidip döndük. Bir gün sonra Feyzullah, Abbas, Hasan Özkan Lüleburgaz’dan geldi. Kırklar Palas’ta Numan’ı bulmuşlar. Mektup muhteviyatı üzerine görüşmüşler. Mektubun daha iyi hazırlanması için karar vermişler. Mektubu benden almak için sabahleyin geldiler. Kırklar Palas’a gittik. Orada mektubun daha iyi hazırlanmasını ve yazılması işini Abbas’a havale ettik dediler. Mektubu Numan’a verdim. Numan da Abbas’a verdi. Bundan sonra çıktık, trene binerek vazifelerimize gidiyorduk. Ali Abbas Kavaklı İstasyonunda indi. İnerken mektubu elinde gördüm. Numan’da mektubu Abbasa verdim demiş idi.
                Nazif’in İfadesine Göre Lüleburgaz Toplantısı:
          Numan, Feyzullah, Hasan ve Abbas ile 8 Eylül 1952’de Lüleburgaz’da bir toplantı yapılmasını kararlaştırmıştık. O tarihte Lüleburgaz’a gidip Özdilek matbaasının üzerinde bir odada toplandık. Bu toplantıda Köylüyü Kalkındırma derneğinin beyannamesinin, aidat makbuzlarının, derneğe üye kayıt edileceklerin giriş beyannamelerinin basılması, karar defterlerinin alınması kararlaştırıldı. Bu toplantıda Bizim Sesimiz dergisini çıkarmayı Feyzullah üzerine aldı.
                 Bizim Sesimiz Dergisinin Çıkarılması:
          Bu dergi Köylerimizi Kalkındırma Derneği altında çıkarılacak ve muhtaviyatını teşkil edecek yazılarda Burgaz’da 7 madde halinde görüşülmüş olduğundan yazılacak yazılar bu prensipler dairesinde olması icabediyordu. Yazı işleri Feyzullah tarafından idare edilecekti. 3-4 Sayı çıktı.
              Nazif’in İfadesine Göre Ahmet Mithat Okulu Toplantısı:
          2 Kasım 1952 tarihinde Ahmet Mithat okulunda toplanmak için Kırklareline geldim. O gün hava yağmurlu idi. Müteşebbis heyetten kimse gelmediği için toplantı yapılamadı. Numan’la Kırklar Palas oteline gittik. Orada arkadaşlar gelmişçesine Numan Beyazıt yeni bir idare heyeti hazırladı. Buna bir de liste ekledi. Bu listede idare heyetini teşkil eden azalar Ali Rıza Topçuoğlu, Recep Ergün, Nusret Saygıner, Hayrettin Özkan, Naci Alles, Hasan Serimdir. Sanık Numan tarafından hazırlanan idare heyeti listesinden adları yazılı şahısların bu listeden haberi yoktur.
          Ali Rıza ile gizli maksatlar hakkında görüşme yaptım. Verdiği cevaplarda cemiyetin gizli maksatlarından haberdar olduğu kanaatine vardım. Recebin ise itimada şayan olduğunu Numandan işittim demektedir.
              Şahit Kamil Varlık’ın Her derecedeki İfadesinden Alınan Hülasa:
          Köylüyü Kalkındırma Derneğinin Kırklarelinde bir şubesinin açılacağını Numan’dan işittim. Bu cemiyete aza olmamı Numan bana teklif etti. Böyle bir cemiyete lüzum olmadığını söyledim. Bana Nazif, Feyzullah, Vefik Sözen ve Hasan Özkan’da cemiyete gireceklerini bana söyledi. Bir müddet sonra Burgaz’da toplantı yapmışlar, beni de Başkan vekilliğine tayin etmiş olduklarını haber aldım. Haberim olmadan böyle bir vazifeye alınmış olmamı Numandan sordum. Sana itimadımız var dediyse de kabul edemeyeceğimi söyledim ve cemiyetin bilahare göstereceği faaliyetlere göre kabul edebilirim demiştim. Bir gün kahvede Ali Abbas’a rastgeldim. Benim falıma baktı. Sana bir tehlike görünüyor dedi. Bir başka gün yine kahvede otururken bu sözü tekrar etti, ve bir kağıda yazdığı (Başkan vekili) kelimelerini gösterdi ve sonra anlatırım dedi. Aradan birkaç gün geçtikten sonra Mehmet Özkan’la Abbas’ın evine gittim. Abbas elimde vesika var dedi ve evine gidip geldi. Rus Büyükelçiliğine yazılmış bir mektup getirdi. Bu mektubun altında Numan’la Nazif’in imzası vardı. Bir de mektuba bağlı liste gösterdi. Ali Abbas: seninde ismin geçiyor, tehlikedesin dedi. Ben de cemiyeti Emniyet Müdürüne ihbar edeceğimi ve mektubu bana vermesini söyledim. Kendisi de aynı şeyi söyledi. Bilahare mektupla listeyi Abbas’la Emniyet Müdürüne verdik. Cemiyetin kurulmasına önayak olanlar: Numan, Nazif, Feyzullah ve Hasandır. Abbas ve Niyazi’nin bu cemiyete dahil olduklarını ve yine Zeynel, Mustafa ve Şerafettin’in de dahil olduklarını tahmin ediyorum. Cemiyetin komünistlik gayesine matuf olduğunu Ali Abbas ve Burgaz toplantısında öğrendim.
                        Lüleburgaz Toplantısı :
          8 Eylül 1952 tarihinde Lüleburgaz’a giderek Özdilek matbaasında toplandık. Orada bulunanlar: Abbas, Feyzullah, Hasan Özkan, Nazif ve Numan’dır. Hasan Özkan sık sık Numan’a hücum ediyor ve (sen dejenere bir tipsin, gevezesin, şapşal ağızlısın. Ben komünist değilim, sosyalistim. Ben devletimi milletimi Rus boyunduruğu altına sokmak istemem. Komünist olsam dahi milliyetçi komünist olurum) diyordu.
          Ben ve Abbas işin içinde itimatsızlık olduğunu sezdiğimiz için imza altında yemin ile birbirimize bağlanmamızı istedik. Bundan sonra toplantıların tarihlerini ben Emniyet Müdürlüğüne verdim. Daha evvel Ali Abbastan aldığım Rus Büyükelçiliğine yazılmış mektup ve listeyi 2 Eylül 1952 gecesi Emniyet Müdürlüğüne Abbas’la birlikte vermiştik. Bu keyfiyet benim zorumla olmuştur. Çünkü Ali Abbas’ın ihbarında imzası olmadığına kaniim. Benim zorumla ihbar etti ve mektubu bana göstermiş olduğundan ihbardan vazgeçemedi. Ali Abbas’la ikimiz de müştereken yaptığımız ihbardan sonra gizli cemiyet mensuplarını ikaz ettiğini Lüleburgaz toplantısında geçen münakaşalardan anladım, demekte ve mahkemede alınan ifadesinde Ali Abbas’ın ihbarında samimi olup olmadığı sorulunca, benim bu hususta bir kanaatim yoktur. Yalnız Emniyet Müdürü Ali Abbas’ın iyi bir kumaş olmadığını söyledi. Mazisi olmadığını müdürün bu sözlerinden anladım. Mazisi olmadığına dair söylediğim söz hakkında kat’i bir şey diyemem ve yine Burgaz toplantısının iç yüzü hakkında Ali Abbas’ın arkadaşlarını ikaz ettiğine dair kanaatim yoktur. Ancak Emniyet Müdürü şüphelenmiş idi. Bende o sebeple Abbastan şüphelendim, demiştir.
          Köylüyü Kalkındırma Cemiyetini ifade edenler: Niyazi, Şerafettin, Zeynel ve Mustafa İlhan olduğunu söylemiş olduğundan bunu nereden anladığı şahit Kamil’den sorulmuş, cevaben: Bunların cemiyetin kurucuları olduğunu Ali Abbas bana söylemişti. Abbas’ta Kırklar palas toplantısında Numan’dan duyduğunu söylemiştir, demektedir. Bu cemiyetin maske cemiyet olduğu hakkındaki bilgisi sorulmuş, cevaben:
          Numan, Abbas, Hasan Özkan, Feyzullah, Kamil ve Nazif bu maske cemiyete dahildir ve bunlar cemiyetin maksat ve gayesinin kötü olduğunu bilirler. Diğerlerinin gizli cemiyetten ve maksatlarından haberleri olduğunu bilmem, demiştir.
          Mektup ve listenin sefarethaneye gönderilmesinin sebebi sorulunca cevaben: Bu mektup bidayette Sefarethaneye itimat telkin eder şekilde yazılmak işi de Abbas’a verilmiştir. Burgaz toplantısında Nazif Abbas’tan, yazdınız mı diye sordu. Abbas yazdım dedi. Nazif, ötekisi nerede diye sorunca, Abbas: sizin isteğiniz üzerine imha ettim cevabını verdi. Bundan sonra ben aralarına girmediğim için mektubun gönderildiğini bilemem demiştir.
                 Kamil Varlık’ın Maznunlar Hakkındaki Kanaatı:
          Şahitten maznunlar hakkındaki kanaati sorulmuş, alınan cevapta:
          Ali Rıza, Mustafa Yörükoğlu, Recep Ergün, Hasan Çetin, Mehmet Akıncıoğlu, Hasan Çetin, Raif Üstün, Naci Alles, Hayrettin Özkan, Safinaz Yılmaz’ın suçlu olduklarına kani değilim. Bunlar cemiyetin dış görünüşüne kapılmış olabilirler. Bu görünüşe kapılanlardan ikisi de Cevat Özgürdamar ve Nusret Saygıner’dir. Zeynel İlhan, Mustafa İlhan, Şerafettin ve Niyazi Akıncıoğlu hakkında hiçbir bilgim yoktur. Yalnız bunlar hakkındaki bilgim Numan’ın ve Abbas’a ve Abbas’ın bana söylediği sözlerdir.
          Hamdi İlker hakkında müspet menfi bir şey bilmiyorum ve cemiyetin içyüzünü bildiğini de zannetmiyorum. Cemiyete dış görünüşü ile girmiş olabilir, demektedir.
          Maznunlardan ayrı olarak şahit Kamil Varlık maznun Numan Beyazıt hakkındaki bilgilerini ifade ederken:
          Bir gün İsmet İnönü 1952 senesi yaz aylarında Kırklareline gelmiş idi. Birisi İsmet İnönü’nün büyütülmüş iki adet fotoğrafını götürüyordu. Numan bana (Bak bu cemiyette sıtkı sadakatla çalışır isen bir gün bizimde etrafımızda bir sürü dalkavuk olacaktır) demiş idi diye edai şahadet etmiştir.
                 Şahit Cemile:
          Kırklar Palas otelinde Numan’la konuşurken Numan bana (Beynelminel bir adam olacağım) dedi. Bende: (yoksa komünist misin) diye sordum. Numan bana sadece gülerek mukabele etti ve Amerika’ya gideceğini söyledi. Bende orası uzak deyince Rusya’ya gideceğini söyledi. Nasıl gideceğini sordum. Gümrükten geçtikten sonra kolay dedi. Laf arasında Bizim Sesimiz mecmuası bana geliyor, sebep nedir dedim. Cevaben Feyzullah bizim fikir arkadaşımız, onun için gönderilmiştir dedikten sonra fikir arkadaşı olarak, Maarif Müdürü Orhan Hançerlioğlu, Abbas Bartan, Feyzullah Aktan, Başöğretmen Rıza, avukat Abdurrahman (ALTUĞ) ve Nazif Karaçam olduğunu bildirdi.
          1952 Yılında Nazif vasıtasıyla Milli Emniyetle temasa geçtim. Numan Beyazıt’ın kurduğu cemiyet hakkında ajanlık vazifesi aldım. Numaram 999 dur, demiştir.
          Diğer bir kısım şahitler ademi malumat beyan etmiş bir kısmı işittiklerini afaki olarak ifade etmiş bir kısmı da vazife icabı olarak muttali oldukları hadiseleri bildirmişlerdir.

                                     R  A  P  O  R  L  A  R   
          Bu konuya dair Emniyet ajanı olan şahit Nazif Karaçam tarafından 6 rapor verilmiştir. Bunlardan
            1 – 3/11/1952 Tarihli Raporda:
          2 Kasım 1952 Pazar günü Köylerimizi Kalkındırma derneğinin toplantısı yapıldı. Bir gün evvel Numan Babaeskiye geldi. Bazı arkadaşlarla temasa geçti. Taksi ile Burgaz’a gitti. Orada müteşebbis heyetten Feyzullahla iki saat görüştü. Bizim Sesimiz mecmuası hakkında görüşüldü. Feyzullah Aktan 2 Kasımda kongresinde alınacak bütün kararları kendisi ve Hasan Özkan’ın tasvip edeceğini söyledi ve kendilerine terekküp edecek vazifeyi kabul edeceklerini bildirdiler.
          Numan’la Babaeskiye, oradan Kırklareline geldik. Bazı öğretmenlerle Numan temasa geçti. Derneğin tüzükleri dağıtıldı. Kırklar palas otelinin 4 numaralı odasında toplanıldı. Orada cemiyette vazife almayı kabul eden Recep’le konuşuldu. Numan’ın söylediğine göre komünist olan Recep toplantının yapılması için bir hayli rol oynadıktan sonra ilişik olarak verdiği çalışma tarzını gösterir gündemi de orada hazırlandığı bildirildikten sonra Hoşgör lokantasında Mustafa İlhan’la konuşurken askere gideceğinden bahsederek cemiyete fahri aza olacağını ve Mustafa ile Zeynel bundan sonra Niyazi Akıncıoğlu’nun evinde bir toplantı yapmışlarsa da ne konuştuklarını bilmediğini raporda beyan etmiştir.
          Şahit Nazif’in verdiği raporda bahsi geçen avukat Niyazi Akıncıoğlunun evindeki toplantı hakkında hiçbir delil olmayıp bu cihet şahit Nazif’in ifade ve iddiasından ileri geçmemektedir.
         2 – 9/12/1952 Tarihli Nazif’in  Raporu:
          29/11/1952 de Ali Rıza ile Kırklarelinde buluştuk. Müşterek bir toplantı yapılmasını istiyordu. 1/12/1952 de Ali Rıza Topçu, Zeynel İlhan, Mithat ve Muzaffer Şengün ile buluştuk. Rıza ve arkadaşları Lüleburgaza, Zeynel İstanbul’a gidiyordu. Rızadan sordum, Burgaz’a gideceğini, orada bir gece kalacağını söyledi.
          2/12/1952 de Ali Rıza ile Kırklarelinde buluştuk. Köylü Kalkındırma derneğinin kurulması hususundan bahsetti. Yine bir gün Rıza ve Recep’le Zafer kıraathanesinde dernek üzerinde konuştuk. Numan’ın teklifi üzerine prensip sahibi arkadaşların alınmasına ve İstanbul’a gidilmesine dair görüşüldü. Bundan sonra Numan’la görüşürken Numan: Bu memlekette iş olmadığını ve istikbal temin edilemeyeceğini ve bu memlekete ihanetin meşru olduğunu söyledi.
          3 – 14/12/1952 Zeynelle temasa geçtim. Yayla gazetesini çıkarılacağını öğrendim. Zeynel İstanbul’dan makine tedarik edeceğini söyledi ve Bizim Sesimiz dergisi bir dava dergisi olamaz. Yayla gazetesi ihtiyacı karşılayacak evsaftadır. Memlekette asayiş yok ileri fikirliler fena bir şekilde damgalanıyor. Köy Enstitülerinden çok şey bekliyoruz dedi.
          4 –Tarihsiz 25/1 Numarada kayıtlı Nazif’in Raporu:
          Milli Eğitim Müdürü İlhan Görkey Numana şöyle demiş: Sana hayatınla ilgili bir sır ifşa edeceğim. Kimseye söylemeyeceğine bana namusun üzerine söz ver. Zaman çok nazik, öküz altında şimdi buzağı arıyorlar. Dikkat et istikbalin mahvolur. Sen Köylüyü kalkındırma derneğini feshet. Arkadaşlarını istifa ettir. Bunları kimseye söyleme. Bundan sonra Numan beni gördü. Hayatımız tehlikededir dedi. Müdürün kendisine söylediği yukarıdaki sözlerdi bana söyledi.
          5 – 2/1/1953 Tarihli Nazif’in Raporu:
          26-27/12/1952 de Maarif Müdürünün oğlu Hakanla görüştüm. Daima ordu aleyhinde, adalet müessesesinin iyi işlemediği konusu üzerinde ve içtimai müesseselerin iyi işlemediğini konuşarak askerlerimizin Kore’de hiçbir yararlık göstermediğini, Rus ve Çin ordularının çok kuvvetli olduğunu, bizim orduda disiplin kalmadığını, orduda tam bir anarşi olduğunu, komünizmin Köy Enstitülerinde değil Lise ve fakültelerde olduğunu söyledi. Bir gün Niyazi Akıncıoğlu ile görüştüm. Kalkındırma derneğinden çok şeyler beklediğini söyledi. Ve yine Bizim Sesimiz mecmuası bizi esaslı bir şekilde müdafaa edemez demekte idi. Nazım Hikmet’i çok sevdiğini söyledi ve bu zamanda prensip ve gaye adamı olmak icabettiğini Numan’ın kaypak olmakta beraber yetiştiğini söyledi.
           6- Nazif’in Tarihsiz Diğer Bir Raporu:
          Bu raporda bir gece otelde kalan Numan’la Cemile’nin bir arada iyi ve kötü insanların listesini hazırlamış olduğunu Numan’dan işittiğini ancak Cemile ile konuşulanları anlamak mümkün olmadığını beyan etmektedir.
           Abbas Bartan ve Kamil Varlık’ın İhbar Mektupları:
          Hazırlık A dosyası içinde bulunan 2/9/1952 tarih ve (1001) rumuzunu ihtiva eden Ali Abbas Bartan imzalı mektup ve yine aynı tarih ve (1002) rumuzunu ihtiva eden Kamil Varlık imzalı mektupların her ikisinin Kırklareli’nde Numan Beyazıt tarafından bir şubesi açılmış bulunan Köylüyü Kalkındırma derneğinin bir maske cemiyet olup asıl maksat ve gayesinin komünizmi yaymak olduğu ve bu cemiyetin maksat ve niyetlerinin kötü olduğu Emniyet Müdürlüğüne yazılmış mektuplarla ihbar edilmiştir. Bundan başka Kamil Varlık tarafından verilen yine hazırlık A dosyasındaki 4/9/1952, 5/9/1952, 5/10/1952 ve Ali Abbas tarafından verilen 5/9/1952 tarihli raporlarla ve toplantıda alınan kararlar hakkında bilgi verilmektedir.
          .....”
          İşte böyle “büyük Atatürkçü” Nazif Karaçam’ın “yurtseverliği”...
          Başbakan Menderes’in isteği üzerine Köy Enstitülüler arasında komünistlikten mahkum olmuş kişiler Kırklareli’nde kurgulanan bu oyun ve bu dava ile yaratılmıştı. 1- Numan Beyazıt,  2- Hasan Özkan,  3- Hamdi İlker,  4- Feyzullah Aktan,   5- Ali Abbas Bartan,   6- Recep Ergün,   7- Mustafa Yörükoğlu,   8- Ali Rıza Topçu,   9- Niyazi Akıncıoğlu,   10- Şerafettin Akıncıoğlu,   11- Zeynel İlhan,   12- Mustafa İlhan’ın tutuklu, 1- Safinaz Yılmaz,   2- Cevat Özgürdamar,   3- Raif Üstün,   4- Naci Alles,   5- Nusret Saygıner,   6- Hayrettin Özkan,   7- Hasan Serim,   8- Mehmet Akıncıoğlu,   9- Hasan Çetin,   10- Ahmet Yavaşlar’ın tutuklama istemlerinin reddi ile tutuksuz olarak yargılandılar.
          Dava sonunda Kırklareli Ağırceza Mahkemesi beş kişiye ceza verdi. Onlarca kişinin yaşamı değişti.
          Ve Köy Enstitüleri kapatıldı.
                                                                                            Hüseyin Kenan GÖREN


Yararlanılan Kaynaklar:
1 – Mehmet Başaran – Özgürleşme Eylemi: Köy Enstitüleri. Çağdaş Yayınları – Nisan 1990 
2 – Nadir Nadi, 15 Temmuz 1947 Cumhuriyet Gazetesi 
3 – Necdet Sakaoğlu – Cumhuriyet Dönemi Eğitim Tarihi, Cep Üniversitesi. İletişim Yayınları – Nisan 1992 s.112
4 – Bekir Semerci – Türkiye’de İleri Atılımlar ve Köy Enstitüleri. Özgür Yayın Dağıtım – 1989 s. 279
5 – Hasan Ali Yücel – Köy Enstitüleri ve Köy Eğitimi ile İlgili Yazıları ve Konuşmaları. Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı Yayınları – Ankara 1997 s. 273
6 – Uğur Mumcu – 40’ların Cadı Kazanı. um:ag Vakfı Yayınları – Mayıs 1990 s. 114
7 – Mehmet Başaran – Yasaklı... Acının ve Sevginin Yurttaşı. Cumhuriyet Kitapları – Temmuz 2003
8 – Age. s. 105
9 – Age. s. 106

10 – Ana  Britannica  c. 10. s. 358

KAYNAK