Köy enstitüsü...


DOĞU'DA BİR KÖY ENSTİTÜSÜ BİNASI...
*





GÖNEN K.E.ÖĞRENCİLERİ-1944



*


PAZARÖREN K.E. ÖĞRETMENLERİ-1950




Sabri Çakır: Eğitim-Öğretim Sistemimizde Toplumsal Bir Değişme Modeli: Köy Enstitüleri

Prof. Dr. Sabri Çakır
Söyle de unutayım,
Göster de belki hatırlarım,
Beni de kat
O zaman mutlaka anlarım.
[Çin atasösü]

[© Sabri Çakır - KanalKultur] - Eğitim sosyolojisi[1] derslerinin önemli konularından birini de "okul-çevre ilişkileri" bağlamında Köy Enstitüleri oluşturmakta idi. Bu dersi öğretmen adayı öğrencilerimizle paylaşırken 17 Nisan haftasına rastlatılmasına özen gösterirdim. Çünkü Cumhuriyet devriminin en önemli eğitim-öğretim simgesi olan bir kurum unutulmuş, kuruluş günü ve yılı bile anımsanmaz duruma gelmişti. Onun için her sınavda öğrencilere Köy Enstitüleri ile ilgili birkaç soru sorar yanıtlamaları beklenirdi. Ne var ki, öğrencilerin orta öğretimde böyle bir konuyu görmedikleri, verilen yanıtların doğru olmayışından anlaşılırdı. Bu açıdan toplumsal değişmede eğitimin rolünün bir deneyimi olan Köy Enstitüleri, her zaman dikkat çeken ve üzerinde önemle durulması gereken ve geleceğin eğitim politikalarına yön verebilecek bir olgudur. Onun için 17 Nisanlar bizim için çok önemli bir tarihlemedir.. Bu makalede bu eğitim kurumunun önemi, kuruluş felsefesi, amacı, zorlayıcı nedenler ve sonuçları tartışılacaktır.

Köy Enstitüleri 17 Nisan 1940'ta Hasan Ali Yücel ile İsmail Hakkı Tonguç'un emek ve girişimleriyle kurulan bir eğitim-öğretim modelidir. Kuruluşundan günümüze 71 yıl gibi uzun bir zaman geçmiş olmasına, on yıl gibi çok kısa bir eğitim-öğretim uygulamasına karşın bugün hala onu özlüyor, ilkelerinden, başarılarından, Türk eğitim tarihine, yazınına kazandırdıklarından söz edebiliyorsak; sistemin temelini oluşturan felsefenin, düşüncelerin, ideallerin çok güçlü ve yıkılmaz olduğunu görmemiz gerekir. Cumhuriyetin en önemli kurumlarından biri olan Köy Enstitüleri için devrin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü şu sözleriyle onun anlamını belirtmektedir:

"Köy Enstitülerini Cumhuriyetin eserleri içinde en kıymetlisi ve en sevgilisi sayıyorum. Köy Enstitülerinden yetişen evlatlarımızın muvaffakiyetlerini ömrüm oldukça yakından, candan takip edeceğim."[2] Ne yazık ki, İnönü'nün ömrünün yetmesine karşın Cumhuriyetin en önemli eğitim kurumunun ömrü yetmemiş, yine kuruluşunun onuncu yılında, 17 Nisan 1950'lerde devrin sözde demokrat ve halkçı iktidarının baskısı ve zorlamasıyla kapatılmıştır.

Köy Enstitüleri'nin Temel Düşüncesi ve Atatürk

Prens Sabahattin'in "Türkiye Nasıl Kurtarılabilir" [3] adıl yapıtında sözünü ettiği "Türkiye'nin içinde bulunduğu bunalımdan sıyrılması için bir tek çıkar yolu vardır: Yapısını kökten değiştirmek; kamucu yapıdan bireyci yapıya geçmek. Özel hayatta, tıpkı İngilizlerin 'gentlemen'zümresi gibi Anadolu'nun bakımsız topraklarını işletecek, köylüyü kalkındıracak, kişisel girişimciliğe dayanan üretici aydınlar yetiştirmek; genel hayatta da, merkezdışçılığa (âdemi merkeziyet / yerinden yönetim) dayanan bir eğitim ve yönetim sistemi kurmak ve halkın kendi kendisini yönetmesine alıştırmak.[4] Ona göre bunun tek bir çözümü vardır: Eğitim sistemini değiştirmek. Okullarımızda kadın-erkek farkı gözetmeden, devlet ya da aile koltuk değneklerine dayanan tüketici memur tipi yerine kişisel girişimciliğe dayanan üretici aydın insan tipi yetiştirmek.

Resim 1: Kızılçullu Köy Enstitüsü Binası 
/ İzmir–1948 [Mümtaz Karaca'nın arşivinden]
O zamanlar henüz daha kimsenin düşüncesinde böyle bir oluşum yokken Osmanlı Hanedanı'na mensup, Le Play Okulu'nun temsilcisi liberal bir sosyologun toplumumuzun politik, ekonomik ve düşünsel yaşamına oldukça büyük etkileri olmuştur. Özellikle, ülkemizde ilköğretim sisteminde yapılmak istenen değişimde, İkinci Dünya Savaşı sıralarında planlanıp 17 Nisan 1940'ta kurulan Köy Enstitüleri düşüncesinin yaşama geçirilmesinde bunu görmekteyiz.

Ona göre, "eğitim kişiliğin gelişmesine yardım etmelidir. Ailelerimiz, çocuklarını özgür bir yaşama hazırlamıyor, onlara özel çalışma ve girişkenliklerine dayanarak yaşamak ve yükselebilmek gücünü vermiyor."[5]

Yine eğitim ve öğretim konusunda Prens Sabahattin'in şu görüşü de çok önemlidir: " Öğrenim, günümüzün ihtiyaçlarını karşılayabilmek için, kişiliğin gelişmesini sağlayacak etkin bir eğitimin yardımcısı olmalıdır. Hazır mevkiler sağlamaya yarayan bir amaç olarak değil, kişisel girişkenliği verimli kılacak bir araç sayılan öğrenimin, bütün derecelerinde programlarıyla pratik yaşamın gösterebileceği çeşitli ihtiyaçları karşılayabilmesi gerekir."[6]

20. yüzyılın başlarında "Science Sociale" Okulunun düşüncelerini ülkemize yansıtan Prens Sabahattin ve onun devamı olan Mehmet Ali Şevki, Ethem Nejat, Salahattin Demirkan gibi eğitim sosyologlarının çok önemli rolü ve katkıları vardır. Özellikle Köy Enstitüleri'yle ilgili olarak Ethem Nejat'ın düşünce ve görüşleri etkili olmuştur. Ethem Nejat, öğretmenlik ve yöneticilik görevleriyle eğitimimize hizmet etmiştir. Bilgiye değil, ulusal duygulara dayanan, gençleri canlı, güçlü, becerikli yetiştirmeye yönelik bir eğitim anlayışını savunmuştur. Bu nedenle de "Tarıma dayanan ve köylerin kalkınmasına katkıda bulunacak bir eğitimi ilk savunandır. Onun bu konudaki düşünceleri, Cumhuriyet döneminde açılan Köy Enstitüleri'nin fikir kaynağı olmuştur."[7]

Ethem Nejat'ın bu görüşlerine koşut olarak 1914'te M. Şemsettin (Günaltay), köylü çocuklarının eğitimi konusunda şu gerçeği dile getirmektedir: "Köylü çocuklarını köylerinde mutlu yaşatacak, tüketici değil üretici olacak biçimde yetiştirmeliyiz. Fakir bir köylü çocuğunu Sultani mekteplerine sokarak nazari birçok şeyler öğrettikten sonra, kendisine, köyüne, köylü hayatına nefret ettirecek bir tahsil verdikten sonra dışarı atmak, hem onu mutsuz hem de memlekete ihtirası bol, serveti yok, faydasız, belki zararlı bir unsur yetiştirmektir.."[8] Günümüzde gerek öğretmen, gerekse öteki alanlara eğitimli insan yetiştiren kurumlarımızda uygulaması olmayan, ezber eğitimin zararlarını, okuyanın bir daha köye gitmek istemediğini görmekteyiz.

Resim 2 : Gönen Köy Enstitüsü öğrencileri / 1944 
[Mümtaz Karaca'nın arşivinden]
Tüm bu temel düşünce ve görüşlerle birlikte Köy Enstitüleri'nin kuruluşunu zorlayan nedenlerin başında Atatürk'ün kültür ve eğitim anlayışı bulunmaktadır. Atatürk, Türk toplumunun bulunduğu düzeyden daha ileri bir düzeye gelmesi; ilerlemiş, çağdaşlığı yakalamış uygar bir toplum olabilmesi için, yeni bir insan tipi yaratacak kültür ve eğitim sisteminin gerekliliğini çok iyi bilmekte idi. Çünkü Cumhuriyet'in yaşayabilmesi, devrimlerinin korunup geliştirilebilmesi, ancak yeni bir bilimsel ve eğitimsel anlayış ve uygulamalarla olası olacaktı. Bu nedenle Atatürk, eğitimden ne anladığını şu sözleriyle dile getirmiştir: "Eğitimin niteliği, bilgi değil, bilimselliktir; niceliği ise tek okumaz yazmaz kalmayıncaya değin okutmaktır, eğitmektir."[9] Yine Sakarya Savaşı sırasında 1921'de Maarif Kongresi toplanmıştı. Atatürk buradaki konuşmasında: "...Şimdiye kadar izlenen eğitim ve öğretim, ulusumuzun geri kalmasına neden olmuştur. Bütün etkilerden uzak, milli karakterimize ve tarihimize uygun bir kültür yaratmamız gerekir... Bir ulusal eğitim sisteminden söz ederken, eski dönemin boş inanlarından ve yaratılıştaki niteliklerimizle hiç de ilişkisi olmayan yabancı düşüncelerden, Batı'dan ve Doğu'dan gelen bütün etkilerden tümüyle uzak, ulusal özyapı ve tarihimize uygun bir kültür anlatmak istiyorum." diyordu.[10] Daha sonra Cumhuriyet'in ne olduğunu açıklarken, "Cumhuriyetin temeli kültürdür" diyen Atatürk, "kültür"den şunu anlamaktaydı: " Kültür dediğimiz zaman, bir insan toplumunun devlet, düşünce, ekonomi ve toplum hayatında yapabileceğinin toplamını anlıyoruz ki, uygarlıkta bundan başka bir şey değildir".[11] Bu kültür ve uygarlık sentezi ile Atatürk devrimlerinin amacını da 30 Ağustos 1925'te yaptığı bir konuşmada şöyle açıklamaktadır:

"Efendiler, yaptığımız ve yapmakta olduğumuz devrimlerin amacı, Türkiye Cumhuriyeti halkını bütünüyle çağdaş ve bütün anlam ve biçimiyle uygar bir toplum durumuna getirmektir."[12] Böylece Atatürk, yeniden kurulacak bir toplumun nasıl olması gerektiğini en anlamlı sözleriyle vurgulamak istemiştir.

Bu bağlamda değerli müzikoloji ve yazın adamı Zülfü Livaneli "Cumhurun kültürü" başlıklı köşe yazısında Atatürk'ün kültür ve cumhuriyet anlayışını çok güzel ve özlü cümlelerle dile getirmiştir:

"Son zamanlarda duyduğum en güzel yorum, bir Cumhuriyet Bayramı mesajındaydı.

"Cumhuriyetin temeli kültürdür. Cumhur kültürlü olmalı ki Cumhuriyet yaşayabilsin."

Bunu en iyi bilen Gazi'ydi. Yeni Cumhuriyeti kültür temeli üzerine oturtmak istemişti.

..........

Kafasını kurcalayan konular genellikle kültür ve eğitim konularıydı.

Çünkü Cumhuriyet'in yeni bir insan tipi yaratarak ayakta kalabileceğini çok iyi biliyordu.

Nasıl, etkisinde kaldığı Fransız İhtilali yeni Fransız yurttaşını ortaya çıkarmışsa, kendi devrimi de 'Cumhuriyet yurttaşı' kavramını yaratacaktı.

Bu amaçla Köy Enstitüleri kuruldu, Halkevleri açıldı...

..........

Resim 3 : Pazarören Köy Enstitüsü ve öğretmenleri / 1950 
[Mümtaz Karaca'nın arşivinden]
Atatürk 'Cumhuriyet'in temeli kültürdür' derken sadece güzel bir söz söylememiş, en derindeki gerçeği işaret etmişti."[13]

Köy Enstitüleri'nin sosyolojik, antropolojik, felsefi, pedagojik temelini oluşturan bu gibi görüş ve düşüncelerin algılanıp hayata geçirilmesi, toplumca benimsenmesi kolay olmamış, uzun zaman almıştır. Bu konuda eğitim sistemi, öğretmenlik mesleği ile ilgili birçok deneyim yaşanmış, ancak köylünün eğitim ve öğretim sorununa çözüm üretilememiştir.

1935'ten sonraki yıllarda eğitimin yaygınlaştırılması ve geliştirilmesi amacıyla yeni denemelere girişilir. Özellikle köylü eğitimi sorununa çözüm arayışları, köy ve köylünün kalkınmasının bir gereği olarak gündeme getirilir. Köylerdeki öğretmen açığını kapatmak için "eğitmen" statüsü denemesine geçilir. Askerlik görevini çavuş ya da onbaşı olarak yapmış, köy kökenli gençlerden yararlanılır. Bu koşulları taşıyan gençler, 8 aylık kurslardan geçirilerek başarılı olanlar, nüfusu 150'yi aşmayan köylerde açılan 3 sınıflı okullara eğitmen olarak gönderilir.[14]. Eğitmen kurslarında genel bilgi dersleri dışında pratik olarak sağlık bilgisi, hayvan bakımı ve teknik ziraat gibi dersler de verilir, her ders uygulamalıdır.

Böylece eğitim halk katmanlarına yayılacak, Cumhuriyetin istediği yeni insan tipi yetiştirilecekti. Böylece, bu tip bir eğitim modeli ve uygulaması ile köy ve köylünün toplumsal, ekonomik ve kültürel yaşamı arasında bir koşutluk sağlanmış olacaktı. Öğrenciler köy yaşamı için gerekli sağlık, tarım, zanaat, hayvan bakımı vb. bilgi ve becerileri iş başında öğrenecekler; sonra da öğretmen olarak atandıkları köylerde bunları uygulayacak ve köy halkına öğreteceklerdi. Eğitmen denemesiyle elde edilen olumlu sonuç, Köy Enstitüleri modeli için cesaret verici bir başlangıç olmuştur. Bu deneyim, Tonguç'un Batılı eğitim bilimcilerin görüşlerini alması ve özellikle de Batı Almanya'da uygulanan eğitim sistemlerini, okul modellerini görüp incelemesi ile olanaklı olmuştur

Köy Enstitüleri'nin Amacı Neydi?

Köy Enstitüleri çok amaçlı, çok işlevli, çok yönlü bir eğitim-öğretim deneyimidir. En genel amacı ise, bir yaşam gereksinmesi olarak eğitimi yaygınlaştırmak, insanı "fiziksel / biyolojik varlık"alanından "toplumsal / kültürel" varlık alanına yükseltmektir. Bu bağlamda yetiştireceği eğitmen ve öğretmenlerle Türkiye nüfusunun erkeklerde yüzde 76,7'sinin, kadınlarda ise yüzde 91,8'nin okuma-yazma bilmediği[15] bir topluma okuma-yazma öğretmek birincil amacıydı. Köy kültürünü ve köylüyü tanımak, köyün sosyal ve ekonomik yapısını bilmek, yaşamsal sorunlarına çözüm üretmek, enstitülerde yetiştirilecek öğretmenlerin temel işlevleri olacaktı. Böylece üretim sistemine ve toplumun kültürüne uygun öğretmen ve üretken insan yetiştirilecek; yüzde 80'i köylüden oluşan nüfusun bilgisizlikten kaynaklanan cehaleti, yoksulluğu giderilecek; yurttaşlık görevlerini daha iyi yapabilen, özgürlüklerini, haklarını daha iyi bilen, daha iyi savunan bilinçli bireylerden oluşması sağlanacaktı. Tüm bu amaçların gerçekleşebilmesi için, eğitim ve öğretim sisteminde o güne dek uygulanmamış ve günümüzde bile uygulanamayan "yaparak, yaşayarak öğrenme" kuramı Köy Enstitülerinin temel ilkesi olmuştur.

Köy Enstitüleri Nasıl Bir Okul Modeliydi?

Köy Enstitüleri o güne kadar dünyada ve özellikle ABD'de yaygın olan geleneksel okul modeli, topluluğun bir modeli olarak okul, topluluk okul modelinden çok farklı bir yapı ve özelliği olan, Avrupa'da bile benzeri görülmemiş bize özgü bir modeldi. Dünyada yaygın olan modellerden birincisinde okul çevreden tümüyle ayrılır, sadece öğretime önem verilirdi. Bu model bizde hem kırsal, hem de kentsel bölgelerde çok yaygındı. İkinci tipte okul topluluğun basitleştirilmiş bir modelidir. Köy Enstitüleri bir dereceye kadar bu modele benzemektedir. Üçüncüsünde ise okul eğitici bir araçtır. Çocuğa, toplumun kavram ve tutumlarının algılatılması, öğretilmesi, yurttaşlık ve ekonomik ilişkilerde nasıl davranacaklarının öğretilmesi amaçlanmıştır. Bu model bizim eğitim sistemimizde hiç yer almamıştır.[16]

Köy Enstitüleri ise, İ. Hakkı Tonguç'un geliştirdiği ve uyguladığı bir modeldi. Örneğine başka ülkelerin eğitim sisteminde rastlanılmamıştı. Çünkü ülkenin sosyo-politik, sosyo-ekonomik özelliği ve coğrafi konumu hiçbir ülkeninkine benzemiyordu. Politik olarak Cumhuriyet'in ne anlam ifade ettiği ve getirdikleri, eğitim ve öğrenim düzeyi çok düşük olan halk katmanlarında anlaşılamıyordu. İlkel tarım araç ve gereçleriyle ekilip dikilen Anadolu topraklarından gerekli üretim sağlanamıyor, halk yoksul bir durumda yaşam savaşı veriyordu. İkinci Dünya Savaşı'nın etkileri ile bu durum daha da ağırlaşıyordu. Köylerde, Türk bayrağını, soyadını, anayurdunun adını, bine kadar sayı saymasını, en önemli ve en yakın olayları bilmeyen insanlar vardı.[17]

Köylüler, yurttaş olduklarından habersiz, tüm yaşamı kendi köyünde gören ve köyünü dünya sanan, kendi varlığı ve gücünün farkında olmayan, her sorunun çözümünü toprak ağalarına, şeyhlere, dervişlere, din adamlarına bırakan bir anlayışın temsilcileriydi. Cehalet ve yoksulluğun belini büktüğü köylülerde "Memleket fikri, köylerde, askerlik yapan, alışveriş ve hükümet işleri için kendi köyünden çıkan erkek ve kadınlar hariç, Türk yurdu, Türk bayrağı yok denecek kadar azdır. Hemen hemen kendi köyünün hudutlarıyla çevrilmiş bir yurt fikri vardır. Bu mahallilik ifade eden parçacı bir fikirdir."[18] Bu durum ve koşullarda ulusal değerlerin anlaşılıp kavranması, ulusal bilincin oluşturulması, Cumhuriyet'in ve Atatürk devrimlerinin getirdiği yeniliklerin halk yığınlarına ulaştırılmasıyla olası olacaktı. Ayrıca Atatürk'ün kurmak istediği çağdaş ve modern devlet, toplumsal bilinci ve kültür düzeyi yüksek, yenikleri benimseyen bir halkın yaratılmasına bağlıydı. Bunların ve daha birçok toplumsal, ekonomik ve siyasal sorunların çözümünde yeni bir eğitim sistemi, buna bağlı öğretmen ve okul modeli gerekli idi. İşte köyü, köylüyü kalkındıracak, aydınlatacak, köy çocuklarını eğitecek, sanatçı, yönetici yapacak ve geleceğe hazırlayacak bir eğitim sistemi, bir örnek model olan Köy Enstitüleri bu gereksinmeden doğmuştur.

Kuruluşu ve Özyönetim Anlayışı

Eğitmen denemesi, Köy Öğretmen 0kulu'na, Köy Öğretmen Okulu denemesi de Köy Enstitüleri'ne giden yolu açmıştır. Aslında Köy Öğretmen Okulları Köy Enstitüleri olarak deneme okullarıdır. Adı değiştirilmeden uygulamaya geçilmiştir. 24 Nisan 1937'de 3238 sayılı yasa, 17 Nisan 1940'ta 3803 yasayla deneme sonuçlarını içeren ve sadece köy öğretmenlerine değil, köylü kitlelerine yönelik öncelikli çalışmaları, kuruluş yerleri ve özelliklerini de kapsayan bir "eğitim-öğretim" projesine dönüşür.[19]

19 Mart 1940'ta İ.H.Tonguç ile Maarif Vekili H. Ali Yücel Köy Enstitüleri projesini TBMM'ne sunarlar ve bir değişiklik yapılmadan meclis gündemine getirilir. Burada yapılan tartışmalarda bazı meclis üyeleri, "enstitülerin sadece köy çocuklarına açık olmaları"na karşı çıkmışlar, buna karşın kimileri de köy eğitimini kentlilere bırakmayı sakıncalı görmüşlerdir. Her iki görüşün temelinde de "sınıfsız" Türkiye'de sınıflı bir toplum yaratmak korkusu yatmaktadır. Hasan Ali Yücel tüm bu olumsuz etkilere izin vermeyeceklerini, toplumsal eşitsizlik yaratılmayacağını ifade ederek onları ikna etmeye çalışmıştır. Kanun bir oturumda 278 oy çokluğu ile kabul edilmiştir.[20]

Böylece 17 Nisan 1940'ta 24 maddeden oluşan 3803 Sayılı "Köy Enstitüleri ve Köye Lüzumlu Sanat Erbabı Yetiştirme Kanunu" yürürlüğe girer. Adı geçen yasanın 1.maddesi aynen şöyledir: "Köy Öğretmenleriyle köye yarayan diğer meslek erbabını yetiştirmek üzere ziraat işlerine elverişli arazisi bulunan, Maarif Vekilliği'nce Köy Enstitüleri açılır." Ardından kuruluşla ilgili öteki yasalar çıkarılır, örgütlemeler gidilir. Bu düzenlemelerle aynı yıl 4 köy öğretmen okulunun adları köy enstitülerine dönüştürülür ve yeni on okul daha yapılarak ilk aşamada 14 merkezde Köy Enstitüleri eğitimine geçilir. 1942 yılında Ankara / Hasanoğlan Köy Enstitüsü'nde, bu kurumlara öğretmen, yönetici, denetmen, köy kültürü ve sosyal yapısını araştıran uzman yetiştirecek olan Yüksek Köy Enstitüsü, yani bugünkü anlamda Öğretmen Fakültesi açılır. 1946'dan sonra, enstitülerin yetiştireceği öğretmenlerin, öğrencilerin etkilerinden korkanlar, onun yaptıklarını görmezlikten gelenler, haksız eleştiri ve suçlamalarda bulunanlar çoğalmaya başlar... Bu arada Köy Enstitüleri yurdun dört bir yanına kök salar ve sayılar 48'e erişir.

Atatürk'ün "Köylü milletin efendisidir" idealini yaşama geçirecek, kalkınmanın, ilerleme ve değişmenin güdümlü bir aracı olan Köy Enstitüleri yeni bir eğitim yöntemini benimsemiştir. Onu, önceki eğitim sistemi ve modellerinden ayrıcalıklı kılan ve kendine özgü, Türk köyünün modernleşmesinde öncü yapacak olan ayrıcalığı ise "özyönetim İlkesi"dir. İ.H.Tonguç bu ilkeyi ve ona göre eğitim yapılmasını öneren ve uygulayan bir eğitimcidir.

Bu ilkeye göre kararlar, öğrenciler ve öğretmenler tarafından tartışılarak ortaklaşa alınmaktadır. Yine çalışmalar birlikte yapılmakta, sonuçlar birlikte değerlendirilmektedir. Köy Enstitüleri yasası, öğretim ve üretim birliği ilkesini benimsemiş ve bu ilkeyi okulda, işbaşında gerçekleştirmekteydi. Ayrıca köylünün de teknik ve kültürel gereksinmelerinin bu okullarca karşılanması öngörülmekteydi.

Gerçekten, kuruluş amaçlarına uygun olarak model çok yönlü ve işlevseldi. Derslerin yarısının tarım ve teknik ders uygulamalarına ayrılması, enstitü programına çok yönlü bir eğitim niteliği kazandırıyordu. Bugün olduğu gibi öğretmen öğrencisine sınıfın içinde sadece "abc" öğretmek ve test çözmekle yükümlü değildi. Öğrencilerine tarım, teknik, sosyal-kültürel beceriler kazandıracak bir eğitim vermek zorunda idi. Öğrenciler köy kökenli ve yatılı oldukları için tüm zamanları okulda, işbaşında ve öğretmenleriyle birlikte geçmekteydi. Yine köylülerin çağdaş bir toplumun yaratılmasında öncülük etmeleri için onların tarım, sağlık, eğitim ve kültürel / sosyal değişme anlayışlarının gelişmesini sağlayacak önlemlerin alınmasına, demokrasi ve yurttaşlık bilinçlerinin gelişmesine yardımcı olmak da köy öğretmenlerinin görevleriydi...

Bozkırdaki Kıvılcımın Sonu

Toplumsal değişmede eğitimin rolünü anlatan bir modelin yıkılış öyküsü, kuruluş öyküsünden daha üzücü ve günümüz Türkiye'sinin eğitim–öğretim çıkmazının nedenlerini oluşturmuştur. O günlerde sağdan / soldan gelen eleştiriler, din eksenli tartışmalar, suçlamalar, uyuyan köylünün uyandırılmasından korkanlar, bozkırdaki kıvılcımın sonunu getirmişlerdir. Ne var ki, onun etkilerini, yazınımıza kazandırdığı yapıtları, destanları, söylemleri ortadan kaldıramamışlardır. Köy Enstitü kökenli bir öğretmenimin "17 NİSAN" başlıklı, köy gerçeklerini ve Köy Enstitüleri'nin Anadolu topraklarındaki yaygınlığını ve yıkılış nedenlerini anlatan şiiri bunun en önemli kanıtlarından biridir.

"17 NİSAN

17 Nisan

Benim asıl doğum günüm
İklimim, toprağım
Bozkırlarda yeşeren yaprağım.
..........

Yurdumun yirmi bir köşesine serpilmiş
Çekirdekleri köylerden gelmiş.
Pabuçları yırtık, gün yanığı yüzleri
Bu çekirdeklere can verdi
Köy Enstitüleri.
Başaranlar, Bekirler, Fatmalar, Ayşeler
Makallar, Fakirler... daha niceleri
Bu iklimde yetiştiler.
Eskişehir'de Çifteleri
Unutamam halka halka oynanan
Zeybekleri.
Aydın'da Ortaklar
Antalya'da Aksu var
Düziçi, Savaştepe
Arifiye, Kerpiçtepe
Gönen'de gül topladık
Dicle'den su içtik
Malatya'dan Akçadağ'a geçtik.
Görmeden olmaz Van'da Ernis'i
Kars'ta Cılavuz sınır bekçisi
Karadeniz'in ışıklı yüzü
Trabzon'da Beşikdüzü.
Samsun'da Akpınar
Kastamonu'da Gölköy
Gideceğimiz yerler
Yine köye, hep köy...
Kayseri'de Pazarören
Erzurum'da Pulur
Sivas'ta Yıldızeli
Derken
Hasanoğlan, İvriz
Yücel, Tonguç Baba
Işığınızı söndürmeyeceğiz.
Bu ışıklardan korkanlar
Karanlık böcekleri yarasalar.
Dallarımızı budayıp bizi kurutmak istediler
Adımızı bile değiştirdiler.
Bize imrenirken
Dünya milletleri
Koltukları uğruna kapatıldı
Köy Enstitüleri!"[21]

Çok söze gerek yok sanırım, her şey bu dörtlüklerde açığa çıkıyor zaten. Hz. Ali'nin deyişi ile "Sözün değerlisi kısa olanıdır."; ama l7 Nisanı anlamak için birkaç noktaya vurgu yapmak gerekir.

Eğer bu eğitim kurumları çağın teknolojisine, bilgi sistemine uygun modeller geliştirip yaşam alanı bulsaydı, bugünkü yakınmalarımız, Atatürk devrimlerine tepkili bir toplum inşa etme çabaları boşa çıkacaktı.

Keşke 10-12 yıl değil de 50-60 yıl sürdürülebilseydi bu sistem. Yirmi bin köylü çocuğu değil, beşyüzbin, bir milyon kişi bu eğitimden yaralanabilseydi! Ülkemiz her halde bugünkü durumda olmayacak; köyler öğretmensiz, okulsuz, bayraksız, istiklal marşsız kalmayacak, boşalıp ıssızlaşmayacaktı. Kentler köyünden, toprağından, kültüründen kopan köylülerin baskısında kalmayacak; gecekondular, varoşlar, yoksulluk kültürü oluşmayacaktı. Katılımcı demokrasi kültürü ve bilinci iyice yerleşecek, gelir dağılımı ve yoksulluk bu denli çarpık olmayacaktı. Yeni cumhuriyet arayışları, sözde demokratik açılımlar adı altında geri dönüşümler yaşamayacak, 17 Nisanlara ve Köy Enstitüleri'ne duyulan özlem ve pişmancılıklar cılız söylemlerle yinelenmeyecekti! [© Sabri Çakır - KanalKultur]

Kaynaklar

Bozbay, Seyfi, Gönen Köy Enstitü mezunu Emekli Öğretmen / 2007; Çakır, Sabri, Toplumsal Bilimlerde Yeni Yöntem Anlayışı ve Temel Yaklaşımlar, 2.Basım, Fakülte Kitabevi, Isparta–2009; Çakır, Sabri, "Atatürk'ün Kültür ve Bilim Anlayışı",Üretimden Tüketime İnsan-Kültür ve Toplum Yazıları, Fakülte Kitabevi, Isparta–2008; Celal Ocak, Toplumsal Değişmede Eğitimin Rolü: Köy Enstitüleri Deneyi[Yön. Yrd. Doç. Dr. Sabri ÇAKIR], Fırat Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Bitirme Ödevi, Elazığ–1991; Karatekin, Enver, Devrim Tarihi ve Türkiye Cumhuriyeti Rejimi, 2.Baskı, İtimat Matbaası, İstanbul–1979; Kırbay, Fay, Türkiye'de Köy Enstitüleri, İstanbul–1962; Köy Enstitüleri 1, Milli Eğitim Vekâleti, Maarif Matbaası, İstanbul-1941; Makal, Mahmut, Köy Enstitüleri ve Ötesi, Piramit, Ankara-2005; Sabahattin, Prens, Türkiye Nasıl Kurtarılabilir, Elif Yayınları 17, İstanbul–1965; Talip, Apaydın, Karalığın Kuvveti( Köy Enstitüsü Yılları), Ararat Yayınevi, İstanbul-1967; Tezcan, Mahmut, Eğitim Sosyolojisi, Ankara–1994; Tonguç, İsmail Hakkı, Canlandırılacak Köy, Remzi Kitabevi, Ankara-1939; Livaneli, Zülfü, "Cumhurun kültürü", Vatan(31.10.2010) 

Notlar

[1] Eğitim sosyolojisi bazı sosyoloji bölümlerinde kuramsal bir ders olarak okutulmasına karşın, asıl okutulması ve öğretilmesi gereken Eğitim Fakültelerinde ders programlarından kaldırılmıştır.
[2] Köy Enstitüleri 1, Milli Eğitim Vekâleti, Maarif Matbaası, İstanbul-1941
[3] Prens Sabahattin, Türkiye Nasıl Kurtarılabilir, Elif Yayınları 17, İstanbul–1965
[4] a.g.e.,s.9
[5] Mahmut Tezcan, Eğitim Sosyolojisi, s.25, Ankara–1994
[6] P.Sabahattin, a.g.e., s.62
[7] M.Tezcan, s.26
[8] Celal Ocak, Toplumsal Değişmede Eğitimin Rolü: Köy Enstitüleri Deneyi [Yön. Yrd. Doç. Dr. Sabri Çakır], Fırat Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Bitirme Ödevi, s.26, Elazığ–1991
[9] Sabri Çakır, Toplumsal Bilimlerde Yeni Yöntem Anlayışı ve Temel Yaklaşımlar, 2.Basım, Fakülte Kitabevi, s.22, Isparta–2009
[10] Enver Karatekin, Devrim Tarihi ve Türkiye Cumhuriyeti Rejimi, 2.Baskı, İtimat Matbaası, s.237, İstanbul–1979
[11] Sabri Çakır, "Atatürk'ün Kültür ve Bilim Anlayışı",Üretimden Tüketime İnsan-Kültür ve Toplum Yazıları, Fakülte Kitabevi, s.193, Isparta–2008
[12] a.g.e., s.194
[13] Zülfü Livaneli, "Cumhurun kültürü", Vatan(31.10.2010)
[14] Celal Ocak, a.g.ç., s.28
[15] 1935 Nüfus Sayımı verilerine göre saptanmıştır.
[16] M.Tezcan, a.g.e., s.252-255
[17] İsmail Hakkı Tonguç, Canlandırılacak Köy, Remzi Kitabevi, s.99, Ankara-1939
[18] a.g.e.,s.137
[19] Celal Ocak, s.38
[20] Fay, Kırbay, Türkiye'de Köy Enstitüleri, s.200, İstanbul–1962
[21] Seyfi Bozbay, Gönen Köy Enstitü mezunu Emekli Öğretmen / 2007