MAZHAR BEY

MAZHAR BEY

Yatakhanelerde birer saat gece nöbeti tutard ı k. Önceleri yatakhanelere hiç elektrik verilmezdi. Sonralar ı verilir; saat 23.00'da sönerdi(*). Dünyan ı n en uygar ülkeleri ac ı mas ı zca biribirini bo ğazlarken, her gün oluk gibi insan kan ı akarken Türkiye nüfusunun <; 80'ini oluş turan okumas ı z köyllisünün e ğ itimi için seferberlik ilan edilmişti. On y ı lda öğretmensiz, egitmensiz ve okulsuz köy kalmayacakt ı . Okul yap ı mı imece ile ele al ı ndı . Bölgelerin mine göre okulları n planları çizildi. Okullar ı n yap ı mı en üstteki yöneticisiyle, e ğitimcisiyle, kadı n, erkek okul yap ı mı nda küre ğe kazmaya sarı lan köylüsüyle uygulamaya kondu. Be ş y ı lda 5.000' den fazla okul, i ş lik ve öğretmen evi yap ı ld ı . Imece ile okul yapı mı nda Türkiye dünyaya örnek bir ba ş arı gösterdi... Bekir Semerei, Türkiye'de ilerki At ı l ı mlar ve Köy Emlitileri. Kendi Yay ı n ı , 1989, sayfa 1:3`2 *) Elektrik önceleri 7 beygirlik bir motordan sa ğ lan ı yor, yaln ı zca önceligi olan yerlerde yan ı yordu. İ yi ışı tm ı yord ıı . Sonradan 22 beygirlik bir motor daha al ı nd ı . Önceleri Cahit Bey; sonradan bir süre Salim Usta (Balaban) çal ış t ı rd ı lar. Akkayal ı Salim Usta bize ş unlar ı anlatt ı : " İ Safa Güner, 'Köy Enstitüleri Hat ı ralar ı ' adl ı kitab ı nda 'örneğ in Salim bizim öğrencimiz değ ildi. Makinistin etkisindeycliler' diyor. Oysa ben, enstitüden ayr ı lan Makinist Cahit Beyi tutmad ı m. Safa Bey beni çağı rd ı , gittim, dizeli çal ış t ı rd ı m. Safa Bey, ö ğ renci iken beni üç ay santralda tuttu. Bu yüzden s ı n ı fta kald ı m ve okuldan ıı zakla şt ı r ı ld ı m. Sonra santralda çal ış t ı m, şoförlük yapt ı m. Gölköy'den emekli oldum." 70 SON KOY ENST İ TOLÜ ... ö ğ retmen kendisine bir tokat atm ış . O da. 'haks ı z yere vuruyorsunuz, bir daha vurursamt. ben de vururum' demi ş ve dedi ğ i olmuş . Bu açı klama kar şı sı nda ö ğ retmen arkada şı n susmastyla, diyecek bir ş ey bulamad ığı anlaşı llyordu. ö ğ renciye, gidip yalmasmı Söyledim. O ğ retmene de, ö ğ rencinin bir haks ı zl ı k karşı sı nda kald ığı için. art ı k yap ı lacak bir ş ey olmad ığı nı , bu ça ğ daki gençlere kar şı çok dikkatli ve ilgili davran mak gerekti ğ ini, onlar ı r ruhsal durumunu, özelliklerini aç ı klad ı m. M. Rauf İ nan, Köy Enstitüleri ve Sonras ı , oğ ret ı nen Yay ı nlar ı , 1988, sayfa 25 Marangoz öğretmeni Mazhar Bey vard ı . Onun sopası n ı yemeye]] arkada şı n] bulunur mu, bilmem? Ben çok yedim. Nöbetinde uyuyan nöbetçiyi kald ım, tekme ile döverdi. "Latin cinıi : yok" ve "iki iki dört!" derdi ne demekse. Feneri saklar, "kabuklu kabuksuz fener" yumurtlat ı rd ı ! 2. sı n ı ftayd ık. Mazhar Bey bir gün bizi, sebze bahçesi kı y ı sı nda domates yerken yakalad ı . Üç ki şiyiz. Biri Lütfi Sağlar. Şi şkin cepleri ııı izi yoklad ı , domates dolu. Herbirimizde en azı ndan be şer domates var! Bizi tekme tokat, sebze bahçesine yak ı n olan 2 No'ya götürdü. Yemekhaneden tuz da getirterek, "hadi bakal ı m, yiyeceksiniz bu domateslerin hepsini!" dedi. Yeme ğe ba ş lad ı k. Lütfi Sağlar çok sı kı lmış : ter göl içinde kalmış tı . Sonra "size ceza verece ğim!" diyerek. bizi marangozhaneye götürdü, makinelerden ç ı kan toz ve tala şı bir arabaya doldurttl ı l*I. ... Bunlardan ba ş ka, çevreye örnek olmas ı , öğrencilerin görmesi için çam, selvi, akçaa ğaç. karaa ğaç, okalüptüs, sofora.. maz ı , ı hlamur gibi - a ğaçlara da yer verildi. Bunlar ı n baz ı lar ı n ı n oralarda çOk iyi geli ş ti ğ i görüldü. 1955-61 y ı llar ı nda, lspartada çal ış an orman mühendisleri, baz ı a ğ açları çevreye yaymak için, Gönen Köy Enstitüstinün yeti ş tirdi ğ i a ğaçlardan tohumluk al ı - yordu.. Tahsin Yücel Kurulusunun 50. Y ı l ı nda Küy Enstitüleri, E ğ it-Der Yay ı nları , 1990, sayfa 243 *) Mazhar Bey, okul sonras ı s ı k s ı k görüş ebildi ğ im tek öğretmenimdi. Yazlar ı Abana'ya gelir, bizim Ayr ı k Otelde kal ı rd ı (HTY). SON KÖY ENST İ TOLO Dört derslik i şe gidilecekse, kahvalt ı da]] (ya da öğle yemeği) sonra i ş giysile ı i ııı izi giyerdik. Bir gün marangozhaneye giderken kimimiz i ş giysisi giymemi şiz. Mazhar Bey, i ş giysisi olmayan bizleri ay ı rd ı ve "beyler i ş elbiseli haricinde gelmi ş ler" dedi ve ekledi: "Orospuya sormu ş lar, 'senin niçin çocu ğ un olmuyor?' diye. O da 'birisi yapı yor, birisi bozuyor!' demi ş ." Bizi göstererek: "i şte bunlar bozuyor!" Sonra, "hadi müdür muavininden izin al ı n da, sizi derste]] muaf tutsun!" diyerek bizi Hasan Keskin'e Yollad ı (*),


*


SİGARA

SIGARA Sigara içen çoktu. Sigara duman ı . tuvaletlerin bacas ı ndan yükselirdi. Bir sigaray ı 3-4 ki şinin içtiği olurdu. Bu yüzden her içenin sigara ta şı ması gerekmiyordu. Genelde, çoraplarda saklan ı rdı sigara. Otobüs süpürülünce, "sigara izmariti ç ı kar" diye ko şanlar bulunurdu. l Safa Güner an ı ları nda, öğrencilerin yandan ço ğunun sigara içti ğini yazar. Iskambil, aznif, zar gibi oyunlar ı n da oynandığı n ı ; sonra bunlar ı n yerini hamam, su yollar ı , spor alanları yapı mı yla bahçeleri ağaçla ıı d ı rnı a i şlerinin ald ığı n ı ekler. *) Hüsnü Kethüda'dan bir an ı : Lütfi Sa ğ lar'la yemekhanede kavga ettik. Bana fı rlatt ığı sürahi, eğ ilince s ı rt ı mdan sekti, yallah kantinin önüne yeni konan florosan lambas ı na! Hemen idareye bildirdiler. Ça ğr ı l ı nca gittik idareye. Hasan Keskin, çekerek bize iki şer cetvel vurdu. Elim yand ı sand ı m. Geri dönerken Lütfi gülümsedi. Onu yenideri ça ğı rd ı ve "baban ı n mal ı n ı satsan, bu florasan ı ödeyemezsin!" diyerek iki tokat vurdu. SON KÖY ENSTİ TOLO . 69 Bir toplant ı da sigara konusunu ortaya att ı İ Safa Güner. Geleli birkaç ay olmu ştu. Sigaran ı n gençliği körpeliği, ruhsal ve bedensel güçleri kemirdi ğini: güzel ve güçlü olma olgusunu kösteklediğini söyledi. "Genç insan için a şı lmaz dağ ; geçilmez engel yoktur" dedi. 14 y ı ld ı r sigara içtiğini, eğer topluca sigara içmeme karar ı al ı n ı rsa. kendisinin de sigaray ı b ı rakaca ğı nı söyledi. Sigaray ı bı rakma karar ı alı nd ı . "Sigara İ le Sava ş Kolu" kurulacak, içenlerle sava şı lmaya ba şland ı . Arkada şları n çoğu sigaray ı bı raktı lar. İ Safa Güner'i de o günden sonra sigara içerken görmedik.


*


KAVGA VE DÖVOŞ LER Son sı n ı flara doğru azalmakla beraber, snuflarmuzda . kavga ve dövü ş edenler hep oldu. Kavgalar ki şisel anla şmaz l ı klardan ç ı kar; yan tutanlar da bulunurdu. İ Safa Güner an ı ları nda, b ı çak ve tabanca ta şı yan öğrenci- , ğ una değinir. !erin de bulundu Bı çak ve tabanca, yönetmelik gere ğince okulda bulundurulması yasak ş eylerdendir. Aramadan, taramadan, ı k ı n ı p sı k ı lmadan salt bir istek üzerine bana teslim edilen bu yasak e ş yan ı n manzaras ı ş imdi gözümün önünde sanki... Tabanca birkaç taneydi ama b ı çak ve kama bir şeker sand ığı n ı n yarı sı n ı aş m ış tı . Onları muhafaza ettim, söz verdi ğim gibi de, ilk s ı la izinine giderken verdim, evlerine götürdüler. İ Safa Güner, Köy Enstitüleri Hat ı ralar ı , Kendi Yay ı n ı , 1963, savfal23 Okula yeni girdiğimiz yı ld ı . 1-E sı n ı fı nda kavga ç ı kmış : Ayancı kh Mehmet Yı ldı z, soban ı n ba şı nda oturuyormu ş . 1-F sunfı ndan Çank ı rı lı Recep Onbir s ı n ı fa girmi ş ve her nası lsa Mehmet Yı ld ı z'a çarpmış . Tartışma kavgaya dönü şünce Mehmet Y ı ld ı z, Recep Onbir'in kafas ı nı odunla yarnu ş . Durumu öğ renen Çank ı nhlar 1-E snufma ko ş u şmu şlar. Mehmet Y ı ldı z, pencereden atlayarak kaçmaya ba şlamış . Çank ı nhlar da pe şinden... Bu arada Sinoplular da toparlannu şlar. Onlar da Çankmhlarm pe şine! Ko ş u yar ı m saat kadar, sürmü ş . Sonunda Mehmet Y ı ld ı z, 1 No'lu yönetim yap ı sı na sığmmış . Ötekiler de pe şinden! Müdür, Yard ı mc ı sı Hüsnü Taner, a şağıya inip hepsini k ı st ı rı - vermi ş . Kalabal ığı n çoğunluğu "seyirci" oldukları n ı söylemi ş ama, bo şuna. 68 SON KOY ENSTİ TÜLÜ Hüsnü Taner, öğ rencileri yukar ı ya ç ı karı r, birer birer odası na alarak "e şek sudan gelene dek" odunla döver.Hepsinin gözlerinde k ı vı lcı mlar çakar. Ö ğrenciler yine de odun yemekle kald ı klarııı a " şükür" ederler. İşin içinde okuldan kovulmak da vard ı r. • Olaydan sonra, kafas ı na odun indirilen Recep Onbirein soyad ı "Oniki"ye dtiniişür(*)! • Aradan y ı llar geçip de Tonguç İ lkö ğ retim Genel Müdürlü- ğ ünden ayrı ld ı ktan sonra, bu genelgeyle ilgili olarak hakk ı nda soruş turma aç ı l ı r. Ozellikle de 'ö ğ rencilere dayak ve hakaret yasakt ı r' sözü üzerinde durulur ve bununla neyi sa ğ lamak sorulur. Neden bun ıt bir de ö ğ rencilerin cep defterlerine yazd ı rmış rm ş ? Rahmetli, insana sayg ı yı bile bizim eski kafal ı sözde e ğ itimcilerin ka ğı t üstünden indiremediklerini söyler ve sorgulayan müfetti ş (' verdi ğ i tek ctimleyie kar şı l ığı yinelerdi: 'Bugün de yetkin] olsa, yaln ı z köy enstitüleri için de ğ il, bütün ö ğretim kurumlar ı için ayn ı emri verirdim. Ş unu da eklerdim: Dayak atan ö ğ retmene ö ğrenci de dayak atabilir!' Mahmut Makal, Köy Enstitüleri xt. otesi, Ça ğ da ş Yay ı nlar ı , 1979, sayfa 59