SUYU GETIRIYORUZ

SON KÖY ENST İ TÜLÜ 55 SUYU GETIRIYORUZ I Safa Güner su i şine de el att ı . Su. 2 No'lu yap ı nı n yan ı ndaki çap ı 4 ın kadar olan kuyudan sa ğlan ı yordu. Kuyudan depoya motorla bas ı lı r; depodan musluklara giderdi. Banyo ve çama şı rhaneye de borularla su gidiyordu. Boru ba ğlantısı olmayan kimi yerlere at arabas ı yla çekilirdi. Kışı n borular donard ı . Oluklardaki buzlar ı kı rarak y ı kard ı k yüzümüzü. Ali Doğan Toran' ı n müdürlüğü zaman ı nda su, Küçükler (ya da Halife) Köyüne dek (okula 4 km kadar) künk dö şenerek getirilmi ş ti. Bu su yedi kaynaktan sa ğlanmış t ı r, Ismail Safa Güner, bir toplant ı da durumu aç ı klayarak öğrencilerden destek arad ı . Sonra hemen çal ışmalara koyulduk. Planları yapı öğretmenimiz Mustafa Yaz ı cı yaptı . Küçükler/Halife Köyüne yap ı lan depo o denli büyüktü ki, içine bir ev sığabilirdi. Bir depo da enstitüde yap ı lı yordu. Bir yandan da depolar aras ı na hendekler kaz ı lmaya ba ş- landı . Bize her gün belirli bir yer verilir, o i şi bitirince ba şka i ş yapmazdı k. Hendekler 45 cnı derinliğinde kazılıyordu. O yaz (1949) sürekli olarak su yolunda çalıştı k. Çadı rlarda yattığımı z, aç kaldığımı z da oldu(*). Bu okullarda okulun müdüründen hizmetlisine kadar herkes insand ı . Kendisinden beklenen hizmetleri yapt ı ktan sonra kimse kimseyi horlayarnaz ve kötülük yapamazd ı . Okulun bizlerden istedi ğ i hizmet yap ı l ı rken demokratik disipline uymak zorunlulu ğu vard ı . Bu disiplini kim bozarsa en yetkili ki ş ilere kadar durum bildirilirdi. Bunun için kimse bizi dövemez, hakaret edemez ve horlayamazd ı . Okulda bu havan ı n bozulmamas ı için bütün yetkililer ve ö ğrenciler gerekli dikkati gösterirlerdi. Galip (:ando ğan, İ vriz Köy Ensiilüsündeki fi ğ reneilik Kendi Yay ı n ı , 1990, sayfa 101 *) Yemeklerimiz çad ı ra gelecekti. İ lk ak şam yemek gelmedi. Ertesi gün de hiç yemek gelmedi. Su yolunda çal ışan köylüler de vard ı . Bizlere birer parça ekmek verdiler. Ak şamı n son arabas ı ndan da yemek ç ı kmay ı nca, arabaya el koyup okula gittik. İ smail Safa Güner parktayd ı . Bizi görünce sürücüye "bunlar ı niye getirdin?" dedi. Biz durumu aç ı klay ı nca, "size yemek gitmedi mi?" diye sordu. Gitti, nöbetçi ö ğretmene bağı rd ı çağı rd ı . Bize de üç gün dinlence vererek özel yemekler ç ı kartt ı rd ı . 56 SON KÖY ENSTİ TOLO Bir ak şam iş i bitirmiş , çad ı rda oturuyorduk. Çad ı rııı ortası nda fener as ı lı yd ı . Domino oynamaya haz ı rlanı yorduk. Hakkı Gökçen, ceviz a ğacı ndan yapmış tı dornino ta şları n ı . Birden sarsı ld ı k. Sağa sola yalpaland ık. Yer sars ı ntı sı oluyordu. Yer yarı lacak sand ı k. Kendini dışarı atmak isteyenler, çadı rı n ipine tak ı lı p düş üyordu. Dadayl ı Hüseyin Tiftik arkada şı mı z "ağı l yı kı ldı ysa, tekelerin boynuzu k ı rı lnııştı r!" diyordu. Çok korktuk. Sarsı ntı nın çok ağır olduğunu düşünerek, araç-gereçlerimizi çad ı rda bırakı p yaya olarak okula geldik (Hüsnü Kethüda, yak ı n olan köyüne gitti ► . İ brahim Uz ba ş ta olmak üzere kimimiz ağlı yorduk. Köylerde köpekler havhyord ıı . ... Bir gün Ere ğli'ye trenle gelen okulun Malzemelerini takip etmek için bir grup ö ğrenciyle gitmi ş . Istasyon& gerekli i ş lemleri yapt ı rı rken posta treni gelmi ş . Trenden inepler aras ı nda bir han ı m, boz giysili Recep Beyi ça ğı rarak: Eş yaları mı taşı mak için bana yard ı m edebilir misiniz?' Recep Bey bir ş ey söylemeden han ı mı n eş yaları n) faytona kadar götürmüş . Han ı m, eşyaları nı n taşı nması karşı l ığı olan paray ı kendisine ödemek isteyince: '- Han ı mefendi, ben hamal de ğilim, İ vriz Köy Enstitüsü- nün müdürüyüm. Bu i ş i size yardım etmek için yapt ı m, güle güle gidin!' Galip Candöğan, İ vriz Köy Ens ı ilüsündeki üğrencilik Y ı llar ı nı , Kendi Yay ı nı , 1990, sayfa 195 Sarsı ntı nı n merkezi Çank ı rı 'ymış . Çok zarar olmu ş . Çankı nh arkada ş lara izin verildi. Bu olaydan sonra s ı nıfça çad ırda kalmad ı k. Yaln ı zca Osman Gökçen, Mehmet Ar ı ca ve Hüseyin Tiftik kald ı lar. Yemeklerini-kendileri yapı yorlard ı (*). *) Mehmet Ar ı ca'n ı n an ı sı : Çad ı rda yat ı yor ve ayr ı ayr ı yerlerde çal ışan köylülerin ba şı nda duruyoruz. İ brahim Uz, hem bizi hem de köylüleri denetliyor. Bize duman att ı r ı yor! Biz her gün, birimiz çad ı rda kalarak yemek haz ı rl ı yoruz. Ama makarnay ı beceremiyoruz. Her yeme ğ i yap ı - yoruz, makarna olmuyor. Bir gün Osman Gökçen'in nöbetinde makarnan ı n olduğ unu gördük. "Yahu Osman, bunu nas ı l ba şard ı n?" sorumuza ş u kar şı l ığı verdi: "Patates soyuyordum. Makarnan ı n suyunu ocakta unutmu ş um. Kaynamış . Ben de makarnalar ı kaynar suya at ı verdim, oldu!" SON 'KOY ENSTİ TÜLÜ 57 Açt!an hendeklere borular ı n döşenmesine de ba ş lanmış tı . Bu borslar, okulun kamyonlarlyla Karabük'ten getiriliyordu. Melmı et Çilingir adl ı bir usta da borular ı n biribirine eklenmesini üstlenmi şti. ... Bu konu ş malar sonunda s ı n ı fı mı zı n tamirat ı n ı ve 1;adanası nı yapmayı kararlaş tı rdı k. Baş ağretmen Tahsin Koçak'a bu kararı mı zı anlatt ı m. Hayı rrr... Hay ı rrr... Yapamazs ı n!..' dedi. '- Evet, ö ğrencilerimle yapaca ğı nı . Onlar için de çok iyi bir iş dersi olacak' dedim. Zil çal ı nca s ı nı fa ç ı ktı m. 15-20 dakika sonra dersaneme üç müfetti ş birden girdi, dersime devam ettim. Onlar,durmadan s ı nı fı n delik de ş ik yerlerini incelediler. Zil çaldı . Çocuklar bahçeye ç ı ktı lar. YVIüfetti ş lerin üçü de Yüksek Köy Enstitüsünden arkada şı m. Hoş beş ettik. Müfetti ş lerden Abdurrahman Erol: ö ğrencilerinizle s ı n ı fı n ı zı n söküklerini onarı p badana edece ğiniz ihbar edildi. Milli Eğitim Müdürü bizi buraya size badana yaptı rtmamak için yolladı . Nedeni de, öteki öğretmenlerin hepsi -e ş iniz hariç- ö ğretmen okulu ç ı kış l ı . Tamir, badana nedir bilmezler. S ı nıfı n ı zı n söküklerini, döküklerini, badana ve boyası nı yaparsan ı z elbette iyi bir düzene girer. Ama öteki sı nı fları n kötü durumu da göze batar. Bu yüzden, o s ı n ı flann ö ğretmenleriyle aran ı zda bir ikilik do ğar...' Bekir Semerei, Türkiye'de ilerki At ı l ı mlar ve Köy Enstitüleri, Kendi Yay ı nı , sayfa 429 Gölköy Köyü sı nı rı nda kazı ba şlayı nca, san ı rı m köylü- lerle aramı zda sorun ç ı ktı . Gölköylüler, suyu topraklar ı ndan geçirmek istemiyorlard ı . Sonra köye bir çe şme verilmesiyle sorun çözümlendi. Köylülerin su yolunda çal ışmaları da o zaman gündeme gelmi ş olabilir. Borular hem ana depodan, hem de enstitüdeki depodan Daday Çay ı n doğru döşeniyordu. Ama Daday Çay ı engeli nası l aşı lacakt ı ? Pompalar kuruldu, jeep ve traktör gece gündüz çalış tı rı ldı . Ama çay içindeki hendeklerin suyunu tüketmenin olanağı yoktu. Su içinde kur şun dökülemiyordu. Günlerce uğra şıldı ktan sonra çözüm bulundu: Be ş ya da alt ı boru yukarda biribirine eklenerek hendeklere indirildi. 58 SON KÖY ENST İ TOLO Yöneticiler bizi yönetmekten çok, kendimizi ve okulu yönetmemize olanak sa ğ larlard ı . Ço ğ u i ş ler için okul müdürü- ne ya da e ğitimbaşı na de ğ il, okul ba ş kan ı na baş vurulurdu. Pakize Türko ğ lu Kurulu ş unun 50. Y ı lı nda Köy Enstitüleri, Eğ it-Der Yay ı nları , 1990, sayfa 179 Enstitüdeki 1,31_6 tonluk depo alt ı saatte doldu. Suyun geldiği gün Gölköy'de bayram yapt ı k. O gün ak şam yemeği de bir ba ş ka ç ı kmış tı . Ate ş yakı p çevresinde oynad ı k, nıarş - lar söyledik. Yer gök inledi. Suyun gelmesiyle Gölköy'ün yaşamı deği şti. Pislikark ı (kanalizasyon) yapı larak, yapı ları n yanları çukurlardan kurtarı ldı . Parklar, havuzlar yap ı ldı . Hamam yapı ldı . Hamamı ı sı tmada, Hasano ğlan'dan emekli edilmi ş bir lokamotif kullan ı ld ı . Daday Çay ı , borularım ııı düş erken yapt ı kları nı unutturmak istercesine cömertti. Bize y ığın yığın mil verdi. Kayseri' den yonca ve fiy tohumu getirtmi ş tik. Hayvanlarımız ı n beslenmesi için yonca, fiy ve burçak ekimi adet ettik. Böylece, kesimimiz köylerine yem bitkisi üretimini de yollam ış olacakt ı k. İ Safa Güner, Köy Enstitüleri Hat ı raları , Kendi Yay ı n ı , 1963, sayfa 132


*


SPOR Boş zamanları nı n] çoğunu sporla değerlendirir; ö ğle ve ak şam dinlencelerinde spor alan ı ndan ç ıkmazd ım. Son sı nı ftaki okul futbol tak ımımı z ı n oyuncuları (1951-52): Soldan sağa ayaktakiler: Hasan, Lütfi, Halil, Hayati, Ahmet Ba ğrıaç ı k (öğr.), Sadettin, Murat ve Cevat. Oturanlar: Nihat, Bahri ve Nihat. *) 1951'de okula Celal Bayar da geldi. Kendisine, 3 No'lu yönetim yap ı s ı n ı n müdür evine bakan kö şesinde bisküvi, ayran, ve çay sunuldu. Bayar yaln ı zca çay içti. Bozuk oldu ğu söylenen ellerini göstermemek için beyaz eldivenler giymi ş ti. Önüne an ı defterini uzatt ı lar, bir tek sözcük yazmad ı . Kar şı sayfada İ nönü'nün yazd ı klar ı vard ı . Bo ş sayfay ı yaln ı zca imzalad ı , "buras ı enstitüden dönme mektep mi?" diye sordu. Üzüldük. Kimi arkada ş lar ı m ı z hoş nutsuzluk belirtileri gösterdiler. 64 SON KÖY ENSTİ TÜLÜ Sı nı flar arası nda yap ı lan voleybol, futbol kar şı la şmaları çok ilgi çekerdi(*). Bizim zaman ı mada enstitüler aras ı spor karşı la şmaları hiç yap ı lmad ı . Arada Kastamonu Lisesi ve Sanat Okuluyla kar şı la şı rd ı k. İki yı l süreyle (4 ve 5. s ı nı fta) futbol tak ımı kaptamyd ı m. Spor odası ndan ben sorumluydum (anahtar ı bendeydi). Kışın kayak da kayard ı k. Güreşte bir Gazi'miz vard ı , herkesi yenerdi. Kimi kez çevre köylerde de güre şir; kuzuyla, danayla dönerdi. ... 'Köy enstitülerinin bütün günah ı n ı omuzları ma al ı yorum. Sevabı baş kaları n ı n olsun. O kurumları n günah' bile bana yeter!' Mahkemedeydim, gözya ş ları mı tutamamış t ı m. Köy enstitülerini böylesine benimsemi ş ti. Zati, ba ş ka türlü çal ış t ı rı lamazd ı köy enstitüleri. öyle bir hava içine sokulMu ş tu ülke. Ayd ı nlar ı n umurunda de ğildi köy, köylü. Herkes kendi gemisini yüzdürmeye bak ı yordu. Nitekim, eninde sonunda y ı kt ı lar köy enstitülerini. Daha çok Hasan Ali Yücellerin bulunmamas ı yüzünden oldu bu iş . De ğ ilse, yı kı lacak kurumlar de ğ ildi. Türk köylüsü on be ş yirmi yı l içinde okutulup uyand ı rı lacakt ı . Çal ışması , yaşamas ı de ği ş tirilecekti. Atatürk'ün istedi ğ i uygar Türkiye, en k ı sa zamanda, en ileri şekliyle yarat ı lacaktı . Olmadı . Agalar ı n, imamları n, politika tüccarlar ı n ı n i ş ine gelmedi bu gidi ş . Köy enstitüsü ve Hasan• Ali Yücel düş manl ığı buradan do ğ du. Çok partili -hayata geçilmi ş ti. Sözüm ona, büyük y ığı nlara ho ş görünmek için, kendi partisi ve hükümeti bile yaln ı z bı rakt ı onu. Hasan Ali, tek ba şı na bütün 'c ı lk .aydı nlarla ve gerici kuvvetlerle çarpışmak zorunda kald ı . Yendi mi? Yenemedi elbet. Derin yaralar ald ı . Huzursuz oldu. Ne suçlamalara. neküfürlere gö ğüs germek zorunda kald ı , kim bilir?.. Ama ş ansl ı adamd ı , yaşad ı . Yazd ı , söyledi. Olmeden önce de ğerinin anla şı ldığı n ı , eserinin savunuldugunu, dü ş manları n ı n yere serildi ğini gördü. Tı pk ı Hakkı Tonguç gibi mutlu gitti bu dünyadan. Bir insan için bundan güzel ne olabilir? Talip Apayd ı n, Köy Enstitüleri Y ı lları , Cem Yay ı nevi, 1978, sayfa 215 *) 2. s ı n ıftayd ı k. Son s ı n ı flardan Sar ı Salih ("Ba ş çavu ş Salih" de denirdi) çok iyi voleybol oynard ı . İ ki y ı l s ı n ı fta m ı kalmış t ı ne, okuldan ç ı kar ı l ı yordu. Biz, 6 No'lu yap ı n ı n arkas ı ndaki alanda valeybol oynuyorduk. Ba ş çavu ş Salih, elinde bavuluyla oyun alan ı na girdi: "- Ağan ı n, bir küt daha inip de gidelim!" diyerek, bavulunu alan kenar ı na b ı rakt ı . Son kez bir "küt" daha inmeden okuldan ayr ı lam ı yordu. SON KÖY ENST İ TULU 65 Gölde bir gün bir kad ı nca ğı z, çocuklara müdürü sorar. Park yapmakta. olan s ı n ı f i ş başı yapı yor. Büyük park ı n ortaları nday ı z. Baş ları nda Şaban Yı lmaz var. Çocuklar beni gösterdiler. Kad ı nca ğı z bir bana baktı , bir de çocuklara: - O ğul, deyiver bi yol, müdür ba ne yanda?" -- Gel!" dedim kad ı na, "söyle, müdür benim, ne istersin'?" Yarı nı sa ğa döndü, başı n ı çevirdi, .tirtüsünü yeniden çenesinin üzerinde toplad ı : "- Zevklenme o ğ ul!" dedi... 1 Safa Güner, Köy Enstitüleri Hat ı raları , Kendi Yay ı n ı , 1963, sayfa 145 KOPYA Ben hiç derse çalışmazd ı m. Öğretmenin anlatmas ı yeterliydi. Ezbere dayanankimidersleride kopya ile ba şarı rd ı m! Bir derste de s ı nı fça kopya çektik: Son sı nı ftay ı z (1952). Dersimiz askerlik. 60-70 sayfal ı k kitab ı n ezberlenmesi gerekiyordu. Ertesi 'gün s ı nav vard ı . Hayri Güzelayd ı n şöyle bir öneri att ı ortaya: ''- soru yazal ım, 'bunu sordun!' deriz. Ak şamdan yazarı z!" Tartış tı k. olur mu, olurdu. Ak şamı n son serbest okuma saatinde kararla ştı rdığı mı z üç sorudan ikisi ş uydu (son soruyu an ı msayamad ı m): 1- Harpte haber alma. 2- Bazuka'n ın resmi. • Kapı y ı kilitleyip bu sorular ı n yan ı tları n ı yazd ı k. Ertesi günü askerlik öğretmeni yazı lı ya ba şlad ı . 1. soru, Olduğ u gibi bizim soruydu: "Harpte haber alma." S ı ra 2. soruya gelince, "Soğutuc ıı " ad ı nı taktığımı z Abidin, "efendim, 'bazuka 'y ı sorun!" dedi. Öğretmen de, "olsun!" diyerek, tal ı taya bazukan ı n resmini çizdi, bizim de çizmemizi istedi (biz. ak şamBen, üç şeyle övünmesini isterim Türkiye'nin: Atatürk' ün gerçekle ş tirdi ği kendine dönüş ve ba ğı msı zl ı k politikas ı , Hakk ı Tonguç'un gerçekle ş tirdi ği demokratik e ğ itim ve Naz ı m Hikmet'in getirdi ği insancı l, ulusal ş iir... Yaşar Kemal, Haftaya Bak ış Dergisi, 22 Mart 1987 , 66 SON KÖY ENSTiTÜLe dan cetvelle çizmi ştik). Son soru bizimkine uymad ı . Yan ı tları yazmaya ba ş lad ı k. Dersin bitimine yak ı n, yazd ı kları mı zı saklayarak. ak şamdan yazd ı klarııııı zı sı raları mı zı n içinden ç ı kard ı k ve verdik. Ama öğretmen durumu anlad ı mı ne, küğı tları okumad ı : " İki ay sonra siz de ö ğretmen olacaks ı nı z!" diyerek, küğı tları sı n ı f ba şkan ı na verdi! elkemizde demokratik e ğ itim, e ğ itimin demokratikle ş mesi, kendi kendini yönetme, demokratik uygulaman ı n bir arac ı olarak ö ğ renci kollar ı konuları üzerinde çok ş eyler söylenmi ş - ve yaz ı lmış t ı r. Bunları n, as ı l amac ı na uygun bir biçimde uygulamaya konuldu ğu ve bunlara iş lerlik kazand ı rı ldığı yaln ı z köy enstitülerinde görülmü ş tür. Bu kurumlarda okulun çal ış ma ve i ş le - yiş inde görev alan yönetici, ö ğretmen ve ö ğrencilerin, görev sürelerinin bitiminde, haftasonu toplant ı ları nda görev süresince yapt ı klar ı i ş ler. ortaya ç ı kan aksakl ı klar ve ald ı kları önlemler konusunda hesap vermeleri gelenek haline gelmi ş tir. Görülen kusur ve aksakl ı klar sorumlusunun, yönetici ve ö ğretmen olmas ı na bak ı lmaks ı z ı n ac ı mas ı zca eleş tirilir. Demokratik e ğ itim için yapayl ı ktan uzak ve bundan daha uygun bir ortam dü ş ü nülemez. Bn okullardan mezun olanlar ı n aldı kları eğ itim gere ği edindikleri demokratik tutumlar ı n ı meslek yaşamları nda da sürdürmeleri. neyaz ı k ki, bu öğretmenler hakk ı nda baş latı lan haks ı z karalama kampanyalar ı nda malzeme olarak kullaml- . mış t ı r. İ hsan fiğ ü ş Kurulu ş unun 50. Y ı l ı nda Köy Enstitüleri, Eğ it-Drr Yay ı nları , 1990, sayfa 149 Bir kopya da okulu bitirme sı navları ndan: Türkçe kompozisyon' s ı navı olacak. Sorular kurulca ak- şamdan hazı rlan ı yor. Sirı oplu güreş çi Gazi Türk, bizden çok önce okula ba ş laması na kar şı n, her nası lsa bizimle de s ı nava girdi. Son hakk ı ymış . Gazi Türk gündüzden 3 No'lu yönetim yap ısı n ı n tavan arası na ç ı kmış . Akşam, müdür odası nı n üzerinden, ertesi günkü soruları öğrenmi ş , mum ışığı yla kâğıda da geçirmi ş : 1- Namı k Kemâl'in hayatı ve edebi şahsiyeti. 2- Öğretmen olarak gitti ğiniz köyde ilk konu şmay ı yazı n. 67 SON KÖY ENSTİ TOLO Hepimize ula ş niad ı bu sorular ama; 13urbanettin Canatan. bir gün önceki dersinde "yar ı n öğretmen olacaks ı n ı z., gitti ğiniz köyde okulu açarken bir konu şma yapı n!" diyerek dolaylı yoldan bize sorunun birini söylemi şti. Ama Gazi Türk'le Cevriye, sabaha dek bu sorulara çal ış - nu şlar. yine de s ı navda ba şarı l ı olamad ı lar!